Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İklim Değişikliği ve Yaşam Hakkı: Urgenda Vakfı v. Hollanda Hükümeti Davası

Climate Change and the Right to Life: The Case of Urgenda Foundation v. The State of Netherlands

Seher ÇAKAN

İklim değişikliğinin temel nedeni sera gazı salınımına neden olan fosil yakıtların kullanılması sonucu havaya karbondioksit salınarak dünyanın ısınmasıdır. Küresel sıcaklıkta 2°C’lik bir artışın çarpıcı sonuçları olduğu kabul edilmektedir ve bu nedenle ortalama sıcaklıktaki artışın sınırlandırılması küresel iklim değişikliğinin ciddi etkilerini azaltabilmek için gereklidir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, küresel ısınmanın maksimum 2°C ile sınırlanabilmesi için sera gazı emisyonlarının %25-40 oranında azaltmasının gerekli olduğunu 2007 Dördüncü Değerlendirme raporunda belirtmiştir. İklim değişikliği ile insan hakları arasındaki ilişki açık bir şekilde kabul edilmeye başlandıktan sonra devletlerin emisyon azaltım yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde insan haklarını ihlal edebileceğine yönelik ulusal mahkemelerde davalar açılmaya başlanmıştır. davası da bu ilişkinin somut örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu karar iklim değişikliğinin yaşam hakkı üzerinde olumsuz etkisi olduğunu göstermektedir. Bu makalenin amacı iklim değişikliği ve yaşam hakkı arasındaki ilişkiyi Urgenda kararı çerçevesinde ele almaktır. Bu kapsamda ilk olarak insan hakları ve iklim değişikliği arasındaki ilişki değerlendirilmektedir. Daha sonra yaşam hakkı ve devletlerin pozitif yükümlülüğü incelenmektedir. Son olarak da Urgenda davası ele alınmaktadır. Bu başlık altında Urgenda davasının yaşam hakkı ve pozitif yükümlülükler kapsamında iklim değişikliğine uygulanabilirliği Hollanda Yüksek Mahkemesinin verdiği karar ışığında tartışılmaktadır.

İklim Değişikliği, İnsan Hakları, Yaşam Hakkı, AİHS, Urgenda Kararı.

The main reason for climate change is the warming of the world by releasing carbon dioxide into the air as a result of the use of fossil fuels that cause greenhouse gas emissions. 2°C rise in global temperature is considered to have dramatic results and therefore limiting the increase in average temperature is necessary to mitigate the serious effects of global climate change. The Intergovernmental Panel on Climate Change states in its 2007 Fourth Assessment report that 25-40% reduction in greenhouse gas emissions is necessary in order to limit global warming to a maximum of 2°C. After the relationship between climate change and human rights has been clearly established, lawsuits have started to be filed in national courts alleging that states may violate human rights if they do not fulfill their emission reduction obligations. is a concrete example of this relationship. This decision shows that climate change has a negative impact on the right to life. The aim of this article is to discuss the relationship between climate change and the right to life within the scope of the Urgenda decision. First, the relationship between human rights and climate change is evaluated in this context. Next, the right to life and the positive obligations of states are examined. Finally, the Urgenda case is discussed. Under this title, the applicability of the Urgenda case to climate change within the scope of the right to life and positive obligations is discussed in light of the Dutch Supreme Court’s decision.

Climate Change, Human Rights, Right to Life, The ECHR, Urgenda Decision.

GİRİŞ

İklim değişikliği ile ilgili birincil uluslararası belge olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) madde 1(2) iklim değişikliğini, “karşılaştırılabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” şeklinde tanımlamaktadır.1 Bu bakımdan iklim değişikliği doğal veya insan kaynaklı olabilmektedir. İnsan kaynaklı yani antropojenik iklim değişikliği,2zamanımızın doğal çevre ve insan haklarına yönelik en büyük, en yaygın tehdittir.3 Gerçekten de sera gazı emisyonları da dâhil olmak üzere insan faaliyetlerinin iklim sistemini etkilediği ve iklim değişikliğinin önemli değişikliklere neden olduğu açıktır.4 Bu etkiler coğrafya, yoksulluk, cinsiyet, yaş, yerli veya azınlık statüsü, ulusal veya sosyal köken, doğum veya diğer statü ve engellilik gibi faktörler nedeniyle hâlihazırda savunmasız durumda olan nüfusun bu kesimleri tarafından en keskin şekilde hissedilir.5

