Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Karşılaştırmalı Hukuk Bakımından Bir İnceleme: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Çocuk Haklarının Anayasal Güvencesi

A Comparative Legal Analysis: Constitutional Assurance of Children’s Rights in the Turkish Republic of Northern Cyprus

Ayten ERÇOBAN EVREN

Anayasalarda yer alan ve güçlülere karşı zayıfların korunması görevini üstlenen temel haklar, çocuk haklarının korunması için elverişli olsa da bu hakların tam mânası ile kullanılabilmesi için devlete pozitif yükümlülükler yükleyen özel anayasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. KKTC Anayasası incelendiğinde, çocuk haklarına dair çocuğun hak öznesi olduğu bir yaklaşımın benimsendiğini söylemek mümkün değildir. “Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunmasına İlişkin Yasa” ile Çocuk Hakları Konvansiyonu iç hukukunun bir parçası haline gelse de çocuk haklarına dair güvencelerin anayasal düzeyde sağlanması ihtiyacı her geçen gün daha belirgin bir biçimde kendini göstermektedir. Bu bağlamda çocukların temel hak ve özgürlüklerinin korunması konusunda KKTC Anayasası’nın sağlamış olduğu anayasal güvencelerin yeterli olup olmadığı sorusu çalışmamızın odağını oluşturmaktadır. Amacımız çocuk haklarının korunması bakımından anayasal yaklaşımları KKTC ve T.C. bağlamında karşılaştırmalı olarak ortaya koymak ve çözüm önerileri sunmaktır.

Çocuk Hakları, Anayasal Güvence, Çocuk Hakları Sözleşmesi, T.C., KKTC.

Although the fundamental rights in the constitutions, which fulfil the task of protecting the weak against the strong, are suitable for the protection of children’s rights, special constitutional arrangements that impose positive obligations on the state are needed for the full use of these rights. When the Constitution of the TRNC examined, it is not possible to mention an approach where the child is the object, not the subject. Although the Convention on the Rights of the Child have become a part of domestic law, the need to ensure the guarantees of children’s rights at the constitutional level becomes more evident with each passing day. In this context, the focus of our study is the question of whether the constitutional guarantees provided by the TRNC Constitution are sufficient for the protection of the fundamental rights and freedoms of children. Our aim is to present the constitutional approaches to the protection of children’s rights in a comparative manner in the context of the TRNC and the T.R., and to offer solutions.

Children’s Rights, Constitutional Guarantee, Convention on the Rights of the Child, T.R., TRNC.

Giriş

Çocuk kavramı farklı toplumlara ve kültürlere göre değişkenlik göstermektedir.1 Çocukluk olgusunun kültürel bir yönünün olması, çocuk kavramının tek, genel geçer ve kapsayıcı bir tanımının yapılmasını güçleştirmektedir. Bir başka ifade ile çocukluk herhangi bir sabit döneme ait mutlak evrensel bir deneyim olarak algılanmamaktadır.2 Anayasalarda yer alan ve güçlülere karşı zayıfların korunması görevini üstlenen temel haklar, çocuk haklarının korunması için elverişli olsa da3 bu hakların tam manası ile kullanılabilmesi için devlete pozitif yükümlülükler yükleyen özel anayasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.4

Geçmişte çocuk haklarının anayasalarda yer almasının ardındaki en önemli neden kırılgan doğası itibarı ile çocukların özel olarak korunması düşüncesi olarak açıklanabilmektedir. Ancak daha sonra benimsenen tüm bireylerin eşit olarak saygı ve itibara layık olduğu yönündeki bakış açısı, çocuk haklarının insan hakları ile paralel biçimde gelişim göstermesine neden olmuştur.5 Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, insan haklarının korunmasına yönelik girişimler ivme kazanmıştır. Bu bağlamda savaşlardan en çok etkilenen gruplardan biri olan çocukların temel hakları, özel olarak ele alınmaya başlamıştır.6

T.C. dışında uluslararası toplum tarafından tanınmayan KKTC’nin Anayasası incelendiğinde, çocuk haklarına dair özel bir bölümle karşılaşılmamakta, bazı maddelerde çocuk haklarına atıfta bulunan düzenlemelere rastlanmaktadır. Bununla birlikte KKTC, T.C. dışında uluslararası toplum tarafından tanınmasa da Cumhuriyet Meclisi, 6/1996 tarihli “Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunmasına İlişkin Yasa” ile Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni iç hukukunun bir parçası haline getirmiştir. Bu durum, KKTC Anayasası’nın başlangıç bölümünde ve 1. maddesinde yer alan “insan hakları” ve “hukukun üstünlüğü” kavramlarına saygılı devlet ilkelerinin bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.

