Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tanıma/Tenfiz Davası ve AİHS m. 6 - Adil Yargılanma Hakkı Kapsamındaki Güvencelerin Tam Tatminini Arayan AİHM Yaklaşımı

Recognition/Enforcement Cases and ECtHR’s Approach Seeking Full Satisfaction of Guarantees within the Scope of Article 6 - Right to a Fair Trial of ECHR

Aslı BAYATA CANYAŞ

Tanıma/tenfiz davalarında, yabancı mahkeme kararının adil bir yargılanmanın sonucunda verilmiş olup olmadığı tanıma/tenfiz koşulları arasında açıkça yer alabilir ya da mevcut bazı koşullarla ilişki kurularak değerlendirilebilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) konuya ilişkin kararlarında, tanıma/tenfiz mahkemesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) m. 6’daki adil yargılamaya ilişkin güvencelerin yerine getirilmiş olduğu konusunda “tam olarak tatmin olmasını” aradığı görülmektedir. Tam olarak tatmin olma standardı, AİHM’in AİHS m. 6 bakımından başka davalarda aradığı “adaletin açıkça reddi” ölçütüne kıyasla daha üst düzey bir denetim içermektedir. Bu çerçevede, tam olarak tatmin olma standardı açısından, ilk bakışta anlaşılmayacak ihlaller de kapsam dâhilinde olabilir. Ayrıca, söz konusu standart, AİHS m. 6’daki adil yargılanmaya ilişkin güvencelerin kapsamının ne olduğunun da tespitini gerektirir. AİHM’in ilgili kararlarında, kararı veren devlet mahkemesi AİHS’e taraf olmadığı için denetim yükümlülüğü, AİHS’e taraf tanıma/tenfiz devleti bakımından öngörülmektedir. Bu nedenle, kararı veren mahkemenin bağlı olduğu devletin de AİHS’e taraf olması durumu doğrudan yanıt bulamamakta ve tartışmaya neden olmaktadır. Zira bu durumda kararı veren mahkemenin bağlı olduğu devlet aleyhine AİHM’e başvuru olanağı da devreye girmektedir. Çalışmada, belirtilen konular, örnek mahkeme kararları ve doktrin görüşleri ile birlikte ele alınmakta ve Türk hukuku bakımından etkisi de irdelenmektedir.

Adil Yargılanma Hakkı, Adil Yargılanma Hakkının Tam Tatmini, Adaletin Açıkça Reddi, Tenfiz, Kamu Düzenine Aykırılık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Dolenc/Slovenya Kararı.

In recognition/enforcement cases, whether the foreign court decision was given as a result of a fair trial or not can be clearly included in the recognition/enforcement conditions or it can be evaluated in relation to some existing conditions. It is seen in the decisions of the ECtHR on the subject that “full satisfaction” of the recognition/enforcement court that the guarantees of a fair trial in Article 6 of the ECHR have been fulfilled. The standard of full satisfaction involves a higher level of scrutiny than “the flagrant denial of justice” sought by the ECtHR in other cases under Article 6 of the ECHR. In this framework, violations that may not be understood at first glance may also be within the scope of full satisfaction standard. In addition, that standard requires the determination of the scope of the fair trial guarantees in ECHR art. 6. In the judgments of the ECtHR, the supervisory obligation is foreseen in terms of the state of recognition/enforcement to the ECHR, since the state court that issued the decision is not a party to the ECHR. For this reason, there is no direct answer on the fact that the state to which the decision-making court is affiliated is also a party to the ECHR and causes debate. In this case, the possibility of applying to the ECtHR against the state which the court that made the decision is subject to becomes relevant. In the study, the mentioned issues are discussed together with sample court decisions and doctrinal views, and their effects in terms of Turkish law are also reviewed.

Right to a Fair Trial, Full Satisfaction of the Right to a Fair Trial, Flagrant Denial of Justice, Enforcement, Breach of Public Order, European Court of Human Rights, Dolenc/Slovenia Judgment.

