Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları

Hukuk Genel Kurulu
Esas No    : 2023/3
Karar No    : 2023/1001
Karar Tarihi    : 23.10.2023
•    İstinaf
•    Temyiz
    Özet: 6100 sayılı Kanun’un geçici 3 üncü maddesi;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md.). Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.    
    Hukuk Muhakemeleri Kanunu    

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
5. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ... Bakanlığına bağlı işyerlerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, aylık ücretinin yanı sıra yemek ve servis yardımlarından da faydalandığını, iş sözleşmesini evlilik sebebi ile feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
6. Davalı ... (Bakanlık) vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığını, dava konusu edilen alacaklardan sorumlu olmadığını, ayrıca taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
7. İzmir 12. İş Mahkemesinin 19.11.2013 tarihli ve 2012/839 Esas, 2013/707 Karar sayılı kararı ile; iş sözleşmesini evlilik nedeniyle fesheden davacının kıdem tazminatına hak kazandığı, ödenmeyen yıllık izin ücreti alacağı bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
8. İzmir 12. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 23.09.2014 tarihli ve 2014/21232 Esas, 2014/24960 Karar sayılı kararı ile; “... Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.
... Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya konu somut olayın özellikleri dikkate alınarak belirsiz alacak davası yönünden yapılan değerlendirmede;
Davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Uyuşmazlık konusu kıdem tazminatı ve yıllık izin ücret alacağı bakımından, talep içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını belirleyebilmektedir. Tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumdadır. Bu halde kıdem tazminatı alacağı, belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacağın gerçekte belirlenebilir bir alacak olması ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği anlaşılmakla, hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
10. İzmir 12. İş Mahkemesinin 17.12.2014 tarihli ve 2014/572 Esas, 2014/801 Karar sayılı kararı ile; davacının hizmet cetvelinde belirtilen brüt ücret miktarı üzerinden hesaplama yaparak dava açmakla birlikte ücretinin daha yüksek olduğunu iddia ettiği, emsal ücret araştırması neticesinde bilirkişi hesap raporu alınması karşısında alacakların belirsiz olduğu, kaldı ki Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2012/1756 Esas, 2012/5741 Karar sayılı kararında hukuki yararın tamamlanması mümkün dava şartlarından olduğu, bu nedenle belirsiz alacak davasının koşulları bulunmadığı takdirde davanın hemen reddedilmeyip davacıya davasını tam eda davasına dönüştürerek eksik harcı tamamlaması için süre verilmesi gerektiğinin kabul edildiği, bu kapsamda verilen kararların Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından onandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
11. İzmir 12. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen bu kararına karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-1760 Esas, 2020/969 Karar sayılı kararı ile “...35. Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte davacı, dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerekmektedir.
36. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.
37. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur...” gerekçesiyle işin esasına ilişkin temyiz itirazları incelenmeksizin direnme kararı usulden oy çokluğu ile bozulmuştur.
12. İzmir 12. İş Mahkemesinin 02.11.2021 tarihli ve 2021/24 Esas, 2021/179 Karar sayılı kararı ile; harç eksikliği tamamlatıldıktan sonra dava konusu edilen alacakların gerçekte belirlenebilir alacak olması ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesi ile hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
13. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17.02.2022 tarihli ve 2022/698 Esas, 2022/1985 Karar sayılı kararı ile; direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı, Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının esastan incelenmediği gözetilerek direnmeye uygun karar verilmesi gerekirken direnmeden dönülerek bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulmasının usuli kazanılmış hak ihlâline yol açtığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.
14. İzmir 12. İş Mahkemesinin 08.09.2022 tarihli ve 2022/110 Esas, 2022/227 Karar sayılı kararı ile; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak önceki direnme kararında yer alan gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
15. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
17. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Mahkemece verilen ilk kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Daire tarafından kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak davasına konu olamayacağı gerekçesiyle bozulduğu, hüküm altına alınan miktarın 3.946,13 TL kıdem tazminatı ve 1.153,17 TL yıllık izin ücreti olmak üzere toplam 5.099,30 TL olduğu gözetildiğinde, direnme kararının verildiği 08.09.2022 tarihi itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesi gereğince uygulanması gereken 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427 nci maddesi uyarınca 5.810,00 TL olan temyiz kesinlik sınırı altında kalıp kalmadığı; buradan varılacak sonuca göre davalı vekilinin temyiz isteminin miktardan reddinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
18. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı Kanun) 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş, anılan Kanun’un 450 nci maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (1086 sayılı Kanun) ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte kanun koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için 6100 sayılı Kanun’da geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
19. Bu bağlamda 6100 sayılı Kanun’un geçici 3 üncü maddesi;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md.). Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” hükmünü içermekle birlikte, 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 47 nci maddesi ile geçici 3 üncü maddenin ikinci fıkrasındaki “454” ibaresi “444” şeklinde değiştirilmiştir.
20. Yukarıdaki düzenlemelerden, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilmiş olan kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı açıkça anlaşılmaktadır.
21. Öte yandan 21.07.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren 14.07.2004 tarihli ve 5219 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, yürürlük tarihinden sonra mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Kanun’un 427 nci maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL ve karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1 inci maddesinde öngörülen parasal sınırı da altı milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır.
22. Somut olayda, direnme kararının verildiği 08.09.2022 tarihinde bu miktar 5.810,00 TL’dir.
23. Hemen belirtilmelidir ki, 16.07.1981 tarihli ve 2494 sayılı Kanun’un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş, dolayısıyla dava hangi tarihte açılmış olursa olsun temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
24. Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı, karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki karar teriminin, mahkemenin direnme kararını da kapsayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
25. Gelinen bu noktada eldeki davada temyize konu alacak miktarının ne olduğunun açıklanmasında yarar bulunmakta olup davacı kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
26. Mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar Özel Daire tarafından kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak davasına konu olamayacağından davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, Mahkemece direnme kararı verilmiştir.
27. Bu durumda direnme kararını temyiz eden davalı aleyhine hükmedilen ve uyuşmazlık konusu olan miktar 3.946,13 TL kıdem tazminatı ve 1.153,17 TL yıllık izin ücreti olmak üzere toplam 5.099,30 TL olmakla bu miktarın açık biçimde direnme kararının verildiği 08.09.2022 tarihi itibariyle 6100 sayılı Kanun’un geçici 3 üncü maddesi gereğince uygulanması gereken 1086 sayılı Kanun’un 427 nci maddesi uyarınca geçerli olan 5.810,00 TL tutarındaki temyiz edilebilirlik sınırının altında olması nedeniyle anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
28. Şu hâlde davalı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin miktar itibari ile reddine karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin miktar itibariyle REDDİNE,
25.10.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
1. Hukuk Dairesi
Esas No    : 2022/861
Karar No    : 2023/5498
Karar Tarihi    : 16.10.2023
•    Kadastro Öncesi Hukuki Nedene Dayalı Tapu İptali
•    Hak Düşürücü Süre
    Özet: Dava konusu Trabzon İli Of İlçesi Bölümlü Mahallesi çalışma alanında bulunan 158 ada 8 parsel sayılı 1.767,45 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalıların mirasbırakanı ... adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı çekişmeli taşınmazın mirasbırakanı ...’dan intikal ettiği iddiasına dayanarak tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Dava konusu taşınmazın tesis kadastrosu kesinleşme tarihinin 20.10.2009 olduğu, davanın ise Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesi hükmünde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 26.02.2020 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.    
    Kadastro Kanunu    

