Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Basit Yargılama Usulünde
 Delilleri Somutlaştırma Yükü

Mehmet Akif TUTUMLU

I. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
22.03.2017 Tarihli ve Esas No: 2015/8-881, Karar No: 2017/518 Sayılı Kararı

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 8. Hukuk Dairesince;

“Davacı vekili dava dilekçesinde alacaklı RÖ tarafından Bakırköy 8. İcra Müdürlüğünün 2012/8863 sayılı dosyasıyla borçlu VD aleyhine icra takibi yapıldığını, bu takibe ilişkin ödeme emrinin VD'nin (...) adresine tebliğ edilerek takibin kesinleştirildiğini, borçlunun kardeşi olması dışında ikamet ve iş ilişkileri tamamen birbirlerinden ayrı olan vekil edeninin İstanbul Cağaloğlu'ndaki iş yerine hacze gelindiğini, vekil edeninin ısrarla karşı çıkışlarına karşın, menkul malları haczedilerek bir kısmı muhafaza altına alındığını, yapılan bu dava açma yükümlülüğü karşısında süresinde hem borçluya hem de alacaklıya karşı Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesinde 2012/1117 Esas sayılı dosya ile istihkak davası açıldığını, bedelin 1550 TL olduğunu, dava dilekçesinde tüm olayların anlatıldığını ve dayanılan maddi vakıaların ispatı için hangi delillere dayanıldığını da dava dilekçesinde vurguladığını ve tanık delili ile gerektiğinde bilirkişi tahkikatı deliline de dayanıldığını açıkladığını, deliller arasında İcra Müdürlüklerine ait dosyalar, İcra Mahkemesi dosyası, haczin tatbik edildiği iş yerine ait kira kontratı, vergi levhası ile faturaların da sunulduğunu, mahkemenin 13.08.2012 tarihinde yapmış olduğu tensip tutanağı ile 08.11.2012 tarihini ön inceleme duruşması olarak belirlediğini, bu tarihte yargıç izinli olduğundan tarafların mazeret verdiğini, bunun üzerine ön inceleme duruşmasının 25.12.2012 tarihine ertelendiğini, bu duruşmada mahkeme tanık deliline başvurma şekli ve usulünün HMK'nın 240 ve 243. maddelerinde açıkladığını, davacının dava dilekçesinde dinletmek istediği tanıkların isim ve adres bilgilerini mahkemeye sunmadığını ve duruşmaya da bu tanıklarını getirmediğini gerekçe göstererek tanık dinlenilmesi taleplerinin reddine karar verildiğini, aynı duruşmada menkul eşyaların haciz tarihi itibariyle mülkiyet ve aidiyetlerinin defter, kayıt ve tüm taraf delilleri çerçevesinde yerinde tespiti amacıyla 05.03.2012 tarihinde bir teknik bilirkişi, bir mali müşavir ve bir hukukçu aracılığıyla keşif yapılmasına ve bilirkişi ücreti ile mahkeme giderleri olarak 1128,55 TL keşif avansının depo edilmesine karar verildiğini, bu ara kararından dönülmesi için 27.12.2012 tarihinde ayrıntılı bir dilekçe vererek istekte bulunduklarını, ancak, mahkemece sadece dilekçelerinin davalı yana gönderilmesine ve dilekçe üzerine kalemle yazılmak suretiyle karar verdiğini ve başka bir karar oluşturmadığını, bu durum karşısında bu kez 04.01.2013 tarihinde yeniden gerekçeli dilekçeyle başvurduğunu, ara kararlarından ısrarla dönülmesinin istenildiğini, bu istekler üzerine mahkemece, 16.01.2013 ve 11.02.2013 tarihinde iki ayrı ek karar tutanağı ile karar verdiğini ve bu kararlarda da tüm isteklerinin reddedilmesine karar verildiğini, 11.02.2013 tarihli kararda sadece teknik bilirkişi olarak kuyumculuk işinden anlayan bilirkişinin refakate alınması şeklinde bir değişiklik yaptığını, bunun üzerine gerekçesi de gösterilmek suretiyle keşif ücretini yatırmadıklarını ve 13.03.2013 tarihli yargılamada neden keşif ücretinin yatırılmadığı hususu zapta geçirilmek suretiyle ikinci kez vurgulandığını ve tanıkların dinlenilmesi gerektiği halde, isteklerinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, tanıklarının dinlenmesi ve ek bilirkişi aracılığıyla keşif yapılarak yargılamanın sürdürülmesi istenilmiş ise de, mahkemece ısrarla ve haksız olarak isteklerinin reddine karar verildiğini, tüm deliller toplanmadığı için mahkemece davanın her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve güçlü kanıtla kanıtlanamadığından söz edilerek reddine karar verildiğini, davanın miktarı temyiz sınırının altında olduğu için bu kararı da kesin olarak açıkladığını, aynı duruşmada mahkeme hakimi MTU'nun yasa ve usule uygun tüm isteklerinin reddedilmesi nedeniyle reddi hakim isteğinde bulunulduğunu, çünkü aynı yargıcın yine aynı mahkemesinde açılan ve tarafları aynı olan 2012/1192 sayılı dosyada da yasa ve usule aykırı işlemler nedeniyle kendisini reddettiklerini, red talebi üzerine dosyanın Bakırköy 1. İcra Mahkemesine gönderildiğini, mahkemece 2013/1 Değişik İş sayılı kararla reddi hakim talebinin geri çevrilmesine karar verildiğini, bu kararın asıl kararla birlikte mümkün olduğundan bu hususa