Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Bipolar Affektif Bozukluğunun Evlilik ve Velayet Üzerindeki Etkileri

Effects of Bipolar Affective Disorder on the Marriage and Guardianship

Özge ARPACI

Bipolar Affektif Bozukluğuna sahip kişiler, duygudurum bozukluğundan muzdariptir. Kişiden kişiye farklı derecelerde nüksetmekte olan bu hastalıkta kişiler, hayatlarının bir döneminde duygu ve tepkilerini abartılı bir şekilde gösterirken, diğer bir döneminde hiçbir hastalık belirtisinin bulunmadığı sağlıklı bir ruhsal duruma sahip bir görünüm sergilerler. Bipolar Affektif Bozuklukta hastalık belirtisinin bulunmadığı ve ayırt etme gücünün etkilenmediği döneme “remisyon dönemi” adı verilirken, ayırt etme gücünün çoğu zaman etkilendiği, depresyon veya abartılı bir enerji hali içinde olunan atak dönemine ise yaşanılan ruh haline göre “depresif veya manik dönem” adı verilmektedir. Ancak hastalığın remisyon döneminde herhangi bir akıl hastalığı belirtisi görülmediği için, hukuki işleme girişilen taraftan Bipolar Affektif Bozukluğunun gizlenmesi diğer akıl hastalıklarına nazaran daha olasıdır. İlgili hastalık, uygulamada Yargıtay kararlarına özellikle evlilik noktasında konu olmaktadır. Nitekim Bipolar Affektif Bozukluğunun evlilik tarihinden önce veya sonra ortaya çıkmış olması farklı hukuki sonuçlara neden olmaktadır. Aynı şekilde bu hastalığa sahip kişilerin remisyon dönemlerinde velayete ilişkin farklı bir uygulama olup olmayacağı ve çocukla kişisel ilişkilerinin nasıl düzenleneceği de hukuken önem arz etmektedir.

Bipolar Affektif Bozukluk, Manik Dönem ve Remisyon Dönemi, Evliliğin Akıbeti, Velayet Üzerinde Etkisi, Kişisel İlişki Kurma.

People with Bipolar Affective Disorder suffer from mood disorder. While people with this disorder, recurring at varying degrees from person to person, exhibit their emotions and reactions exaggeratedly in certain periods during their lives, they seem to have a normal mental state with no signs of illness at the other times. While the period in which there is no sign of mental illness and the ability to distinguish is not affected is called “theremission episode”, the episodes that dominate the mental life of these people for a period of time, affect their ability to distinguish, and are generally in a state of depression or exaggerated joy, are called “the manic or depression episode” of the disorder. However, since these people do not have any symptoms related to the disorder during the remission episode, it is more likely to hide the Bipolar Affective Disorder than the other mental disorders from the other party who is within the legal action. In practice, the relevant disorder has been the subject of the Supreme Court decisions, especially at the point of marriage. Existence of Bipolar Disorder before or after a marriage may cause different legal consequences and qualifications in terms of its effects on the marriage. Similarly, the question of whether there will be a different application or not regarding the right of guardianship of people suffering from this disorder during remission episodes and how their personal relationship with the child will be regulated have importance judicially.

Bipolar Affective Disorder, Manic Episode and Remission Episode, Consequence of Marriage, Effect on Guardianship, Personal Relationship.

Giriş

Günümüzde Bipolar Affektif (İki Uçlu Duygudurum) Bozukluk hastalığı, gerek kalıtsal sebeplerle gerekse çevresel faktörlerle oldukça yaygınlaşmış durumdadır. Depresyon şikayetiyle doktora başvuran çoğu kişiye Bipolar Affektif Bozukluk tanısı konulmuş olduğu gözlemlenmektedir. Bipolar Affektif Bozukluğu olan kişiler, iki uçlu duygudurum bozukluğu yaşamaktadırlar. Bu hastalığa sahip kişiler, kişiden kişiye değişkenlik gösteren derecelerde olmak üzere, hayatlarının bir döneminde duygularını ve tepkilerini abartılı bir biçimde gösterirken, diğer bir döneminde hiçbir hastalık belirtisinin bulunmadığı ruhsal durumlarının gayet normal olduğu bir görüntü çizerler. Bu kişilerin ruhsal yaşamlarının tümüne belirli bir süre egemen olan, genellikle ayırt etme gücünü etkileyen ve onların depresyon veya abartılı bir neşelenme durumunda bulunduğu dönemler, hastalığın “manik veya depresif dönemi” iken, hiçbir akıl hastalığı belirtisinin bulunmadığı ve hastada ayırt etme gücünün etkilenmediği dönem ise “remisyon dönemi (serbest ara dönem)” olarak adlandırılmaktadır.

