Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

KKTC Hukukunda Sözleşmelerde İrade Sakatlığı Halleri

Defect of Consent in Contracts in the Turkish Republic of Northern Cyprus Law

Şölen KÜLAHÇI, Cenan ESKİMUHTAROĞLU

Hukuki işlemlerin olmazsa olmaz unsurlarından olan irade açıklaması; hukuki işlem türlerinden olan, sözleşmeler bakımından da olmazsa olmazdır. Ancak sözleşmelerde, zaman zaman iradeye bağlı bazı uyuşmazlıklar veya bozukluklar karşımıza çıkabilmektedir. Türk Hukukunda, iradenin açıklanmasıyla, taraflar birbirlerini farklı anlamışlarsa, ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümlenmesi meselesi, temelini TMK’da (Türk Medeni Kanunu) düzenlenen dürüstlük kuralından almaktadır. Bu çözümleme biçimine güven prensibi adı verilmektedir. KKTC Hukukunda ise güven prensibi ayrıca düzenlenmemekte hem de, Yargıtay Kararlarında da rastlanmamaktadır. Ancak, KKTC Hukukunda, güven prensibiyle benzer hukuki sonuçlar doğuran, objektif yorum metodu uygulanmaktadır. Bu çalışma ile incelenecek olan diğer husus, tarafların iradelerinde oluşan bozuklukların, Türk Hukukunda ve KKTC Hukukundaki düzenlemeler üzerinde durularak, yargı kararları ışığında değerlendirilecektir. Türk Hukukunda, TBK’da (Türk Borçlar Kanunu) irade bozukluğu halleri, yanılma, aldatma ve korkutma olmak üzere üç hal olarak saymış; bunun yanında kanunda düzenlenmeyen zihni kayıt ve latife beyanına da doktrin ve yargı kararlarıyla açıklık getirmeye çalışılmıştır. KKTC Hukukunda ise irade de yer alan bozukluk halleri serbest muvafakatin olmadığı haller olarak ele alınmış ve beş halde incelenmiştir. Bunlar haddinden fazla nüfuz kullanma veya etki altında bırakma, hile, zorlama, yanılgı ve yanıltıcı beyandır. Hem Türk Hukukunda hem de KKTC Hukukunda önemli olan bu haller karşılaştırmalı olarak incelenecek ve iki ülke hukuklarında ne tür yaptırımların uygulandığı sonucuna varılmaya çalışılacaktır.

İrade Açıklaması, İrade Bozukluğu, Güven Prensibi, Askıda Geçerlilik.

The expression of willingness, which is an indispensable element of legal transactions, is also indispensable for contracts, which are among the types of legal transactions. However, there may be some inconsistencies or irregularities in contracts from time to time depending on the consent. Under Turkish law, if the parties misunderstood each other, resolving the conflict that arises with the expression of willingness is based on the ‘honesty rule’ regulated in the Turkish Civil Code. This resolution method is called the ‘trust principle’. Under the Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) legal system, the ‘trust principle’ is not regulated independently; this principle is not used by the Supreme Court Decisions either. However, under TRNC Law, the ‘objective interpretation method’, which is seen to have similar legal consequences with the ‘trust principle’, is being applied. Another issue that will be discussed in this essay is the defects in the consent of the parties in the light of judicial decisions by considering the arrangements in the Turkish Law and TRNC Law. In the Turkish Code of Obligations, cases of defective consents are listed as three statuses: misapprehension, deception and intimidation. In addition, the mental record and locandi causa, which are not regulated in the law, have been clarified by the doctrine and case law. Under TRNC Law, on the other hand, the cases of defect in the consent are considered as cases where there is no free consent and studied in five statuses. These are: excessive exert influence or impressment, fraud, compelling, mistake or misleading statement. These statuses, which are important both in Turkish Law and TRNC Law, will be examined comparatively and it will be endeavored to conclude what kind of sanctions are applied in the laws of the two countries.

Expression of Willingness, Defect of Consent, Trust Principle, Voidable.

Giriş

İrade, sözleşmenin en önemli unsurlarından biridir. Türk Hukukunda TBK’nın ilk maddesinde sözleşmenin nasıl kurulacağı düzenlenmiştir. Maddeye göre sözleşme, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini beyanları etmeleri ile kurulmaktadır. Bu nedenle, irade unsuru sözleşmenin temelini oluşturmaktadır. Temel unsur olması nedeni ile iradenin, sağlıklı bir şekilde ortaya çıkması gerekmektedir. Aksi halde, sözleşmenin geçersizliği söz konusu olabilir.

