Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yerine Getirilmemesi Mirasçılıktan Çıkarma Sebebi Teşkil Edebilen Aile Hukuku Kaynaklı Yükümlülükler

The Obligations Originating from the Family Law that may be Grounds for Disinheritance in Case of Nonperformance

Sarp ŞAHANKAYA

Türk Medeni Kanunu’nun 510. maddesi, mirasçılıktan cezai çıkarma kurumunda, mirasçılıktan çıkarma sebeplerini sınırlı sayıda düzenlemiştir. Mirasçılıktan çıkarma sebepleri sayıca sınırlanmış olmakla birlikte bu sebeplerden birisi olan “mirasbırakana veya onun aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerin önemli ölçüde yerine getirilmemesi”, kapsam bakımından yorum yapılmasını gerektirmektedir. Bu durumlarda, somut olayın incelenmesi ve hâkimin takdir yetkisinin devreye girmesi söz konusu olmaktadır. Yerine getirilmemesi mirasçılıktan çıkarmaya sebebiyet verebilen aile hukuku yükümlülüklerinin belirli ve objektif ölçütler ile tespit edilmesi güçlük arz eden bir husustur. Bu nedenle, doktrin ve yargı kararları önem kazanmaktadır. Çalışmada İsviçre doktrini ve İsviçre Federal Mahkemesi kararlarına da sıklıkla yer verilmiştir. Mirasçılıktan çıkarma yapılabilmesi için ailenin ilişkilerinin zedelenmiş olması aranmaktadır. Doktrinde sübjektif ölçüt olarak ele alınan bu unsur, ebeveynler ile çocuk arasındaki karşılıklı yükümlülükleri düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 322. maddesinde “ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde” ifadeleri ile zikredilmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 322. maddesi ile 510. maddesi arasında bir bağ bulunmaktadır ve aile hukukundan doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeni ile mirasçılıktan çıkarma 322. maddenin “gizli yaptırımı” gibi bir görünüşe de sahiptir. Yargı kararlarında da bu bağı görmek mümkündür. Bu çalışmada, mirasçılıktan çıkarma kurumunun bir bütün halinde ele alınmasından ziyade aile hukuku kaynaklı çıkarma sebeplerinin neler olabileceğine odaklanılmıştır.

Mirasçılıktan Çıkarma, Aile Hukukundan Doğan Yükümlülükler, Cezai Çıkarma, Ailenin Bütünlüğü, Saklı Pay.

Article 510 of the Turkish Civil Code regulates a limited number of grounds for disinheritance in the punitive disinheritance institution. Although the grounds for disinheritance are limited in number, one of these grounds, “significant nonperformance of obligations arising from family law towards the decedent or his family members”, requires interpretation in terms of scope. In such cases, the examination of the concrete case and the discretionary power of the judge come into play. It is a difficult issue to determine, with specific and objective criteria, the family obligations which, if not fulfilled, may lead to disinheritance. Therefore, doctrine and judicial decisions become more important. Swiss doctrine and Swiss Federal Court decisions are also frequently included in the study. In order to be disinherited, damage in the family relationships is required. This element, considered as a subjective criterion in the doctrine, is also mentioned in the Article 322 of the Turkish Civil Code, which regulates the mutual obligations between parents and the child, with the expressions “as required by the peace and integrity of the family”. There is a connection between the Article 322 and the Article 510 of the Turkish Civil Code, and disinheritance due to nonperformance of the obligations arising from family law also appears to be a “hidden sanction” of the Article 322. It is also possible to see this connection in judicial decisions. In this paper, it is focused on what the grounds for disinheritance may be based on family law, rather than considering the institution of disinheritance as a whole.

Disinheritance, Obligations Arising from Family Law, Punitive Disinheritance, Integrity of the Family, Reserved Portion Inheritance Share.

Giriş

Toplumların ve aile yapılarının sürekli olarak değişmesi, aile hukukundan doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle mirasçılıktan çıkarma yapılması konusunda zamanın ruhunun ve somut olayın göz önüne alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, yerine getirilmemesi durumunda mirasçılıktan çıkarmaya sebep olabilecek aile hukukundan doğan yükümlülüklerin net ve belirli çizgiler ile çerçevelenmesi ve tespit edilmesi güçlük arz etmektedir. Bu konu ile ilgili ihtilaf vuku bulduğunda doktrin ve yargı kararlarından istifade edilmektedir.

Çalışmada ilk olarak, mirasçılıktan çıkarma bir kurum olarak ana hatları ile ele alınmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) ilgili düzenlemesi analiz edilmiştir. Bu bölümde özellikle cezai mirasçılıktan çıkarma kurumunun varlık sebebi, amacı ve önemi üzerinde durulmuştur.

