Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

2863 Sayılı Kanun Kapsamında Korunması Gerekli Taşınır Kültür Varlığı Bulunduranın Hukuki Durumu ve Mülkiyet Sorunu

Legal Status of a Keeper of a Movable Cultural Asset which has to be Protected within the Scope of the Act No 2863 and Ownership Problem

Mahmut Alper KILIÇ

2863 sayılı Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili mevzuat; hangi taşınırların özel mülkiyete tabi olacağını ve hangi durumlarda bu mallara el konulabileceğini belirtmiştir. Kanunda özel mülkiyete tabi kültür varlıkları çok sınırlı şekilde sayılmıştır. Fakat uygulamada ülkemizde yasal olarak yapılan müzayedelerde dahi özel mülkiyete tabi olmayan kültür varlıklarının alınıp satıldığı bilinmektedir. Devlet kurumları tarafından da bu duruma göz yumulmaktadır. Çünkü Devlet Kurumları da bilmektedir ki 2863 sayılı Kanun hayatın gerçekleri ile uyumlu değildir. Ancak bir şikâyet olduğunda müzayedeyi gerçekleştiren kişiler hakkında yasal işlem başlatılmakta, kendisine ait olan veya satılması için emanet aldığı mallara el konulabilmektedir. El konulan mallar birçok defa paha biçilemez ürünler olmasına rağmen özensiz bir şekilde toplanıp yine özensiz bir şekilde muhafaza altına alınmakta çürümeye ve yok olmaya terkedilmektedir. Satılması için kendisine emanet edilen malları elinde bulunduran müzayede firması da çok büyük maddi ve manevi külfet altında kalmaktadır. Yıllar sonra mal sahibi haklılığını ispat edip koleksiyonunu geri alsa da ortaya çıkan mağduriyetler giderilemeyecek boyutlara ulaşabilmektedir. Makalemizde bu durumun sebepleri ve sonuçları ele alınacaktır.

2863 Sayılı Kanun, Mülkiyet Hakkı, El Koyma, Tazminat.

The Act No. 2863 on the Protection of Cultural Heritage and related legislation set forth which movables would be subject to private ownership and in which cases these properties can be confiscated. Cultural properties subject to private property are very limited in the law. However, in practice, it is known that cultural properties that are not subject to private property are also bought and sold in legal auctions in our country. This situation is also tolerated by the state institutions. Because the State Institutions also know that the Act No. 2863 is not compatible with the realities of life. However, when there is a complaint, legal action is initiated against the auctioneers, and the goods belonging to them or entrusted for sale can be confiscated. Although the confiscated goods are invaluable products many times, they are collected carelessly and again carelessly left to rot and disappear. The auction firm, which keeps the goods entrusted for sale, is also under enormous financial and moral burden. Years later even if the owner proves his right and takes his collection back the grievances that arise can reach at dimensions that cannot be relieved. In our article, the causes and consequences of this situation will be discussed.

Act No. 2863, Right of Property, Confiscation, Compensation.

Giriş

Kültür varlıkları, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardan meydana gelmekle birlikte devletlerin miraslarını oluşturmakta ve devlet vatandaşlarının ortak bir bilince sahip olmasında oldukça önem taşımaktadır. Kültür varlıklarının bu önemi yalnızca devletler yönünden değil, tüm insanlık açısından değer taşımaktadır. Zira kültür varlıkları evrensel olarak da insanlığın mirası olup geçmiş ve gelecek arasında köprü kurmakta, bu yönüyle tüm insanlığı etkilemektedir. Gerçekten de kültür varlıkları denildiğinde, tarih öncesine ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili olan ya da tarih öncesi veya tarihi dönemlerde hayata konu olmuş bilim ve kültür açılarından özgün değeri olan yer üstü, yer altı ya da su altı bütün taşınır ve taşınmaz varlıklar anlaşılmaktadır1 .

