Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ekokırım Suçu ve Bazı Değerlendirmeler

Crime of Ecocide and Certain Evaluations

Gizem DURSUN ÖZDEMİR

Dünya koşullarının her gün değişmesi, yeni suç tipleri üzerine düşünmeyi ve hatta mevcut ceza hukuku sistemlerinde değişikliğe gitmeyi gerekli hale getirmiştir. Artan nüfus ve gelişen sanayileşme çevrenin çok ciddi boyutlarda zarar görmesine neden olmaya başlamıştır. Bu kapsamda gerek gerçek gerekse tüzel kişileri caydırıcı bazı düzenlemelerin yapılması ihtiyacı hasıl olmuştur. Ekokırım suçuna ilişkin bir düzenleme yapılması konusu da bu ihtiyaç doğrultusunda gündeme gelmiştir. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından yargılanması ve Roma Statüsü’ne eklenmesi öngörülen bu suç tipi, çevreye çok ciddi ve yaygın ya da uzun vadede zarar verilmesi yahut zarar verilmesi olasılığının meydana getirilmesine yönelik faaliyetlerin suç tipi kapsamına alınması şeklinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda çalışmada ilk olarak, ekokırım suçuna dair tarihsel süreç ve önemli olaylar üzerinde durulmuştur. Daha sonra, suç tipi ve UCM ilişkisi ortaya koyulmuş ve son olarak ise konuya ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunulmuştur.

Ekokırım Suçu, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Çevre Suçları, Roma Statüsü, Çevre Ceza Hukuku.

The changes in the world conditions every day have made it necessary to think about new types of crimes and even to change the existing penal systems. The increasing population and developing industrialization have begun to cause serious damage to the environment. In this context, it has become necessary to make some regulations that deter both real and legal persons. A regulation on the crime of ecocide has also started to be expressed in line with this need. This type of crime, which is predicted to be tried by the International Criminal Court (ICC) and added to the Rome Statute, is expressed as the inclusion of activities aimed at causing serious and widespread or long-term damage to the environment, or the possibility of causing harm, within the scope of the crime type. Within the scope of the study, firstly, the historical process and important events regarding the crime of ecocide were expressed. Then, the relationship between the type of crime and ICC has been revealed and finally, some evaluations have been made on the subject.

Ecocide, International Criminal Court, Environmental Crimes, Rome Statute, Environmental Criminal Law.

Giriş

Sanayileşme, teknolojide yaşanan gelişmeler ve günün değişen koşulları çevre üzerinde fazlasıyla etkili olmuş, bu olumsuz etkiler ise 21. yüzyılda, içinde yaşadığımız Dünya’nın günden güne yaşanmaz bir yer olmasına neden olmaya başlamıştır. İklim değişikliği ve küresel ısınma olarak ifade etmeye alışkın olduğumuz problemler artık “İklim Krizi” boyutuna gelmiş ve ciddiyeti göz ardı edilemez duruma gelmiştir.

21. yüzyıla kadar normal kabul ettiğimiz yaşam biçimlerinin ve sanayi faaliyetlerin yepyeni bir çerçeveye sokulması, çevrenin birincil konuma getirilerek daha fazla zarar görmesinin önlenmesi artık bir zorunluluk halini almıştır. İşte bu kapsamda yepyeni bir suç olan “ekokırım suçu” ifade edilmeye başlanmış, özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) nezdinde yargılaması yapılacak bir suç olarak düzenlenmesi ve bu doğrultuda Roma Statüsü’nde değişikliğe gidilmesi önerilmiştir.

Çalışmamızda öncelikle ekokırım suçu fikrinin oluşumuna dair mevcut süreç ve önemli olaylardan bahsedilmiştir. Daha sonra ekokırım suçu detaylı biçimde açıklanarak, ülkelerin konuya yaklaşımı ile iç hukuklarındaki düzenlemeler ifade edilmiş ve son olarak konuya dair bazı değerlendirmelerde bulunulmuştur.