BMİDÇS’nin nihai amacı, “Sözleşme’nin ilgili hükümlerine göre, atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir düzeyde durdurmayı başarmaktır.6 Paris Anlaşması’nda Devletler, “(i)klim değişikliği risk ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağı bilinciyle küresel ortalama sıcaklıktaki artışı sanayileşme öncesindeki seviyeye göre 2°C’nin oldukça altında tutmak ve sıcaklık artışını sanayileşme öncesi dönemdeki seviyelerin 1.5°C üzeri ile sınırlandırmak için çaba gösterme(yi)” taahhüt etmektedirler.7

İnsan Hakları Konseyi ortalama küresel sıcaklıktaki 2°C’lik bir artışın bile öngörülebilir sonuçlarının çarpıcı olduğuna yer vermiştir.8 Ortalama küresel sıcaklıklar arttıkça, tropikal siklonlar gibi iklimle ilgili afetlerde insanların ölümleri, yaralanmaları ve yerinden edilmeleri9 artmaktadır ve “Genel olarak, ortalama sıcaklıktaki artış ne kadar büyük olursa, yaşam ve sağlık hakları ile diğer insan hakları üzerindeki etkiler de o kadar büyük olur.10 Keza Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu uyarınca küresel ısınma mevcut oranda artmaya devam ederse, 2030 ile 2052 arasında 1,5°C’ye ulaşması muhtemeldir.11 Ancak “Net sıfır küresel antropojenik CO2 emisyonuna ulaşmak ve bunu sürdürmek ve net CO2 olmayan ışınımsal zorlamayı azaltmak, insan kaynaklı küresel ısınmayı birden fazla on yıllık zaman ölçeklerinde durduracaktır.12

İklim değişikliği atmosferin ve okyanusun ısınmasına, kar ve buz miktarının azalmasına ve deniz seviyesinin yükselmesine neden olmaktadır.13 Yağışlardaki değişim veya kar ve buzların erimesi hidrolojik sistemleri değiştirmekte, su kaynaklarını miktar ve kalite açısından etkilemektedir.14 Hem buzulların kaybı ve kar örtüsündeki azalmaların artması hem de kuraklık ve sel gibi aşırı hava koşullarının su kaynaklarını etkilemesi sebebiyle iklim değişikliği dünya çapında tahmini 1,1 milyar insanın mahrum kaldığı ve önemli bir hastalık ve hastalık nedeni olan güvenli içme suyuna erişim sorununun artmasına neden olacaktır.15

Bir tahmine göre, iklim değişikliği sebebiyle ek 600 milyon insan yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalacaktır.16 Sel, fırtına, kuraklık gibi olaylar ile açlık ve yetersiz beslenmenin artması sonucunda “iklim değişikliğinin gözlenen ve öngörülen etkileri insan yaşamını doğrudan ve dolaylı olarak tehdit edecektir.17 İklim değişikliği, yeterli konut hakkını çeşitli şekillerde etkileyecek olup deniz seviyesinin yükselmesi ve fırtına kabarmalarının (storm surges) birçok kıyı yerleşimi üzerinde doğrudan etkisi olacaktır.18 Hakikaten iklim değişikliğinin bazı ülkeler için varoluşsal bir tehdit oluşturduğu görülmektedir.19 İnsan Hakları Konseyi’ne göre, “alçak ve diğer küçük ada ülkeleri, alçakta kıyı, kurak ve yarı kurak alanlar veya sel, kuraklık ve çölleşmeye açık alanlar ve kırılgan dağlık ekosistemlere sahip gelişmekte olan ülkeler özellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı savunmasızlar.20 Nitekim Kuzey Kutbu bölgesinde ve alçak ada devletlerinde bu tür etkilerin zaten halkların ve toplulukların yer değiştirmesine yol açtığı görülmektedir.21