Yukarıda belirtilenlerin KKTC Hukuku için de yanlış olmadığı, çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak incelenecektir. Bunun yanında sözleşmelerin kurulabilmesi için gereken irade unsuru, KKTC Hukukunda muvafakatin tanımlandığı Sözleşmeler Yasası’nın (Fasıl 149) 13. maddesinde karşımıza çıkmaktadır. Fasıl 149’un 13. maddesinde muvafakat, iki veya ikiden fazla kişinin iradelerinin, “... ayni şey üzerinde ayni anlamda...” uyuşması olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile KKTC Hukukunda da iradenin, sözleşmenin esaslı unsurlarından olduğu ortadadır.

İradenin, sözleşmenin kurulması açısından sahip olduğu önem nedeniyle; sözleşmenin kurulmasında tarafların iradelerinin herhangi bir nedenle sakatlanmamış olması gerekir. İradedeki sakatlık, beyan ile irade arasındaki uygunsuzluk şeklinde olabileceği gibi, iradenin dış faktörler nedeniyle sakatlanması sonucunda da olabilir. Türk Hukukunda, tarafların irade ve beyanları arasında ortaya çıkan uygunsuzluk halleri, bilerek ortaya çıkabileceği gibi bilmeden de ortaya çıkabilmektedir. TBK’da irade bozuklukları, yanılma, aldatma ve korkutma olarak düzenlenmiştir. KKTC Hukukunda ise iradedeki uygunsuzluk halleri, haddinden fazla nüfuz kullanma veya etki altında bırakma, hile, zorlama, yanılgı ve yanıltıcı beyan halleri olarak sayılmaktadır.

I. KKTC Hukukunda İrade ile Beyan Arasındaki Uygunsuzluk Halleri

Kıbrıs Adası’nın İngiliz sömürgesinde olduğu dönemlerde, İngilizler ada içerisinde daha kalıcı olabilmek için kendi hukuk kurallarını uygulamaya koymuştur.1 İngilizlerin kendilerine yönelik yapmış oldukları bu yasama faaliyetleri, Kıbrıs’ın hukuk sisteminin Anglo Saxon olmasının temel nedenidir.2 Zira İngiliz döneminde getirilen yasaların büyük çoğunluğu hem Güney’de hem de Kuzey’de halen yürürlüktedir.3 Anglo Saxon Hukuk sisteminin etkisi altında olduğundan KKTC’de Borçlar Hukuku kavramı yerine, Sözleşmeler Hukuku ve Haksız Fiiller Hukuku kavramlarına yer verilmektedir.4 Anglo Saxon Hukuk sisteminin sürdüğü İngiliz Hukukunda iki tür sözleşme vardır. Bunlardan ilki basit sözleşmelerdir. Basit sözleşmeler, herhangi bir şekle tabi olmadan, mühürsüz yapılan sözleşmelerdir.5 İkincisi ise, mühürlü sözleşmelerdir. Mühürlü sözleşmeler, yazılı olmalı, öneriyi yapan tarafından imzalanmalı, üzerinde mühür olmalı ve karşı tarafa verilmelidir.6

Türk Hukukunda yer alan, “tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradeleri” ifadesi, KKTC Hukukunda tarafların anlaşması olarak anılmaktadır. Bir başka ifade ile KKTC Hukukunda sözleşe, tarafların rızalarının uyuşması halinde hüküm ve sonuç doğurmaktadır.7 Taraflar rızalarını açık veya örtülü olarak beyan edebilir. Ancak susma, Türk Hukukunda olduğu gibi, KKTC Hukukunda da sözleşmenin kabulü anlamını taşımamaktadır.8

