Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yüksek Seçim Kurulu Kararlarına Karşı Yargı Yolunun Değerlendirilmesi

Evaluation of Judicial Remedy Against SupremeElection Council Decision

Ceren YILDIZ

Seçimlerin yönetimi ve denetiminden sorumlu Yüksek Seçim Kurulu, 16 Nisan’da gerçekleşen anayasa değişikliğine ilişkin halk oylaması sırasında ve sonrasında verdiği kararlarla ciddi tartışma yaratmıştır. Bu tartışma iki soruna dayanmaktadır. İlk sorun, referandum sırasında kullanılan mühürsüz oy pusulası ve zarfların, 298 sayılı Kanun’un açık hükmüne rağmen geçerli sayılmasına karar verilmesine ilişkindir. İkinci sorun ise, Yüksek Seçim Kurulu kararlarının kesin olması nedeniyle kararları aleyhine herhangi bir mercie başvurulamaması, uluslararası sözleşmelerle de korunan serbest seçim hakkının ve bu hakkı ihlali halinde başvurulacak yargı yollarının nasıl tespit edileceğine ilişkindir.

Bu çalışmada Anayasa Mahkemesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesine bireysel başvuru yolu, Mahkemelerin içtihatlarıyla birlikte ele alınacaktır.

Yüksek Seçim Kurulu, Serbest Seçim Hakkı, Bireysel Başvuru Yolu, Yasama Organı Seçimi, Halk Oylaması.

The Supreme Election Council, which is in charge of the administration and supervision of the elections, has created a serious debate with the decisions related to the referendum on the constitutional amendment on April 16th. This debate is based on two problems. The first problem relates to the fact that the unsealed ballot papers and envelopes used during the referendum were decided to be valid despite the open provision of the Law No. 298. The second problem is relevant to the failure to appeal against decisions of the Supreme Election Council and how to find judicial remedies in case of violation of the right to free elections which is also included in the international agreements.

In this respect, the way of individual application to the Constitutional Court, the European Court of Human Rights and the United Nations Committee on Human Rights will be handled together with the case-law of the courts.

The Supreme Election Council, The Right of Free Elections, Individual Application, Elections of the Legislation, Referendum.

16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğine ilişkin halk oylaması, seçimlerin genel yönetimi ve denetiminden sorumlu üst makam olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından alınan kararlar neticesinde kamuoyunda ciddi tartışmalara yol açmıştır. Anayasanın 79. maddesinin 3. fıkrası gereğince, “ksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceği” belirtilmiştir. Bu doğrultuda oy pusulalarının ve zarfların mühürlenmesine, aksi halde kullanılan oyların geçersiz sayılacağına ilişkin hususlar, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 77., 98. ve 101. maddelerinde açıkça düzenlenmiştir. Ancak halk oylaması devam ederken, YSK’nın 16.04.2017 tarihli ve 2017/560 sayılı, “oy sayım döküm işlemi devam ederken mühürsüz oy pusulası ve zarfların geçerli olacağına” ilişkin kararı, 298 sayılı Kanun’da bahsi geçen hükümlerle birlikte YSK’nın yayımladığı 135 sayılı Genelge’nin 41. ve 43. maddelerinde öngörülen tedbir ve YSK’nın diğer kararlarına aykırı bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla YSK’nın, kanun koyucunun iradesini göz ardı ederek, kanunda yer verilen düzenlemeye aykırı bir karar vermesi, hukuka aykırılık iddiasını beraberinde getirmiştir.

Bununla birlikte, Anayasanın 79. maddesinin 2. fıkrasında yer verilen, “Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.” hükmüyle, YSK kararlarının kesin olduğu vurgulanmış ve bu kararlara karşı herhangi bir yargı makamına başvurulamayacağını belirtilmiştir. Bu düzenleme gereğince, uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan seçme ve seçilme hakkını ihlal eden YSK’nın 560 sayılı kararına karşı herhangi bir başvuru yolu bulunmamaktadır. Açıkça kanuna aykırı bir karar verilmesi ve bu karara karşı herhangi bir yargı yolunun bulunmaması üzerine kurgulanan çalışmamızda, öncelikle 560 sayılı kararın hukuka uygunluk sorunu ve yargı yolu tartışılacak, ardından AİHS kapsamında yer alan hakları da teminat altına alan AYM’e bireysel başvuru değerlendirilecektir. Seçme ve seçilme hakkı, uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan bir hak olması nedeniyle, söz konusu husus AİHM içtihatları çerçevesinde tartışıldıktan sonra, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne başvuru yolu da ele alınarak çalışma sonuçlandırılacaktır.

Seçimlerin serbestliği ve dürüstlüğünü sağlamak amacıyla, Anayasanın öngördüğü güvencelerden biri, seçimlerin yargı organlarının genel yönetimi ve denetimi altında yapılmasıdır1.