Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sözleşme İhlalinde Bir Hukuki Çare Olarak Cezalandırıcı Tazminat: Kanada Hukuku Örneği

Punitive Damages as a Legal Remedy for Breach of Contract: The Case of Canadian Law

Işıl YELKENCİ

Kıta Avrupası hukuk çevresinde, sözleşmeyi ihlal eden veya haksız fiilde bulunan kişinin sorumlu tutulacağı tazminatın karşı tarafa vermiş olduğu zararı aşmaması esastır. Cezalandırıcı tazminatın ne sözleşme hukukunda ne haksız fiil hukukunda yeri bulunmaktadır. Anglo-Amerikan hukuk çevresinde ise bazı haksız fiiller karşısında cezalandırıcı tazminata hükmedilmesi istisnaen mümkün olsa dahi, cezalandırıcı tazminatın sözleşme hukukundan genel olarak dışlandığı söylenebilir. Sözleşmeyi ihlal eden borçlu karşısında alacaklı, ancak zararını telafi edecek kadar tazminat talep edebilecektir; zararı aşacak mahiyette bir cezalandırıcı tazminat talep etmesi mümkün değildir. Bu itibarla Kanada hukuku, hem Kıta Avrupası hukuk çevresinden hem de mensubu olduğu Anglo-Amerikan hukuk çevresinden ayrışan ilginç bir örnek teşkil etmektedir. Zira Kanada Yüksek Mahkemesinin 1989 tarihli Vorvis v. Insurance Corp. of British Columbia ve 2002 tarihli Whiten v. Pilot Insurance Co. kararları vasıtasıyla, cezalandırıcı tazminat kavramının uygulama alanı sözleşme hukukunu da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Çalışmamız Kanada hukukundaki bu gelişimi ve mevcut uygulamayı, cezalandırıcı tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin esaslara özel bir ağırlık vermek suretiyle incelemektedir.

Cezalandırıcı Tazminat, Zararı Aşan Tazminat, Sözleşme İhlaline Bağlı Cezalandırıcı Tazminat, Cezalandırıcı Tazminatın Miktarı, Kanada Hukuku.

The civil law jurisdictions hold the defendant having breached a contract or inflicted a tort liable only to the extent of the loss suffered by the other party. Punitive damages are recognized as a legal remedy in neither tort nor contract law. Under the common law jurisdictions, on the other hand, punitive damages are exceptionally allowed for torts; yet, they are still generally excluded from the contract law. While the contract is breached, the obligee shall claim the compensation of the loss suffered; any claims of punitive damages for an amount exceeding the loss are not allowed. In that regard, Canadian law is distinguished from other common law jurisdictions and sets an interesting example worth to examine. Following a process marked by two cases of Canadian Supreme Court, namely Vorvis v. Insurance Corp. of British Columbia dated 1989 and Whiten v. Pilot Insurance Co. dated 2002, it became possible to claim punitive damages for breaches of contract. This article examines the shift Canadian law went through regarding punitive damages with a special emphasis on how to determine the quantum of punitive damages.

Punitive Damages, Damages Exceeding Loss, Punitive Damages for Breach of Contract, Quantum of Punitive Damages, Canadian Law.

Giriş

Sözleşmeyi ihlal etmek veya haksız fiilde bulunmak suretiyle karşı tarafa zarar veren kişinin kural olarak bu zararı tazmin etmekle sorumlu tutulması, tüm modern özel hukuk sistemlerinin üzerinde uzlaştığı bir ilkedir. Bu çerçevede zarar veren kişinin tazminat sorumluluğunun vermiş olduğu zarar ile sınırlı tutulması esastır. Yani sözleşmeyi ihlal eden veya haksız fiilde bulunan kişinin sorumlu tutulacağı tazminat, karşı tarafa vermiş olduğu zararı kural olarak aşamaz. Bununla birlikte istisnai olarak bazı hukuk sistemlerinde zararı aşan bir tazminata hükmedilmesi mümkündür. Zararı aşan bu tazminat türü, genellikle sözleşmeyi ihlal eden yahut haksız fiilde bulunan tarafın cezalandırılması maksadıyla zararı telafi etmenin ötesine geçtiği için “cezalandırıcı tazminat”1 olarak anılır.

