Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

6706 Sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’nda İade Yargılaması

Ersan ŞEN, Buğra ŞAHİN

I. Giriş

Bu çalışmamızda; 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu m.10 ila 22’de (Kanun) düzenlenen iadenin, adli yönüne ilişkin hükümleri incelenecek, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Yargıtay’ın konuya ilişkin kararları değerlendirilecektir.

Uygulamada; 6706 sayılı Kanunda öngörülen iade yargılamasının ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.13’te düzenlenen, katalogda sayılan suçun yabancı veya vatandaş tarafından, yabancı ülkede işlenmesi halinde Türk kanunlarının uygulanacağına dair hükmün doğru işletilmediği, yabancı hakkında, hem cumhuriyet başsavcılığınca ağır ceza mahkemesine iade talepnamesi sunulduğu ve hem de TCK m.13 uyarınca, yurtdışında sanığa isnat edilen ve iade talebi kapsamında Türkiye Cumhuriyeti’ne gönderilen bilgi, belge ve deliller kapsamında iddianame düzenlendiği görülmektedir.

Halbuki; Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’nin (SİDAS) “Non bis in idem” başlıklı 9. maddesinde, “bir fiilden dolayı birden fazla yargılama olmaz” ilkesinin, SİDAS kapsamında gözetileceğinin belirtildiği, Türk yargı makamlarının iki süreçten birisini işletmesi gerektiği, bir başka ifadeyle yabancının, yurtdışında işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı iade yargılamasına konu edilmesi ve aynı zamanda TCK m.13 uyarınca Türkiye Cumhuriyeti’nde yargılanmasının, yukarıda bahsettiğimiz ve SİDAS m.9’da korunan ilkeye aykırılık teşkil edeceği gözardı edilmemelidir.

II. Genel Hükümler (Kanun m.1 ila m.6)

Kanun m.1 ila 6’da, iade sürecine ve yargılamasına tatbik edilecek “Genel Hükümler” öngörülmüştür. İade yargılamasına, iade sürecinin adli yönüne etki eden 3. 4. ve 5. maddeleri çalışmamız bakımından incelenmelidir.

İade sürecinin adli ve idari yönlerinin birbirinden ayırımına ilişkin, Kanun m.3/4’te geçen “Merkezi Makam, yargı yetkisine giren hususlar hariç olmak üzere, devletlerce ileri sürülen şartları kabul edebilir veya istenen teminatı verebilir. Merkezi Makamca kabul edilen şartlar veya verilen teminatlar adli mercileri bağlar.” düzenlemesi yapılmıştır. Merkezi Makam iade sürecinin idari yönüne ilişkin temel görevi üstlenirken, iade yargılamasında Anayasa m.138’de koruma altına alınan adli makamların bağımsızlığı ve tarafsızlığından vazgeçilmiş değildir.

Kanun m.5’te; “Adli iş birliği talepleri yerine getirilirken, bu Kanunda ve diğer kanunlarda hüküm bulunmayan hallerde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilerek, Kanunda özel hüküm bulunmayan hallerde CMK’nın uygulanacağı düzenlenmiştir.

Kanun m.5’in 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yaptığı atıfla, 6706 sayılı Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanacağından, müdafilik, tercüman hakkı ve usuli güvencelerle ilgili konularda, bu Kanunun şüpheli ve sanığa tanıdığı haklardan aynı şekilde iadesi talep edilen kişi de yararlanır.

Kanun m.2/1-b’ye göre Merkezi Makam, Adalet Bakanlığı olup, aynı fıkranın (a) bendine göre adli merci, “Mahkeme, hakimlik ve savcılıklar ile kanunla istisnai olarak ceza soruşturması yapma yetkisi verilen diğer makamları, devletlerin milletlerarası andlaşmalara yaptıkları beyanlarda belirttikleri mercileri,” ifade eder.

Kanun m.4’te, hangi hallerde yabancı devletlerin adli işbirliği taleplerinin reddedilebileceği düzenlenmiştir. Bu maddede sayılan red sebepleri, hem adli ve hem de idari makamlar tarafından dikkate alınabilir.

