Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Medeni Usul Hukukunda Kısmi Temyiz

Partial Appeal in Civil Procedure Law

Murat YAVAŞ, Gizem BAŞOĞLU

Sübjektif bir hakkı ihlal edilen veya ihlal tehlikesiyle karşılaşan taraf, hakkının temin edilmesi veya ihlal tehlikesinden korunması için dava açmaktadır. Davacının dava açmaktaki maksadı en kısa sürede hakkına kavuşmak olduğu düşünüldüğünde; mahkemelerce verilen kararın ne zaman kesinleşerek icra edilebilir hale geldiği önemli hale gelmektedir. Taraflar, nihai kararın tamamı için temyiz yoluna başvurabileceği gibi; hükmün bir kısmı için de temyiz yoluna başvurabilir. Çalışmamızın konusu, nihai kararın bir kısmının temyiz edilmesinin sonuçları; nihai kararın icra edilebilmesi için kanun yolu aşamasının tamamlanmasının beklenmesine gerek olup olmadığı ve temyiz edilip de onanmak suretiyle bozma kapsamı dışında kalan kısımların, kısmi temyiz sonucunda kesinleşen kısımlarla benzeyip benzemediği hususlarına ilişkin olacaktır. Çalışmamızda bu konular usuli kazanılmış hak kurumu ile karşılaştırılmak suretiyle bilimsel görüşler ve yargı kararları ile birlikte açıklanacaktır.

Temyiz, Hükmün Kısmen Temyiz Edilmesi, Kesin Hüküm, Usuli Kazanılmış Hak, Kararın İcra Edilebilirliği.

The party whose subjective right has been violated or is at risk of infringement, files a lawsuit to ensure its right or to protect it from the danger of violation. Considering that the purpose of the plaintiff in filing a lawsuit is to get his right as soon as possible; it is important when the courts’ decisions become final and enforceable. The parties are able to appeal against the final decision as a whole; as well as they are also able to appeal against only a part of it. The subjects of our study are the results of appealing only a part of the final decision; whether it is necessary to wait for the completion of the legal remedy stage in order to execute the final decision, and whether the parts that are out of the scope of reversal by appeal and approval are similar to the parts that are finalized as a result of partial appeal. In our study, these issues will be explained together with scientific opinions and judicial decisions by comparing them with the procedural acquired rights.

Appeal, Partial Appeal of the Judgment, Final Judgment, Procedural Acquired Rights. Enforceability of the Decision.

GİRİŞ

Temyizi kabil bir kararın varlığı halinde, kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunan tarafın veya tarafların bu kararın tebliği tarihinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz kanun yoluna başvurması gerekir. Bu süre içerisinde temyiz yoluna başvurulmaması halinde veya başvurulmuş olmasına rağmen bu başvurudan feragat edilirse karar kesinleşir. Temyiz kanun yolunda Yargıtay, tarafların ileri sürdüğü hukuki sebeplerle bağlı olmadan inceleme yapmakta olup; hukuki denetim çerçevesinde taraflarca ileri sürülmemiş olsa dahi başka hukuki sebeplerle bozma kararı verebilecektir. Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay, kararın tamamı için bozma kararı verebileceği gibi; yalnız bir kısmı bakımından da bozma kararı verebilir.

Taraflar hükmün tamamını temyiz edebileceği gibi; yalnızca hükmün bir kısmı için temyiz yoluna başvurabilirler. İşte bu durumda, kararın temyiz edilmeyen kısmın kesinleşip kesinleşmediği; kesinleştiği kabul edilirse kararın bütününden bağımsız bir nitelik kazanıp kazanmadığı önem arz etmektedir. Eğer kararın bütününden bağımsız bir nitelik kazandığı kabul edilirse, kararın temyiz edilmeyen kısmının tek başına icra edilebilirlik niteliğinin doğup doğmadığı da saptanabilecektir.

Bu çalışmamızda temyizi kabil bir kararın tamamı değil de yalnız bir kısmı için temyiz yoluna başvurulması durumunda hükmün temyize götürülmeyen kısmının akıbetinin ne olacağı, Yargıtay’ın bu kısma ilişkin inceleme yapıp yapamayacağı; temyiz edilmeyen kısmın kararın bütününden ayrı bir icra edilebilirlik özelliğinin bulunup bulunmadığı hususları; kararın temyiz edilerek onarmak suretiyle bozma kapsamı dışında kalan kısımların akıbetiyle karşılaştırılarak bilimsel görüşler ve yargı kararları ile birlikte açıklanmaya çalışılacaktır.