Taşınır kültür varlıklarına ilişkin düzenlemeler ilk olarak 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu’nda yer almıştır. Ancak söz konusu Kanunun kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında yetersiz kaldığının anlaşılması üzerine daha ayrıntılı ve sistematik bir düzenleme yapılmış ve bu düzenleme 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu olarak 23/07/1983 tarihinde yayımlanan Resmi Gazete ile yürürlüğe girmiştir2 . 2863 sayılı Kanun’un genel gerekçesi olarak yayınlanan 348 sayılı Danışma Meclisi Komisyon Raporu’nda, koleksiyoncuların elindeki eski eserlerin özel mülkiyete mi konu olduğu yoksa devlet malı mı olduğu hususunda açık bir tespitin bulunmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca hemen her evde aile yadigârı olarak saklanılan yahut kullanılan eserlerin mevcut olduğu, dolayısıyla bu durumun tüm vatandaşları suçlu potansiyeline soktuğu, bu gibi durumlara ilişkin 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu’nda sağlıklı bir cevabı bulunmadığı belirtilmiştir3 . Yeni kanunla, özellikle kültür varlıklarının tanımlanması, devlet malı ilkesi ile özel mülkiyet bağlamı, etnografik eserlerin niteliği, koleksiyoncuların ve sarrafların faaliyetleri, vatandaşların ellerinde bulundurdukları taşınır kültür varlıklarına ilişkin istisna düzenlemeleri gibi konularda düzenlemeler yapıldığı görülmektedir4 . Bu bakımdan gerek taşınır gerekse taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına dair düzenlemelerin 2863 sayılı Kanun’dan önce yetersiz kaldığını söylemek mümkündür.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (KTVKK) kapsamında korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile sit alanları, doğal değerler, tabii anıtlar ve tarihi değerlere ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Ayrıca söz konusu varlıklarla ilgili gerçek ve tüzel kişilerin sorumlulukları da düzenlenmiştir5 . Ancak makalemizde özellikle taşınır kültür varlıkları üzerinden değerlendirme yapılacağı için taşınır kültür varlıklarının neler olduğu ile mülkiyet hususu incelenecek ve kanunda öngörülen cezai müeyyideler de dikkate alınarak bulunduranların hukuki durumuna ilişkin açıklamalar yapılacaktır.

2863 sayılı Kanun’un 23. maddesi kapsamında korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarının neler olduğu örnek gösterilmek suretiyle açıklanmıştır. Söz konusu taşınırların neler olduğu aşağıda açıklanacağı için tekrara düşmemek adına burada ifade edilmemiştir. Bununla birlikte aynı kanunun 5. maddesinde, kültür varlıklarının devlet malı niteliğinde olduğu ifade edilmiştir.

“Taşınır kültür varlığı bulunduran kişilere” ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamında tam bir tanımlama yapılmamış olup bu kişiler gerçek ya da tüzel kişi olabileceği gibi koleksiyoncular, müzecilik faaliyeti yapanlar yahut müzayede vb. yöntemlerle hukuki sınırlar içerisinde kültür varlığı ticareti yapan kişiler olabilir. Makalemiz kapsamında taşınır kültür varlığı bulunduran kişilerin hukuki durumu, ispat sorunu ve taşınır kültür varlıklarına ilişkin mülkiyet sorunu tartışılacaktır.

“Koleksiyon”, toplanmak suretiyle bir araya getirilmiş ve özelliklerine göre sınıflandırılmış nesnelerin bütününe verilen isimdir6 . Koleksiyoncu ise söz konusu koleksiyonu yapan kimsedir7 . Koleksiyonun oluşturulması nesnelerin toplanması suretiyle yapılmakta olup bu toplama satın alma, takas vb. yollarla gerçekleştirilebilecektir. Koleksiyoncular gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilecektir.

Bununla birlikte “taşınır kültür varlığı ticareti yapan gerçek veya tüzel kişiler” bulunmaktadır. Söz konusu kişiler, kanunun çizmiş olduğu sınırlar içerisinde, ilgili idarelerden gerekli izinleri almak suretiyle taşınır kültür varlığı ticareti yapmaktadır. Ancak gelinen süreçte, 2863 sayılı Kanun’un 5. maddesi kapsamında devlet malı niteliğinde sayılan taşınır kültür varlıklarını bulunduran kişiler, ilgili idarelerden izin almak suretiyle yaptıkları işlemlerde dahi ceza tehdidi altında kalmaktadırlar. Ayrıca, yine bu kişiler, bedelini ve vergisini ödediği bazı eserlerin 2863 sayılı Kanun’un 5. maddesi kapsamında devlet malı niteliğinde sayılması nedeniyle söz konusu eserlerin ellerinden alınması tehdidi ile karşı karşıyadır. Bu kişiler, hukuki durumları ve ispat hususunda çeşitli zorluklar yaşamakta, bedellerini ödeyip aldıkları çeşitli taşınır kültür varlıklarının mülkiyeti konusunda getirilen katı görüş sebebiyle tazminat hakları dahi kısıtlanmaktadır. Yıllardır uygulamada süregelen bu hususu makalemizde irdelemek istedik. Bu kapsamda aşağıda taşınır kültür varlıklarının neler olduğu, bu kültür varlıklarını bulunduranların hukuki durumunu, özellikle cezai müeyyideler karşısında yaşadıkları ispat sorunlarını inceleyeceğiz. Bu kişilerin söz konusu kültür varlıklarını bir bedel ödemek suretiyle edindikleri de dikkate alınarak; mülkiyet konusunda gösterilen katı yaklaşım ve tazminat haklarının olup olmadığı gibi sorunlar tartışmaya açılacaktır.