Bununla birlikte Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin KKTC’deki hukuki statüsünün öncelikli olarak ortaya konması çalışmamız açısından büyük önem taşımaktadır. 1985 Anayasası’nın uluslararası andlaşmalarla ilgili 90. maddesi, 1982 T.C. Anayasası’nın orijinal metninin sadeleştirilerek KKTC’ye adapte edilmesi ile oluşturulmuştur.7 İlgili maddenin 5. fıkrası usulüne göre yürürlüğe konmuş uluslararası andlaşmaların yasa hükmünde olduğunu belirtmektedir. Ancak uluslararası andlaşmalar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile AYM’ye başvurulamaması ilgili kuralın farklı biçimlerde yorumlanmasına sebep olmaktadır.

KKTC AYM 2006 yılında verdiği bir kararla usulüne göre yürürlüğe konmuş uluslararası andlaşmaların, Anayasa ile aynı seviyede olduğu sonucuna varmıştır.8 Bu yorum tarzı son derece tartışmalıdır. Belirtmekte fayda vardır ki KKTC AYM 2003 tarihli bir başka kararı ile uluslararası sözleşmelerin Anayasa ile aynı düzeyde olmadığını açıkça ortaya koymuştur.9 Bu bağlamda KKTC AYM’nin önceki içtihadından ayrılması isabetli değildir.10

Yukarıda aktarıldığı üzere KKTC Anayasası’ndaki ilgili maddenin 1982 T.C. Anayasası’nın sadeleştirilmiş bir biçimi olması, konu ile ilgili T.C.’de öğretide yer alan tartışmaların KKTC açısından da yol gösterici olmasını sağlamaktadır.

Ergül’ün ifade ettiği üzere “uluslararası andlaşmaların normlar hiyerarşisindeki yeri Türk hukukunun kadim bir sorunudur.”11 Bu bağlamda, T.C. uygulamasında bazı görüşlere göre, yasalara ilişkin durumun aksine, uluslararası andlaşmalara karşı AYM’ye başvurulamaması, andlaşmaları yasaların üstüne bir konuma yerleştirmektedir.12 Öte yandan kimi yazarlar ise 90. maddede yer alan “kanun hükmündedir” sözlerinin belirleyici olduğunu, T.C. Anayasası’nın uluslararası hukukun iç hukuka üstünlüğünü öngörmediği noktaları üzerinde durarak, andlaşmalarla yasaların eşdeğer olduğunu ileri sürmektedir.13

Bununla birlikte Türk hukuk öğretisinde uluslararası andlaşmaların genel olarak değerini A.İ.H.S.’nin Türk hukukundaki yeri sorunu ile eş tutan görüşlerle de karşılaşılmaktadır.14

Tüm bu farklı yorumlar Türk yargı organları kararlarında genel olarak andlaşmaların değerlendirilmesi konusunda 2004 Anayasa değişikliğine kadar bir birlik sağlanamamasına neden olmuştur.15

Ancak 2004 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile bu tartışmalara son verilmiş, daha önce öğretide ve uygulamada karşılaşılan kuşkular ortadan kalkmıştır.16 90. maddenin son fıkrasına getirilen düzenleme ile usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Bu düzenleme Pazarcı’nın da isabetle ortaya koyduğu üzere mefhum-u muhalif (a contrario) bir yorumla, uluslararası andlaşmaların yasalara eşit olduğunu teyit etmektedir.17

