Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Terekenin Resmi Defterinin Tutulması Talebinden Sonra Miras Ortaklığına Temsilci Atanmasının İstenmesi

Asking for Appointment of a Representative for the Inheritance Partnership when the Benefit of Inventory Has Been Requested

Cem ÖZCAN

Miras hukukunda, mirasbırakanın vefatının ardından, mirasçıların kendilerine tanınan yasal süre dolmadan önce tereke işlerine gereğinden fazla karışmamak koşuluyla, mirası reddetme hakları bulunmaktadır. Bu imkanın yanı sıra mirasçılar medeni kanun hükümleri uyarınca terekenin resmi defterinin tutulmasını isteyebilirler. Diğer yandan Türk Medeni Kanunu (TMK) mirasçılara miras ortaklığına temsilci atanmasını talep etme imkanını da sunmaktadır. Terekenin resmi defterinin tutulmasına başlandıktan sonra, mirasçılardan birinin miras ortaklığına temsilci atanmasını istemesinin TMK m.610/f.2 anlamında tereke işlerine gereğinden fazla karışma teşkil edip etmeyeceği ve buna bağlı olarak da bu mirasçının mirası red hakkını kaybedip etmeyeceği hukuki bir sorun oluşturmaktadır.

Miras Hukuku, Mirasbırakan, Mirasın Reddi, Külli Halefiyet, Terekenin Resmi Defterinin Tutulması.

In inheritance law, after the death of the legator, the heirs have the opportunity to disclaim the inheritance provided that they do not interfere in the affairs of the heritage more than necessary before the end of the allowed legal term. In addition to this opportunity, the heirs may also request the benefit of inventory according to the Turkish Civil Code. On the other hand, the Turkish Civil Code offers to the heirs the possibility of requesting the appointment of a representative for inheritance partnership. It is a legal problem whether the request of one of the heirs to appoint a representative to the inheritance partnership after the benefit of inventory has begun constitutes a more than necessary interference in the affairs of the inheritance within the meaning of art.610/f.2 of the Turkish Civil Code, and accordingly, whether this heir will lose the right to disclaim the inheritance or not.

Inheritance Law, Legator, Disclaimer of an Inheritance, Full Succession, Benefit of Inventory.

Giriş

Miras hukukunda mirasbırakanın ölümünün ardından mirasçılar, külli halefiyet ilkesinin bir sonucu olarak, mirasbırakanın intikale elverişli olan tüm malvarlığını başka hiçbir işleme gerek olmaksızın, doğrudan doğruya kazanırlar. Yasal mirasçıların yanı sıra atanmış mirasçılar için de geçerli olan bu durum aynı zamanda mirasbırakanın borçlarından sorumlu olma anlamında da kendini gösterir. Gerçekten de TMK m.599/f.2 uyarınca “Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın ayni haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar”. Bu noktada özellikle terekedeki borçlardan sorumluluk anlamında, mirasçıların karşı karşıya kaldıkları zor durumun yaratabileceği sorunların önüne geçmek amacıyla külli halefiyete dayalı sistemin yumuşatılması yoluna gidilmiştir. TMK hükümleri incelendiğinde bu gibi durumlarda kanun koyucunun mirasçılara mirasın reddi dışında terekenin resmi defterinin tutulmasını isteme ya da resmi tasfiye yoluna başvurma gibi birtakım hukuki mekanizmalardan yararlanma fırsatı sunduğu görülmektedir. Başka bir ifadeyle mirasın açılmasından sonra mirasçılar mirası kayıtsız şartsız kabul edebilecekleri gibi, red haklarını da kullanabilirler. Ayrıca bunlara ek olarak mirasçılar terekenin resmi defterinin tutulmasını ya da belirli şartlar altında resmi tasfiye yoluna gidilmesini isteyebilirler. Burada şunu belirtmek gerekir ki mirasçıların mirası kabul dışında kanunda kendilerine sağlanan diğer imkanlardan yararlanabilmeleri ve özellikle de mirası reddedebilmeleri için TMK m.610/f.2 uyarınca tereke işlerine gereğinden fazla karışmamaları yani örtülü kabulde bulunmamaları gerekir.1

Terekenin resmi defterinin tutulması yönünden TMK m.619 “Mirası reddetmeye hakkı olan her mirasçı, terekenin resmi defterinin tutulmasını isteyebilir” hükmünü getirmiştir. Bu imkan sayesinde mirasçılar hem terekenin içeriği ile ilgili daha fazla bilgi sahibi olmakta hem de mirasbırakanın borçlarından ileri gelen sorumluluklarını sınırlandırabilmektedirler. Diğer yandan terekenin birden fazla mirasçıya intikalinden sonra bunlar arasında TMK m.640 uyarınca bir miras ortaklığı meydana gelmektedir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre böyle bir durumda “mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir”.