Yapılan çalışmalar iklim değişikliğinin mahsul verimi üzerindeki olumsuz etkilerinin, olumlu etkilerden daha yaygın olduğunu göstermektedir ve özellikle de iklim değişikliği buğday ve mısır verimini olumsuz etkilemektedir.22 Yine iklim değişikliğinin ısıya bağlı etkileri nedeniyle sıcaklığa bağlı ölümlerde artış olmuş ve sıcaklık ve yağıştaki yerel değişiklikler, bazı su kaynaklı hastalıkların dağılımını etkilemiştir.23 Neticede sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, seller, kasırgalar ve orman yangınları gibi iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olayları, bazı ekosistemlerin ve birçok insan sisteminin mevcut iklim değişkenliğine karşı önemli ölçüde savunmasız olduğunu ortaya koymaktadır.24

IPCC’ye göre sıcaklık dalgalarına maruz kalma nedeniyle iş verimliliğinin azalması, hastalık ve ölüm oranının artması olasıdır.25 Bu bağlamda aşırı hava olayları, sıcak hava dalgaları, seller, kuraklıklar, orman yangınları, su kaynaklı ve vektör kaynaklı hastalıklar, yetersiz beslenme ve hava kirliliği iklime bağlı ölümlerin nedenleridir ve küresel olarak yılda en az 150.000 ölümün iklim değişikliği ile ilişkilendirildiği görülmektedir.26 İklim değişikliği ile bağlantılı olarak, 2005-2015 yılları arasında 700.000’den fazla insan ölmüş 1,4 milyondan fazla kişi yaralanmış, 23 milyon insan evini kaybetmiş ve 1,5 milyardan fazlası doğal afetlerden etkilenmiştir ve bunların toplam maliyeti 1,3 trilyon doları aşmıştır.27 Dünya Sağlık Örgütü, 2030 ile 2050 yılları arasında iklim değişikliği nedeniyle yılda beklenilenden yaklaşık 250.000 fazla ölümün olacağını tahmin etmektedir.28

Bahsedilen bu olumsuz etkiler iklim değişikliğinin insan haklarından tam olarak yararlanılması üzerinde etkileri olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda iklim değişikliği, sadece ani başlangıçlı doğal afetlerin değil aynı zamanda yavaş başlangıçlı olayların sıklığının ve yoğunluğunun artmasına neden olmuştur ve neden olmaya devam etmektedir ve bu olayların insan haklarından tam olarak yararlanılması üzerinde olumsuz etkileri vardır.29 İklim değişikliğinin bu etkileri adaptasyon önlemleri ile iyileştirilebilse de, sıcaklıklar yükseldikçe bu tür önlemler daha az etkili olur ve nitekim “2°C’lik bir artışın bile insan haklarından tam olarak yararlanılması için ciddi sonuçları olacaktır.30 Bu bakımdan 2100 yılına kadar atmosferdeki sera gazı emisyonunda maksimum 450 ppm (milyonda bir) hedefine ulaşılabilmesi için emisyonlarının %25-40 oranında azaltılması, 2007 Dördüncü Değerlendirme raporunda bir IPCC senaryosu olarak yer almaktadır. Böylece küresel ısınma maksimum 2°C ile sınırlanmış olacaktır. Neticede ortalama sıcaklıktaki artışın 2°C ile sınırlandırılmasının küresel iklim değişikliğinin ciddi etkilerini azaltabilmek için gerekli olduğu görüşü yaygın bir şekilde kabul edilmektedir.

İklim değişikliği ile insan hakları arasındaki ilişki açık bir şekilde kabul edilmeye başlandıktan sonra devletlerin emisyon azaltım yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde insan haklarını ihlal edebileceğine31 yönelik ulusal mahkemelerde davalar açılmaya başlandığı görülmektedir. Urgenda Vakfı v. Hollanda Hükümeti32 davası da bu ilişkinin somut örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna ek olarak Urgenda kararı birçok açıdan önemlidir. Bu karar iklim değişikliğinin zararlı etkilerinin sorumluluğunu paylaşan çok sayıda başka aktörün neden olduğu gerçeğine rağmen bir mahkemenin bireysel olarak bir devletin sorumluluğunun nasıl belirleyebileceğini göstermesi bakımından önemlidir.33 Urgenda davası “gelecekteki iklim değişikliği davaları için bir dönüm noktası”dır.34 Yüksek Mahkemenin Urgenda’daki kararı, “dünyada türünün ilk örneği olması ve bir Devletin insan haklarının iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden korunması için daha iddialı bir iklim politikası benimsemesini gerektirmesi” nedeniyle önemlidir.35 Bu karar, yalnızca uluslararası insan hakları hükümleri ile Avrupa bağlamında iklim değişikliği arasındaki bağlantının açıklayıcı bir örneğini sunmakla kalmamakta, aynı zamanda “insan hakları ve iklim değişikliği davalarında gelecekteki gelişmeler için potansiyel bir prizma sun(maktadır).36 Son olarak da bu karar devletlerin iklim değişikliğine katkılarının küçük olmasına karşın bireysel sorumluluklarının devam edeceğini ortaya koymaktadır.