6706 sayılı Kanun m.4/ç’de; “Talepte bulunan devlette savunma hakkına ilişkin temel güvencelerin bulunmaması,” halinde, adli işbirliği taleplerinin reddedileceğinin düzenlendiği, bağlı bulunduğumuz Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi Ek 2 Numaralı Protokol m.3/1’de, “Akit Taraflardan birinin diğer bir Akit Taraftan, bir kimsenin gıyabında verilmiş bir mahkumiyetin veya tutuklama kararının infazı için iadesini istemesi halinde, Talep edilen Taraf, karara yol açan soruşturmada, suçla itham olunan bir kimseye tanınması gereken asgari savunma haklarının tanınmadığı görüşünde ise, bu nedenle iade talebini reddedebilir.” hükmüne yer verildiği,

6706 sayılı Kanun m.5’te, “Adli iş birliği talepleri yerine getirilirken, bu Kanunda ve diğer kanunlarda hüküm bulunmayan hallerde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.” düzenlemesinin bulunduğu, CMK’ya göre sorgusu yapılmamış/duruşmada bizzat bulunarak savunma hakkını kullanmamış kişi hakkında mahkumiyet hükmü verilemeyeceği, hatta CMK m.193/2’de, 7445 sayılı Kanunun 20. maddesi ile yapılan son değişiklikle, sanığın yokluğunda bırakalım mahkumiyeti, ceza verilmesine yer olmadığına dair karar veya güvenlik tedbiri dahi tatbik edilemeyeceği görülmektedir.

Yukarıda yer verdiğimiz mevzuat ışığında, yabancı ülkede mahkeme/hakim huzurunda savunması alınmaksızın mahkumiyetine karar verilen kişi hakkında, iade talebi kabul edilebilir bulunabilecek midir?

Kanaatimizce; yabancı ülkede kesinleşen yargılamada, iadesi talep olunanın hiçbir zaman duruşmalara katılmadığı, duruşmalara müdafiinin, iadesi talep olunanı temsilen katıldığı, ancak adil/dürüst yargılanma hakkı kapsamında, “duruşmaya katılma”, “yüz yüzelik” ve “doğrudan doğruyalık” ilkelerine uygun olarak, iadesi talep olunanın savunma hakkını kullanamadığı, cezai konularda uluslararası adli işbirliği talebinde bulunmak suretiyle savunmasının bulunduğu ülkeden alınmadığı veya yargılama devam ederken iadesinin talep edilmediği durumda, 6706 sayılı Kanun m.4/ç’de uyarınca iade talebinin kabul edilemez bulunması gerekir. İadesi talep olunanın, iadeyi talep eden ülkede mahkeme dışında, örneğin savcılıkta veya kollukta ifadesinin alınması, “duruşmaya katılma”, “yüz yüzelik” ve “doğrudan doğruyalık” ilkelerine uygun hareket edildiği anlamına gelmeyecek, yabancının iadesini mümkün kılmayacaktır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 16.12.2021 tarihli, 2021/39955 E. ve 2021/12699 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’nun 3/3 ve 4/ç maddeleri ile iade talebinde bulunan Arnavutluk Cumhuriyeti ve ülkemizin taraf olduğu ‘Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’nin’ Ek 2 No.lu Protokolü’nün 3. maddesinin 1. fıkrasına göre; ‘Akit Taraflardan birinin diğer bir Akit Taraftan, bir kimsenin gıyabında verilmiş bir mahkumiyetin veya tutuklama kararının infazı için iadesini istemesi halinde, Talep edilen Taraf, karara yol açan soruşturmada, suçla itham olunan bir kimseye tanınması gereken asgari savunma haklarının tanınmadığı görüşünde ise, bu nedenle iade talebi reddedebilir”.

İadesi talep olunanın, iadeyi talep eden ülkede görülen duruşmalarda huzurda savunması alınmadan mahkum edilip edilmediği konusunda tereddüt mevcut ise, Merkezi Makamdan bu hususu netleştirecek gerekli yazışmaların yapılması için talepte bulunulması gerekecektir.