Kıta Avrupası hukuk çevresi, cezalandırıcı tazminat kavramını özel hukuktan neredeyse mutlak olarak dışlamaktadır; sorumluluk hukukunun amacının ve işlevinin salt zararın telafisinden ibaret olduğu kabul edilmektedir. Anglo-Amerikan hukuk çevresinde ise bu neredeyse mutlak dışlayıcılık yerine nispeten daha esnek bir yaklaşımın mevcut olduğu ve kimi durumlarda cezalandırıcı tazminata hükmedilebildiği söylenebilir. Fakat bu hukuk çevresinde dahi cezalandırıcı tazminat, yalnızca istisnai koşullar altında başvurulabilen bir hukuki çaredir. Bu istisnai nitelikteki hukuki çarenin uygulama alanı büyük ölçüde haksız fiil hukuku ile sınırlandırılmıştır. Sözleşmeyi ihlal eden borçlu karşısında alacaklının bir hukuki çare olarak cezalandırıcı tazminata başvurması, genel olarak mümkün değildir.

Anglo-Amerikan hukuk çevresindeki sistemlerin genelinde cezalandırıcı tazminatın haksız fiil hukuku ile sınırlı olarak uygulama alanı bulması ve sözleşme hukukunda kendisine yer edinememesi, kavramın tarihsel gelişiminin bir sonucudur. Şöyle ki, Anglo-Amerikan hukuk geleneğinin çekirdeğini teşkil eden erken dönem İngiliz hukuku uyarınca haksız fiilde bulunan, sebep olduğu maddi zararın yanı sıra maddi olmayan zararı da telafi etmekle sorumlu tutuluyordu. Bu sebeple jüri, maddi zararı aşan bir tazminat miktarı belirlemek konusunda geniş bir takdir yetkisine sahipti. Böylelikle haksız fiil neticesinde ortaya çıkmış olan maddi olmayan zararın da jüri tarafından takdir edilmesi ve telafi edilebilmesi sağlanıyordu. Ancak jürinin belirlediği tazminatın maddi zararı aşan kısmının içerisinde, haksız fiile maruz kalan tarafın maddi olmayan zararını telafi etme düşüncesi ile haksız fiilde bulunan tarafı cezalandırma düşüncesi ister istemez iç içe geçmişti. Maddi olmayan zarara objektif bir parasal bir değer biçemeyen mahkemeler, toplam tazminat miktarını bölümsel olarak ayrıştıramıyor ve cezalandırma düşüncesini de içinde barındıran bu jüri kararlarına son derece sınırlı olarak müdahalede bulunabiliyordu. Tüm bu gelişmelerin etkisiyle, cezalandırma düşüncesi haksız fiil hukukunun bir parçası hâline geldi ve en nihayetinde cezalandırıcı tazminat adı altında kavramlaştırıldı. Buna karşılık sözleşme hukukunda benzer bir gelişim cereyan etmedi. Zira sözleşme hukukunda maddi olmayan zararın telafisi söz konusu olmuyordu; jüriye tazminatı belirlemek konusunda tanınan yetkinin sınırları çok daha belirgin ve dardı. Jüri maddi zararı aşan bir tazminat miktarı belirleyecek olduğu takdirde mahkeme, karara kolaylıkla müdahale ediyordu. Dolayısıyla cezalandırma düşüncesi, sözleşme hukukunun içerisinde tarihsel olarak kök salamadı2 .

