Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anayasa Mahkemesi Kararları

Anayasa Mahkemesi Kararları

Başvuru Numarası: 2020/21844
Karar Tarihi: 31.01.2023
R.G. Tarih ve Sayı: 20.04.2023-32169

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, müşterek çocuğun velayetinin anneye verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun yaptığı evlilikten 2013 yılında bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Evlilik birliği 2015 yılında sona ermiş ve çocuğun velayeti annesine verilmiştir.
6. Anne bir süre sonra başka biriyle evlenmiş, evlendiği kişi hakkında Anadolu Ağır Ceza Mahkemesinde müşterek çocuğa yönelik hakaret, tehdit ve çocuğun cinsel istismarı suçlamasıyla kamu davası açılmıştır. Bunun üzerine anne boşanma davası açmıştır.
7. Başvurucu, dört yaşında olan müşterek çocuğun velayetinin kendisine verilmesi talebiyle 27/2/2017 tarihinde İstanbul Anadolu 10. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, annenin eşinden ayrılma kararı aldığı için çocuğun kendisinde kalmasını talep ettiğini ve o günden beri çocuğun babaanne ve kendisiyle birlikte yaşadığını, annenin evlendiği kişi hakkında müşterek çocuğa yönelik eylemler nedeniyle hakaret, tehdit ve çocuğun cinsel istismarı suçlamasıyla kamu davası açıldığını belirtmiş; çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması için velayetinin değiştirilerek kendisine verilmesini talep etmiştir. Başvurucu; müşterek çocuğa dört aylıktan boşanma sürecine kadar annesi ve teyzesinin baktığını, çocuğun annenin eşinden ayrılma kararı aldığı tarihten beri annenin talebiyle babaanne ve kendisiyle birlikte yaşamaya devam ettiğini, çocuğu kreşe kendisinin bıraktığını ve babaannesinin aldığını, esnek zamanlı çalışması nedeniyle çocukla uzun ve kaliteli zaman geçirebildiğini, çocuğun kendisine ait bir odasının bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca annenin boşanma aşamasında olduğunu ve koruma kararı aldırdığını, bunun çocuk için bir risk oluşturduğunu, çocuğun anne tarafından korunamadığını ve annenin eşi tarafından istismar edildiğini, annenin kurulu bir düzeninin bulunmadığını vurgulamıştır.
8. Anne cevap dilekçesinde; eşi ile boşanma davasının devam ettiğini, cinsel istismar fiilini öğrenir öğrenmez yasal yollara başvurduğunu, eşinden fiilen ayrıldığını ve koruma kararı aldırdığını, çocuğuna karşı bakım, özen ve koruma görevini hiçbir şekilde ihmal etmediğini, bu olaylar nedeniyle kendisine ev tutup düzen kurmak için çocuğu geçici olarak başvurucuya bıraktığını, yedi yıldır çalıştığı işyerinin başka bir şehre taşınması nedeniyle işsiz kalacağını ve başka bir şehirde olan ailesinin yanına taşınacağını başvurucuya anlatması nedeniyle başvurucunun velayet davası açtığını ifade etmiştir.