Dolayısı ile uluslararası antlaşmalara ilişkin Anayasaya aykırılık iddiasıyla AYM’ye başvurulamaması anlaşmalara “kanun-üstü” bir statü kazandırmamaktadır.18 Öyle ki “... uluslararası andlaşmaların anayasaya uygunluğunun denetlenmesini yasaklayan yine anayasanın kendisidir.”19 Örneğin bugün var olmayan T.C. Milli Güvenlik Konseyi yasalarının Anayasa’ya aykırılığının iddia edilememesi, kuralın var olduğu dönemde söz konusu yasaların anayasadan üstün olduğu anlamına gelmemektedir.20 Benzer durum OHAL KHK’ları için de geçerlidir. Bunların Anayasaya aykırılıklarının ileri sürülememesi onları anayasa düzeyine taşımamaktadır. Dolayısı ile Sağlam’ın da ortaya koyduğu üzere uluslararası sözleşmelerin Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülememesi, bunların yasalardan ya da anayasadan üstün olduğu anlamına gelmemektedir.21

Sonuç olarak Türkiye uygulamasında yer alan tüm bu görüşler ışığında, KKTC AYM’nin uluslararası andlaşmaların anayasaya uygunluğunun denetlenememesinden ötürü onlara anayasa ile eşdeğer bir statü kazandıran yorumu hatalı kabul edilmelidir. Öyle ki KKTC Anayasası’nın 90. maddesi açıkça usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların yasa hükmünde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Bilge’nin de ifade ettiği üzere açık bir hukuk metni karşısında başka yollar düşünmek mümkün olmamalıdır. Çünkü açık bir metin varken bundan yorum yolu ile başka sonuçlar çıkarmak yorum değil metni değiştirmek anlamına gelecektir.22

Fakat tüm bunların yanı sıra önemle belirmek gerekir ki, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin KKTC’deki hukuksal niteliği ülkenin uluslararası toplum tarafından tanınmaması sebebi ile son derece farklıdır. KKTC tanınmadığından sözleşmeye taraf değildir. Dolayısı ile KKTC açısından Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin usulüne göre yürürlüğe konmuş bir andlaşma olarak nitelendirilmesi doğru değildir. Burada söz konusu olan durum bir uluslararası hukuk enstrümanının iç hukukun bir parçası haline getirilmesidir.

Öte yandan, Çocuk Hakları Sözleşmesi iç hukukun bir parçası olsa da KKTC’nin, T.C. dışında uluslararası toplum tarafından tanınmamasının getirmiş olduğu sosyal ve ekonomik sıkıntılar çocuk hakları ihlâllerinin artmasında önemli bir etkendir. Tüm dünyada olduğu gibi KKTC’de de, özellikle Korona Virüs salgının ardından yaşanan sıkıntılar, çocuk hakları ihlâllerinin artmasına neden olmuştur.23 Örneğin son zamanlarda eğitim alması gereken yaşta, uygunsuz işlerde çalışan çocukların yaşamlarını yitirdikleri üzücü olaylara daha sık rastlanmaktadır.24 Bu yönde örnekleri çoğaltmak mümkün olmakla birlikte, toplumları aydınlık yarınlara taşıyacağı ümit edilen çocukların temel haklarının layıkıyla korunamaması adeta tehlike çanlarının çaldığının habercisidir. Dolayısı ile çocukların temel hak ve özgürlüklerinin korunması bağlamında KKTC Anayasası’nın sağlamış olduğu anayasal güvencelerin yeterli olup olmadığı sorusu gittikçe önemi artan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çalışmamızın amacı bu soruyu ele almak ve çocuk haklarına ilişkin ihlallerin ortadan kaldırılabilmesi idealini başarabilmek için öneriler ortaya koymaktır. Bu bağlamda ilk olarak KKTC Anayasası açısından çocuk hakları ele alınacak olup mevcut anayasal düzenlemeler ve sorunlar ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu yapılırken 2014 yılında halk oylamasında reddedilen anayasa değişiklik paketinde yer alan çocuk haklarına dair çağdaş düzenlemelerin örnek teşkil edebilecek ve geleceğe ışık tutabilecek nitelikleri itibarı ile ele alınması kaçınılmazdır. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise karşılaştırmalı hukukun genel hukuk bilgisinin ilerlemesi ve gelişmesinde üstlendiği rolden hareketle,25 T.C. başta olmak üzere çocuk haklarının korunması konusundaki genel uygulamalar tüketici olma iddiası olmaksızın ele alınmaya çalışılacaktır. Bu bağlamda, çocuk haklarının korunması bakımından anayasal yaklaşımlar; çocuk haklarına dair hiçbir hüküm içermeyen anayasalar, yalnızca çocuklara özgü özel koruma önlemlerine yer veren anayasalar ve çocuk haklarına ilişkin ilkeleri anayasal düzeyde tanıyarak çocuk kataloğuna yer veren anayasalar26 başlıkları altında incelenerek, KKTC Anayasası’nın bu kategorilerinden hangisinde yer aldığı ve çocuk hakları kazanımlarının artırılabilmesi için hangi modelin KKTC’ye uygun olabileceği ortaya konmaya çalışılacaktır.