TBK’nın ilk maddesi, sözleşmenin taraflarının karşılıklı ve birbirine uygun olarak iradelerini beyan etmeleri ile kurulduğunu belirtmektedir. Bu maddeden hareketle sözleşmelerin kurulması için, taraflardan birinin önerisine karşılık diğer tarafın öneriyi, kabul ettiğini beyan etmesi gerekmektedir.9 Bu durumu Eren, “normal durum” veya “doğal ilişki” olarak ifade etmektedir. Zira “normal durum” veya “doğal ilişki” hallerinde irade beyanının unsurları olan irade ve beyan arasında uygunluk söz konusudur.10 Ancak irade ve beyan arasında uygunluk olmaması halinde, her zaman geçerli bir sözleşmenin varlığından söz edilemeyecektir.11 Çünkü her ne kadar sözleşme özgürlüğü ilkesi olsa da, taraflarca aynı şekilde anlaşılmayan irade beyanının geçerli sayılması ise hukuki işlemlerin güven prensibi ilkesine aykırılık teşkil edecektir.12 Sağlıklı şekilde yapılmayan irade beyanı denildiği zaman, ilk akla gelen TBK’da de düzenlenmiş bulunan irade bozuklukları halleridir. Ancak taraflar bazen iradelerini serbest ve birbirine uygun olarak açıkladıklarını zannetmelerine rağmen, taraflar açıkladıkları iradelere birbirlerinden farklı anlamlar yüklediklerinden, uygunsuzluk olduğu ortaya çıkabilmektedir.13 Bu gibi uyuşmazlık hallerinin nasıl çözümleneceği tartışmalara konu olmuş ve farklı teoriler ileri sürülmüştür. Bu teoriler, irade teorisi, beyan teorisi ve güven teorisidir. İrade teorisi ile sözleşmenin kurulmasında en önemli ve tek unsur, beyanı yapan kişinin sözleşmeye yönelik iradesidir.14 Bu nedenle sadece beyanı yapan kişinin iradesi dikkate alınacaktır. Karşı tarafla ortaya çıkacak uyuşmazlıklarda ise yaptırım, kesin hükümsüzlük olacaktır.15 İrade teorisinin sakıncalı yönü, beyan sahibinin iradesi dikkate alındığından, sadece beyan sahibinin çıkarlarını korumaya yönelik olmasıdır.16 Bu durumda ticari hayatta bu teori, yeterince adaleti sağlayamadığından beyan teorisi gündeme gelmiştir.17 Beyan teorisinde, irade teorisinin aksine, beyan sahibinin iradesi değil, beyanı esas alınır.18 Beyan teorisinde de yeterince adaletli sonuçlar alınamaması, daha adaletli ve hakkaniyete uygun düşecek güven teorisinin ileri sürülmesini sağlamıştır.19 Güven teorisi ile her iki tarafın sözleşme ile sağlayacakları yararlar göz önünde bulundurularak, her iki tarafın da dengeli bir şekilde korunması esas alınmaktadır.20

KKTC Hukukunda, tarafların birbirleriyle uygun olduğunu düşündükleri irade beyanlarının, aslında açıkladıkları iradelere farklı anlam yüklemeleri sebebiyle uygun olmadığının ortaya çıktığı haller, Türk Hukukunda olduğu gibi güven teorisine dayanılarak çözümlenmemektedir. Güven teorisi kavramına KKTC Hukukunda pek rastlamak mümkün değildir. Bunun nedeni Anglo Saxon Hukuk sisteminin ağırlıklı olarak görüldüğü KKTC’de İngiliz Hukuk sisteminin sözleşmeler hukukunda da yoğun bir şekilde görülmesinden kaynaklanmaktadır. Zira İngiliz Hukukunda da bu konuya ilişkin ihtilaflar, güven teorisi yerine, objektif yorum metodu ile çözümlenmektedir.21

İrade ile beyan arasındaki uygunsuzluk halleri, hem eBK’da hem de TBK’da düzenlenmiştir. TBK’da irade sakatlıklarının düzenlendiği hükümler, eBK’da yer alan hükümlerle karşılaştırıldığında, dilinde Türkçeleştirme ve sadeleştirmenin yanında küçük de olsa bazı değişiklikler getirilmiştir. Bu değişikliklerden ilki yanılmaya ilişkindir. Buna göre, kusuru neticesinde yanılanın sözleşmeyi iptal etmesi halinde, karşı tarafın uğradığı zararı tazmin etmesi gerekliliğine ilişkin hükme, tazminatın müspet zararı geçmeyeceğine yönelik, üst sınır getirilmiştir.22 Diğer değişiklik, korkutmaya yönelik olup, “yakın akrabanın” başına gelebilecek yakın tehlike halinde geçen “yakın akraba” kavramı, uygulamada yakınları olarak kabul edilmekteydi. Bu durum 6098 sayılı TBK ile değiştirilmiş ve “yakın akraba” kavramı yerini uygulamada anlaşıldığı gibi “yakınları” kavramına bırakmıştır.23

İrade bozuklukları incelenirken, dar anlamda irade bozuklukları ve geniş anlamda irade bozuklukları olarak ikiye ayrılmaktadır. Dar anlamda irade bozukluklarında, kişinin irade ve beyanı birbirine uygun olmasına rağmen sakatlık, iradenin oluşumu safhasında ortaya çıkmaktadır. Geniş anlamda irade bozuklukları ise iradenin oluşumu safhasındaki bozukluklar yanında, iradenin beyanı safhasında da ortaya çıkabilmektedir.24 Dar anlamda irade bozuklukları, TBK’da de düzenlenen, saik hatası, aldatma ve korkutmadır. Geniş anlamda düzenlenen irade bozuklukları ise zihni kayıt, latife beyanı, muvazaa ve beyan hatası hallerinde karşımıza çıkmaktadır. Sayılan bu hallerde sakatlık, iradenin oluşumunda değil, iradenin açıklanması sırasındadır.25 Bu ayrım yanında, Türk Hukukunda irade ile beyan arasındaki uygunsuzluk halleri, taraf veya tarafların isteyerek yaptıkları eylem sonucunda ortaya çıkıyorsa, bu durum kendi içerisinde iki şekilde incelenmektedir. Bunlardan ilki, uygunsuzluğun yalnızca beyan sahibinin isteği ile ortaya çıktığı, zihni kayıt26 veya latife beyanı27 olarak adlandırılan durumdur.28 Diğeri ise, iki tarafın bilerek ortaya çıkarttığı uygunsuzluk olan, muvazaadır.29 Muvazaaya ilişkin, TBK’nın 19. maddesinde kısa da olsa düzenlemeye yer verilmesine rağmen;30 zihni kayıt31 veya latife beyanına32 ilişkin, TBK’da özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir.33