I. Tarihsel Süreç ve Önemli Olaylar

Dünya uzun yıllardır insanlığın kullanımında olup, fazlasıyla olumsuz etkiye maruz bırakılmıştır. Çevre, her ne kadar insanlığın yuvası ise de gerektiği gibi bakılamamış ve hatta çevre üzerinde yıkıcı etkiler bırakılmıştır. İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin en acı sonuçlarından biri, doğal kaynakların global üretimin sağlanması için düşüncesizce tüketilmesi ve çevresel sınırların göz ardı edilmesidir.1 İnsan eylemleri neticesinde meydana gelen iklim değişikliği, çevresel ve sosyal problemlere neden olmuştur. Neticede ise çevresel sürdürülebilirlik, toplumsal yaşam alanları ile güvenlik tehdit edilir hale gelmiştir. İnsanlar çevresel faktörlerdeki değişiklikler nedeniyle yaşam alanlarını değiştirmekte, başka alanlara göç etmekte, sosyal çatışmalarla karşılaşmakta ve doğal kaynaklar ile besin kaynaklarına ulaşımda zorluk yaşamaktadır.2 Görülmektedir ki, iklim ve çevresel koşullardaki değişikliklerin insanlık üzerinde üzücü sonuçları vardır. Peki çevre üzerindeki bu yıkıcı etkileri önlemenin bir yolu var mıdır? İşte bu soru son zamanlarda uluslararası hukukun ilgi alanında sıklıkla sorulan, üzerine düşünülen ve tartışılan bir konudur.

Küresel ısınma, ozon tabakasındaki incelmeler, çevre kaynaklarının tükenme noktasına getirilmesi, yer altı kaynaklarının sınırsız tüketimi gibi pek çok sorun esasında insanoğlunun çevre sınırsızmışçasına kullanıyor olmasından kaynaklanmaktadır.3 İşte bu noktada ekokırım suçu tartışılmaya başlamış ve çeşitli öneriler ortaya atılmıştır. Peki nedir bu ekokırım suçu? Ecocide olarak bilinen bu kavram Yunanca ev anlamına gelen “oikos” kelimesi ile Latince yok etmek/öldürmek anlamına gelen “caedere” kelimesinden türemiş olup, genel itibariyle doğal çevrenin yok edilmesi anlamına gelmektedir, soykırım kavramı ile benzer bir yapıdadır.4 Kavramın ilk kullanımı esasında çok daha eskiye dayanmaktadır. Ekokırım kavramı ilk kez II. Dünya Savaşı ve özellikle Vietnam Savaşı sonrasında kullanılmaya başlanmıştır.5 Kavramın kullanılmasında, portakal gazının bulunmasını sağlayan bir araştırma yapan bilim adamı Prof. Arthur Galston önemli rol oynamış ve ekokırımın yasaklanması için yeni bir anlaşma yapılması için bir çağrı yapmıştır. Aynı dönemde İsveç Başbakanı Olaf Palme, Vietnam Savaşı’nı bazen ekokırıma varan ağır kusurlu bir taarruz olarak nitelendirmiştir. 1972 yılında gerçekleştirilen BM Çevre Konferansına paralel olarak, 7000 kişinin üzerinde katılımla ekokırımın tanınması için bir eylem gerçekleştirilmiş ve toplumun da konuya ilgisi çekilmeye başlanmıştır. 1973 yılında ise, taslak Ekokırım Sözleşmesi yayımlanmış ve ekokırımın savaş ve barış dönemi suçu olarak tanınması yönünde çağrı yapılmıştır.6