Bu çalışmada mirasçıların terekenin resmi defterinin tutulmasını istemesinin ardından içlerinden biri tarafından miras ortaklığına temsilci atanmasının talep edilmesi durumunda ortaya çıkabilecek hukuki sorunlar üzerinde durulması planlanmaktadır. Özellikle İsviçre’de yargı kararlarına da konu olan böyle bir durumda,2 tartışmalı bir konu olan tereke işlerine gereğinden fazla karışma olgusunun temsilci atanmasını isteyen mirasçı yönünden gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ve buna bağlı olarak da söz konusu mirasçının mirası red hakkını yitirip yitirmeyeceği konularında değerlendirmelerde bulunulacaktır.

I. Terekenin Resmi Defterinin Tutulması

Mirasın açılmasından sonra mirasçıların elinde, mirası kayıtsız ve şartsız kabul etme ya da mirasın reddi gibi seçeneklerin yanı sıra TMK m.619-631 hükümlerinde düzenlenen terekenin resmi defterinin tutulmasını isteme gibi bir hukuki imkan daha bulunmaktadır.3 Bu imkan sayesinde mirasçılar öncelikle terekedeki haklar ve borçlar ile ilgili daha güvenilir ve kesin bilgilere kavuşmaktadırlar. Ancak bundan daha da önemlisi mirasçılar bu yola başvurduklarında, aşağıda da inceleneceği üzere, mirasbırakanın borçlarından kaynaklanan sorumluluklarının sınırlandırılmasını sağlayabilmektedirler.4

TMK m.619/f.1 hükmüne göre mirası reddetmeye hakkı olan her mirasçı, terekenin resmi defterinin tutulmasını sulh hukuk mahkemesinden isteyebilir. Bu durumda terekenin resmi defterinin tutulmasını hem yasal mirasçılar hem de atanmış mirasçılar talep edebileceklerdir. Burada şunu belirtmek gerekir ki mirasbırakanın bir ölüme bağlı tasarruf düzenlemek suretiyle, saklı paylı olsa bile, bir yasal mirasçısının miras hakkından yararlanmasına engel olması durumunda söz konusu mirasçının öncelikle mirasçı sıfatına sahip olduğunu açacağı bir tenkis ya da ölüme bağlı tasarrufun iptali davası ile göstermesi gerekecektir. Bu mirasçı ancak bundan sonra terekenin resmi defterinin tutulmasını mahkemeden talep edebilecektir. Aynı şekilde mirasçılıktan çıkarılan bir mirasçının da terekenin resmi defterinin tutulmasını isteyebilmesi için öncelikle bu çıkarılmayı iptal ettirmesi gereklidir.5

Türk Medeni Kanunu m.619 ve devamında belirtilen terekenin resmi defterinin tutulması işlemi, esasen kanunda belirtilen diğer defter tutma işlemlerinden farklıdır. Buna göre; terekenin korunmasına ilişkin önlemler arasında sayılan TMK m.590, sulh hakimine maddede belirtilen hallerde defter tutma görevini yüklemektedir. Ancak bu hüküm, mirasın paylaşılmasına kadar geçen süre içinde hak sahiplerinin saptanması ve tereke mallarının muhafazası için getirilmiş bir koruma önlemi niteliğindedir. Dolayısıyla üzerinde durulan TMK m.619 çerçevesinde kanunda düzenlenen terekenin resmi defterinin tutulmasına nazaran farklılık arz etmektedir.6 Diğer yandan terekenin resmi defterinin tutulması konusunu TMK m.523’te belirtilen “Önmirasçıya geçen mirasın sulh mahkemesince defteri tutulur” hükmünde belirtilen defterle de karıştırmamak gerekir. Esasen burada getirilen emredici hükümle birlikte, mirasbırakanın artmirasçı atadığı hallerde sulh mahkemesinin önmirasçıya geçen mirasın defterini tutması öngörülmektedir. Aslında buradaki defter tutma da terekenin tespitine yönelik bir işlem olup TMK m.590’daki kurallara tabidir. Mirasbırakan TMK m.523 uyarınca önmirasçıyı güvence göstermekten muaf tutsa bile söz konusu defter tutma zorunludur.7 Bu yolla artmirasçının haklarının korunması amaçlanmaktadır.