Aile hukukundan doğan yükümlülüklerden hangilerinin mirasçılıktan çıkarmaya sebep olabileceği detaylı şekilde ele alınmıştır. Bu inceleme ile birlikte, aile hukukundan doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeni ile yapılacak cezai mirasçılıktan çıkarmanın, karşılıklı yardım etmek, saygı ve anlayış göstermek ve aile onurunu gözetmek yükümlülüğü (TMK md. 322) ile bağı ortaya konulmuştur. Uygulamada sıklıkla görülen “iletişimin kesilmesi” durumu ayrı bir başlık altında ele alınmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 510. maddesinin ikinci bendi, yükümlülük ihlali yanında bunun önemli ölçüde gerçekleşmiş olmasını da aramaktadır. Önemli ölçü unsuru da çalışmada incelenmiştir.

Bu çalışma, miras hukuku ile aile hukukunun kesişim kümesinde yer alan bir konuyu ele almaktadır. Çalışmada, mirasçılıktan çıkarma kurumunun bir bütün halinde ele alınmasından ziyade aile hukukundan doğan yükümlülüklerin ihlaline dayalı mirasçılıktan çıkarmada, çıkarma sebeplerinin neler olabileceğine odaklanılmıştır. Bu çıkarma sebebinin somutlaştırılabilmesi için Türk doktrini ve Yargıtay kararlarının yanında İsviçre doktrini ve İsviçre Federal Mahkemesi kararlarına da geniş ölçüde yer verilmiştir.

I. Mirasçılıktan Çıkarma Kurumuna Genel Bakış

Mirasçılıktan çıkarma kurumu Türk Medeni Kanunu’nun 510-513. maddeleri arasında düzenlenmektedir. Bu maddelerde sırası ile mirasçılıktan çıkarmanın sebepleri, hükümleri, mirasçılıktan çıkarmada ispat yükü ve son olarak borç ödemeden aciz sebebiyle mirasçılıktan çıkarmaya yer verilmiştir.

İki tür mirasçılıktan çıkarma bulunmaktadır. Bunlardan ilki; “koruyucu çıkarma” olarak adlandırılan ve TMK md. 513’te yer verilen türdür. Bu türde, mirasçının borçluluğu sebebiyle mirasın derhal alacaklılara geçmesinin önlenmesi ve bu mirasçının altsoyunun malvarlığının korunması amacı bulunmaktadır.1 Diğer mirasçılıktan çıkarma türü ise, “cezai çıkarma” olarak isimlendirilmektedir. Burada, kanunda belirtilen sebeplerin vuku bulması sonrasında mirasbırakanın tasarrufu ile mirasçının miras payından mahrum edilmesi söz konusu olmaktadır. Cezai çıkarmada, aile bağlarını zedeleyen mirasçının yaptırıma maruz bırakılması söz konusudur.2

Cezai mirasçılıktan çıkarma, hukukumuzda bir kurum olarak yer verilmeyen ama halk arasında kullanılan “evlatlıktan reddetme”nin yerini dolduran bir görünüşe sahiptir. Aile bağlarının ağır ölçüde tahrip edilmesine bağlı olarak getirilebilecek hem maddi hem de manevi bir yaptırım olarak işlev görmektedir.3

Türk/İsviçre/Alman hukuklarının önceliği ve eğilimi mirasbırakana özgürlük tanımak yönündedir. Bununla birlikte, denge sağlanması amacıyla, özellikle saklı pay düzenlemeleri ile birlikte bu özgürlük sınırlanmaktadır.4 Cezai mirasçılıktan çıkarma işte bu saklı payının dahi korunmasına layık olmayan mirasçılar için öngörülmüş bir özel hukuk/medeni hukuk cezası olarak ortaya çıkmaktadır.5

Cezai mirasçılıktan çıkarma kurumunun ontolojik temeli saklı pay kurumu ile bağlantılıdır. Saklı pay; aileye aidiyet, sıkı ve yakın bağların varlığı fikirlerine dayanmaktadır.6 Türk Medeni Kanunu’nun 505. maddesi uyarınca mirasbırakan ancak saklı paylar dışındaki kısım için ölüme bağlı tasarrufta bulunabilmektedir. Bu bağlamda saklı pay, mirasbırakanı kısıtlayan/sınırlayan husus olarak ortaya çıkmaktadır. İşte cezai mirasçılıktan çıkarma temelde bu sınırı ortadan kaldırabilen bir kurum olarak düşünülmelidir. Bu kurum sayesinde saklı paylı mirasçı, hakkaniyete aykırı ve korunmaya layık olmadığı durumlarda saklı payından mahrum edilebilmektedir.7

Cezai mirasçılıktan çıkarma sebeplerine yer veren TMK md. 510; “Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir: 1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse, 2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.” düzenlemesini haizdir. Bu hüküm cezai mirasçılıktan çıkarmanın koşullarını ve özelliklerini tespit etmektedir. Öncelikle, saklı paylı bir mirasçı bulunması gerektiği göze çarpmaktadır. İkinci olarak, ölüme bağlı bir tasarruf gerekmektedir. Üçüncü ve son olarak ise, hükümde sınırlı sayı esasına tabi olarak sayılan sebeplerden birisinin vuku bulması gerekmektedir.8 Türk Medeni Kanunu’nun 510. maddesi, mehaz İsviçre Medeni Kanunu (ZGB) § 477’den alınmıştır.