2010 yılında İngiliz Avukat Polly Higgings, ekokırımın suç olarak düzenlenmesi fikrini yeniden ortaya atmıştır.7 Higgins’a göre ekokırım; o bölgede yaşayan canlıların huzur içerisinde yaşamasına ayrılmış alanların aşırı düzeyde zarara maruz bırakılması, yok edilmesi, kaybı ya da küçülecek olmasıdır.8 2013’te ise Avrupalı vatandaşlar tarafından “Ekokırımı Durdur” sloganıyla halk hareketi başlatılmış ve Avrupa Birliği bünyesinde bir yasa kabul edilmesi için girişimde bulunmuşlardır. Bu halk hareketi ile başlayan girişim, 170 binin üzerinde AB vatandaşı tarafından desteklenmiştir.9 Daha yakın tarihe geldiğimizde ise görülmektedir ki, hala ekokırımın resmen suç olarak tanınması ile ilgili ciddi bir adım atılamamıştır. Konuyla alakalı olarak özellikle ceza sorumluluğunun ne şekilde olacağı tartışılmaktadır. Zira doğrudan olmasa da endüstriyel faaliyetlerin yan etkisi olarak da çevresel zarar meydana gelebilmektedir. Bu tür faaliyetlerin görünen zararları küçük çaplı olsa da uzun vadede de ciddi sorunlar oluşturması muhtemeldir. Bu nedenle Dünya’nın stabil olmayan çevresel durumunun korunması adına çeşitli önlemlerin alınması ve ekokırımın suç sayılması suretiyle caydırıcılığın sağlanması bu görüşün destekçileri tarafından savunulmaktadır.10

İnsanlar tarafından çevreye verilen zararların ve doğa tahribatının bir sonucu olarak dünyanın çok çeşitli bölgelerinde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınmaya başlanmıştır. Örneğin; Kuzey Amerika’da buzulların erimesi yerel halkın çevresel sorunlarla yüzleşmesine, biyoçeşitliliğin tehdit edilmesine ve yine yerel halkın yaşam alanlarını kaybetmesine eden olmuştur. Avustralya’da ise yerel halk yüksek derecede artan sıcaklıklar dolayısıyla sorunlar yaşamaktadır. Özellikle artan sıcaklıkların yarattığı stres ve kum fırtınaları Kalahari gibi bölgelerde yaşayan topluluklar, iklim değişikliğinin sosyo-ekonomik ve çevresel etkilerinden olan yiyecek üretiminde artan kıtlıkla etkili biçimde yüzleşmektedir.11

Özellikle endüstriyel faaliyetlerin ekolojik anlamda yıkıcı sonuçları olabilmektedir. Örneğin; Kanada’nın Kuzey Alberta bölgesinde benzin üretimi için yapılan katranlı kumların kötüye kullanımı, ekolojik anlamda çok ciddi yıkıma neden olmuştur ve bu durum -ekokırım niteliğindeki- özellikle bölgede yaşayan yerli insanlar üzerinde zarar verici etkileri olmuştur. Özellikle bu toplulukların yaşam alanlarını kaybetmesine sebep olması ve üretim faaliyetlerinin neden olduğu çevre kirliliğinin insanların sosyal yaşamları ile fiziksel ve sağlık durumlarını olumsuz etkilemesi, ekokırımın meydana gelen yakın zamanlı negatif etkilerindendir.12

Benzer sonuçları olan bir başka yakın tarihli ekokırım örneği ise Brezilya’da gerçekleşen Belo Monte Dam projesidir. Xingu Nehri çok çeşitli hayvan ve bitki türünü de barındırmakta ve nehrin çevresi yaklaşık 25 bin kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Nehirde bulunan Belo Monte Dam yapım çalışması ise buradaki biyolojik çeşitlilik ile yerel halkı ve ayrıca bölge kültürü ile yerel yaşam biçimlerini tehdit etmektedir. Özellikle Brezilya hükümetinin baraj gölünün doldurulmasını da kapsayan işletme lisansına izin vermesi üzerine doldurularak nehrin kapatılması, tarımsal üretimi, balık stoklarını ve su kalitesini ciddi biçimde etkilemiştir. Diğer yandan ormanların tahribi de yine biyoçeşitlilik ve vahşi türlerin kaybına sebep olacaktır.13