Bilindiği üzere Anglo-Amerikan hukuk çevresinin parçasını teşkil eden her bir hukuk sistemi farklı ve bağımsız olmakla birlikte, İngiliz hukuk sistemi bu hukuk çevresinde özel bir öneme sahiptir. Günümüzde farklılaşmış olan bu hukuk sistemlerinin tümü köken olarak İngiliz hukukuna dayanmaktadır. Nitekim sözleşmeye aykırılığa karşı mevcut hukuki çareler arasında cezalandırıcı tazminata yer vermeyen İngiliz hukukunun bu özelliği, Anglo-Amerikan hukuk çevresinin diğer temsilcilerine de tesir etmiştir. Bununla birlikte Kanada hukuku, bir noktada cezalandırıcı tazminatı sözleşme hukukundan dışlayan bu gelenekten ayrılmış ve yeni bir yaklaşım geliştirmiştir. Kanada hukuku uyarınca sözleşmeyi ihlal eden borçlunun, davranışı haksız fiil teşkil etmese dahi cezalandırıcı tazminat ödemekle sorumlu tutulması mümkündür. Dolayısıyla Kanada hukuku, hem Kıta Avrupası hukuk çevresinden hem de Anglo-Amerikan hukuk çevresinden ayrışan kendine özgü bir örnek teşkil etmektedir.

Bu çalışma, sözleşme ihlaline bağlı cezalandırıcı tazminat kavramının Kanada hukukundaki gelişimini incelemektedir. Bu itibarla çalışmanın, sözleşme hukuku ile cezalandırma düşüncesi arasındaki bağlantıya dair bir tartışma bağlamında karşılaştırmalı hukuk verisi sunması amaçlanmaktadır. Nitekim Kanada hukuku, sözleşme ihlaline bağlı cezalandırıcı tazminata ilişkin olarak diğer hukuk sistemlerinde yürütülen tartışmalarda önemli bir referans noktası teşkil etmektedir3 . Çalışmanın ilk bölümünde, Kanada sözleşme hukukuna dair bazı genel bilgiler verilmiştir. Akabinde cezalandırıcı tazminat kavramının uygulama alanının sözleşme hukukuna genişlemesi ile sonuçlanan gelişim, Kanada Yüksek Mahkemesinin 1989 tarihli Vorvis v. Insurance Corp. of British Columbia4 ve 2002 tarihli Whiten v. Pilot Insurance Co.5 kararları ön plana alınmak suretiyle incelenmiştir.

I. Kanada Sözleşme Hukukuna Genel Bakış

Cezalandırıcı tazminat konusuna dair açıklamaların net olarak anlaşılabilmesi bakımından Kanada sözleşme hukukunun genel yapısına kısaca da olsa değinilmesi yerinde olur. Kanada hukuk sisteminin temelinde, yazılı hukuk kuralları ile yazısız anayasal geleneklerden müteşekkil bir bütün olan Kanada Anayasası bulunmaktadır6 . Anayasa uyarınca, ülkede federal bir siyasi düzen hâkimdir; bu doğrultuda yasama yetkisi federal hükümet ve eyalet hükümetleri arasında bölüştürülmüş durumdadır7 . Buna göre, ceza hukuku konusundaki yasama yetkisi münhasıran federal hükümete aittir; özel hukuk konusundaki yasama yetkisi ise fikri mülkiyet gibi bazı istisnai alanlar hariç olmak üzere büyük ölçüde eyalet hükümetleri tarafından kullanılmaktadır. Dolayısıyla ülkenin genelinde yeknesak bir ceza hukuku mevcutken, eyalet hükümetlerinin yasama yetkisine sahip olduğu özel hukuk alanları söz konusu olduğunda her eyaletin hukuku birbirinden farklılaşabilmektedir.

