Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Adli Kontrol ve Tutukluluk Sürelerinin Hesaplanmasında Kanun Yolunda Geçen Sürenin Dikkate Alınmaması Sorunu

Ersan ŞEN, Erkan DUYMAZ

I. Giriş

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), tutukluluk için olduğu gibi, adli kontrol tedbirleri için de azami süreler öngörmektedir. 2021 yılında yapılan değişiklikler kapsamında Kanuna eklenen “Adli kontrol altında geçecek süre” başlıklı m.110/A’ya göre:

(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde adli kontrol süresi en çok iki yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek bir yıl daha uzatılabilir.

(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, adli kontrol süresi en çok üç yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda dört yılı geçemez.

(3) Bu maddede öngörülen adli kontrol süreleri, çocuklar bakımından yarı oranında uygulanır”.

Bu düzenlemeye göre adli kontrol süresi, ikinci paragrafta belirtilen koşullar gerçekleştiğinde en fazla yedi yıl olabilmektedir. Bu konuda bir tartışma bulunmazken, azami sürenin hesaplanmasında istinaf ve temyiz aşamalarında geçen sürenin dikkate alınıp alınmayacağı konusunda soru işaretleri bulunmaktadır. Uygulamada; kanun yolu aşamasında geçen sürenin tedbirin süresinin hesabında dikkate alınmadığı, bir başka ifadeyle ilk derece mahkemesinin mahkumiyet kararıyla birlikte tedbir süresinin kesildiğinin kabul edildiği görülmektedir. Henüz ilk bakışta Kanunun lafzına uygun olmadığı görülen bu yorumun arkasında aslında tutukluluk süresinin hesaplanmasında karşımıza çıkan “hükmen tutukluluk” veya “hüküm özü tutukluluk” kavramı/sorunu bulunmaktadır. Bu ise, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) m.5/3 kapsamında uyguladığı tutukluluk süresini hesaplama yönteminin -kanaatimizce hatalı bir şekilde- iç hukuka aktarılmasından kaynaklanmaktadır.

CMK m.102’de ise, azami tutukluluk süreleri gösterilmiş ve hatta sürelerin sınırı soruşturma ve kovuşturma aşamalarına göre ayrıca düzenlenmiştir. Yasada herhangi bir istisnaya yer verilmeksizin, azami tutukluluk sürelerinin “şüpheli” ve “sanık” sıfatlarının devam ettiği tüm soruşturma ve kovuşturma aşamalarını kapsadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle; soruşturma, ilk derece ve olağan kanun yolları aşamalarında geçen süreler hesaba katılması gerekirken, olağanüstü kanun yolu olarak adlandırabileceğimiz başvurularda ve mahkumiyet kararı kesinleştikten sonra geçen sürelerin tutukluluktan mahsup edilemeyeceği tartışmasızdır.