16.01.2008 tarihinde Paris Ceza Mahkemesi, dünyanın dördüncü büyük benzin üretim grubu olan Total SA’yı yargılamış;14 ilk kez bir şirket hakkında çevresel zarar verdiği gerekçesiyle hüküm kurmuş ve 375 bin Euro para cezasına hükmetmiş ve bu ceza 30.03.2010 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesi15 ve 25.09.2012 tarihinde ise Yargıtay tarafından onanmıştır.16 Erika isimli 24 yaşındaki tanker, Fransa’nın kuzeybatı kıyılarında meydana gelen fırtınada parçalanmış ve yaklaşık 22046 ton petrol denize dökülmüş, bunun yarattığı kirlilik on binlerce deniz kuşunun ölmesine ve yaklaşık 400 km kıyı şeridinin kirlenmesine neden olmuştur.17 Yargılamaya konu olan bu olay ve neticesinde meydana gelen deniz kirliliği hakkında verilen para cezası miktarı da bu tür bir deniz kirliliği nedeniyle verilebilecek en yüksek para cezası miktarı olarak kayda geçmiştir.18

Yukarıda ifade etmiş olduğumuz bu örnekler her ne kadar ekokırım niteliği taşıyan eylemlerin çok küçük bir kısmı ve durumun ciddiyetini ortaya koymak bakımından yetersiz ise de meydana gelen tüm olaylara tek bir çalışmada yer vermek de ne yazık ki sayıları itibariyle mümkün değildir. Ancak bu olayların ortak bir noktası vardır ki, hepsi çevresel anlamda ciddi tahribat meydana getirmekte, belirli bir bölgede yaşayan tüm canlıların yaşam alanlarını bozmakta ve hatta yaşamlarına son vermek suretiyle biyoçeşitliliği etkilemekte ve uzun vadeli olarak da gelecek nesillerin korunması prensibi ile bağdaşmamaktadır.19 Zira ekokırım niteliğindeki faaliyetler belirli bir bölgede yaşayan insanlar için “soykırım” sayılabilecek nitelikte dahi kabul edilebilmektedir. Bu nedenle önlenmesi adına hukuki bazı adımların atılması, tanımlayıcı ve düzenleyici yasal metinlerin oluşturulması ile nihai olarak ekokırımın Roma Statüsü’nde ifade edilen suçlar arasına dahil edilmesi oldukça önem arz etmektedir.

II. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Ekokırım Suçu

İnsan kaynaklı doğa tahribatının ve bunun yarattığı çevresel yıkımların önlenmesi için harekete geçilmiştir. Zira meydana gelen bu tür tahribatlar sadece tek bir bölgeyi ya da bir ülkeyi ilgilendiren problemler olmayıp, tüm insanlığın ortak problemidir. Ancak günümüzde hala tam anlamıyla uluslararası bir adım atılamamış ve konu tüm ciddiyetine rağmen ulusların iç hukuklarına bırakılmıştır.

1950lerde, BM Genel Kurulu’nda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılama yetkisinin belirlenmesi için çalışmalar başlamış ancak hazırlanan taslaklar üzerinde çalışmaların hızlandırılması saldırı suçuyla alakalı çekinceler nedeniyle ertelenmiştir. Bunun üzerine BM Uluslararası Hukuk Komisyonu UCM’nin taslak statüsü üzerinde çalışmalarına devam etmiş ve 1984-1986 yıllarında yaptığı çalışmalarda çevresel zararla ilgili bir düzenlemeyi de “çevrede çok ciddi zarara neden olan eylemler” ifadeleriyle statüye dahil etmeyi teklif etmiştir. Üyeler ise suçun kasten işlenebilen bir suç olup olmaması gerekliliğini tartışmışlardır. 1984 taslağında da bu suçun tasarlayarak işlenebileceği düzenlenmiş ise de bazı ülkeler bunun çok sınırlayıcı olduğunu ifade ederek düzenlemeye itiraz etmiştir.20

1991 yılında Uluslararası Hukuk Komisyonu İnsanlığın Barış ve Güvenliğine Karşı Suçlar Taslak Kanununu hazırlamıştır. İlk taslak kanun, 26. maddede düzenlenen, “Çevreye Kasıtlı ve Ciddi Zarar Verilmesi” başlıklı çevresel suçları da kapsayan toplam 12 suç tipini düzenlemiştir. Ancak 1996 yılında Genel Kurul taslağın nihai halini oyladığında bu düzenleme içerikten tamamıyla kaldırılmıştır. Bununla birlikte nihai halini alan ve kabul edilen Roma Statüsü de savaş döneminde gerçekleştirilenler hariç olmak üzere çevre üzerinde gerçekleştirilecek eylemlere karşı tam koruma sağlamamaktadır.21