Bipolar Affektif Bozukluk bir akıl hastalığı olması sebebiyle, uygulamada bu hastalığa sahip kişilerin tam ehliyetsiz olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği ve vesayet altına alınmasının gerekip gerekmeyeceği araştırılmaktadır. Bu durumların tespitinde, uzman bilirkişi raporları önemli rol oynamaktadır. Ancak bu kişiler, remisyon döneminde hastalığa ilişkin herhangi bir bulgu taşımadıkları için, özellikle bu akıl hastalığının hukuki işleme girişen diğer taraftan gizlenebilme ihtimali oldukça yüksektir.

İlgili hastalık, özel hukuk açısından Yargıtay kararlarına, özellikle evlilik noktasında konu olmuştur. Bipolar Affektif Bozukluğunun evlilik öncesinde var olması veya sonrasında ortaya çıkması evliliğe etkileri yönünden farklı hukuki sonuçlara ve nitelendirmelere sebebiyet verebilmektedir. Benzer şekilde, bu hastalıktan muzdarip kişilerin remisyon dönemlerinde velayete ilişkin olarak, diğer akıl hastalıklarına nazaran, farklı bir uygulamanın olup olmayacağı, çocuk ile kişisel ilişkisinin nasıl düzenlenebileceği sorusu gündeme gelmektedir. Netice itibarıyla, hastalığın günümüzde fazlasıyla yaygınlaşması, manik veya depresif (atak) dönemlerinde çoğu zaman ayırt etme gücünün önemli ölçüde etkilenmesi sebebiyle, bunun mevcut evliliğe ve ortak çocuk üzerindeki velayete etkilerinin incelenmesi hasıl olmuştur.

Bu doğrultuda ilgili çalışmada öncelikle, hastalığa ilişkin bazı önemli kavramlar ve hastalığın diğer akıl hastalıklarından ayrılan özelliklerinden bahsedilecek olup, sonrasında hastalığın atak veya remisyon döneminde evliliğin gerçekleştirilmesi, hastalığın karşı taraftan evlilik öncesi gizlenmesi ve hastalığın ilk bulgularının evlilik tarihinden sonra ortaya çıkması hallerinde diğer eşin sahip olduğu hukuki imkanlar üzerinde durulacak ve konuya ilişkin mahkeme kararlarına değinilecektir. Yine ortak çocuğun bulunması halinde, bu değişken dönemlere ilişkin yargısal düzenlemeler, mahkeme kararları da göz önünde tutularak değerlendirilmeye çalışılacaktır.