Bu makalenin amacı iklim değişikliği ve yaşam hakkı arasındaki ilişkiyi Urgenda kararı çerçevesinde ele almaktır. Bu kapsamda ilk olarak insan hakları ve iklim değişikliği arasındaki ilişki değerlendirilmektedir. Daha sonra yaşam hakkı ve devletlerin pozitif yükümlülüğü incelenmektedir. Son olarak da Urgenda davası ele alınmaktadır. Bu başlık altında Urgenda davasının yaşam hakkı ve pozitif yükümlülükler kapsamında iklim değişikliğine uygulanabilirliği Hollanda Yüksek Mahkemesinin verdiği karar ışığında tartışılmaktadır.

I. İNSAN HAKLARI VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

İnsan hakları ve iklim değişikliği arasındaki ilişki başlangıçta net olmamasına karşın son yıllarda bu ilişki önemli bir şekilde kabul görmüştür. Günümüzde, insan hakları ve iklim değişikliği arasındaki bağlantıyı tanımlayan çeşitli belgeler vardır.

Çevre ve insan hakları arasındaki ilişkiye yapılan ilk vurgu 1972 Stockholm Deklarasyonu’nda görülebilir.37 Buna göre çevre kişinin, temel insan haklarından hatta yaşam hakkından yararlanabilmesi için esastır.38 Mart 2008’de İnsan Hakları Konseyi, iklim değişikliği ve insan hakları konusundaki ilk kararını kabul etmiştir39 ve İnsan Hakları Konseyi 7/23 sayılı kararında iklim değişikliğinin, dünyanın her yerindeki insanlar ve topluluklar için acil ve geniş kapsamlı bir tehdit oluşturduğuna ve insan haklarından tam olarak yararlanılması bakımından olası sonuçları olduğuna yer vermiştir.40 İnsan Hakları Konseyi, “iklim değişikliğinin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve diğer uluslararası insan hakları belgelerinde yer alan insan haklarından tam ve etkin bir şekilde yararlanılması üzerinde olumsuz bir etkisi(nin)” olduğunu belirtmektedir.41 26 Temmuz 2022 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu aldığı kararda “çevresel zararın tüm insan haklarından etkili bir şekilde yararlanılması için hem doğrudan hem de dolaylı olumsuz sonuçları olduğunu(nu)” ve “(t)emiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevre hakkını bir insan hakkı” olduğunu kabul etmiştir.42

BMİDÇS’de doğrudan insan haklarına yer verilmemektedir. Benzer durum Kyoto Protokolü için de doğrudur. Ancak bu rejim içerisinde farklı şekillerde insan haklarına atıf yapılmıştır. Bu doğrultuda Cancun Anlaşmaları insan haklarının iklim değişikliğinden olumsuz etkileneceğine yer vermiştir.43 Bu anlaşmalar iklim rejiminde sembolik bir atılımı oluşturmakta olup ilk kez, uluslararası iklim değişikliği rejiminde insan haklarından bahsedilmiştir.44 Yine Cancun Anlaşmaları tarafların, “iklim değişikliğiyle ilgili tüm eylemlerde insan haklarına tam olarak saygı göstermel(eri)” gerektiğini vurgulamıştır.45