I. 2863 Sayılı Kanun Kapsamında Korunması Gerekli Taşınır Kültür Varlıkları ve Mülkiyet Hususu

Kültür varlıklarının korunması gerektiği, Anayasa’nın 63. maddesi ile düzenleme altına alınmıştır. Bu düzenlemeye göre, “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır. Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.” Bu kapsamda kültür ve tabiat varlıklarının korunması görevi, anayasal olarak devlete yüklenmiş bir görevdir8 . Anayasa uyarınca devlet, söz konusu görevini yerine getirirken, temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceği yaklaşımına uygun hareket etmekle mükelleftir. Kanunlarla mülkiyet hakkına getirilen sınırlandırmalar, Anayasa’nın ilgili maddelerini ihlal etmemelidir. Anayasa ile devlete yüklenen bu görev karşısında, kanun koyucu tarafından, kültür varlıklarını korumak adına çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerden birisi de, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu olup bu kanunla birlikte çeşitli yönetmelik, genelge ve tebliğler de çıkarılmıştır. Bununla birlikte Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun ilke kararları bulunmakta olup kurulun, taşınmaz kültür varlıklarını koruma görevinden ötürü söz konusu kararlar taşınmaz kültür varlıklarına ilişkindir9 .

Kültür varlıklarına yönelik mevzuat yalnızca ulusal düzeyde değildir. Uluslararası düzeyde de kültür varlıklarının korunmasına yönelik çeşitli sözleşmeler hazırlanmış ve taraf ülkelere kültür varlıklarını koruma görevi yüklenmiştir10 . Konumuz ile yakın alakası da dikkate alınarak söz konusu sözleşmelerin en önemlilerinden biri, 1970 tarihli Kültür Varlıklarının Yasa Dışı İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması için Alınacak Tedbirlerle İlgili UNESCO Sözleşmesi’dir. Bu sözleşme özellikle, yasadışı bir şekilde ihraç edilen sanat eserlerinin kaynak ülkeye iadesi sorunlarıyla ilgilidir11 . Sözleşme, kültür varlıklarının silahlı çatışma zamanında korunmasını öngören 1954 tarihli Silahlı Bir Çatışma Halinde Kültür Mallarının Korunmasına Dair Sözleşme’nin tamamlayıcısı olan ve kültür varlıklarının barış zamanında da korunmasını öngören bir metindir12 . Söz konusu sözleşme ile taraf ülkeler, hukuka aykırı bir şekilde yürütülen uluslararası kültür ticaretini engelleme yükümlülüğü altına girmişlerdir13 . Sözleşme’nin 7. maddesinde, menşe ülkeden gelen bir iade talebi sonucunda, söz konusu kültür varlığına el koyma ve bu kültür varlığının iadesi hususunda uygun adımlar atma, iade talebinde bulunan ülkenin bu varlıkları iyi niyetli alıcı sıfatıyla edinmiş olan sahibine hakça bir giderim ödemesi taahhüt edilmektedir14 . Sözleşme, getirdiği bu düzenleme ile taşınır mal mülkiyetinin devrine ilişkin devletlerin ulusal hukuklarına gönderme yapmaktadır15 . Bununla birlikte, 1995 tarihli Çalınmış veya Yasadışı Yollarla İhraç Edilmiş Kültür Varlıklarına İlişkin UNIDROIT Sözleşmesi de önem taşımaktadır. Zira söz konusu sözleşmede iade bakımından zorlayıcı yöntemler ile iyiniyetli alıcıların zararının tazmini arasında hassas bir denge gözetilmeye çalışılmış, iyiniyetli alıcının menfaatini gözeten Kıta Avrupası hukuk sistemi ile kültür varlıklarının ilk sahibini korumayı esas alan Anglo-Amerikan hukuk düzenleri arasında bir yol bulunmak istenmiştir16 . Buna göre, çalınmış kültür varlığının iadesi kuralı, zilyedin iyiniyetli olup olmadığından bağımsız bir biçimde uygulama alanı bulacak, iyiniyetin mevcudiyeti sadece tazminat bakımından dikkate alınacaktır17 .