I. GENEL OLARAK

İlk derece mahkemesinin verdiği nihai kararlara karşı kanun yolunun kapalı olması halinde, bu kararlar verildiği anda kesinleşir. İlk derece mahkemesinin verdiği nihai kararlar verildiği anda kesin değilse, bu kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf mahkemesi, -kamu düzenine aykırı olan hususlar istisna olmak üzere- inceleme yaparken istinaf dilekçesinde belirtilen sebepler ile bağlıdır (HMK m.355/I). İstinaf mahkemesince duruşma yapılmadan ve esasa girmeksizin verilen kararlar kesin olup; bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz (HMK m.353/I, a). Bu kararlara karşı ilk derece mahkemesi direnme kararı da veremez. İstinaf mahkemesi kararları (verildiği anda kesin olmadığı durumlarda ve HMK m.362’de belirtilen kararlardan değilse) başvurulacak kanun yolu temyizdir.

Temyiz, bölge adliye mahkemelerinin hukuk dairelerince verilen temyizi kabil kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı başvurulan bir kanun yoludur (HMK m.361). Ancak bazı durumlarda ilk derece mahkemesinin kararları da temyizen incelenebilmektedir. Şöyle ki; ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi durumunda, bölge adliye mahkemesinin bu kararına karşı yapılan temyiz incelemesinde, bölge adliye mahkemesinin kararı -ilk derece mahkemesinin davanın kısmen/tamamen kabulüne karar vermesi gerektiği gerekçesiyle- Yargıtay tarafından bozulmuş ise, bu halde bölge adliye mahkemesinin kararı kaldırılarak, dosyayı ilk derece mahkemesine gönderir.1 İşte bu aşamada, dosya kendisine gönderilen ilk derece mahkemesi bozmaya uyarak verdiği karara karşı doğrudan temyiz yoluna (sıçramalı temyiz)2 başvurulacaktır.

Temyiz incelemesinde kararlar yalnızca hukuka uygunluk bakımından denetlenmekte; vakıaya uygunluk denetimi yapılmamaktadır.3 Bu sebeple, kural olarak, inceleme dosya üzerinden yapılır. Bu denetim kapsamında, somut olaya uygulanması gereken hukuk kuralının doğru saptanıp saptanmadığı veya hukuk kuralının doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı incelenir.4 Temyiz aşamasında hukuki denetim yapılması gereğince;5 her ne kadar HMK m.371’de bozma sebepleri sayılmışsa da Yargıtay, tarafların ileri sürdüğü temyiz sebepleri ile bağlı değildir.6 Taraflarca ileri sürülmemiş olsa bile, dosyadan anlaşılan ve kanunun açık hükmüne aykırılığın mevcut olması halinde de Yargıtay hükmü bozabilir.7 Nitekim HMK m.369/I’de de Yargıtay’ın, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmadığı, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebileceği belirtilmiştir.

Yargıtay, temyiz incelemesinin sonunda, gerek ileri sürülen temyiz sebepleri bakımından gerekse re’sen dikkate alacağı sebepler yönünden alt derece mahkemesinin kararını hukuka uygun bulması halinde onama kararı verir. Temyiz olunan alt derece mahkemesinin kararının, esas yönünden kanuna uygun olması ve fakat kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olması halinde, eğer kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmuyorsa veya kararda yer alan tarafların kimliklerine ait yanlışlıklar ile yazı, hesap veya diğer açık ifade yanlışlıkları bulunuyorsa veyahut alt derece mahkemesinin kararı, usule ve kanuna uygun olmasına rağmen, kararda gösterilen gerekçeyi doğru bulunmazsa, Yargıtay, hükmü düzelterek onayabilir (HMK m.370/II). Yargıtay, alt derece mahkemesi kararını usul veya esas yönünden hukuka uygun bulmaması halinde ise kararın kısmen ya da tamamen bozulmasına karar verir.

II. KISMİ TEMYİZ İLE TASARRUF VE TALEPLE BAĞLILIK İLKELERİNİN İLİŞKİSİ

Tasarruf ilkesi (Dispositionsgrundsatz), medeni yargılama hukukunda yargılamanın her aşamasında uygulanan temel ilkelerden biridir. Temelini özel hukuktaki sözleşme serbestisinden (Privatautonomie) alan bu ilke, tarafların dava konusu üzerinde tasarruf serbestisine sahip olması anlamına gelir.8 Bu ilke gereği, davanın açılmasından kararın kesinleşmesine kadar taraflar usul işlemi yapmakta veya yapmamakta tasarruf yetkisine sahiptirler. ‘Ne procedat iudex ex officio’ yani ‘bir yerde davacı yoksa hakim de yoktur’ şeklinde ifade edilen ilke gereği, yargılamanın başlatılması taraf inisiyatifindedir.9 Hakim, taraf talebi olmadan bir davayı inceleyemediği (HMK m.24/I) gibi taraf da dava açmaya zorlanamayacaktır (HMK m.24/II).