I. Bipolar Affektif Bozukluğuna İlişkin Bazı Önemli Kavramlar ve Hastalığın Ayırt Edici Özellikleri

Bipolar Affektif Bozukluk, bir duygudurum bozukluğu halidir. Duygudurum bozukluğu, kişinin bir zaman diliminde, değişik derecelerde olmak üzere, aşırı derecede neşeli, mutlu, üzüntülü, öfkeli veya depresif olma durumu ve bu şekilde kişiden kişiye göre farklı gerçekleşen nöbetler arasında iyilik dönemlerinin bulunması olarak karakterize edilebilir. Gündelik hayatta her insanda yaşanılan olaylar karşısında duygu dalgalanmaları olabilir, bu normaldir. Ancak bu hastalıktan muzdarip kişilerde yaşanılan duygu dalgalanmaları, dönemsel olmakla birlikte süreklilik arz etmektedir. Bir diğer ifadeyle, iki uçta yaşanılan duygu değişimleri, çoğunlukla hastaların ömrü boyunca dönemsel olarak tekrarlanmaktadır. İlgili hastalık, ya genetik sebeplerle hiçbir sebep yokken meydana gelmekte ya da üzücü bir olaydan sonra kronikleşmektedir. Bu hastalığın yüksek oranda genetik geçişli olduğu kanıtlanmıştır.1 Bu hastalığa sahip bir kişinin, bunu altsoyuna geçirme ihtimali ise %52 olarak saptanmıştır. Dolayısıyla Bipolar Affektif Bozukluğu olan ebeveynlerin çocuklarında herhangi bir ruhsal bozukluk gelişme riski tıbben yüksek olarak değerlendirilmektedir. Bipolar Affektif Bozukluğundan kadın ve erkekler eşit olarak etkilenmekle birlikte, bu hastalık çocuklarda nadir görülmekte, genellikle yirmi ila kırk yaş aralığında (dolayısıyla evlilik çağında) ortaya çıkmaktadır.2

Duygudurum Bozukluğu, Bipolar Affektif Bozukluğu ve Depresif Kişilik Bozukluğu (Depresyon) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İki kutuplu duygudurum bozukluğu olarak da adlandırılan Bipolar Affektif Bozukluğunda, birden çok nöbet türü bulunmaktadır. Bunlar; manik, depresif ve karma nöbetlerdir. İlgili hastalıkta, diğer akıl hastalıklarından farklı olarak, manik, depresif veya karma nöbetler arasında hiçbir hastalık belirtisinin bulunmadığı, kişinin gayet sağlıklı ruhsal bir görünüm çizdiği serbest ara dönemler (Remisyon dönemi) görülmektedir.3

Remisyon dönemi, hastadan hastaya göre değişkenlik gösterir ve nöbetlerin (atakların) süresi birkaç gün, birkaç ay ve hatta birkaç yıl arasında değişebilmektedir. Ancak ortalama olarak, tedavi edilmemiş hastalarda bir hastalık epizodu dört ila on iki ay arasında (çok nadir olarak bir yıldan fazla) sürmekteyken, ortalama olarak hastalar iki ila üç yıl boyunca semptomsuzdur. Bazı hastalar yaşamları boyunca sadece bir veya iki nöbet geçirirken, bazıları daha çok sık aralıklarla hastalanırlar.4 Görüldüğü üzere, ilgili hastalık kişiden kişiye bireysel özellikler göstermektedir.

Bipolar Affektif Bozukluğuna sahip hasta, manik nöbet halinde, duygularını abartılı bir biçimde yaşamakta, öfke atakları geçirebilmekte, hastanın verimliliği ve yaratıcılığı artmakta, enerjik hissetmesi sebebiyle uyku ihtiyacı azalmakta, hastada hızlı konuşma ve düşünme meydana gelmektedir. Bu dönemde hasta, cesaret duygusu aşırı arttığı için bilgi sahibi olmadığı konularda otoriteymiş gibi davranabilmekte, çevresine asılsız iddialarda bulunabilmekte, bitmek tükenmek bilmeyen abartılı bir enerjiye (aşırı hareketliliğe) sahip olduğu için durdurulamayabilmektedir. Hasta, bu şekilde taşkınlık dönemi de denilen manik dönem yaşayabileceği gibi, bunun tam zıttı depresif bir dönem de geçirebilmektedir. Hasta, depresyon döneminde ise mutsuz, içine kapanık ve asosyal bir ruh halindedir. Ayrıca hem manik hem de depresif özellikler gösteren karma nöbetler de yaşanabilmektedir.5