Paris Anlaşması, insan hakları ve iklim değişikliğinin önemini açıkça kabul etmektedir. Anlaşma, ön sözünde “iklim değişikliğinin insanlığın ortak sorunu olduğunu” kabul etmekte ve tarafların, “iklim değişikliğinin ele alınması için eyleme geçerken, insan hakları, sağlık hakkı, yerli halklar, yerel topluluklar, göçmenler, çocuklar, engelli bireyler ve hassas durumdaki kişilerin hakları ve kalkınma hakkının yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların güçlendirilmesi ve kuşaklar arası adalet konularına yönelik sorumluluklarına saygı göstermeleri, bunları teşvik etmeleri ve dikkate almaları gerektiğin(e)” yer vermektedir.46 Yine Paris Anlaşması uluslararası toplum tarafından hem iklim değişikliğinin insan haklarından tam olarak yararlanmaya yönelik kabul edilemez tehditler oluşturduğunu hem de iklim değişikliğine yönelik eylemlerin insan hakları yükümlülüklerine uygun olması gerektiğini ifade eder.47

İklim değişikliğinin, insan haklarından etkin bir şekilde yararlanılması bakımından gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak çeşitli olumsuz sonuçları olup neticede iklim değişikliği, inter alia, yaşam hakkı, yeterli beslenme hakkı, erişilebilir en yüksek fiziksel ve zihinsel sağlık standardından yararlanma hakkı, yeterli barınma hakkı, kendi kaderini tayin hakkı, güvenli içme suyu ve sanitasyon hakkı, çalışma hakkı ve kalkınma hakkı gibi çeşitli hakların etkin bir şekilde kullanılmasını etkilemektedir.48

İnsan hakları hukuku, devletlerin iklim değişikliğinin etkilerini kendi yetki alanları dışında değerlendirmesini gerektirmese bile, insan hakları kapsamında devletlerin kendi yetki alanları içindeki kimseleri iklim değişikliğinin etkilerinden koruma görevleri vardır.49[B]u sonuç, genel olarak çevresel zarara karşı koruma yükümlülüklerinin doğasından kaynaklanmaktadır” ve insan hakları organları açık bir şeklide devletlerin insan haklarının öngörülebilir çevresel bozulmalara karşı koruma sağlamaları gerektiğine yer vermişlerdir.50 Her ne kadar evrensel insan hakları sözleşmeleri, güvenli ve sağlıklı bir çevre için belirli bir hakka atıfta bulunmasa da, Birleşmiş Milletler kapsamındaki insan hakları mekanizmalarının tümü, çevre ile yaşam, sağlık, gıda, su ve barınma hakkı gibi bir dizi insan hakkının gerçekleştirilmesi arasındaki içsel bağı kabul etmektedir.51

Etkilerini değerlendirmek erken olsa da52 hem bölgesel ve evrensel mekanizmalar hem de ulusal mahkemeler önündeki insan hakları temelli iklim davalarında artış olduğu gözlenmektedir.

II. YAŞAM HAKKI VE DEVLETLERİN POZİTİF YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Yaşam hakkı temel ve evrensel bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan Hakları Komitesi, yaşam hakkını “olağanüstü hallerde bile hiçbir istisnaya izin vermeyen en önemli hak (supreme right)” ve “tüm insan haklarının temeli” olarak tanımlamaktadır.53 Başka bir ifadeyle İnsan Hakları Komitesine göre yaşam hakkı en önemli haktır ve sadece silahlı çatışma durumlarında değil, ulusun yaşamını tehdit eden diğer olağanüstü hallerde de hiçbir istisnaya izin vermez.54 Yaşam hakkı hem evrensel hem de bölgesel sözleşmelerle korunmaktadır.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi madde 3 herkesin yaşam hakkına sahip olacağına yer vermiştir. Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 6. maddesine göre, “Her insanın doğuştan gelen yaşama hakkı vardır. Bu hak yasalarla korunacaktır. Hiç kimsenin yaşamı keyfi olarak elinden alınamaz.55 Bu madde “tüm insanların yaşam hakkını tanır ve korur.56 Çocukların yaşam hakkı, özellikle BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde korunmaktadır. Bu maddeye göre “1. Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul eder. 2. Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için azami çabayı gösterirler.57

Bölgesel olarak da yaşam hakkı Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi58 (madde 4), Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı59 (madde 4) ve Arap İnsan Hakları Şartı60 (Madde 5 ve 6) ve Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme61 (AİHS) (madde 2) kapsamında korunmaktadır.