Terekenin resmi defterinin tutulmasını yasal ya da atanmış mirasçılar isteyebilirken bu yetki vasiyet alacaklılarına tanınmamıştır. Aynı şekilde vasiyeti yerine getirme görevlisinin, alacaklıların ya da başka herhangi bir üçüncü kişinin resmi defter tutulmasını isteme yetkisi bulunmamaktadır.8

Genel olarak bakıldığında terekenin resmi defterinin tutulması talebi mirasçılara, işlemler tamamlanıncaya kadar mirası kabul ya da reddetmeye yönelik kararlarını erteleme imkanı vermektedir. Kural olarak tek bir mirasçının defter tutma talebi yeterlidir. Bazı mirasçıların önceden mirası kabul ya da reddetmiş olmaları terekenin resmi defterinin tutulmasına engel değildir. Ancak bu mirasçılar resmi defter tutmanın sonuçlarından yararlanamazlar. Buna karşılık kanunda belirtilen hiçbir seçeneği kullanmamış olan mirasçılar defter tutmanın sonuçlarından yararlanabilirler.9 Bu durum TMK m.619/f.3’te “mirasçılardan birinin resmi defter tutma istemi diğerleri hakkında da etkili olur” denmek suretiyle ifade edilmiştir. Terekenin resmi defterinin tutulması için her ne kadar mirasçılardan birinin talebi gerekse de bu durumun istisnası TMK m.631’de yer almaktadır. Buna göre mirasın devlete intikal etmesi durumunda sulh mahkemesi re’sen terekenin resmi defterini düzenler.

Resmi defter tutma, TMK m.619/f.2 uyarınca mirasın reddine ilişkin usule uyulmak suretiyle bir ay içinde mirasbırakanın son yerleşim yeri sulh hakiminden istenir. Buradaki bir aylık süre, hak düşürücü süre niteliği taşımaktadır.10 Yasal mirasçılar yönünden sürenin işlemeye başlaması kural olarak mirasbırakanın ölümü ile olacaktır. Bununla birlikte TMK m.606/f.2’de mirasın reddi için öngörülen hükmün burada da uygulanması sonucunda yasal mirasçılar, eğer kendilerinin mirasçı olduklarını mirasbırakanın ölümünden daha sonraki bir zamanda öğrenmişlerse hak düşürücü sürenin işlemesi bu öğrenme ile başlayacaktır.11 Yine aynı hükme göre atanmış mirasçılar için süre mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihte işlemeye başlar. Resmi defter tutulması yönünden kanunda öngörülen sürenin bir ay gibi kısa bir süre olması, mirasbırakanın alacaklılarının, mirasın mirasçılar tarafından kabul edilip edilmeyeceği konusunda uzun süre bir belirsizlik içinde bırakılmak istenmemesinden ileri gelmektedir.12

Terekenin resmi defterinin sulh mahkemesi tarafından tutulması bir çekişmesiz yargı işidir.13 TMK m.620/f.1’e göre sulh mahkemesi resmi deftere, terekeye ait tüm aktif ve pasifleri kaydedecektir. Bu anlamda Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğü’nün 42. maddesinde belirtildiği üzere resmi defterde mirasbırakanın taşınır ve taşınmazları ile alacak ve borçları gösterilir. Diğer taraftan defter tutma işlemlerinin işleyişi yönünden kanunda sulh mahkemesine ilan yoluyla çağrıda bulunma görevi yüklenmiştir. TMK m.621’e göre sulh mahkemesi mirasbırakanın alacaklıları ile borçlularını belli bir süre içinde alacaklarını ve borçlarını bildirmeleri için bir ay arayla iki defa yapılacak ilan yoluyla çağırır. Bu noktada bildirim süresi ikinci ilandan başlayarak en az bir aydır. Sulh mahkemesi yaptığı ilanda bildirimde bulunmamanın sonuçları hakkında alacaklıların dikkatini çekmekle yükümlüdür. Diğer yandan TMK m.622 hükmüne göre resmi kayıtlardan ve mirasbırakanın belgelerinden anlaşılan alacaklar ve borçlar sulh mahkemesince deftere doğrudan doğruya geçirilir.