Giriş

Bir mahkeme kararının, verildiği ülke dışında yabancı da ülkede kesin hüküm ve kesin delil etkisi doğurması isteniyorsa tanıma; ayrıca icrai etki doğurması talep ediliyorsa tenfiz davası açılması gerekebilecektir. Tanıma/tenfiz davasında, tanıma/tenfiz talep edilen devletin sistemi uyarınca, yabancı mahkeme kararının belirli tanıma/tenfiz koşullarına uygunluğu denetlenebilecektir. Bu koşullardan biri de kararı vermiş olan mahkemenin adil bir yargılama yürütmüş olup olmadığının denetlenmesi olabilir. Yargılamanın adil bir şekilde yürütülüp yürütülmediği, açık bir koşul olarak düzenlenmiş olabileceği gibi tanıma/tenfize ilişkin diğer koşullarla bağlantılı kurularak da ele alınabilir. Söz konusu denetim kapsamında, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, tarafların iddia ve savunma haklarının eşit bir şekilde güvence altında olduğu, sunmuş oldukları kanıtların usul kuralları çerçevesinde değerlendirildiği, hukuki dinlenilme hakkının gereklerini taşıyan adil bir yargılanmanın yürütülmüş olup olmadığı gibi koşullar esas alınabilir.

Doktrinde, tanıma/tenfiz mahkemesinin, yabancı bir mahkeme kararının adil yargılanma koşullarına uygunluğunu denetlerken esas alabileceği iki temel standardın olduğu üzerinde durulmaktadır:1 İlk olarak, tanıma/tenfizi devleti mahkemesi, adil yargılanma koşullarını ve bunlara yönelik ihlalleri denetlerken kendi mahkemeleri için belirlenen standarttan (ideal/optimal standart) hareket edebilir veya ikinci olarak bu standarda göre daha dar kapsamlı bir inceleme öngörüp, asgari bir standart (asgari/minimal standart) belirleyebilir.

AİHM’in konuya ilişkin yakın tarihli kararlarında, AİHS m. 6’nın sağladığı güvenceleri esas alarak bir denetim standardı belirmeye yöneldiği görülmektedir. Söz konusu standardın uygulanma eşiği olarak da “AİHS m. 6 kapsamındaki güvencelerin tam olarak tatmin edilmiş olmasını” aramaktadır. Çalışmada, tanıma/tenfiz davasında, AİHS’e taraf bir devlet mahkemesinin, AİHS’e taraf olmayan bir devlet mahkemesince verilmiş mahkeme kararını tanıyıp tenfiz etmesinde, AİHS m. 6- adil yargılanma hakkı kapsamında esas alması düşünülebilecek standart ve bu standarda dayalı çıkarımlar AİHM kararları ekseninde ele alınmaktadır. Bu kapsamda, öncelikle AİHM’in konuya ilişkin kararları incelenecektir. Bu kararlardaki denetim standardı ortaya konduktan sonra, adil yargılanma hakkına ilişkin olarak farklı dava konusuna sahip kararlarında aradığı denetim standardı irdelenip iki anlayış karşılaştırılacaktır. Söz konusu karşılaştırmanın ardından adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvenceler ile bu güvencelerin tam tatmininin ne anlama geldiği unsurları üzerinde durulacaktır. Ardından, AİHS m. 6 adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin tam olarak tatmin edilmiş olmasına yönelik standardın, tanıma/tenfiz mahkemesinde hangi yöntemle dikkate alınabileceği sorgulanacaktır. Son olarak da konu, Türk hukuku açısından irdelenecek; Türk mahkemesinde tanıma/tenfiz davası bakımından, AİHM’in AİHS m. 6 kapsamındaki denetim standardının nasıl bir etki doğurabileceği tartışılacaktır.

I. AİHM’in AİHS m. 6’daki Güvenceler Konusunda “” () Ölçütü ve /Slovenya Kararı

AİHM’in, AİHS’e taraf olmayan bir devletin ülkesinde verilmiş olan bir mahkeme kararının AİHS’e taraf bir devletin ülkesinde tenfizi söz konusu olduğunda, tenfiz denetimi sırasında AİHS m. 6 kapsamındaki “adil yargılanmaya ilişkin güvenceler” bakımından nasıl bir standardı esas aldığı konusu bu başlığın içeriğini oluşturmaktadır.