Kültür varlıkları” ifadesi, 2863 sayılı Kanun’un 3. maddesinde, tanımlar başlığı altında yer bulmuştur. Buna göre kültür varlıkları, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır. Doktrinde “kültür varlıkları” kavramı çeşitli yazarlar tarafından farklı şekillerde kullanılmıştır18 . Kültür varlıklarının tarihi devirlere de ait olduğunun ifade edilmesi, günümüze ait varlıkları da kapsadığını göstermektedir. Zira günümüze ait olan varlık, şayet gelecek kuşak için tarihsel bir değer taşıyorsa, şartların oluşması halinde, söz konusu varlık kültür varlığı sıfatını haiz olacaktır19 .

Kanun koyucu, kültür varlıklarına ilişkin yapmış olduğu bu tanımlamanın ardından kanunun amacına uygun bir şekilde, korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları ve korunması gerekli taşınır kültür varlıkları ayrımına gitmiş ve devam eden maddelerde söz konusu kültür varlıklarını tanımlamıştır. Kültür ve tabiat varlıklarının taşınır olmaları, bir yerden bir yere nakledilebilmeleri mümkün olan, gerekli tedbirler alındıktan sonra nakledilmelerinde sorun yaşanmayan, korunmaları için nerelerde bulunmaları daha doğru olursa orada korunmalarına karar verilebilen/verilmesi gereken varlıklar olmalarını ifade etmektedir. Bu nedenle, taşınır kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında, bütüncül bir yaklaşımdan çok, bireysel koruma yaklaşımının ön planda olduğu bir koruma uygulaması mevcuttur20 . Bununla birlikte, bütünlük arz ettiği yapıdan, doğasına ve yapılış amacına aykırı olarak koparılmış parçalar her ne kadar fiziki olarak taşınabilir konuma gelmişlerse de bu tür parçalar hukuki anlamda taşınmaz olma özelliklerini koruyacaktır21 .

2863 sayılı Kanun’un 23. maddesi kapsamında korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarının neler olduğu örnek gösterilmek suretiyle açıklanmıştır. Buna göre korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:

Jeolojik, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait, jeoloji, antropoloji, prehistorya, arkeoloji ve sanat tarihi açılarından belge değeri taşıyan ve ait oldukları dönemin sosyal, kültürel, teknik ve ilmi özellikleri ile seviyesini yansıtan her türlü kültür ve tabiat varlıkları;

Her çeşit hayvan ve bitki fosilleri22, insan iskeletleri, çakmak taşları (sleks)23, volkan camları (obsidyen)24, kemik veya madeni her türlü aletler, çini, seramik, benzeri kab ve kacaklar, heykeller, figürinler25, tabletler26, kesici, koruyucu ve vurucu silahlar, putlar (ikon), cam eşyalar, süs eşyaları (hülliyat), yüzük taşları, küpeler, iğneler, askılar, mühürler, bilezik ve benzerleri, maskeler, taçlar (diadem), deri, bez, papirus, parşümen veya maden üzerine yazılı veya tasvirli belgeler, tartı araçları, sikkeler27, damgalı veya yazılı levhalar, yazma veya tezhipli kitaplar, minyatürler, sanat değerine haiz gravür, yağlıboya veya suluboya tablolar, muhallefat (religue’ler)28, nişanlar, madalyalar, çini, toprak, cam, ağaç, kumaş ve benzeri taşınır eşyalar ve bunların parçaları;

Halkın sosyal heyetini yansıtan, insan yapısı araç ve gereçler dâhil, bilim, din ve mihaniki sanatlarla ilgili etnografik nitelikteki kültür varlıkları ile;

Milli tarihimizdeki önemleri sebebiyle, Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna ait tarihi değer taşıyan belge ve eşyalar, Mustafa Kemal ATATÜRK’e ait zati eşya, evrak, kitap, yazı ve benzeri taşınırlar.