I. Çocuk Haklarının Anayasal Güvencesi

Çocuk kavramı tarihin farklı zaman dilimlerinde farklı biçimlerde algılanmış ve her daim köklü değişiklikler göstermiştir. İlk çağlarda çocuğun doğasının henüz anlaşılmadığı, ailenin özellikle de babanın çocuk üzerinde mutlak bir velayet hakkının bulunduğu fakat çocukların duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının dikkate alınmadığı düşünülmektedir. Orta Çağ’da ise çocuklar küçük yetişkinler olarak algılanmışlar ve gereken özeni görmemişlerdir. Aydınlanma çağı ile çocuklara karşı değişen bakış açısı, çocuğun önemsenmesini ve çocukluk döneminin önemli bir zaman dilimi olarak algılanmasını sağlamıştır. Sanayi Devrimi ve Dünya Savaşları’nın çocuklar üzerinde olan etkisi çocuk haklarının farklı bir noktaya taşınmasına neden olmuştur.27

Çocuğun başkalarının haklarının konusu yani bir hukuk nesnesi olarak görülmesinden, başlı başına bir hak öznesi olarak değerlendirilmeye başlanması yönündeki süreç yeni bir gelişme sayılmaktadır.28

KKTC’nin kuruluşuna kadar geçen süre zarfında çocuklara ilişkin anayasal düzenlemeler genel hatları ile incelendiğinde ilk olarak 1960 KC (Kıbrıs Cumhuriyeti) dönemine değinilmesi gerekmektedir. 1960 KC Anayasası’nda çocuklara ilişkin çok az düzenlemeye rastlanmaktadır. Bunlardan ilki md. 2’de yer alan, yirmi bir yaşından küçük ve evli olmayan bir erkek veya kız çocuğunun, babasının mensup olduğu topluma dahil olacağı, babası bilinmediği ve evlatlık da edinilmediği hallerde ise annesinin mensup olduğu toplumun bir üyesi sayılacağına dair düzenlemedir. Bir diğer düzenleme ise md. 22’de yer alan, Cumhuriyet’in güvenliği, amme selameti gibi nedenlerle anne-babaya çocuklarına dini inançlarına uygun olarak eğitim verme hakkı tanıyan düzenlemedir. Görüleceği üzere, çocuklar bu dönemde bir hak öznesi olarak değil bir hak nesnesi olarak nitelendirilmekte olup, çocuk hakları odaklı bir yaklaşımın varlığından söz edilmesi mümkün değildir.

KTFD (Kıbrıs Türk Federe Devleti) Anayasası ele alındığında ise, çocuk hakları bağlamında 1960 KC Anayasası’ndan daha ileri bir seviyeye erişilmiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Öyle ki KTFD Anayasası’nda çalışma koşulları başlığını taşıyan md. 40 uyarınca, gençler, kadınlar, bedensel ve ruhsal yetersizler yanında çocukların da özel olarak korumasını içeren bir düzenlemeye rastlanmaktadır. Bunun yanı sıra, “Duruşmaların Açık Olması” başlığını taşıyan md. 106 (2)’nin küçüklerin yargılanmasının yasa ile belirlenecek olan özel kurallara tabi olması gerektiği şeklinde bir düzenleme içerdiği görülmektedir. Yine md. 27 ile düzenlenen “Hak Arama Özgürlüğü ve Yasal Yargı Yolu” başlığı altında, basın mensupları ve halkın mahkeme kararıyla duruşmanın bir kısmına veya tamamına kabul edilmeyeceği durumlar sayılırken küçüklerin “çıkarları” söz konusu olduğu haller de bu sebepler arasında belirtilmiştir. Bu düzenleme çocuğun çıkarları kavramından söz edilmesi bakımından önemli bir gelişme sayılmalıdır. Ancak yine de bu sınırlı düzenlemeler dışında KTFD Anayasası’nda çocuk haklarını özel olarak güvence altına alan başka herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

