Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Hakkın Kullanılması Hukuka Uygunluk Sebebi Kapsamında Basının Haber Verme Hakkının Özel Hayat Sınırı

Limit of Private Life in the Press’ Right to Report News within the Scope of Exercising a Right is a Ground for Compliance with Law

Özlem ÇELİK BAŞBOZKURT

Türk Ceza Kanununun 26. maddesine göre hakkını kullanan kimseye ceza verilmez. “Basının haber verme hakkı” da bu açıdan bir hukuka uygunluk sebebidir. Anayasa’da basının bu hakkını kullanırken kural olarak özgür olduğu ancak bu özgürlüğünün başkalarının şöhret ve hakları, özel ve aile hayatı lehine sınırlandırılabileceği vurgulanmıştır. Bir hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk sebebi kabul edilebilmesi için de bu sınırın aşılmaması gerekir. Bu bağlamda, basının haber verme hakkının hukuka uygunluk sınırları içinde kalması için, yapılan yayınların bireylerin özel hayat alanlarını ihlal etmemesi gerekir. Türk Ceza Kanununda özellikle, şerefe karşı ve özel hayata karşı suçlar noktasında karşımıza çıkan bu hukuka uygunluk nedeninde, basının haber verme hakkı kapsamında yapılan eylem hukuka uygun kabul edilecek ve suç oluşmayacaktır. Söz konusu çalışmada da özel hayat ve basın özgürlüğü arasındaki dengeye değinilerek, özel hayatın hangi hallerde basın özgürlüğünün sınırını oluşturduğu, hangi haller içerinde basının bir hukuka uygunluk nedeni olarak hakkın kullanılmasından yararlanacağını belirlenmeye ve özellikle tanınmış kişi ve kamu görevlilerinde sınırın ne olduğu çizilmeye çalışılacaktır.

Basının Haber Verme Hakkı, Basın Özgürlüğü, İfade Özgürlüğü, Özel Hayat ve Özel Hayata Sayı Hakkı.

According to Article 26 of the Turkish Penal Code, anyone who exercise her/his right is not punished. The Right of the Press to Inform is also a ground for compliance with the law in this respect. The Turkish Constitution emphasizes that the press is free in exercising this right, but this freedom may be limited in favour of the reputation and rights of others, private and family life. In order for the exercise of a right to be accepted as a ground for compliance with the law, this limit cannot be exceeded. In this context, in order for the right of the press to report news to remain within the limits of legality, the news disseminated shouldn’t violate the private life of individuals. In this ground for compliance with law, especially in crimes against honor and private life in the Turkish Criminal Code, the acti within the scope of the right of the press to report news will be considered lawful and no crime will occur. In this study, by addressing the balance between private life and freedom of the press, it will be endeavoured to determine in which cases private life constitutes the limit of the freedom of the press, in which cases the press will benefit from exercising the right as a ground for compliance with the law, and what the limit is, especially in the case of well-known people and public officials.

Right of the Press to Inform, Freedom of Press, Freedom of Expression, Private Life and Right to Respect Privacy.

Giriş

Basın özgürlüğü, basının haber verme hakkını kullanırken fikir ve düşüncelerini serbestçe açıklayabilmesi olup hem Anayasa hem de taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) düzenleme altına alınmıştır. Anayasa’da münhasıran “Basın ve Yayımla İlgili Hükümler” başlığı altında yer bulmuşken, AİHS’de ifade özgürlüğü kapsamında, ifade özgürlüğünün bir görünümü olarak düzenlenmiştir. Basın özgürlüğü mutlak bir özgürlük olmayıp sınırlamalara tabidir ve basın özgürlüğünün sınırlamasında ifade özgürlüğünün sınırları uygulanmaktadır. İfade özgürlüğüne baktığımızda, başkalarının şöhret ve haklarının, özel hayat ve aile hayatlarının korunması amacıyla sınırlandığı görülmektedir. İfade özgürlüğünün bir sınırını oluşturan özel hayata baktığımızda, basın özgürlüğü gibi Anayasa ve AİHS’de güvence altına alınan haklar arasında olduğu görülmektedir. İşte bu noktada basın özgürlüğü ile özet hayata saygı gösterilmesini isteme hakkının çatışması gündeme gelmektedir. Basın haber vererek kamu yararını sağlamakta iken bir birey de en doğal haklarından biri olarak özel hayatının ihlal edilmemesini talep etmektedir. Bu bağlamda basında bir kimsenin özel hayatına ilişkin bilgilerin ya da kendisine ait bir fotoğrafının yer alması basın özgürlüğü kapsamında mı olacaktır yoksa özel hayat korumasına dahil olup hak ihlali mi teşkil edecektir? Bu sorunun cevabı ancak haklar arasındaki adil dengenin kurulması ile çözülecektir. Bu noktada gerek Anayasa Mahkemesi gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları söz konusu adil dengenin nasıl kurulması gerektiği konusunda yol gösterici olmaktadır.