Bu konuda Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 05.04.2023 tarihli, 2022/16772 E. ve 2023/1996 K. sayılı kararı; “2. ... uyruklu, 20.11.1985 doğumlu, ... hakkında ... adli makamlarınca düzenlenen iade talepnamesi ve eklerinden adı geçen hakkındaki mahkumiyet hükmünün gıyabında mı yoksa savunması alındıktan sonra mı verildiği anlaşılamamış olup; savunması alınmadan karar verilmiş ise iade edilmesi halinde savunma hakkı tanınmak suretiyle yeniden yargılanacağı hususunda 6706 sayılı Kanun’un 4/ç ve 3/3. maddeleri uyarınca ... makamlarından teminat istenebileceğinin gözetilmemesi hukuka aykırı bulunmuştur.” denilerek, bozma kararı verildiği görülmektedir.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin yukarıda yer verdiğimiz kararına konu davada, sanığın mahkum edildiği yargılamada (iadesi talep edilen ülkede) savunması alınıp alınmadığı konusunda tereddüt olduğu, dolayısıyla bu husus netleştirilmeden verilen iadeyi kabul kararının bozulduğu anlaşılmaktadır.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 05.04.2023 tarihli, 2022/16772 E. ve 2023/1996 K. sayılı kararında;6706 sayılı Kanun’un 4/ç ve 3/3. maddeleri uyarınca ... makamlarından teminat istenebileceğinin gözetilmemesi hukuka aykırı bulunmuştur.” denilerek, kural olarak mahkeme huzurunda savunması alınmayan yabancının iadesine karar verilemeyeceği, 6706 sayılı Kanun m.3/3 uyarınca, yabancının iadeyi talep eden ülkede, aynı fiil ile ilgili yeniden yargılanarak, mahkeme huzurunda dinleneceği konusunda teminat alındıktan sonra iade değerlendirme yapılması gerektiği ifade edilmiştir.

III. İade ve İadenin Kabul Edilemeyeceği Haller (Kanun m.10, m.11)

Anayasa m.38’in son fıkrasına ve Kanun m.11/1-a’ya göre Türk vatandaşı yabancı bir devlete iade edilemez. Bu kuralın istisnasını, “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler” oluşturmaktadır. İadesi talep olunanın Türk vatandaşı olup olmadığı konusunda bir tartışma varsa, bu önsorunun CMK m.218/1 uyarınca öncelikle çözümü veya görevli idare mahkemesinde açılmış/açılacak davanın bekletici mesele yapılması gerekir. Aksi takdirde, Anayasa ile güvence altına alınmış “vatandaşın iade edilemezliği” prensibi ihlal edilmiş olacaktır.

Kanuna göre iade; yabancı ülkede kesinleşen cezanın infazı veya yabancı ülkede devam eden soruşturmanın veya kovuşturmanın tatbiki amacıyla gerçekleştirilebilir. İadesi istenen kişi hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunmayıp, soruşturma veya kovuşturmanın devam etmesi halinde kişi, masumiyet/suçsuzluk karinesinden faydalanacak, Türk adli makamlarının iadesi talep olunanın, makul sürede yargılanma gibi haklarına azami ölçüde dikkat etmesi gerekecektir. Yabancı ülkede soruşturmada veya kovuşturmada bulunan dosyada, Türk Hukukuna göre üst sınırı bir veya daha fazla, kesinleşmiş hükümler yönünden ise en az dört aylık hapis cezası sözkonusu olmalıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin 22.02.2022 tarihli, 2018/19302 başvuru numaralı Samira Alakbarova başvurusunun 64. paragrafına göre; “Gösterilmesi gereken özenin derecesini belirlemek için iade şeklinin önemi de gözardı edilmemelidir. Bir cezanın infaz edilmesi için yapılacak iadeden farklı olarak somut olayda olduğu gibi iade talebinde bulunan devletin şüpheli kişiyi yargılayabilmesi için yapılacak iadede ceza yargılaması devam ederken tutuklu bulunan kişi masum sayılmaktadır. Daha doğrusu bu aşamada, bu kişinin masumiyetini kanıtlamak için ceza yargılaması sırasında savunma hakkını kullanabilme imkanı çok kısıtlıdır. Şüpheli olan kişiyi iade etmesi istenen devletin davanın esasını incelemesi mümkün değildir. Bu sebeplerden dolayı, ilgili olan kişinin haklarının korunması, iade prosedürünün düzgün bir şekilde işlemesi ve kişinin uygun bir süre içinde yargılanması için iade talebinde bulunulan devletin ciddi bir özen göstermesi gerekmektedir”.