1985 Anayasası incelendiğinde çocuklara ilişkin haklara atıfta bulunan düzenlemelere yer verildiği ancak bunların sistematik bir biçimde ele alınmadığı görülmektedir. Bu durum 1985 Anayasası’nın, çocukların diğer bireylerden ayrı tutulmaksızın klasik haklardan yararlanabileceği bakış açısı ile ele alındığını düşündürmektedir. Belirtmekte fayda vardır ki 1985 tarihli KKTC Anayasası, 1982 T.C. Anayasası’na ait öğeler barındırsa da genel hatları ile 1961 T.C. Anayasası’ndan esinlenilerek hazırlanmıştır.29 Bu bağlamda İkinci Dünya Savaşının ardından, bireylere sadece klasik haklar tanınmasının yeterli olmadığı, sosyal ve ekonomik hakların da tanınmasının gerekli olduğu yönündeki tutumun30 1961 Anayasası’nda görülen etkileri, doğal olarak 1985 KKTC Anayasası’na da yansımıştır. Dolayısı ile 1985 KKTC Anayasası’nda, KTFD Anayasası’nda yer alan az sayıda çocuk haklarına yönelik düzenleme korunmakla kalmamış çok daha ileri bir boyuta taşınmıştır.

Örneğin, KKTC Anayasası’nda “Hak Arama Özgürlüğü ve Yasal Yargı Yolu” başlıklı md. 17 uyarınca KTFD dönemindeki düzenleme ile aynı nitelikte bir düzenlemeye yer verilerek küçüklerin çıkarları söz konusu olduğunda, duruşmaların kısmen veya tamamen kapalı yapılmasına imkân tanınmıştır. Dolayısı ile KKTC Anayasası’nda da çocuğun menfaati kavramı kararlılıkla esas alınmaya devam edilmiştir.

Aynı şekilde, KKTC Anayasası’nda md. 50 uyarınca, KTFD döneminde çalışma koşulları başlığını taşıyan ve md. 40’ta yer alan düzenlemeler tekrarlanmış, gençler, kadınlar, bedensel ve ruhsal yetersizler yanında çocukların da özel olarak korumasını içeren düzenlemelere yer verilmiştir.

KKTC Anayasası’nın çocuk hakları açısından getirdiği en büyük yenilik ise “Ailenin Korunması” başlıklı md. 35’tir. Bu düzenleme ile aile ve çocuğun korunması için gerekli önlemlerin alınası ve örgütlerin kurulması görülürken, ailenin toplumun temel taşı olduğu vurgulanmıştır.

KKTC Anayasası’nda çocuk hakları açısından önem taşıyan düzenlemelerden biri de “Özel Olarak Korunma Hakkı” başlığını taşıyan md. 57’dir. Söz konusu maddenin 1. fıkrası uyarınca devletin korumakla yükümlü olduğu kırılgan gruplar sayılırken yetimlerden de söz edilmektedir. Aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca ise devletin korunmaya muhtaç çocukları topluma kazandırmak için her türlü önlemi alması gerektiği ve bunun sağlanması için yasal düzenlemelerin yapılması gerektiği ortaya konarak devlete sorumluluk yüklenmektedir.

Yine KKTC Anayasası md. 59’da “Öğrenim ve Eğitim Hakkı” ele alınırken, her çocuğun kız erkek ayrımı yapılmaksızın on beş yaşına kadar zorunlu; on sekiz yaşına kadar ücretsiz eğitim hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dahası aynı maddenin 6. fıkrası uyarınca devlete, özel eğitim gereksinimi olan çocukların topluma yararlı olacak biçimde yetişmelerinin sağlanabilmesi için gerekli önlemleri alma görevi yüklenmiştir. Yine aynı maddenin 7. ve son fıkrasında maddi olanaklardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek öğrenim derecelerine kadar çıkmalarını sağlamak amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapması gerektiği belirtilmiştir.