9. Mahkeme 2/3/2017 tarihinde verdiği ara kararla çocuğun geçici velayetini tedbiren başvurucuya bırakarak anne ile kişisel ilişki kurulmasına karar vermiştir. Yargılama sürecinde velayet hususunda Mahkemece İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Adli Tıp Enstitüsü Müdürlüğünden bilirkişi raporu alınmıştır. Çocuk ve davanın tarafları ile bire bir görüşmeler yapılarak hazırlanan 2/11/2018 tarihli raporda; doğrudan doğruya velayet tercihi sorulduğunda müşterek çocuğun mevcut düzeni sürdürmekten yana görüş bildirmesi, hâlihazırda süregelen mevcut düzenin işlevsel yapısı dikkate alınarak çocuğun ihtiyaçları, ebeveynin bakım kapasitesi ve aile dinamikleri bağlamında yeterli olduğu kanaati bildirilmiştir. Raporda ayrıca çocuğun yaşamış olduğu muhtelif olayların ardından yaşam şartlarındaki yeni bir değişikliğe hazır olmadığı da gözönüne alınarak çocuğun velayetinin başvurucuda devam etmesinin uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
10. Mahkeme 19/11/2019 tarihinde davanın kabulüne ve müşterek çocuğun velayetinin başvurucuya verilmesine, anne ile çocuğu arasında kişisel ilişki kurulmasına karar vermiştir. Kararda yargılamada dinlenen tanık beyanları ve velayet hususunda alınan bilirkişi raporu gözönüne alındığında çocuğun velayetinin başvurucuya verilmesinin küçüğün menfaatine olduğu kanaatine varılmıştır. Ayrıca anne tarafından bakım görevinin gereği gibi gerçekleştirilemediği, küçüğün annenin evlendiği şahıs tarafından istismar edildiğini anlattığında annenin evden ayrıldığı ve bir düzen kurmak amacıyla çocuğu başvurucuya bıraktığı, çocuğun bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişiminin sağlıklı bir ortamda sağlanmasının temini amacıyla çocuğun yaşadığı ve yargılaması devam eden cinsel istismar vakasının çocukta yaratmış olduğu travmatik etkiler dikkate alınarak velayeti kendisinden alınmış anne ile arasındaki güven ilişkisinin aşamalı olarak yeniden tesisi ve çocuğun eğitim durumu, sosyal hayatının sekteye uğramaması için anne ile belirlenen sürelerde şahsi ilişki kurulması gerektiği vurgulanmıştır.
11. Çocuğun annesi İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 38. Hukuk Dairesine (Bölge Adliye Mahkemesi) istinaf başvurusunda bulunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi 3/6/2020 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak velayetin anneye verilmesine ve başvurucu ile çocuğu arasında kişisel ilişki kurulmasına kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; annenin velayet görevini gereği gibi yerine getirdiği, çocuğun cinsel istismarına ilişkin davanın beraat ile sonuçlanması nedeniyle bu olayın velayetin değiştirilmesi sebebi olarak değerlendirilemeyeceği, çocuğun yaşının küçüklüğü nedeniyle anne bakım ve şefkatine muhtaç olması ve üstün yararı dikkate alındığında velayetin değiştirilmesi yerine annede kalmasının daha uygun olduğu belirtilmiştir.
12. Nihai karar başvurucuya 16/7/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Anayasa Mahkemesinin 31/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
15. Başvurucu; velayetin değiştirilmesi davasında çocuğunun velayetinin kendisine verilmesine karar verildiğini, annenin istinaf başvurusunda bulunduğu Bölge Adliye Mahkemesinin velayetin anneden alınmasını gerektirir bir neden olmadığına karar verdiğini ifade etmiştir. Başvurucu; Bölge Adliye Mahkemesi kararında, derece mahkemesi kararına dayanak teşkil eden bilirkişi raporundan bahsedilmediğini, sadece çocuğun yaşının küçüklüğünün gerekçe gösterildiğini, söz konusu bilirkişi raporuna niçin itibar edilmediğine dair hiçbir gerekçe ve izahatta bulunulmadığını, çocuğun üstün yararının gözetilmediğini belirtmiştir. Başvurucu bu nedenlerle Anayasa’nın ailenin korunması ve çocuk haklarına ilişkin düzenlemelerine aykırı davranıldığını belirterek aile hayatına saygı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
16. Bakanlık görüşünde, somut başvurunun bir özeti yapıldıktan sonra başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta önceki beyanlarını tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği ve korunması” kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
18. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
20. Velayet hakkına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin uyuşmazlıklar, adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına sıklıkla konu olmakla birlikte sürecin ivedi olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere -ilgili prosedürlere ilişkin işlem ve eylemlerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında meydana getirdiği sonuçlar dikkate alındığında- söz konusu iddiaların aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınması uygun görülmektedir (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 82; M.M.E. ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 137).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
22. Aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile hayatına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 26).
23. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede, her çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir (Serpil Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016, § 69).
24. Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri, aile hayatının vazgeçilmez bir unsuru olup ebeveyn arasında ortak yaşamın kurulamaması veya hukuken ya da fiilen sona ermiş olması aile hayatını ortadan kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatının anne ve babanın birlikte yaşamamaları veya ortak yaşama son vermelerinin ardından da devam edeceği açık olup anne, baba ve çocuğun aile hayatlarına saygı hakkı, belirtilen durumlarda ailenin yeniden birleştirilmesine yönelik tedbirleri de içermektedir. Söz konusu yükümlülük, ebeveyn veya diğer aile bireyleri arasındaki velayet ve kişisel ilişki tesisine ilişkin uyuşmazlıklar için de geçerlidir (Murat Atılgan, § 25).
25. Anayasa’nın 41. maddesinde ifade edilen çocuğun yüksek yararı; mahkemeler, idari makamlar ve yasama organı tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde gözetilmesi gereken bir ilkedir. Bu bağlamda çocuklar üzerinde etki doğuracak bir işlem yapılacağı zaman bu işlemin çocuğun yararına uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılması aile hayatına saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça önemlidir (Şükran İrge, B. No: 2016/8660, 7/11/2019, § 33).
26. Öte yandan mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek öncelikle derece mahkemelerinin yetkisinde ve sorumluluk alanındadır. Çocuğun üstün yararı başvuru konusu dava açısından en önemli unsur olup olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu da tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemekte; özellikle mahkemelerin kişisel ilişki kurulmasına ve velayete ilişkin mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini incelemektedir (M.M.E. ve T.E., § 135).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
27. Somut olayda tarafların evlilik birliği içinde bir tane müşterek kız çocuklarının olduğu, annenin boşanmadan sonra evlendiği kişi hakkında müşterek çocuğa yönelik hakaret, tehdit ve çocuğun cinsel istismarı suçlamasıyla kamu davası açıldığı, dava açıldıktan sonra annenin çocuğu başvurucuya bıraktığı ve bakımının başvurucu tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun velayetin kendisine verilmesi talebiyle dava açtığı, bu davanın kabul edildiği ve velayetin babaya verildiği, anne tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırıldığı, velayetin anneye verilmesine ve başvurucu ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına kesin olarak karar verildiği görülmektedir.
28. Başvuru konusu yargısal süreç incelendiğinde ilk derece mahkemesinin yargılama sürecinde tarafların tanıklarını dinlediği, konuyla ilgili uzman bilirkişi raporu aldığı, çocuğun babasının yanında kaldığı ve onun sunduğu yaşam koşullarına alıştığı anılan raporda belirtildiğinden velayetin babaya verilmesine karar verdiği anlaşılmaktadır. Bölge Adliye Mahkemesinin ise ilk derece mahkemesi tarafından karara dayanak teşkil eden deliller hakkında değerlendirme yapmadığı, çocuğun yaşını dikkate alarak bu yaştaki bir çocuğun annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğunu ve çocuğun cinsel istismarına ilişkin davanın beraat ile sonuçlandığını dikkate alarak ilk derece mahkemesinin kararını kaldırdığı, velayeti anneye verdiği görülmektedir.
29. Yargı makamlarınca uyuşmazlığın özenli şekilde incelenmesi, ilgili tarafların katılım haklarına riayet edilerek iddia, savunma ve delillerinin gereği gibi değerlendirilmesi ve takdirin gerekçelerinin ayrıntılı şekilde ortaya konulması zaruridir. Bu kapsamda yargısal makamlar tarafından ilgili tüm unsurlar incelenmeli ve ilgili menfaatler arasında bir dengeleme yapılmalıdır (Melahat Karkin, B. No: 2014/17751, 13/10/2016, § 63).