Taraflar arasındaki kadastro öncesi hukuki nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde, kadastro çalışmaları sonucunda ..., İli ... İlçesi ..., Mahallesi 158 ada 8 parsel sayılı taşınmazın büyük bir kısmının davacının mirasbırakanı ...’ya ait olmasına rağmen davalıların mirasbırakanı ... adına tespit ve tescil edildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile davaya konu kısmının ... mirasçıları adına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı ... cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın kadastro tespit tarihinin 2009 olduğu, davanın ise Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesi hükmünde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davanın kadastro öncesi nedene dayalı olarak açıldığı, uyuşmazlık konusu olan taşınmazın kadastro tutanağının 20.10.2009 yılında kesinleşmiş olduğu, davanın 26.02.2020 tarihinde Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesi hükmünde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, dava konusu taşınmazın davacıya babası ...ten intikal ettiğini, yıllardır taşınmazın aynı sınırlar dahilinde kullanıldığını ancak kadastro çalışmaları sırasında davalıların mirasbırakanı ... adına tespit ve tescil edilen 158 ada 8 parsel sayılı taşınmazın hatalı şekilde tescil edildiğini, davalıların da bu hatayı bildiklerini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, dava konusu taşınmazın önemli bir kısmının davacının mirasbırakanı ...’dan intikal ettiğini, Kadastro Kanunu’nun 12/3 hükmünde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin kötüniyetli ayni hak kazanımına sebebiyet vermemesi gerektiğini ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kadastro öncesi hukuki nedene dayalı tapu iptali ve tescil davası istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesi
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı HMK’nın 371 ... maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dava konusu Trabzon İli Of İlçesi Bölümlü Mahallesi çalışma alanında bulunan 158 ada 8 parsel sayılı 1.767,45 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalıların mirasbırakanı ... adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı çekişmeli taşınmazın mirasbırakanı ...’dan intikal ettiği iddiasına dayanarak tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Dava konusu taşınmazın tesis kadastrosu kesinleşme tarihinin 20.10.2009 olduğu, davanın ise Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesi hükmünde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 26.02.2020 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
3. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 370 ... maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
16.10.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.
2. Hukuk Dairesi
Esas No    : 2023/1803
Karar No    : 2023/4717
Karar Tarihi    : 12.10.2023
•    Boşanma Davası
•    Tehdit - Darp - Zina
•    Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması
    Özet: Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.    
    Türk Medeni Kanunu md. 161, 166