AYM kararına göre; iade yargılamasında gösterilecek özenin derecesi, “iadenin şekline” göre değişecektir. İadenin şeklinden anlaşılması gereken, iade talebinin, kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmüne mi, yoksa soruşturma veya kovuşturma dosyasına mı dayandığıdır. İade talebine konu dosyanın; soruşturma veya kovuşturma dosyası olması durumunda, iadesi talep olunan masum sayılacaktır.

Özellikle yabancı ülkede dosyanın soruşturma aşamasında bulunması, dosyada gizlilik kararı olması veya isnada konu fiillerin ve delillerin net olmaması durumunda, iadesi talep olunanın, iade yargılamasında kendisini savunma imkanı oldukça zor olacaktır. Aynı nedenlerle; iade yargılamasının yapan mahkemenin, iadeye konu dosyayı incelemesi, esasa ilişkin kanaate varması da mümkün olmayacaktır. AYM; iadesi talep olunanın, yabancı ülkede soruşturma veya kovuşturma aşamasında bulunan dosya bakımından dezavantajlı durumunu gözönünde bulundurarak, “ilgili olan kişinin haklarının korunması, iade prosedürünün düzgün bir şekilde işlemesi ve kişinin uygun bir süre içinde yargılanması için iade talebinde bulunulan devletin ciddi bir özen göstermesi” gerektiğini ifade etmiştir.

Soruşturma aşamasında olduğundan bahisle; iade talep eden devlet tarafından hiçbir somut bilgi, belge, delil gönderilmeyen, yalnızca olay anlatımına yer verilen iade talebine dayanılarak, yetkili cumhuriyet savcılığınca düzenlenen talepnameyle açılan iade davasının, kabul edilebilir bulunamayacağı kanaatindeyiz. İadeyi talep eden devlet, dosya soruşturma aşamasında da olsa, en azından iadesi talep olunanın işlediği iddia edilen fiillerin ne olduğunu, bu fiillerin şahıs tarafından işlendiğine hangi somut verilerden yola çıkılarak varıldığını göstermek zorundadır. Yabancı ülkede kesinleşen dava dosyalarında ise, iade yargılamasını gerçekleştiren mahkemenin inceleme imkanına sahip olabileceği daha fazla delil bulunmaktadır, çünkü burada delil toplanması ve değerlendirilmesi aşaması tamamlanmış olup, sanığın hangi delillerle mahkum edildiğini görebilmek ve buna göre iade talebi hakkında karara varabilmek daha kolaydır. Henüz soruşturma aşamasında bulunan veya davası devam eden dosyalar yönünden, iadeye dayanak olabilecek delil tespiti ve ispat zorlukları yaşanacaktır. İade talebini inceleyen ülkenin yargı mercii; iade talebi ile otomatik bağlı olmayıp, Adalet Bakanlığı tarafından tamamlanan ilk inceleme sonrasında iade sürecinin başlatılması için gönderilen dosyanın ilgili cumhuriyet başsavcılığı tarafından iade davasına konu edilebilmesi için iade talepnamesi hazırlanıp, eklerinin iade yargılamasını yapacak mahkemeye gönderilmesi, esasen tamamlanması gereken bir tür soruşturma benzeri hazırlık süreci olup, bu süreç sonunda hazırlanan iade talepnamesi mahkemeyi bağlamaz.

İade yargılamasını yapan ağır ceza mahkemesinin; işin esasına girip girmeyeceği, delil değerlendirmesi yapıp yapmayacağı, yalnızca şekli bir yargılama mı yapacağı, iade talepnamesini ve eklerini ne ölçüde inceleyeceği soruları akla gelebilir.