Bipolar Affektif Bozukluğunun farklı şiddet dereceleri bulunmaktadır. Örneğin, hastalığın hafif derecede seyrettiği hastalarda, olası semptomların en az iki veya üç tanesi görülmektedir. Bu durumda kişi, hastalığın varlığından dolayı gündelik hayatta zorluk yaşasa dahi, olağan hayatına devam edebilir ve gündelik yaşam aktivitelerini gerçekleştirebilir. Yine hastalığın orta derecede seyrettiği hastalarda, semptomların dördü veya daha fazlası mevcuttur. Bu durumda hasta, gündelik hayatını devam ettirmek için zorluk çekebilmektedir. Şiddetli seyreden hastalarda ise, semptomların büyük çoğunluğu bulunmakla birlikte, hastada ayrıca depresyona bağlı intihar düşünceleri ve eylemleri yaygındır. Hatta hastalığın çok şiddetli seyrettiği hastalar, halüsinasyonlar da görebilmektedir. Bu kişilerde, günlük sosyal aktiviteleri gerçekleştirmek neredeyse imkansızdır. Yetersiz gıda ve sıvı alımı sebebiyle, ölüm riski dahi bulunmaktadır.6 Hastalığın bu dereceleri, evlilik ve velayet açısından önem arz etmektedir.

Bu hastalık, 2500 yıllık bir geçmişe sahip olmakla birlikte, günümüzde önemli bir akıl hastalığı olarak, toplumda yaygın bir şekilde görülmeye ve gündelik hayatta çok sık duyulmaya başlanmıştır. İlgili hastalığın tanısında, kişinin laboratuvar değerleri, patolojik veriler, EEG veya beyin tomografisi sonuç vermemektedir. Bu hastalığın tedavisi ise, ilaçlar ve terapilerle (psikoterapi, elektrokonvülsif tedavi gibi) gerçekleştirilmektedir. İlaçlar, Lityum gibi duygudurum düzenleyici ilaçlar veya sedatif gibi müdahale ilaçlarıdır. Müdahale ilaçları, daha çok şiddetli derecedeki Bipolar Affektif Bozukluğu hastalarında kullanılmaktadır. Hangi tedavi yöntemlerinin kullanılacağı, hem hastalığın şiddetine hem de ilerleme hızına göre değişkenlik göstermektedir. Aslında hastalığın tam bir tedavisi yoktur. Zira ömür boyu kalıcı ve kronik bir akıl hastalığıdır.7 Sadece tedavi yöntemleriyle uç kutuplarda yaşanılan duygular yatıştırılır ve hastanın ruh hali dengelenmeye çalışılır. Bu doğrultuda ilaç tedavisi özellikle önem arz eder ve ilaçların düzenli alımı hastalığın stabilize olmasını sağlar.8

İlgili hastalık, Dünya Sağlık Örgütü tarafından kişinin karar verme becerisini etkileyen akıl hastalıkları arasında sayılmaktadır.9 Nitekim kişinin karar verme becerisini etkileyen bir akıl hastalığının varlığı için, semptomların sürekli veya yineleyici olması, kişinin semptomlar sebebiyle hayatını idame ettirmesinin, verimli çalışmasının engellenmesi ve diğer kişilerle olan sosyal ilişkilerinin bozulması gerekmektedir.10 Bipolar Affektif Bozukluğunda da semptomlar yineleyicidir.

Bipolar Affektif Bozukluğunun hafif dereceli olması halinde dahi, kişinin manik veya depresif dönemlerinde, verimli çalışması zorlaşmakta ve sosyal ilişkileri bozulmaktadır. Ancak bu hastalığa ilişkin tanı konulması, kişinin fiil ehliyeti meselesi açısından tek başına yeterli bir bulgu değildir. Zira özellikle manik, depresif veya karma nöbetlerde hastalığın şiddetine bağlı olarak, ayırt etme gücü etkilendiği için, kişi fiil ehliyetini kaybetme riskiyle karşılaşmakla birlikte, remisyon döneminde hasta gayet sağlıklı ve normal bir ruh haline sahip olduğu için fiil ehliyetini haiz olmaktadır. Bu nedenle her somut olayda kişinin anlama yeteneğinin yapılan hukuki işlem sırasında hastalıktan etkilenip etkilenmediği, kişinin atak (nöbet) dönemi içerisinde olup olmadığı değerlendirilmektedir.11