Sözleşme hukuku da genel olarak eyalet hükümetlerinin yetki alanında kalmaktadır8 . Bu itibarla, her bir eyaletin sözleşme hukukunun diğerlerinden bağımsızlaşarak farklı özellikler gösterebilmesi mümkündür. Nitekim Kanada hukuku bu noktada akademik açıdan oldukça ilginç bir zenginliği bünyesinde barındırmaktadır. Québec eyaletinde sözleşme hukuku Kıta Avrupası hukuk çevresinin etkisi altındayken; diğer tüm Kanada eyaletlerinin sözleşme hukuku Anglo-Amerikan hukuk çevresine mensuptur. Bu açıdan Québec sözleşme hukuku, diğer eyaletlerden farklılaşmaktadır. Sistemin temel yapı taşını, Québec Medeni Kanunu (Code civile du Québec) teşkil eder9 . Benzer bir metin bulunmayan Anglo-Amerikan hukuk çevresine mensup eyaletlerde ise sözleşme hukuku, içtihat hukuku çerçevesinde cereyan eder ve emsal karar ile bağlılık sistemin omurgasını oluşturur. Bu eyaletlerin sözleşme hukuklarının her birinin belirli hususlarda diğerlerinden ayrılan kendine özgü özellikler sergilemesi yer yer mümkün olmakla birlikte; hepsinin aynı temeller üzerinde ve aynı ilkeler etrafında şekillenmiş oldukları söylenebilir. Anglo-Amerikan hukuk geleneğine bağlı eyaletler arasındaki farklılaşma, ABD eyaletleri arasındaki gibi keskin ve sert nitelik taşımamaktadır. Sonuç olarak, Kanada eyaletlerinin sözleşme hukuklarını ikili bir blok çerçevesinde ele almak mümkündür. Bir yandan Kıta Avrupası hukuk geleneğine bağlı olan Québec sözleşme hukuku tek başına bir blok teşkil etmekteyken; Anglo-Amerikan hukuk geleneğine bağlı olan diğer tüm eyaletlerin sözleşme hukukları ayrı bir blokta birlikte değerlendirilebilir. “Kanada sözleşme hukuku” ifadesi de genellikle bu ikinci blokta kalan Québec hariç diğer tüm Kanada eyaletlerinin sözleşme hukuklarının paylaştığı genel ilkeleri ifade etmek üzere kullanılmaktadır.

Sözleşme ihlaline bağlı cezalandırıcı tazminat konusunu inceleyen bu çalışma açısından, ikinci bloktaki Anglo-Amerikan hukuk geleneğine bağlı eyaletlerin hukukları önem taşımaktadır. Çalışma, bu eyaletlerin hukuklarını incelemektedir. Québec sözleşme hukukunda cezalandırıcı tazminat konusu, çalışmanın inceleme alanının dışında kalmaktadır10 . Bu itibarla “Kanada sözleşme hukuku” kavramı, Anglo-Amerikan hukuk geleneğine bağlı eyaletlerin hukuklarının genel ilkelerini ifade etmek üzere Québec’i hariç tutan dar anlamıyla kullanılmaktadır.

Kanada sözleşme hukukunun kökeninde İngiliz common law geleneği yatmaktadır. Eski Britanya kolonilerinden oluşmakta olan Kanada’nın İngiliz hukuku ile olan yakın ve yoğun ilişkisi, bağımsızlaşma sürecine rağmen varlığını devam ettirmiştir11 . Günümüzde Kanada hukukunun kendine özgü nitelikleriyle bağımsız bir yapı olma özelliği kazandığı tartışmasızdır; ancak pek çok konuda Kanada hukuku ile İngiliz hukuku arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Aynı durumu cezalandırıcı tazminat konusunda da gözlemlemek mümkündür12 . Bununla birlikte Kanada sözleşme hukuku, İngiliz hukukundan almış olduğu cezalandırıcı tazminat mirasını bir adım ileriye götürmüş ve haksız fiil hukuku alanının ötesinde sözleşme hukuku alanına taşımıştır.