Yargıtay’ın konuya ilişkin kararları incelendiğinde, yabancı ülkeden gelen iade talep evrakında, iadesi talep olunana yöneltilen fiillerinin somutlaştırılması, delillerin ve alt evrakın Türkiye Cumhuriyeti’ne gönderilmesi, yurtdışında kesinleşen ve iade talebine konu mahkumiyet hükmünün ve gerekçesinin, iade yargılamasını yapan ağır ceza mahkemesince ayrıntılı şekilde incelenmesi ve değerlendirilmesi gerektiğinin anlaşıldığı, yabancı ülkeden gelen iade talebinin içeriği hakkında Türk Yargı Makamlarınca hiçbir sorgulama yapılmaksızın kabul kararı verilmesinin düşünülemeyeceği anlaşılmaktadır.

Bu konuda Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 2023/7497 Esas 2023/4519 Karar sayılı kararında; “Kocaeli 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 15.02.2023 tarihli ve TU22NZ9693 referans numaralı iade talepnamesine konu ceza soruşturması kapsamında iadesi talep edilene isnat edilen eylemlerin nerede, ne zaman ve nasıl işlendiğinin açıklanarak somutlaştırılması amacıyla, iadesi talep edilenin kendisine isnat edilen suçlarla ilgisini ortaya koyan delillere ilişkin ayrıntılı bilgiler dosya içerisine getirtilmeden, sadece 15.02.2023 tarihli ve TU21NZ1758 referans numaralı iade talepnamesi yönünden değerlendirme yapılarak karar verilmesi” bozma sebebi sayıldığı görülmektedir.

Aynı yönde Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 08.03.2021 tarihli, 2020/18619 E. ve 2021/3189 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanununun 18. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, iadesi talep edilenin mahkum edildiği suç ile ilgisini ortaya koyan delillerin açık ve detaylı bir şekilde iletilmediğigözetilerek bozma kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 08.0.2021 tarihli kararına konu dosyada; iade talep eden devlette yapılan yargılamanın kesinleştiği, ancak iadesi talep edilenin mahkum edildiği suçla ilgisini ortaya koyan delillerin yeterli olmadığı, bu nedenle iade talebinin kabul edilemez bulunması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Şu halde; yabancı ülkeden gönderilen iade talebinin ve eklerinin, savunma hakkını kısıtlayıcı niteliği haiz olmayıp, yeterince bilgi, belge ve delil içermesi gerektiği, iadesi talep olunana isnat edilen “fiillerin” ne olduğunun, nerede, nasıl ve kiminle işlendiğinin belirsiz olması halinde, iade talebinin kabul edilemez bulunacağı gözetilmelidir.

Kanun m.10/4’te, “İade halinde, kişi ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya kişinin mahkum olduğu ceza infaz edilebilir.” düzenlemesi dikkate alındığında, yabancının iadesi durumunda, iade talebine konu suçlar dışında başka suçtan yargılanmayacağına dair güvencenin, iadeyi talep eden yabancı devlet tarafından verilmediği durumda, Kanun m.10/4 ve Yargıtay kararları çerçevesinde iadenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Kanun m.10/4’ün iadenin önşartı olarak görüldüğü, fıkrada geçen teminat alınmaksızın iade kararı verilemeyeceği görülmekle, teminatın yasal dayanağı Kanun m.3/3’te yer bulmuştur. Bu fıkraya göre; “Yabancı bir devletin adli iş birliği talebinin yerine getirilmesi, Merkezi Makam tarafından şarta veya teminata bağlanabilir”.

Uygulamada “hususilik” olarak bilinen, “iade halinde başka suçtan yargılama yasağı”, Kanun m.3/3 uyarınca, Merkezi Makamın görev ve yetkisi kapsamındadır. Aşağıda yer verdiğimiz Yargıtay kararları dikkate alındığında, bu teminatın iade talebi Merkezi Makama ulaştığında alınması gerekir. Ağır ceza mahkemesince iade kararı verildikten sonra bahse konu teminatın alındığı durumda, teminat alınıp alınmadığı hususunun Yargıtay’ın incelemesinden geçmesi mümkün olmayacaktır. Ancak Yargıtay tarafından bu değerlendirme yapıldığından, Merkezi Makamın teminatı, iade yargılaması başlamadan önce veya yargı sürecinde alması gerektiği anlaşılmaktadır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 06.03.2023 tarihli, 2023/730 E. ve 2023/1240 K. sayılı kararına göre; “6706 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin dördüncü fıkrasında ‘kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkûm olduğu cezanın infa edilebileceğinin’ hüküm altına alındığı, yine taraf olunan SİDAS’ın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hususilik kuralına göre de, talep eden Azerbaycan Cumhuriyeti tarafından adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından; hükümde, 6706 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinin dördüncü fıkrası ve SİDAS’ın 14 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, kişinin iadesi halinde ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği belirtilmeden hüküm kurulmasının,” bozma sebebi sayıldığı görülmektedir.1