Günümüzde de ekokırımın UCM’nin yargılama yetkisine giren bir suç olarak düzenlenmesi ve konuya dair incelemeyi UCM’nin yapması doktrinde genel kabul gören görüş olmuştur. Bilindiği üzere UCM, Roma statüsü22 ile yargılama yetkisi düzenlenmiş olan ve inceleyebileceği suç tipleri de yine bu Statü ile belirlenmiş bir mahkemedir. UCM’nin incelediği dört suç tipi soykırım (genocide), insanlığa karşı suçlar (crimes against humanity), savaş suçları (war crimes) ve saldırı suçlarıdır (crime of aggression). Esasında ekokırım olarak kabul edilebilecek çeşitli eylemler, UCM’nin yetki alanına giren savaş suçları kapsamında “savaş yasa ve adetlerinin diğer ciddi ihlalleri” olarak kabul edilebilir. Roma Statüsü m. 8/2-b (iv)’de bu kapsamdaki eylem “Elde edileceği umulan somut ve doğrudan genel askeri yarara oranla açıkça aşırılık oluşturacak biçimde, sivillere yönelik tesadüfi yaşam kaybına veya zarara veya sivil hedeflerde tahribata ya da doğal çevrede geniş çaplı, uzun vadeli ve ağır tahribata yol açacağı bilinen bir saldırıyı kasten başlatmak” şeklinde düzenlenmiştir.23 Bu düzenleme esasında Cenevre Sözleşmesi Ek 1 No.lu Protokolde yer alan çeşitli düzenlemeleri kapsamaktadır ve “doğal çevreye zarar” ve “ikincil zarar (collateral damage)” yasaklarını bir araya getirerek düzenler niteliktedir.24 Ancak burada önem arz eden husus bu suç tipinin yalnızca savaş dönemlerinde meydana gelen olayları kapsıyor olması ve barış döneminde gerçekleştirilen eylemler bakımından bir koruma sağlamıyor olmasıdır.

Ekokırım suçunun Roma Statüsü kapsamında cezalandırılamıyor olması dolayısıyla, UCM’nin yetki alanına dahil edilebilmesi için Roma Statüsü’nde değişiklik yapılması ve bunun için de öncelikle imzacı devletlerden birinin değişiklik için çağrıda bulunması gerekmektedir. Bu yöndeki talep, BM Genel Sekreterliği’ne iletildikten sonra Genel Sekreterlik tarafından tüm taraf devletlere sirküle edilecek ve daha sonra oylamaya açılacaktır. Devletlerin çoğunluğu tarafından olumlu oy kullanılması halinde değişiklik kabul edilecektir. Ek olarak, devletlerin veto yetkisinin bulunmadığı ve tamamının eşit oy hakkının olduğu da ifade edilmelidir. Ancak ekokırımın uluslararası hukuk kapsamında değerlendirilecek bir suç olarak düzenlenmesi teklifi yalnızca Vanuatu tarafından olumlu karşılanmış ve daha geniş bir kurulda değerlendirilmesi teklif edilmiştir. Aralık 2018’de Vanuatu temsilcisi, AB’ne ekokırımın uluslararası hukuk kapsamında ve UCM nezdinde yargılanacak bir suç olarak düzenlenmesi yönünde çağrıda bulunmuştur.25 Tabi ki bu salt bu çağrının ne derece makul olduğu ya da uluslararası anlamda çevresel yıkımın önlenebilmesinde ne kadar önleyici olabileceği tartışmalıdır. Zira sorumluluğun nasıl tespit edileceği ve cezalandırmanın ne şekilde yapılacağı tartışmaları bir kenara bırakılırsa, öncelikle ekokırımın bir suç tipi olarak Roma Statüsü’nde kabul edilmesi gerekmektedir.