TBK’nın irade bozukluklarına ilişkin genel hükümleri sadece sözleşmeler olmayıp, tek taraflı veya çok taraflı ayrımı yapılmaksızın bütün hukuksal işlemlere, hukuksal işlem benzerleri fiillere ve TMK’dan hareketle diğer Medeni Hukuk ilişkilerine de uygulanabilmektedir.34 İrade bozuklukları denildiği zaman ilk akla gelen iki taraflı hukuki işlemlerin en yaygın türü olan sözleşmeler olsa da, irade bozukluklarının tek taraflı hukuki işlemler bakımından da geçerli olduğu Yargıtay Genel Kurulu tarafından da ifade edilmektedir.35 Bunun yanında irade bozukluklarına ilişkin TMK’da özel düzenlemeler de mevcuttur. Örneğin TMK’nın 149 vd. maddelerinde aile hukukuna ilişkin veya TMK’nın 504. maddesinde miras hukukuna ilişkin, irade bozukluklarına değinilmektedir.36

KKTC Hukukunda da, Türk Hukukunda olduğu gibi latife beyanı, zihni kayıt gibi kavramlara, kanunda yer verilmemiştir. Bunun yanında KKTC Hukukunda bu kavramlar, doktrinde veya Yargıtay kararlarında da incelenmemiştir.

Türk Hukukunda iki tarafın bilerek ortaya çıkarmış oldukları irade sakatlığının en bilinen türü olan muvazaa, Fasıl 149 da, açıkça düzenlenmemiştir. KKTC Hukukunda muvazaaya ilişkin en yakın tanım Fasıl 62, “Malların Hileli Devrini Önleme Yasası” bakımından karşımıza çıkmaktadır. Muvazaanın KKTC Hukukunda bu şekilde düzenlenmesinin sebebi Anglo Saxon Hukukunun etkilerinin devam etmesindendir. Zira İngiliz Hukukunda bu tip işlemler, gizli anlaşma (Collusion) olarak adlandırılmaktadır.37

KKTC Hukukunda iradedeki bozukluk halleri, haddinden fazla nüfuz kullanma veya etki altında bırakma, hile, zorlama, yanılgı ve yanıltıcı beyan halleri olarak düzenlenmektedir. Belirtilen hallerde yasa koyucu, iradenin bozuk olduğu varsayımından hareketle çözüm getirmektedir.

KKTC Hukuku bakımından Sözleşmeler Yasası (Fasıl 149) Anglo Saxon Hukuk sisteminin etkisi altında hazırlandığından, irade sakatlığına ilişkin hükümler bakımından da Türk Hukukundan farklı terimler içermektedir. KKTC Hukuku bakımından iradenin sakatlanması halleri Fasıl 149 madde 14’te “Serbest Muvafakat” başlığı altında, serbest muvafakatin tanımı38 yapılırken, serbest muvafakatin dışında kalan haller belirlenmiştir. İşte bu madde ile belirtilen serbest muvafakatin dışında kalan haller Türk Hukukunda karşılığı olan “İradeyi Sakatlayan Haller” olarak ifade edilebilmektedir. Fasıl 149 madde 14’ün ikinci fıkrasında KKTC Hukuku bakımından serbest muvafakat sayılmayan haller düzenlenmiştir. Bir başka ifade ile kişilerin irade veya rızalarının uyuşmadığı haller, haddinden fazla nüfuz kullanma veya etki altında bırakma, hile, zorlama, yanılgı ve yanıltıcı beyan olarak sayılmaktadır. KKTC Hukukunda irade sakatlığı halleri, Türk Hukukunda olduğu gibi bilerek ve istenerek ortaya çıkan irade sakatlığı halleri ve istenmeden meydan gelen irade sakatlığı halleri olmak üzere iki şekilde incelenmemektedir. KKTC Hukuku bakımından yukarıda da belirtildiği gibi serbest muvafakatin olmadığı haller olarak incelemeye alınmıştır. Bu halleri yasada belirtilen sıraya göre inceleyelim.