Türk Medeni Kanunu m.623’e göre defter tutma giderleri terekeden ödenir. Giderler terekeden karşılanamazsa defter tutulmasını istemiş olan mirasçılardan alınır. Aynı maddeye göre sulh mahkemesince ilanda belirtilen sürenin dolmasıyla birlikte defter tutma faaliyeti sona erer ve defter bu tarihten başlayarak tanınacak bir aylık süre içinde ilgililerce incelenebilir.

Türk Medeni Kanunu m.624’te defter tutma süresince ancak zorunlu yönetim işlerinin yapılabileceği belirtilirken TMK m.625’e göre resmi defter tutma süresince mirasbırakanın borçları için icra takibi yapılamaz ve bu süre içinde zamanaşımı işlemez.

Defterin mirasçılar tarafından incelenmesi için tanınan bir aylık süre sona erdikten sonra her mirasçı mahkemece bir ay içinde beyanda bulunmaya çağrılır. TMK m.626’da öngörülen bu kurala ek olarak aynı maddenin ikinci fıkrasında koşulların gerektirmesi halinde sulh mahkemesince özellikle tereke mallarına yeni değer biçilmesi ve uyuşmazlıkların çözümü için ek süre verilebileceği düzenlenmektedir. Mirasçılardan her biri bu süre zarfında mirası kayıtsız ve şartsız kabul edebileceği gibi, reddedebilir ya da mirası tutulan deftere göre kabul ettiğini söyleyebilir veya resmi tasfiye de isteyebilir.14 TMK m.627’ye göre süresi içinde herhangi bir beyanda bulunmayan mirasçının mirası tutulan deftere göre kabul ettiği var sayılır.

Terekenin resmi defterinin tutulmasının mirasçılara sağladığı en önemli fayda, daha önce de belirttiğimiz gibi bunların mirası resmi deftere göre kabul etmeleri halinde artık mirasbırakanın yalnızca deftere kaydedilmiş olan borçlarından sorumlu olacak olmalarıdır. Bu husus TMK m.628’de açıkça belirtilmektedir. Mirasçı bu durumda mirasbırakanın deftere yazılmış olan borçlarından hem tereke malları hem de kendi kişisel malvarlığı ile sorumludur. Bu noktada TMK m.629 hükmüne göre alacaklarını süresi içinde yazdırmayan alacaklılara karşı mirasçı, kendi kişisel mallarıyla sorumlu olmadığı gibi terekeden kendisine intikal eden mallarla da sorumlu tutulamayacaktır. Bununla birlikte alacaklıların kusuru olmadan deftere yazdıramadıkları alacakları yönünden mirasçı yalnızca zenginleşmesi ölçüsünde sorumlu tutulabilir. Ayrıca alacakları tereke mallarıyla güvence altına alınmış olan alacaklılar deftere yazdırmamış olsalar bile alacaklarını güvenceden temin edebilirler.

Özetle belirtmek gerekirse terekenin resmi defterinin tutulması mirasçılar yönünden külli halefiyet ilkesinin yaratabileceği sakıncaları ve adaletsizlikleri giderme yolunda önemli bir hukuki imkan olarak karşımıza çıkmaktadır.

II. Miras Ortaklığına Temsilci Atanması

Mirasbırakanın vefatı ile birlikte geride birden fazla mirasçı bıraktığı durumlarda bunlar arasında miras hukukuna özgü bir ortaklık meydana gelmektedir. Miras ortaklığı adı verilen bu ortaklık TMK m.640/f.1’de “Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir” denmek suretiyle ifade edilmektedir. Bu anlamda tüzel kişiliği bulunmayan ve tümüyle miras hukukuna özgü bir ortaklık içerisinde yer alan mirasçılar açısından, terekedeki mallar ve haklar üzerinde elbirliğiyle hak sahipliği durumu oluşmaktadır. Aynı zamanda mirasçılar tereke borçlarından da alacaklılara karşı kural olarak müteselsilen sorumludurlar. Kanunun benimsediği bu sistem nedeniyle paylaşmaya kadar terekeyi elbirliği ile yönetmek durumunda olan mirasçılar terekeyi ilgilendiren her işlemi de birlikte yapmak durumunda kalmaktadırlar. Hiç kuşkusuz somut bir olayda bu sistemin mirasçılar arasında çeşitli sorunların doğmasına yol açması kuvvetle muhtemeldir. Bu çıkabilecek sorunların önüne geçebilmek için TMK m.640/f.3 miras ortaklığına bir temsilci atanması imkanını öngörmektedir.15

