Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Tercümandan Yararlanma Hakkının Gelişimi

The Improvement of the Right to Use Interpreter in the United States of America

Gülçin DEMİRCAN

Kişinin yargılamada kullanılan dili anlayamaması halinde duruşma salonunda bulunması yalnızca sembolik bir anlam ifade edecektir. Yargı konusu olayları tam ve somut bir şekilde ortaya koyabilmek, sorulara ve tanık beyanlarına yanıt verebilmek ve avukata danışabilmek ancak konuşulan dili anlamak suretiyle mümkün olacaktır. Bu bağlamda konuşulan dile vakıf olmayanlar bakımından adil yargılanma hakkından söz edilebilmesi için tercümandan yararlanma hakkının kabulü gerekli ve oldukça önemlidir. Tercümandan yararlanma hakkının Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gelişimi aslında bu hakka ilişkin yıllar içerisinde oluşan pek çok tartışmayı ortaya koyar niteliktedir. Her ne kadar tercümandan yararlanma hakkı, “the due process clause” ve ceza yargılamasında sanığa tanınan haklar perspektifinde anayasal bir temele sahip olarak kabul edilse de bu hususta yasal bir düzenleme getirilene kadar mahkemelerin takdirine bırakılan bir hak olmuştur. Federal Mahkeme Tercümanları Yasası’nın 1978 yılında kabulünün akabinde kanun ile öngörülen gereklilikler perspektifinde kararlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Kanun sonrasında çıkarılan başkanlık emirleri, memorandumlar ile tercümandan yararlanma hakkını güçlendirecek nitelikte kurallar getirilmiştir.

Tercümandan Yararlanma Hakkı, Adil Yargılanma Hakkı, Amerika Birleşik Devletleri Anayasası, 1978 Federal Mahkeme Tercümanları Yasası, Due Process.

The right to use interpreter which is an important element of the right to a fair trial is not directly regulated in the Constitution of the United States of America but is associated with the concept of the due process clause at the center of the 5th and 14th Amendments of the Constitution. In addition, it is stated that the 6th Amendment constitutes one of the sources of the right to use interpreter in criminal proceedings. First of all, Perovich v. The US decision will be examined to understand the way in which the right to use interpreter was initially viewed. The Court granted broad discretion to a trial court judge in the matter of whether to appoint an interpreter. In 1978 another development took place in terms of the right to use interpreter. 1978 The Federal Court Interpreters Act was passed by Congress after a difficult process. Finally in the study, the Federal Court Interpreters Act, some other court decisions and executive orders which are about right to use interpreter will be examined.

The Right to Use Interpreter, The Right to a Fair Trial, The Constitution of the United States of America, The Federal Court Interpreters Act, The Due Process Clause.

Giriş

Adil yargılanma hakkının önemli bir unsuru olan tercümandan yararlanma hakkı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Anayasası’nda doğrudan düzenlenen bir hak olmasa da Anayasa’nın 5. ve 14. değişikliklerinin merkezindeki “the due process clause” kavramı ile ilişkilendirilmektedir. Ayrıca ABD Anayasası 6. değişikliğinin sanıklara sağladığı hukuki güvenceler aracılığıyla ceza yargılamalarında, tercümandan yararlanma hakkının kaynaklarından birini oluşturduğu belirtilmektedir. Ancak tercümandan yararlanma hakkının ABD’de bir anda bu değişikliklere dayandırılarak etkin bir savunma için olmazsa olmaz bir hak olarak kabul edildiği söylenemez. 1970’li yıllara kadar tercüman sağlama konusunda mahkemeler çekimser davranmıştır. Davalının İngilizce anlama kabiliyetini irdeledikten sonra bu anlamda çok az bir anlama ve konuşabilme yeteneği olsa dahi tercümandan yararlanma talebini reddetmiştir. Bu talep kabul edilip tercüman atansa bile kapsamı oldukça sınırlı bir şekilde anlaşılmıştır.