Basının haber verme hakkının ceza hukukunda hakkın kullanılması hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edildiği çalışmamız bakımından önemli bir başka noktayı oluşturmaktadır. Türk Ceza Kanununa göre hakkını kullanan kimseye ceza verilmez. Hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk sebebi kabul edilebilmesi için sınırın aşılmaması gerekmektedir. Bu açıdan basının haber verme hakkının hukuka uygunluk sınırları içinde kalması için de yapılan yayınların bireylerin özel hayat alanlarını ihlal etmemesi gerekmektedir. Basının haber verme hakkının bir hukuka uygunluk sebebi kabul edilmesi özellikle Türk Ceza Kanununda yer aşan özel hayata karşı suçlar açısından gündeme gelmektedir. Özel hayata karşı suçların maddi ve manevi unsuru taşıyan bir eylem, basının haber verme özgürlüğü kapsamında işlendiğinde ve gerekli şartları taşıdığında hukuka uygun kabul edilecek, böyle hukuka uygun olan bu eylem suç oluşturmayacaktır.

I. Basın Özgürlüğü ve Özel Hayat

Basın; yazı, görsel ve işitsel yayınlardan oluşan ortak adla medya olarak ifade edilen iletişim araçlarıdır.1 Anayasa’da özgür olduğu düzenlenen basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını ilişkin ilgili usul ve şartlar ayrıca basına ilişkin temel mevzuat 5187 sayılı Basın Kanun ile düzenlenmiştir.

Basın kanununa geçmeden önce öncelikle Anayasadaki düzenlemeye baktığımızda, basın özgürlüğünün “Kişi Hak ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümde ifade özgürlüğünden2 ayrı olarak, “Basın ve Yayımla İlgili Hükümler” (madde 28-32) başlığı altında, 28. maddede3 “basın hürriyeti” başlığı altında düzenlendiğini görmekteyiz. Bu düzenlemelerde basın hürriyetinin bir tanımına yer verilmemiş,4 yalnızca “basın hürdür, sansür edilemez” ifadesine yer verilmiştir. Basın Kanununda da Anayasa ile benzer olarak 3. maddesinde; “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” şeklinde düzenlenmiş ve bu özgürlüğün kapsamının, eleştiri ve yorum yapma, eser oluşturma olduğu açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Basın özgürlüğü bu düzenlemelerde de görüldüğü gibi ulusal hukukumuzda gerek Anayasa gerekse Basın Kanununda münhasıran ayrı bir özgürlük olarak düzenleme altına alınmıştır. Ancak AİHS’e baktığımızda basın özgürlüğüne ayrı bir hüküm ile yer verilmediği, basın özgürlüğünün ifade özgürlüğü kapsamında ele alındığı, AİHS 10. maddesinde5 ifade özgürlüğünün en önemli görünümlerinden biri olarak “haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğü” şeklinde ifade edildiği görülmektedir. Bu anlamda basın özgürlüğü, daha çok AİHM içtihatları ile şekillenmiştir. Keza AİHM tarafından basın özgürlüğü ile ilgili olarak özel statü tanıyan bir dizi ilke ve kuralı ortaya koyan kapsamlı bir içtihat hukuku ile gelişmiştir.6 AİHM ilk olarak Lingens v. Avusturya7 kararında basının demokratik toplumlarda vazgeçilmez olduğunun altını çizmiş, kararda basının kamu yararını ilgilendiren her konuda bilgi sağlayıcı görevi bulunduğu ve “bekçi köpeği” (public watchdog)” rolü üstlendiğini açıkça belirtmiştir.8