Aynı konuda Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 08.03.2021 tarihli, 2020/18619 E. ve 2021/3189 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Kanunun 10/4. maddesinde ‘kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği’ öngörüldüğünden ve Brezilya Federal Cumhuriyeti’nin iade talebinde adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından” bozma kararı verilmiştir.

Kanun m.11/4’de 6706 sayılı Kanun m.11/4’de; “İadesi talep edilen kişinin, talep tarihinde on sekiz yaşını doldurmamış olması, uzun zamandan beri Türkiye’de bulunuyor olması veya evli bulunması gibi kişisel halleri nedeniyle, iadenin kişinin kendisini veya ailesini, fiilin ağırlığı ile orantısız şekilde mağdur edecek olması durumunda iade talebi kabul edilmeyebilir.” hükmüne yer verildiği,

Kanun m.11/4’de, “iadenin kişinin kendisini veya ailesini, fiilin ağırlığı ile orantısız biçimde mağdur edeceği” durumda, iadenin kabul edilmeyeceğinin belirtildiği, hangi kişisel hallerin, “orantılılık” değerlendirmesinde gözönüne alınacağının, madde metninde sınırlı olmayacak şekilde sayıldığı, maddede örnek olarak verilen “Türkiye’de uzun süredir bulunma” ve “evli bulunma” şartları arasında “veya” denilerek, şartlardan birisinin dahi iade talebinin bahse konu sebeple kabul edilemez bulunması için yeterli görüldüğü, Yargıtay’ın birçok kararında, Türkiye Cumhuriyeti’nde yerleşik olan, aile ve çocuk sahibi olan kişilerin Kanun m.11/4 uyarınca iade edilemeyeceğine karar verdiği anlaşılmaktadır.

Bu konuda Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 20.02.2023 tarihli, 2021/17787 E. ve 2023/1251 K. sayılı kararı; “Kolluk tarafından yapılan araştırmada; iadesi talep edilen ...’un 2007 yılından beri Bursa ili İnegöl ilçesinde ikamet ettiği, evli olduğu, bir oğlu ve iki kızının bulunduğu, oğlu ile birlikte oturduğu, kızlarının evli ve her iki kızının üçer tane çocuğu olduğu, adı geçenin Türkiye’de yerleşik olduğu ve sabit ikametgah edindiği, uzun süredir eşi, çocukları ve torunları ile birlikte yaşadığı anlaşıldığından; ilgili hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak Kazakistan adli makamının iade talebinin reddine karar verilmiştir (...)

Kazakistan vatandaşı olan ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan soruşturma başlatıldığı ve Kazakistan adli makamlarınca düzenlenen 08.11.2006 tarihli yakalama kararına istinaden Kazakistan ülkesine iadesi amacıyla aranan adı geçenin 03.03.2017 tarihinde Bursa ili İnegöl ilçesinde yakalandığı ve 04.03.2017 tarihinde tutuklandığı; Kazakistan adli makamları tarafından Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı aracılığıyla, \”Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Cezaî Konularda Adli Yardımlaşma ve Suçluların İadesi Anlaşması\” uyarınca iadesinin talep edildiği, İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığının iadeye ilişkin talebi üzerine yapılan yargılama sonucunda Türk vatandaşı olmayan, ancak Türkiye’de ikamet izni bulunan ... hakkında verilen hükmün incelenmesinde;” ilk derece mahkemesinin, iadesi talep edilenin kişisel ve aile durumu nedeniyle iade talebinin kabul edilebilir olmadığına dair kararının onanmasına karar verilmiştir.2