II. Bipolar Affektif Bozukluğunun Evlilik Üzerindeki Olası Etkileri

Nöbet dönemlerinde hastalar, gerek kendileri için gerekse çevresi ve toplum için tehlike arz edebilmektedir. Bu dönemde anlama yeteneğinin zayıflaması veya tamamen ortadan kalkması sebebiyle bu kişiler, daha sonra telafi edemeyecekleri davranışlarda bulunabilirler. Özellikle medeni hukuk perspektifinden bakıldığında hastalar, manik veya depresif dönemlerde evlilik kurabilirler. Bu hastalık, evlilik tarihinden önce var olabileceği gibi, sonra da ilk belirtileri ortaya çıkabilir. Aynı şekilde bu hastalığın varlığı, özellikle diğer eş için evliliği çekilmez kılabilir. Nitekim Türkiye’de yapılan bir araştırma da göstermiştir ki, Bipolar Affektif Bozukluğu olan kişilerde boşanma oranı oldukça yüksektir.12

Bir duygudurum bozukluğu olan Bipolar Affektif Bozukluğunun ayırt etme gücünü tamamen ya da kısmen ortadan kaldırması, hastalık sürecine ve şiddetine bağlıdır. Duruma göre, kişinin kısıtlanması gündeme gelebilmektedir. Bu bağlamda akıl hastalığı sebebine dayanılarak kısıtlanmaya karar vermek için herhangi bir sağlık raporunun (örneğin, tek hekim raporu) varlığı yeterli olmamakta, kısıtlanma ancak bu yöndeki resmi sağlık kurulu (heyet) raporunun varlığı halinde söz konusu olmaktadır.13 TMK m. 405 uyarınca, “akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.” Ancak uygulamada, çoğunlukla hastalığın remisyon döneminde, Bipolar Affektif Bozukluğuna sahip kişiye vasi atanmasına gerek olmadığı yönünde raporlar ve kararlar verildiği görülmektedir.14 Bununla birlikte, Bipolar Affektif Bozukluğu hastalarında atak sayısının fazla olması, sık döngülerden oluşması, nöbetlerin hastanede yatış yapmaya neden olacak ölçüde olması, hastalıkla birlikte alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığının olması ve hastanın sanrılar görmesi halleri kısıtlanma kararı verilmesinde önem arz etmekte ve belirleyici olmaktadır.15

Bir kişinin akıl hastalığının olup olmadığı, akıl hastalığının ne zaman başladığı, ne boyutta olduğu, akıl hastalığının çeşidi, genetik geçişli olup olmadığı, iyileşme şansının olup olmadığı, bunun gündelik hayata etkilerinin tespiti ve hastalığın kısıtlanmayı gerektirip gerektirmediği tıp biliminin konusu olduğu için, bu aşamada uzman bilirkişi raporu özellikle önem arz etmektedir. Uzman bilirkişi raporu ile akıl hastalığı tespit edilen kişi söz konusu olduğunda ise, bunun hukuk bağlamında ne gibi etkilerinin olduğunu tespit etmek hakimin görevidir.

TMK m. 13 gereğince, akıl hastalığı ayırt etme gücünü etkileyen ve onu ortadan kaldıran bir faktördür. Bu doğrultuda ayırt etme gücü, kişilerin fiillerinin ve işlemlerinin amacını, kapsamını ve etkilerini akla uygun biçimde anlamlandırma ve buna uygun davranma yeteneğine sahip olma durumu olarak tanımlanabilir. Ancak ayırt etme gücü, nispi bir kavram olduğu için ayırt etme gücünün varlığının tespitinde her bir somut durumun şartları değerlendirilmelidir.16 Böylece her akıl hastalığının varlığı durumunda kişinin ayırt etme gücünden yoksun olduğu kanaatine varmak doğru bir yaklaşım değildir. Zira her akıl hastalığı (tıpkı Bipolar Affektif Bozukluğunda olduğu gibi), kişinin ayırt etme gücünü tamamen ortadan kaldırmayabilir.17