da mahkemece işaret edildiğini, ne var ki, kararın kesin nitelikte olması nedeniyle bu geri çevirme kararını da temyiz etmek mümkün olmadığını, temyiz incelemesinin yapılabilmesi bakımından kanun yararına temyiz yoluna gidilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunulduğunu, mahkeme hakiminin HMK'nın 46. maddesinin 1. fıkrasının c ve e bendlerine aykırı davrandığını, sorumluluğunun doğduğunu, maddenin c bendinde; “farklı bir anlam yüklenmeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması halinin”, e bendinde ise; “bir hakkı yerine getirmeden kaçınılmış olması” durumunun düzenlendiğini, bu nedenle mahkeme hakiminin yasa ve usul kurallarını uygulamada ihmal ve üşenme gösterdiğini, görevini tam olarak ifa etmediğini, bundan dolayı hak kaybına sebebiyet verdiğini, 6100 sayılı HMK'nın 119/1-f maddesinde; “iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin dava dilekçesinde gösterilmesi gerektiği” hükmüne yer verildiğini aynı kanunun 194. maddesine göre de, tarafların dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar, ibaresine yer verildiğini, bunun zorunlu olduğunu, davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesi yeterli sayılmayıp hangi delillere dayandığının dilekçeden anlaşılması gerektiğini, ancak tanık deliline dayanılmışsa sadece bunun belirtilmesinin yeterli olmayıp, tanık listesini daha sonra tanıkların dinlenilmesi aşaması geldiğinde verebileceğini, iddiasını tanıkla ispat etmek isteyen davacının, dava dilekçesinde, “tanıklarım” veya “şehadet” gibi tanık göstermek istediğini belirten bir deyim kullanmasının yeterli olduğunu, ayrıca tanıkların isimlerini de bildirmesi, yani tanık listesini de dava dilekçesiyle birlikte vermesinin gerekli olmadığını, başka bir deyimle HMK'nın 121. maddesindeki “belgelerin birlikte verilmesi” hükmünü tanık listesi hakkında uygulanamayacağını, dava dilekçesinde açıkça tanık deliline dayanıldığını, bu konudaki isteklerinin reddedildiğini, son derece açık yasa hükmünün mahkeme tarafından farklı değerlendirilerek kararın hukuka aykırılığına neden olduğunu, 6100 HMK'nın 140/5. maddesinin de olaya dayanak teşkil ettiğini, 1550 TL değer için 1250 TL bilirkişi ücretinin taktir edilmesinin doğru olmadığını, üç kişilik bilirkişi heyetine de gerek bulunmadığını, her ne kadar mahkeme ret gerekçesinde her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve güçlü kanıt elde edilemediğini açıklamış ise de, bu kanıtların elde edilmesine yine kendisinin engel olduğunu, böylece mahkemenin vermiş olduğu bu karar ile yargılama faaliyeti sırasında gösterdiği hukuka aykırı tutum ve kararlardan dolayı vekil edeninin hem haklı davasının kaybına neden olduğunu ve bu nedenle borcu olmadığı halde, haczedilen menkul malların satılmasıyla zarara uğradığını, HMK'nın 46. maddesi gereğince hakimin hukuku sorumluluğunun doğduğunu, işte bu zararları için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla 2.000,00 TL maddi tazminatın ve yine bu haksız uygulamalardan dolayı vekil edeninin duyduğu elem ve ızdırabın bir nebze karşılanması bakımından uzun müddet iş yerini kapatmış olması nedeniyle duyduğu üzüntüyü evine yansıtması ve aile hayatında da huzursuzluklar yaşamış olması gözetilerek 2.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı Hazine vekili 18.12.2013 tarihli cevap dilekçesinde kısaca; “...davacı MD vekilinin alacaklı RÖ tarafından VD aleyhine Bakırköy 8. İcra Müdürlüğünün 2012/8863 Esas sayılı dosyası üzerinden yapılarak kesinleşen icra takibi sonucunda borçlunun kardeşi olması dışında ilişkisi bulunmadığı halde, iş yerinde menkul mallarının haczedildiği, bunun üzerine Bakırköy 2. İcra Mahkemesinin 2012/117 Esas sayılı dosyası üzerinde açtığı istihkak davasının mahkemece, yeterli inceleme yapılmadan ispatlanamadığı gerekçesiyle reddedilmiş olması nedeniyle maddi ve manevi zararın söz konusu olduğu iddiasıyla tazminata hükmedilmesi isteğiyle eldeki davanın açıldığı, davacı tarafın kendi kusuruyla söz konusu davanın reddedilmesine sebebiyet verdiği, söz konusu edilen karar nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın, maddi ve manevi tazminat isteğinin yasal dayanağının bulunmadığı, dava dilekçesi ekinde sunulan delillerin tazminat talebini ispata yaracak nitelikte olmadığı, iddia edilen bu olay nedeniyle zarar doğmadığı, aralarında illiyet bağının da oluşmadığı, HMK'nın 46. maddesinde belirtilen koşulların somut olayda gerçekleşmediği, bu nedenle haksız, yersiz ve mesnetsiz açılan davanın reddine, HMK'nın 49. maddesi uyarınca davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine...” karar verilmesini istemiştir.