Hakim hukuku re’sen uygular (HMK m.33). Bu durumda, hakim tarafların gösterdiği hukuki sebep ya da sebeplerle bağlı olmadan uyuşmazlığı çözecektir. Bir davada tarafın talebini haklı kılan birden fazla hukuki sebebin bulunması halinde (hakların telahuku; hakların yarışması) hakim taraf için en elverişli ve uygun hukuki korumayı sağlayan hukuki sebebi belirleyerek, buna göre kararını verecektir.10

Hakim tarafların ileri sürdüğü hukuki sebeplerle bağlı değil ise de tasarruf ilkesi gereği talepleri ile bağlıdır. Kural olarak, taleple bağlılık ilkesi gereği, hakim tarafların talep sonucundan daha azına karar verebilirse de; daha fazlasına veya başka bir şeye karar veremez11,12 (HMK m.26/I). Örneğin, taleplerin terditli olarak ileri sürüldüğü bir davada asıl talebin yerine getirilmesi mümkün olduğu ve ayrıca davacının daha sonra yardımcı talebinden vazgeçtiği bir durumda, mahkeme asıl talep dışındaki yardımcı talebin kabulüne karar veremez.13 Talep edilen hususlarda mahkemenin olumlu ya da olumsuz bir karar vermesi gerekir.14 Tarafların taleplerinin bir veya birkaçı hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi, kanun yolu denetiminde de incelenecek hususlardandır.15,16

Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder (HMK m.24/III). Taraflar, tasarruf ilkesi gereği, başlayan yargılama sürecine yine aynı ilke gereğince son verebilirler.17 Bu kapsamda taraflar, duruşmaya gelmeyerek veya davayı takip etmeyeceklerini bildirerek dosyanın işlemden kaldırılmasını ve davanın açılmamış sayılmasını sağlayabilirler (HMK m.150). Benzer şekilde taraflar sulh, feragat ve kabul ile davayı sona erdirebilirler.

Tasarruf ve taleple bağlılık ilkeleri, kanun yolu aşamasında da geçerli olan ilkelerdir. Gerek kanun yoluna başvuru aşamasında gerekse kanun yolunda bu ilkeler uygulama alanı bulacaktır. Taraflar, hukuki yararı bulunduğu ve kanun yoluna başvuru için elverişli bir karar bulunduğu sürece kanun yoluna başvurabilecekleri gibi; başvuru imkanları bulunmasına rağmen alt derece mahkemesi kararının üst derece mahkemesince incelenmesi için talepte bulunmayabilirler. Bu durumda, talep edilmemesine rağmen, üst derece mahkemesi alt derece mahkemesinin kararını re’sen inceleyemez.18

İstinaf kanun yolunda, bölge adliye mahkemesi, kamu düzenine ilişkin hususlar istisna olmak üzere, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak inceleme yapar (HMK m.355). Doktrinde de belirtildiği üzere, istinaf aşamasında taleple bağlılık ilk derece mahkemesinin verdiği kararın kısmen veya tamamen kaldırılmasına yönelik olan talep sonucu ile bağlılığı ifade eder.19

Temyiz incelemesinde tasarruf ve taleple bağlılık ilkeleri farklı açıdan karşımıza çıkmaktadır. Yargıtay tarafların ileri sürdüğü temyiz sebepleriyle bağlı olmaması sebebiyle, bu aşamada tasarruf ve taleple bağlılık ilkeleri, temyiz başvurusunun kapsamı dışına çıkılamaması anlamına gelmektedir.20 Zira, doktrin ve Yargıtay kararlarında sıklıkla ifade edildiği üzere, Yargıtay tarafların ileri sürdüğü temyiz sebepleri ile bağlı değilse de; temyiz talebinin kapsamı ile bağlıdır.21 Taraflar hükmün tamamını temyiz edebilecekleri gibi; yalnız bir kısmını da temyiz edebilir. Bu doğrultuda yapılacak temyiz incelemesi yalnız hükmün temyizen incelenmesi talep edilen kısmına ilişkindir.