Türk Medeni Kanunu m.640/f.3’e göre mirasçılardan birinin talebi üzerine, mirasın açıldığı yer sulh hakimi miras ortaklığına temsilci atayabilir. Burada şunu belirtmek gerekir ki, sulh hakiminin miras ortaklığına bir temsilci ataması için mutlaka bir mirasçının talebi gereklidir. Aksi takdirde hakim kendiliğinden bir temsilci atayamaz. Diğer yandan tüm mirasçılar kendi aralarında anlaşmak suretiyle de hakim kararına ihtiyaç duymaksızın miras ortaklığına bir temsilci atayabilirler.16

Mirasbırakanın TMK m.550 hükmü uyarınca bir vasiyeti yerine getirme görevlisi tayin etmiş olması durumunda ya da mahkeme TMK m.592 uyarınca terekeyi resmen idare memuru atamışsa hakim miras ortaklığına ayrıca bir temsilci atamayacaktır. Bunun nedeni vasiyeti yerine getirme görevlisi veya terekeyi resmen idare etmekle görevli memurun yetkili oldukları konularda zaten tüm mirasçıların temsilcisi sayılmalarıdır.17

Hakimin somut olayda tarafsız ve güvenilir bir kişiyi temsilci ataması beklenir. Bu bağlamda fiil ehliyetine sahip herkes miras ortaklığına temsilci olarak atanabilir. Doktrinde miras ortaklığı temsilcisinin bir tüzel kişi olabileceği gibi mirasçılardan biri dahi olabileceği kabul edilmektedir. Miras ortaklığı temsilciliği özel hukuka ilişkin sui generis bir hukuki müessesedir.18 Miras ortaklığına temsilci atanması konusunda kanunda herhangi bir süre öngörülmemiştir. Bununla birlikte mahkeme ancak miras ortaklığı devam ettiği sürece temsilci atayabilir, bu ortaklığın herhangi bir nedenle sona ermesinden sonra temsilci atanması mümkün değildir.19

Belirttiğimiz üzere miras ortaklığının tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Bu nedenden ötürü miras ortaklığına atanan temsilci her bir mirasçının temsilcisi gibi davranacaktır. Temsilcinin yetkileri bakımından vasiyeti yerine getirme görevlisinin yetkilerinin kıyasen uygulama alanı bulabileceği kabul edilmektedir.20 Miras ortaklığına mahkemece temsilci atanan hallerde mirasçılar ile temsilci arasında bir sözleşme ilişkisinin kurulduğunu kabul etmek mümkün değildir. Durum böyle olmakla birlikte temsilcinin sorumluluğunun vekilin sorumluluğuna ilişkin hükümler çerçevesinde ele alınması gerekmektedir.21

Miras ortaklığı temsilcisi terekenin korunması ve idaresi ile ilgili işlemleri yapmaya genel olarak yetkilidir. Temsilci tereke alacaklarını tahsil etmeye ve borçlarını ifa etme yetkisine sahiptir. Bunun dışında miras ortaklığı temsilcisi terekeyi korumak amacıyla tereke malına el atanlara karşı da dava açabilir. Burada şunu belirtmek gerekir ki temsilci, tereke mallarını ifa maksadı dışında başkalarına devredemeyeceği gibi bu malları mirasçılar arasında paylaştırma yetkisine de sahip değildir.22

Türk Medeni Kanunu’nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğünün 55. maddesine göre terekedeki mallar ve borçlar miras ortaklığı temsilcisi tarafından tutulan deftere göre belirlenerek temsilcinin yönetimine verilir. Tutulan defterin aslı da sulh hakimine verilir. Sulh hakimi defterin onaylı bir örneğini mirasçılara tebliğ ettirir. Mirasçılar defterdeki tespite yedi gün içinde sulh mahkemesine yazılı olarak itiraz edebilirler. Yine aynı tüzüğün 56. maddesine göre temsilci, yönetimine verilen malların belgelere dayanan hesabını her üç ayda bir mirasçılara ve bu hesabın bir örneğini de sulh hakimine verir. Şikayet halinde hesap, bilirkişiye incelettirilerek belirlenen duruma göre vasi hakkındaki hükümler uyarınca temsilci hakkında işlem yapılır.