KKTC Anayasası’nda “Küçüklerin Yargılanması” başlığını taşıyan md.140 ile ise küçüklerin yargılanması ve küçükler hakkında verilen kararların infazı konusunda yasa ile özel kurallar getirilebileceği ortaya konmuştur.

Yine, KKTC Anayasası’nda “Yurttaşlık” başlığını taşıyan md. 67’nin 3. fıkrasının (a) bendi ile yurttaşlığa hak kazandığı halde bu hakkını kullanmadan ölen bir baba veya annenin çocuklarının başvuru yolu ile KKTC yurttaşlığına hak kazanabileceği belirtilmiştir. Aynı fıkranın (b) bendinde babası veya annesi KKTC yurttaşı olan ve 15 Kasım 1983 tarihinden sonra Kuzey Kıbrıs’ta doğan çocukların da KKTC yurttaşı olacağı düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin (c) bendinde ise 15 Kasım 1983 tarihinden sonra KKTC yurttaşı olmayan anne veya babanın, KKTC’de doğan çocuklarının yurttaşlığa alınmalarının, uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak yasa ile düzenleneceği belirtilmiştir.

Tüm bu aktarılanlar ışığında 1985 tarihli KKTC Anayasası’nın çocuğu koruma odaklı güvenceler sağladığı söylenebilir. Ne var ki hukuk kurallarının herhangi bir soruna çözüm getirme özelliği, yalnızca o kuralın ilk konulduğu günlerdeki konumuna göre değil, değişen toplumun yeni gereksinimleri karşısındaki konumuna göre belirlenmelidir.31 Dolayısı ile dönemim şartları açısından çocuk hakları bağlamında ileri sayılabilecek bu kazanımların daha da ileri bir boyuta taşınması ihtiyacının söz konusu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Öyle ki 1985 Anayasası çocuk hakları açısından gerek ekonomik gerekse sosyal haklar bağlamında devlete sorumluluklar yüklese de aile içi ihmal ve istismar gibi durumlara kaşı düzenlemeler içermemektedir. Bunun ardındaki neden “Kişi Dokunulmazlığı”, “Hayat ve Vücut Bütünlüğü”, “Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği” hakkı gibi klasik haklara çocukların da tabi olduğu düşüncesi ile açıklanabilir. Ancak Algan’ın da ifade ettiği üzere, yetişkinlerle kıyaslandığında daha fazla kırılgan ve ergin bireylere bağımlı pozisyonda olan çocukların en yakınlarındakilerin şiddet veya istismarına maruz kalması ihtimaline karşı anayasal düzenlemelerin özel koruma önlemleri içermesi gerekmektedir.32 Son dönemlerde yapılan araştırmalar bu ihtimallerin azımsanamayacak düzeyde olduğunu göstermektedir.33 Bu bağlamda 1985 Anayasası’nın bu yöndeki eksikliklerinin farkına varılması yeni değildir. Öyle ki 2014 yılında yapılmak istenen kapsamlı anayasa değişiklik paketinin vadettiği önemli yeniliklerden biri de çocuk haklarına ilişkin düzenlemelerdi. Ne yazık ki anayasa değişiklik paketinin halk oylamasında kabul edilmemesi ile birlikte çocuk hakları bağlamında elde edilecek olan anayasal kazanımlar da yitirilmiştir. Bir anlamda çocuğu anayasal düzeyde bir hak nesnesi olarak gören yaklaşımdan bir hak öznesine taşıma fırsatı kaçırılmıştır. Her ne kadar halk tarafından reddedilse de anayasa değişiklik paketi ile çocuk haklarına dair yürürlüğe girmesi planlanan anayasal güvencelerin ele alınması son derece büyük önem taşımaktadır. Öyle ki neler kaybedildiğinin anlaşılması geleceğe ışık tutacaktır.