AİHM’in 20 Ekim 2022 tarihli Dolenc/Slovenya kararı,2 AİHS m. 6 adil yargılanma güvenceleri konusunda tenfiz mahkemesinin “tam olarak tatmin olmasını” yineleyen, güncel bir kararıdır. Karar, Sloven mahkemesinin İsrail mahkeme kararını tanıyıp tenfiz etmesi ve tenfiz kararına ilişkin itirazları konu edinmektedir. Somut olayda, bir İsrail vatandaşı, Slovenya’da dünyaca ünlü bir cerrah tarafından 1992 yılında ameliyat edilmiş ancak ameliyat sonucunda ciddi derecede zarar görerek felç olmuştur. Bunun üzerine, cerrah aleyhine İsrail’de tıbbi ihmal gerekçesiyle tazminat davası açılmıştır. Cerrahın 1995 yılında İsrail’i ziyareti sırasında hakkında dava açılmış olduğu kendisine tebliğ edilmiş; ancak cerrah, İsrail’de yürütülen davaya katılmayı, video yoluyla sorgulanmayı reddetmiştir. Ayrıca, uyuşmazlığa Sloven hukukun uygulanması gerektiğini ve kanıt toplama ve sorgulama işlemlerinin, Slovenya ve İsrail’in taraf olduğu Lahey Delil Sözleşmesi kapsamında Sloven mahkemeleri tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Yargılama sürecinde cerrahın, İsrail mahkemesi huzuruna hiç çıkmadığı ve ilk duruşmalarda İsrailli bir avukat tarafından temsil edildiği; daha sonra avukatını azlettiği görülmektedir. İsrail mahkemesi ise azlettiği avukatın ofisine yazışmaların gönderilebileceğine ve bildirimlerin yapılabileceğine hükmetmiştir. Cerrah bu konuda bilgilendirilmediğini ve İsrail mahkemesinin tebligatlarından haberdar olmadığını ileri sürmüştür. İsrail mahkemesi, 2005 tarihli kararı ile cerrahın kendi tutumuna dayalı olarak doğrudan sorgulama yapılamadığı için cerrahın gösterdiği tanıkların beyanları ve Sloven uzman hukukçunun görüşü dışındaki delilleri esas alarak kararını vermiş ve zarardan dolayı cerrahın tam kusurlu olduğuna hükmederek yaklaşık 2.3 milyon Euro tazminat ödemesine karar vermiştir. Slovenya mahkemesi ise tenfiz davası kapsamında İsrail mahkemesi kararını inceleyerek kararın tenfiz edilebilir olduğuna hükmetmiştir. Cerrahın, Sloven Anayasa Mahkemesi nezdinde ileri sürdüğü anayasal şikâyetin de red kararı ile sonuçlanması üzerine cerrah, AİHM’e başvurmuştur. Başvurusunda, Sloven mahkemelerinin, adil bir yargılama gerçekleştirmemiş olduğunu iddia ettiği İsrail mahkemesi kararını tanıyıp tenfiz etmekle AİHS m. 6 kapsamındaki adil yargılanma hakkını ihlal etmiş olduklarını ileri sürmüştür.

AİHM, İsrail’in AİHS’e taraf olmamasından hareketle, AİHS m. 6- adil yargılanma hakkının denetiminin, İsrail mahkemeleri nezdinde değil AİHS’e taraf Sloven mahkemeleri açısından tartışılması gerektiğinin altını çizmiştir. AİHM, cerrahın işaret etmiş olduğu tanıkların Lahey Delil Sözleşmesinin öngördüğü usul kapsamında dinlenmesinden vazgeçilmiş olmasının usuli bazı eksikleri içerdiğine ve yargılama sürecini uzatarak makul sürede yargılanma hakkını sekteye uğratmış olduğuna hükmetmiştir. Ayrıca, cerrahın salt avukatını azletmiş olmasının açıkça davadan feragat anlamına gelmediğini vurgulayarak İsrail mahkemesince davanın sonraki safhaları bakımından cerrahın bilgilendirildiğine dair dosyada herhangi bir belge veya bilgiye rastlanmadığını ifade etmiş ve bu gerekçeler temelinde AİHS m. 6 kapsamında adil yargılanma hakkının ihlalini tartışmıştır.

Sonuç olarak AİHM kararında, AİHS’e taraf olmayan bir devletin ülkesinde verilmiş olan bir mahkeme kararının AİHS’e taraf bir devletin ülkesinde tanınması/tenfizi söz konusu olduğunda, tanıma/tenfiz denetimi sırasında AİHS m. 6 kapsamındaki “güvencelerin” göz önünde tutulmasını ve tanıma/tenfiz mahkemesinin, kararı veren mahkemenin adil yargılanma yürütmüş olduğu konusunda tam olarak tatmin olmasını (due satisfaction) aramıştır. Dolayısıyla denetim standardı olarak, tanıma/tenfiz davasında AİHS m. 6 kapsamındaki adil yargılanma hakkının tüm veçheleriyle karşılanmış olmasının gerektiği vurgulanmıştır. Tanıma/tenfiz mahkemesinin, kararı veren mahkemenin AİHS m. 6 kapsamında aranan koşulları yerine getirmiş olduğu konusunda tam tatmine ulaşması gerektiğinin altını çizmiştir. Somut dava bakımından ise adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