Cezai mirasçılıktan çıkarmanın dolaylı olarak yapılıp yapılamayacağı tartışmalı bir konudur. Mirasçılıktan çıkarma iradesinin ölüme bağlı tasarrufta açık şekilde gösterilmesi gerekli midir? Ersöz, mirasçının saklı payının başkasına kazandırılması durumunun, sebebi gösterilmemiş dolaylı bir mirasçılıktan çıkarma olduğunu belirterek, mirasçılıktan çıkarmanın dolaylı/örtülü şekilde yapılabileceğini savunmaktadır.9Tuor/Schnyder/Schmid/Jungo, saklı paylı mirasçının miras payının azaltılmasının mirasçılıktan çıkarma olarak yorumlanamayacağını belirtmektedir.10 Kanaatimizce, TMK md. 512 (ZGB § 479) hükmünün getirdiği, çıkarma sebebinin belirtilmesi gerekliliği, evleviyetle çıkarma iradesinin varlığının da gösterilmesini gerektirmektedir.

Mirasçılıktan çıkarma sebeplerinin ve olayın şüpheden uzak şekilde, açıkça gösterilmesi büyük önem arz etmektedir.11 İsviçre Federal Mahkemesi, “kötü yaşam tarzı” gibi genel bir ifadeyi mirasçılıktan çıkarma yapılması için yeterli görmemiştir.12 Benzer şekilde, “aşağılayıcı hareketler” ifadesi de soyut ve genel kaldığı için kabul edilmemiştir.13 Mirasçılıktan çıkarma sebeplerinin açık ve net şekilde belirtilmesinin yanında ispat araçlarının eklenmesi de yargılama aşamasında faydalı olmaktadır.14

II. Türk Medeni Kanunu Düzenlemesinin Ele Alınması

Türk Medeni Kanunu’nun 510 maddesinin ikinci bendinde yer verilen “aile hukukundan doğan yükümlülük” ifadesi İsviçre Medeni Kanunu’ndan (ZGB) (ZGB § 477) alınmıştır. Alman Medeni Kanunu (BGB) ise aynı konu ile ilgili farklı bir hüküm öngörmüştür. BGB § 2333 hükmünde “kanuni bakım yükümlülüğü”nün (gesetzlich obliegende Unterhaltspflicht) ihlali ifadesi kullanılmıştır. Bunun yanında bakım yükümlülüğünün Türk/İsviçre hukukunda olduğu gibi “önemli ölçüde” değil “kötüniyetli” (böswillig) olarak ihlal edilmesi aranmıştır.

Türk Medeni Kanunu’nun 510 maddesinde sayılan çıkarma sebepleri sınırlı sayıdadır, ancak bu sebeplerin kapsamını sınırlamak güçtür.15 Aile hukukundan doğan yükümlülükler sayılmamıştır ve sınırlanmamıştır. Bu da esasen doğaldır, çünkü aile ilişkileri ve bu yükümlülükler zamanın ruhuna, sosyo-kültürel yapıya vb. bağlı olarak değişim göstermektedir. Bu nedenle somut olayın ve o dönemin dinamiklerinin göz önüne alınması icap etmektedir. Bu noktada hâkimin takdir yetkisi devreye girmektedir. Çıkarma sebebi olduğu iddia edilen davranışın gerçekten aile hukukundan doğan bir yükümlülüğün ihlali teşkil edip etmediğini hâkim takdir etmektedir.16 Doktrinde, bu konuda çok belirli ve objektif ölçütler getirme noktasındaki güçlüğe vurgu yapılmaktadır.17

Cezai mirasçılıktan çıkarma yapılabilmesi için aile hukukundan doğan yükümlülüklerin “önemli ölçüde” yerine getirilmemesi şartı da aranmaktadır. Bu gereklilik de yine hâkimin takdir yetkisini devreye sokmaktadır.18 Bu bağlamda hükmün uygulanabilmesi için hem davranış/kapsam hem de ağırlık/ölçü bakımından değerlendirme yapılması gerektiği görülmektedir.

Saklı paylı mirasçının yerine getirmediği aile hukuku yükümlülüklerinin mirasbırakana veya onun aile üyelerine yönelmiş olması gerekmektedir.19 Hükümde belirtilen “aile üyeleri”nden kimlerin anlaşılması gerektiği ise doktrinde tartışmalıdır. Mirasbırakan ile evlilik dışında birlikte yaşayan kişilerin ve hatta mirasbırakan ile aynı konutta yaşayan çalışanların bu kapsama dâhil olabileceği öne sürülmektedir.20