II. Sözleşme İhlaline Bağlı Cezalandırıcı Tazminat Kavramına Giden Yol Olarak İş Sözleşmesinin Haksız Feshi Davaları

Kanada hukukunda saf sözleşme ihlali neticesinde cezalandırıcı tazminata hükmedilebilmesi imkânının kökeninde, iş sözleşmesinin haksız feshi davalarına bağlı gelişmeler yatmaktadır13 . Belirsiz süreli bir iş sözleşmesini feshetmek isteyen işveren, makul bir süre önce fesih ihbarında bulunmalıdır. Bu fesih ihbarında bulunmaksızın sözleşmeyi fesheden işverenin, sözleşmedeki zımni bir koşulu ihlal ettiği kabul edilir ve buna bağlı olarak işçinin ihbar süresi boyunca hak kazanacağı ücreti tazminat olarak ödeme yükümlülüğü doğar. Bu haksız feshin beraberinde işçiye karşı haksız ithamlar yahut başkaca tacizler mevcutsa, mahkemenin işçi lehine ek bir tazminata hükmedip hükmetmeyeceği sorunu gündeme gelir. İngiliz hukukunun geleneksel yaklaşımına göre, iş sözleşmesinin feshinin biçimi başkaca ek bir tazminata hükmedilmesini gerektirmez. Nitekim Lordlar Kamarasının 1909 tarihli Addis v. Gramophone Co. kararında iş sözleşmesinin feshedilme biçimine bağlı olarak işçinin ek bir tazminata hak kazanmayacağına hükmedilmiştir14 . İşçinin hak kazanamayacağı belirtilen bu “ek tazminat”, yaygın kabul uyarınca cezalandırıcı tazminat olarak nitelendirilmiş; bu sebeple de sözleşme ihlali durumunda cezalandırıcı tazminata hükmedilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Kanada hukuku da bu kararı esas almak suretiyle İngiliz hukukuna paralel olarak gelişmiştir. Cezalandırıcı tazminatın geleneksel olarak borçlunun sözleşmeyi ihlal etmesi üzerine alacaklıya sunulan hukuki çareler arasında yeri yoktur15 . 1959 tarihli Dobson v. Winston & Robbins Ltd. kararında sözleşmenin ihlal edilmesine karşılık alacaklının ileri sürdüğü cezalandırıcı tazminat talebinin “apaçık temelsiz” olduğu belirtilmiştir16 . Keza 1981 tarihli Cardinal Construction Ltd. v. Ontario kararında da sözleşme ihlalini konu alan davalarda cezalandırıcı tazminata hükmedilmesinin yerleşik içtihat uyarınca mümkün olmadığı ifade edilmiştir17 . Başka kararlarda da benzer tespitlere rastlamak mümkündür18 .

Ancak Kanada hukukunun bu konudaki yaklaşımı, 1980’li yıllarda değişmeye başlamış ve haksız fesih davalarında cezalandırıcı tazminata hükmedilebileceği fikri ortaya çıkmıştır19 . Sözleşme ihlali neticesinde de cezalandırıcı tazminata başvurulmasının mümkün olması gerektiği fikrine Cooper-Stephenson ile Saunders’in 1981 tarihinde kaleme aldıkları tazminat hukukuna ilişkin bir kitapta rastlamak mümkündür20 . Bu konudaki önemli içtihat örneklerinden biri olan Ontario mahkemesinin 1982 tarihli Brown v. Waterloo Regional Board of Commissioners of Police kararı ise uygulamaya yön vermesi itibarıyla önem taşımaktadır. Bir emniyet müdürünün görevden alınmasını konu alan karara göre, somut olayın koşulları sözleşme ihlaline bağlı olarak cezalandırıcı tazminata hükmedilmesini haklı göstermemekle birlikte; kural olarak bu durumda cezalandırıcı tazminata hükmedilmesinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır21 . Kararda sözleşme hukuku ile cezalandırıcı tazminat ilişkisi konusundaki geleneksel yaklaşımın son dönemde sorgulanmaya başlandığı belirtilerek çeşitli içtihat örnekleri sunulmuştur22 . Yapılan değerlendirme neticesinde, sözleşme ihlali durumunda cezalandırıcı tazminata hükmedilemeyeceği konusundaki genel ilkenin varlığını sürdürdüğü kabul edilmiştir. Fakat diğer yandan sözleşme hukuku kurallarını zorbaca ve menfur biçimde çiğneyen davalıların cezalandırılması konusunda mahkemelerin elini kolunu bağlamanın da mantıksız olduğu vurgulanmıştır. Netice olarak sözleşmenin zorbaca, şok edici ve küstah bir biçimde ihlal edildiği ender durumlarda mahkemenin caydırıcı olarak cezalandırıcı tazminat yaptırımına başvurabileceği sonucuna ulaşılmıştır23 .