II. AİHM’in / İtalya Davasındaki Yaklaşımı ve “Tam Tatmin” standardının Pekişmesi

AİHM’in tanıma/tenfiz davaları bakımından AİHS m. 6’daki güvencelerin ne düzeyde dikkate alınacağı konusunu da ele aldığı daha önceki tarihli Pellegrini/İtalya kararında,3 taraflar arasındaki evliliğin Vatikan mahkemesince iptali ve Vatikan mahkemesinin kararının İtalyan mahkemesince tanınması söz konusudur. AİHM, Vatikan, AİHS’e taraf olmadığından ve ayrıca başvuru İtalya aleyhine yapılmış olduğu için; İtalyan mahkemesinin, evliliğin iptali kararına etki tanırken, Vatikan mahkemesinin “AİHS m. 6’daki güvenceleri yerine getirmiş olup olmadığı konusunda tam olarak tatmin olmuş şekilde” karara varması gerektiğini ifade etmektedir. Yoksa, Vatikan mahkemelerinin kararı verirken AİHS m. 6’daki güvencelere uygun hareket edip etmediğinin denetlenmesi söz konusu değildir. Ayrıca, AİHM, bu tür bir denetimin, kararın taraflar bakımından maddi açıdan önem taşıdığı durumlarda özellikle gerekli olduğunu da vurgulamıştır. Pellegrini/İtalya kararında ortaya konmuş olduğu üzere, tanıma/tenfiz davasında AİHS m. 6 kapsamında aranan güvencelerin tam olarak karşılanmış olduğu sonucuna ulaşılmalıdır.4Pellegrini/İtalya kararında AİHM’in asıl kararı veren mahkemedeki usulün adeta tenfiz yerinde gerçekleşmişçesine AİHS m. 6’daki güvencelere uygun olarak yürütülmüş olduğunu aradığı söylenebilir.5 Belirtilen standardı gözetmemek ise AİHS’e taraf bir devlet için risklidir ve doğrudan sorumluluğu gündeme gelebilir.6

AİHM’in Dolenc/Slovenya kararı ile daha önceki Pellegrini/İtalya davasındaki7 yaklaşımını yinelediği ve tanıma/tenfiz davalarında AİHS m. 6 kapsamındaki denetimin standardı konusunu pekiştirdiği görülmektedir. Bu şekilde Pellegrini davası ile sorulan ve AİHM’in tanıma/tenfiz davalarında asıl mahkeme kararı bakımından arayacağı adil yargılanma güvencelerine ilişkin standart hakkındaki içtihadının nasıl gelişeceği sorusu8 bakımından Dolenc/Slovenya kararında da aynı standart uygulanmakla istikrar kazanmaya başlayan bir yaklaşımdan söz edilebilir. AİHM, tanıma/tenfiz mahkemesinin, tanıma/tenfize konu mahkeme kararı açısından AİHS m. 6 kapsamındaki güvencelerin yerine getirilmiş olduğu konusunda tam olarak tatmin olmuş olmasını aramaktadır.9 Bu şekilde, tanıma/tenfiz davalarında aranan denetim standardı bakımından AİHM’in kararlarında giderek pekişen bir yaklaşımın benimsendiğinden söz edilebilir. Bu doğrultuda, AİHM’in konuya ilişkin kararları esas alındığında tanıma/tenfiz mahkemesinin, kararı veren ve AİHS’e taraf olmayan devletin mahkemesinin AİHS m. 6 kapsamında aranan koşulları yerine getirmiş olduğu konusunda tam tatmine ulaşması gerektiği görülmektedir.

Dolenc/Slovenya kararı, Pellegrini/İtalya kararı ile de ortaya konmuş olan söz konusu ölçütü tekrarlayarak desteklemiştir. Bu şekilde doktrinde, Pellegrini/İtalya kararı açısından sorgulanan ve AİHS m. 6’daki güvenceler bakımından “adaletin açıkça reddi” ölçütünden vazgeçilip vazgeçilmediğini konu edinen tartışmalardan10 ayrılarak; tanıma/tenfiz davaları bakımından AİHM kararlarında daha net bir standarda doğru yol alındığını söylemek mümkün hale gelmiştir. Zira, AİHM tanıma/tenfiz davalarında AİHS m. 6 güvenceleri açısından “adaletin açıkça reddi” ölçütünden ziyade “AİHS m. 6’daki güvencelerin tam tatmininden” söz etmektedir.