Doktrinde ise basın özgürlüğü genellikle haber, fikir ve düşünceleri, çoğaltıcı araçlarla serbestçe açıklayabilmek özgürlüğü şeklinde ifade edilmiştir. Basın özgürlüğünün, haber fikir ve düşünceleri serbest olarak toplayıp, tefsir ve eleştirip basabilmek yani çoğaltıcı araçlarla çoğaltabilmek ve bunları yine serbest olarak yayınlayıp dağıtabilmek haklarını gerektirdiği belirtilmiştir.9

Özetle, basının toplumun özellikle haber alma, bilgilenme hakkını yerine getiren işlevi göz önüne alınarak bu işlevini yerine getirirken, demokratik toplumun bir sonucu olarak görüş ve düşüncelerini özgürce dile getirmesi önemli kabul görmüş ve bunun sonucu olarak basına bir özgürlük alanı tanınmıştır. Bu yönüyle basının özgür olması sadece kendi değerleri açısından değil kamunun haber alma hakkını kullanması açısından da önemli bir nitelik taşımaktadır.

Basın özgürlüğü de birçok özgürlük gibi belirli sınırlara sahiptir. Çünkü giriş kısmında da belirtildiği gibi basının bu özgürlüğünü kullanırken belirli alanlara müdahale etmemesi gerekmektedir. Basın özgürlüğünün sınırlandırılması, düşüncenin açıklanmasının sınırlanması sonucunu doğururken, temelde düşünce hürriyetinin sınırlandırılması anlamına gelmektedir. Düşüncenin basın yoluyla açıklanması, en etkili düşünce açıklama biçimi olduğundan gerçek demokratik düzende basın özgürlüğünün en azından genel düşünce açıklama özgürlüğü ile aynı değer ve genişlikte düzenlenmesi zorunlu hale gelmektedir.10 Bu nedenledir ki, aşağıda da görüleceği üzere, basın özgürlüğünün sınırlanması noktasında ifade özgürlüğünün sınırları temel alınmış, Anayasada da basın özgürlüğünün sınırları noktasında, Anayasanın 26 ve 27. maddeleri hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Böylelikle ifade özgürlüğünün sınırları aynı zamanda basın özgürlüğünün de sınırları olarak düzenlenmiştir.11 Anayasa’nın 26’ncı maddesinde belirtilen sınırlamalar; “millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi” olup 27. maddede getirilen sınırlamalar ise; “Anayasanın 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacı”dır.12

Anayasadaki düzenlemeye paralel olarak Basın Kanununda da, basının özgür olduğu açık bir dille ifade edildikten sonra, Kanunun 3. maddesinin 2. fıkrasında “Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir” şeklinde Basın özgürlüğünün sınırlarına yer verilmiştir.

AİHS’de ise, basın özgürlüğü ifade özgürlüğünün bir alt başlığı olarak düzenlendiği için, ifade özgürlüğüne ilişkin sınırları düzenleyen 10. maddenin 2. fıkrasındaki düzenlemeler, basın özgürlüğünün sınırları için de uygulanmaktadır. AİHS 10/2’ye göre ise ifade özgürlüğünün sınırları; “Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Bu kapsamda, ulusal ve uluslararası yazılı kurallar dikkate alındığında, basın özgürlüğü demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak meşru amaçlar çerçevesinde sınırlanabilecektir. Basın Kanunu, Anayasa ve AİHS hükümleri birlikte yorumlandığında basın özgürlüğünün sınırları olarak; “ulusal güvenlik ve kamu düzeni”, “başkalarının özel şöhretleri veya özel hayatı” ve “yargılama faaliyetleri” olmak üzere üç sınırdan bahsedilebilir. Bizim çalışma konumuz bakımından ise bu sınırlamalardan özel hayata ilişkin olan “başkalarının şöhretleri ve özel hayatı” sınırlaması ele alınacaktır.