Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Rusya - Ukrayna Savaşı: Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı, Silahlı Çatışmalar Hukukunun Temel İlkeleri ve Uluslararası Sorumluluk

Russia - Ukraine War: Prohibition of Use of Force in International Law, Fundamental Principles of the Law of Armed Conflicts and International Responsibility

Nabi BERKUT, Perçem ARMAN

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Müttefik Devletler liderliğinde yeni bir uluslararası hukuk ve uluslararası toplum oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Şartı, kuvvet kullanılmasına ilişkin açık bir yasak getirmektedir. Kuvvet kullanma yasağının devletler için yegâne istisnai durumunu ise meşru müdafaa olarak kabul edilmektedir. Uluslararası hukukta kuvvet kullanılması başlı başına hukuki bir tartışma konusu iken kuvvet kullanımı sırasında kullanılan silah ve yöntemler de silahlı çatışmalar hukuk kurallarınca ele alınmıştır. Bu kuralların temel noktası ise insanlığın güvenliğini ve onurunu korumaktır. Nitekim Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırıların meşruiyeti yanı sıra süre gelen savaş sırasında kullandığı silah türleri ve yöntemlerinin silahlı çatışmalar hukuk temel ilkelerine aykırı olup olmadığı da tartışılmaktadır. Bunlara ek olarak, tartışma konusu ihlaller hem devlet hem de kişiler üzerinde cezai sorumluluklar oluşturmaktadır.

Kuvvet Kullanma Yasağı, Jus Cogens, Meşru Müdafaa, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku, Uluslararası Sorumluluk.

In the aftermath of the Second World War, a new international law and international society were attempted to be established under the leadership of the Allied Powers. In this context, the United Nations Charter imposes an express prohibition on the use of force. The only exception for states to the prohibition of the use of force is recognized as self-defense. While the use of force in international law is a matter of legal debate in itself, the weapons and methods used during the use of force are also discussed by the rules of law of armed conflict. The main point of these rules is to protect the safety and dignity of humanity. As a matter of fact, besides the arguments on legitimacy of Russia’s attacks against Ukraine, it is also discussed whether the types of weapons and methods used during the ongoing war are against the fundamental principles of the law of armed conflict. In addition to these, the violations that are the subject of discussion create criminal responsibilities on both the state and individuals.

Prohibition of Use of Force, Jus Cogens, Self-Defense, International Law of Armed Conflicts, International Responsibility.

I. Giriş

Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar, kuvvet kullanımı hukuka aykırı bir eylem değil de devletler arasındaki uyuşmazlıkların çözümünde uygulanan bir yöntem olarak nitelendirilmekteydi. Savaşın bitmesiyle birlikte bu algı değişmiş ve uluslararası toplumun anlaşmazlıkların çözümünde bir çatı altında toplanmaları adına Milletler Cemiyeti kurulmuştur. 1919’da Milletler Cemiyeti Sözleşmesi ve 1928’de Paris Antlaşması ile savaş yasaklanmaya çalışılmıştır ancak başarılı olunamamıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nın özellikle Avrupa kıtasında yarattığı tahribat doğal olarak uluslararası toplum olgusunun da tartışılmasına sebebiyet vermiştir. Milletler Cemiyeti’nin asli amacı olarak kabul edilen uluslararası barış ve güven ortamı sağlanamamış, örgüt başarısız kabul edilmiştir. Müttefik devletlerin önderliğinde yeni bir uluslararası toplum ve uluslararası hukuk yapısı getirilmek istenmiştir. İlk olarak, Milletler Cemiyeti feshedilmiş ve Birleşmiş Milletler kurulmuştur. Birleşmiş Milletler’in kurulmasıyla birlikte hem uluslararası kodifikasyon yani pozitif hukuk hem de uluslararası örgütlerin yaygınlaşma süreci başlatılmıştır.

BM kuruluş metni olan Birleşmiş Milletler Şartı’nın 2. maddesinin 4. fıkrası, üye devletlerin başka devletlerin toprak bütünlüğüne, siyasal bağımsızlığına yani egemenliğine karşı herhangi bir biçimde kuvvet kullanılmasını veya tehdidine kaçınması gerektiğini belirtmektedir. İçeriğinde hangi durumlarda kuvvet kullanılmasının meşru olacağını da açıkça belirten BM Şartı, Latince jus ad bellum olarak adlandırılan haklı savaş doktrini de belirlemiş oldu. Buna göre, meşru müdafaa ve BM Güvenlik Konseyi kararı doğrultusunda müdahale dışındaki tüm silahlı kuvvet kullanımları hukuka aykırıdır.

BM Şartı ile istisnai durumlar haricinde ilke olarak yasaklanan kuvvet kullanılmasının yanı sıra kuvvet kullanılmanın silahlı çatışmaya dönmesi durumunda ise silahlı çatışmalar hukuku jus in bello kuralları geçerli olmaktadır. Silahlı çatışmalar hukuku, temel ilkeleri doğrultusunda kullanılacak silahları ve izlenecek çatışma yöntemlerini sınırlamaktadır. Bu bağlamda, Rusya’nın kuvvet kullanımının başladığı ilk günden bu zamana kadar kullandığı iddia edilen paralı askerler ele alınacak diğer bir konudur. Kurumsal aktörler, modern silahlı çatışmalarda giderek daha önemli bir rol üstlenmektedir. Geleneksel olarak, silahlı çatışmalarda kurumsal aktörlere uygulanabilecek kurallar, paralı askerler için geçerli olan kuralları inceleyerek belirlenmelidir. Ayrıca, yine Rusya’nın kullanmakta olduğu veya tehdidinde bulunduğu silahların silahlı çatışmalar hukuku temel ilkeleri kapsamında kullanılması tartışma konusudur.