Nitekim Bipolar Affektif Bozukluğunda, sadece atak (nöbet) dönemlerinde kişinin ayırt etme gücü (hastalığın derecesine göre, kişiden kişiye farklılık arz edecek şekilde) etkilenmektedir. Bu doğrultuda uygulamada mahkeme kararlarına konu olan bilirkişi raporları, çoğunlukla hastalığın remisyon döneminde hastaların fiil ehliyetinin olduğunu ve vasi atanmasına gerek olmadığı, manik veya depresif dönemde ise hastanın ayırt etme gücünün etkilenmesi veya tamamen kaybedilmesi sebebiyle geçici olarak vasi atanması gerektiğini ileri sürmektedir.18 Yine aynı bilirkişi raporlarında Bipolar Affektif Bozukluğunun tek başına varlığı, kişinin evliliği yürütmesine engel oluşturmamakla birlikte, hastalığın atak dönemlerinde evliliği yürütmeye engel teşkil edebileceği yönünde kararlar verilmiştir.19 Ancak Yargıtay’ın20 da ifade ettiği üzere, evlilik kurumu başlamasından bitmesine kadar olan süreçte süreklilik arz etmektedir. Dolayısıyla remisyon döneminde evliliği yürütmeye engel teşkil etmeyen bu hastalık, manik veya depresif dönemde engel teşkil ettiği için sadece o dönemle sınırlı olmak üzere sona mı erdirilecektir. Bu elbette ki, evlilik kurumu açısından mümkün değildir. Nitekim Yargıtay da bu yöndeki bilirkişi raporlarını yetersiz ve çelişkili bulmuştur. Yine Yargıtay, bilirkişi raporlarında bu hastalıktan muzdarip kişilerin genel olarak kısıtlanmasının gerekip gerekmediğinin tespitini aramaktadır.21 Fakat bu hastalık, kronik ve dönemsel bir hastalıktır.22 Dolayısıyla zaman zaman hastada serbest ara (remisyon) dönem gözlenmekle birlikte, aslında hastada tam anlamıyla bir iyileşme söz konusu olmamaktadır.

Ayrıca manik veya depresif dönemlerin de ne zaman nüksedeceğinin tıbben belirlenmesi, öncesinde pek mümkün görünmemektedir.23 Bu yüzden bu hastalığın remisyon dönemleri nazara alınarak değil de, manik veya depresif dönemlerin ayırt etme gücünü etkileme derecesine göre bir karar verilmesi kanaatimizce daha uygundur. Bir diğer ifadeyle, remisyon dönemlerini dikkate alarak kısıtlanmasına gerek olmaması veya evliliği yürütmeye engel olup olmamasından ziyade, manik veya depresif dönemlerde hastanın ayırt etme gücünün ne derecede etkilenip etkilenmediğinin tespiti önem arz etmektedir. Eğer manik veya depresif dönemlerde hasta, orta veya şiddetli (majör) derecede Bipolar Affektif Bozukluk yaşamaktaysa kendisine remisyon dönemlerinde de dahil olmak üzere, vasi atanmalıdır. Zira bu dönemler arasındaki geçiş çok keskin değildir ve ne zaman atakların nüksedeceği önceden kestirilememektedir. Mahkeme remisyon döneminde olması sebebiyle hastaya vasi atanmasına gerek olmadığı kanaatindeyse de, en azından yasal danışman atanması hastanın kendisini ve yakınlarını korumak açısından gereklidir.24 Bu durum özellikle orta veya şiddetli derecede Bipolar Affektif Bozukluğu yaşayan kişiler için söz konusudur. Ancak manik veya depresif dönemlerde hafif dereceli Bipolar Affektif Bozukluğu yaşayan hastalara vasi atanması gerekmeyebilir.

Yargıtay, konuya ilişkin kararlarının neredeyse hepsinde,25 bilirkişi raporlarındaki çelişkiye dikkat çekmektedir. Fakat hastalık, zaten çoğu akıl hastalığından farklı olarak, çelişkili davranışlar ve dönemler (nöbetler) içermektedir. Bu yüzden olsa gerektir ki, ilgili bilirkişi raporları kendi içerisinde çelişkili ifadeler içermektedir. Ancak hastalığın doğası bu sonucu doğurmaktadır. Yargıtay26 ise, çelişkili resmi sağlık kurulu raporları karşısında hastanın Adli tıp İlgili İhtisas Kurulu’na sevk edilmesi ve buradan alınan nihai rapor neticesinde karar verilmesi gerektiğini kabul etmektedir.