30. Şüphesiz çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin tespit, bu tür davalarda dikkate alınması gereken en önemli unsurdur. Derece mahkemelerinin takdirlerinin gerekçelerini, ilgili ebeveynin kanun yoluna müracaat imkânını da etkili şekilde kullanabilmelerini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya koymaları ve ulaşılan sonuçların yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi yeterli ve objektif verilere dayandırılması gerekmektedir (Murat Atılgan, § 45; N.Ö., § 56; Marcus Frank Cerny, § 84).
31. Bu bağlamda ilk derece mahkemesi tarafından velayet hususunda bilirkişi raporu alınmıştır. İlk derece mahkemesi çocuk ve davanın tarafları ile bire bir görüşmeler yapılarak hazırlanan bu raporda belirtilen tespitlere dayanarak çocuğun velayetinin babaya verilmesine karar vermiştir. İlk derece mahkemesi çocuğun yaşadığı ve yargılaması devam eden cinsel istismar vakasının çocukta travmatik etkiler yarattığını vurgulamıştır. İlk derece mahkemesi söz konusu travmatik etkileri dikkate alarak çocuğun bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimlerinin sağlıklı bir ortamda sağlanmasının temini amacıyla çocuğun velayeti kendisinden alınmış anne ile arasındaki güven ilişkisinin aşamalı olarak yeniden tesisi ve çocuğun eğitim durumunun sosyal hayatının sekteye uğramaması için anne ile belirlenen sürelerde şahsi ilişki kurulması gerektiğini vurgulamıştır. Bununla birlikte Bölge Adliye Mahkemesi söz konusu karara neden katılmadığı yönünde yeterli bir açıklama yapmadığı gibi ilk derece mahkemesinin tanık beyanları ile tarafların ifadelerini ve tarafların özel koşullarını gözeterek ulaştığı sonucun neden çocuğun üstün yararına uymadığına dair bir değerlendirmede de bulunmamıştır.
32. Anılan kararda sadece çocuğun yaşına vurgu yapılmış ve bu yaştaki bir çocuğun annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğu, annenin velayet görevini gereği gibi yerine getirdiği, çocuğun cinsel istismarına ilişkin davanın beraat ile sonuçlanması nedeniyle bu olayın velayetin değiştirilmesi sebebi olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. Velayetin tespitinde çocuğunun yaşının ve anne bakımına muhtaç olmasının önemli bir unsur olduğu yadsınamaz. Ancak uzman raporu, tarafların koşulları, çocuğun maruz kaldığı olaylar/riskler gözetilerek çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine en uygun çözümün tercih edilmesi ve bunun çocuğun yararına olduğunun yeterli gerekçeyle açıklanması gerekir. Somut olayda istinaf mercii tarafından çocuğun içinde bulunduğu koşulların ve yaşadıklarının tam olarak ortaya konulmak suretiyle çocuğun sağlığı ve gelişimi açısından üstün yararına olanın açık bir şekilde tespit edildiği söylenemez.
33. Velayet davalarında asıl amacın tarafların iddiaları ile mevcut deliller değerlendirilmek suretiyle çocuğun üstün yararına olanın belirlenmesi olduğu hatırlatılmalıdır. Bu bağlamda yargılama süreci bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde yukarıda belirtildiği üzere istinaf merciinin velayetin değiştirilmesiyle ilgili ilk derece mahkemesi yargılaması sırasında alınan tanık beyanları, bilirkişi raporu gibi velayet davasını etkileyebilecek nitelikteki incelemelere niçin itibar etmediği yönünde bir gerekçe sunmadığı gözetildiğinde istinaf merciinin aile hayatına saygı hakkına ilişkin Anayasa’da belirtilen güvenceleri ve çocuğun üstün yararı ilkesini gözeten özenli bir yargılama yaptığı söylenemez.
34. Açıklanan gerekçelerle aile hayatına saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği anlaşıldığından Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Giderim Yönünden
35. Başvurucu ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
36. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinde yer almaktadır.
37. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 38. Hukuk Dairesine (E. 2020/473, K. 2020/579) iletilmek üzere İstanbul Anadolu 10. Aile Mahkemesine (E. 2017/128, K. 2019/871) GÖNDERİLMESİNE,
E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

- • - • -