Çalışmamız, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı 24 Şubat 2022 tarihinde başlattığı kuvvet kullanımının uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde meşruiyetini tartıştıktan sonra silahlı çatışmalar hukuku kuralları kapsamında kullanılan silahları ve uygulanan yöntemleri inceleyecektir. Ayrıca, uluslararası hukuk kurallarını ihlal eden devlet ve kişilerin uluslararası sorumlulukları ele alınacaktır.

II. Rusya - Ukrayna Savaşı Temelinde Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı ve İstisnai Durumlar

Tarih boyunca devletler, egemenliklerini güçlendirmek ve ülke sınırlarını genişletmek için kuvvet kullanımı yöntemine başvurmuştur. Kuvvet kullanımını haklı bir sebebe dayandırma çabası, başka devletlere karşı kuvvet kullanmalarını uluslararası hukuk kuralları temelinde meşrulaştırmak içindir. Nitekim ‘haklı savaş’ gibi terminolojilerle kuvvet kullanımını meşrulaştırma çabaları BM’nin kurulmasıyla son bulmamışsa da biçim değiştirmiştir. Birleşmiş Milletler Şartı 2(4) maddesinde ele alınan kuvvet kullanma yasağı, BM Genel Kurulunun Devletler Arasında Birleşmiş Milletler Şartı’na Uygun Şekilde Dostane Münasebetler Kurma ve İş birliği Yapmaya Dair Milletlerarası Hukuk İlkeleri Hakkında Bildiri başlıklı ve 2625 sayılı kararında yinelemiştir1 .

1986 Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası’nda, Uluslararası Adalet Divanı, kuvvet kullanma yasağına parmak basarak, söz konusu kural çerçevesinde devletlerin başka devletlerin ülke bütünlüğüne ve bağımsızlığına karşı kuvvet kullanma veya kullanma tehdidinde bulunmaması kuralının yapılageliş kuralı oluşturduğunu belirtmiştir2 .

İkinci Dünya Savaşı’nın ibret verici sonuçları doğrultusunda başta müttefik devletler olmak üzere tüm devletler yeni bir uluslararası toplum olgusu arayışına girmiştir. Bu doğrultuda 24 Ekim 1945 tarihinde Birleşmiş Milletler kurulmuştur. BM’nin asli amacı uluslararası barış ve güvenliği korumak ve bu amacı tehdit eden uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözümlenmesini sağlamaktır3 . Bu ifadeyle uyuşmazlıkların barışçıl yöntemlerle çözümlenmesi gerekliliğini belirtmekle kalmayarak kuvvet kullanılmasına ilişkin net bir kısıtlama içerisine giren BM Şartı’nın 2(4) maddesi ile uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılması ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunması yasaklanmıştır.

Birleşmiş Milletler Şartı’nın 2(4) maddesine göre: “Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletler’in amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.” Açık bir şekilde kuvvet kullanımını veya kuvvet kullanma tehdidini yasaklayan BM Şartı, bu yasağa istisnai durumları da belirtmektedir. BM Şartı’nın 51. maddesince, saldırıya uğrayan bir devletin Güvenlik Konseyince barış ve güvenlik sağlanana kadar bireysel veya ortak meşru müdafaa hakkı bulunmaktadır. Meşru müdafaa dışındaki durumlarda kuvvet kullanma hakkı Güvenlik Konseyi kararıyla gerçekleştirilebilmektedir.

Uluslararası hukuk kaynakları kapsamında kuvvet kullanma yasağı BM Şartı’nda antlaşmalar hukuku temelinde oluşturulmuştur. Öte yandan, Birleşmiş Milletlere 193 üye devletin bulunduğu göz önüne alındığında, BM Şartı kurallarının yapılageliş kuralı oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yine söz konusu yasak uluslararası hukukun yardımcı kaynaklarını oluşturan uluslararası mahkeme kararları ve akademik çalışmalarda da yoğun bir şekilde tartışılmış ve yorumlanmıştır.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere Birleşmiş Milletler kuruluşunun asli amacı gereği İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yıkımın tekrarlanmamasını sağlamayı hedeflemektedir. Bu bağlamda BM Şartı’nın 2. maddesinin 4. fıkrası kuvvet kullanma ve/veya tehdidini yasaklamaktadır. Ancak söz konusu kuvvet kullanma yasağının yeterli olup olmadığı bir soru işaretidir. UAD’nın Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası’nda belirttiği gibi BM Şart’ında kuvvet kullanımına ilişkin nispeten kısa açıklamanın, uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanımına ilişkin hiçbir şekilde tüm alanı kapsamadığı açıktır4 . Nitekim gerek akademik çalışmalarda gerekse mahkemelerde, BM Şartı’nın 2(4) maddesinin içeriğini anlamaya çalışırken genellikle Devlet uygulaması sorunu ele alınmaktadır. Söz konusu sorun, insani müdahale, isteksiz veya yetersiz devlet, sınır ötesi meşru müdafaa gibi güç kullanımı yasağına önceden tanınmayan bir istisnai durumu tartışırken daha da belirgin bir hal almaktadır. Çalışmamızın Rusya’nın Ukrayna’ya karşı uyguladığı kuvvet kullanımını incelerken bu sorunu da ele alacağız. Öte yandan, kuvvet kullanma yasağının UAD Statüsü’nün 38(1) maddesinde içerdiği uluslararası hukukun kaynaklarının ötesinde bir emredici hukuk normu oluşturup oluşturmadığı tartışılması gereken diğer bir husustur.