Çalışmada öncelikle tercümandan yararlanma hakkı, genel hatlarıyla ve bazı tartışmalar ile özellikli durumlarıyla ele alınacaktır. Tercümandan yararlanma hakkının kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek bazı riskler de bu başlık altında değinilecek bir başka husustur. ABD’de tercümandan yararlanma hakkının gelişiminin irdelenmesine geçmeden önce önemi nedeniyle ABD’deki resmi dil tartışmalarına kısaca yer verilecektir. ABD’de tercümandan yararlanma hakkının gelişimi üç aşamada incelenecektir. Bu kapsamda öncelikle 1907 tarihli Perovich v. ABD kararı tercümandan yararlanma hakkının kapsamına başlangıçta ne şekilde bakıldığını anlayabilmek bakımından ele alınacaktır. Bu karar ile yargıçlara İngilizce konuşamayan davalının ifadesini çevirmek için bir tercüman tayin edilmesi ve kendi dillerinde ifade vermesine izin verilmesi konusunda geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. Mahkemenin yetersiz analizine, takdir yetkisinin sınırlarını tanımlamamış olmasına ve kararın yayınlanmış bir gerekçesinin bulunmamasına rağmen bu karar, sıkça emsal gösterilmiştir. Tercümandan yararlanma hakkının anayasal bir hak olduğunun kabulü bakımından 1970 yılı ABD için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Nitekim United States ex rel. Negron v. New York kararında mahkeme, bir ceza davasında İngilizce konuşamayan sanığın tercümandan yararlanma noktasında anayasal bir hakka sahip olduğuna karar vermiştir. Bu nedenle, çalışma kapsamında ikinci olarak United States ex rel. Negron v. New York kararı irdelenecektir. 1978’de ise tercümandan yararlanma hakkı bakımından bir başka gelişme yaşanmış; Küba’dan ve Orta Amerika’dan ABD’ye göçen kişi sayısının artması, tercümanlık hizmetlerine duyulan ihtiyacı arttırmış ve zorlu bir süreç sonucunda Kongre tarafından Federal Mahkeme Tercümanları Yasası kabul edilmiştir. Yasaya işaret edilen ilk karar, Martin Medina Tapia v. ABD kararıdır. Çalışmada son olarak ilgili yasa ve bu yasa sonrasında ABD’de tercümandan yararlanma hakkı bakımından verilen diğer bazı mahkeme kararları ve düzenlemeler ele alınacaktır.

I. Genel Olarak Tercümandan Yararlanma Hakkı ve Esaslı Unsurları

Tüm yasal işlemlerde iletişimin ana aracı olması sebebi ile yargılamada kullanılan dili anlama yeteneği, yargılamanın adaleti açısından oldukça mühimdir.1 Tercümandan yargılanma hakkı, yargılama makamı ve muhakemenin sujeleri ile yargılamanın yapıldığı dili anlamayan ve konuşamayan sanık arasında iletişimin kurulabilmesini ve bu şekilde sanığın savunmasını yaparak yargılamanın sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesini sağlayan adil yargılanma hakkının esaslı unsurlarından biridir.2 Suç isnatlarına maruz kalan sanığın, bunlara karşı savunmasını yapabilmesi için ön şart, isnatları tam olarak anlayabilmesidir.3 Mahkemede kullanılan dili bilmeyen sanığın, kendini savunması açısından mağdur olmaması adına tercüman yardımından yararlanması bir zorunluluktur. Ancak bu şekilde yapılan muhakeme neticesinde maddi gerçeğe ulaşılıp ceza adaleti sağlanabilecektir.4

Tercümandan yararlanma hakkını kullanamayan sanığın, adil yargılanma hakkının esaslı unsurlarını oluşturan diğer haklardan tam ve olması gibi yararlanması da mümkün olmayacaktır. Sanığın kendini tam ve doğru bir şekilde ifade edemediği bir durumun, yargılamanın sujelerinden birini, diğerine göre daha dezavantajlı bir duruma sokacağı ve bunun da silahların eşitliği ilkesine aykırılık teşkil edeceği belirtilebilir.5 Bu nedenle bazı yazarlar, yargılama esnasında kullanılan dili anlayamayan veya konuşamayan sanığın tercümandan yararlanma hakkını kullanamaması halinde yargılamanın her aşamasında hazır bulunsa dahi yargılamayı etkileme imkânı bulamayacağından yargılamaya katılmamış farz edilmesi, hatta eğer mahkeme tarafından karar verilmiş ise kararın, sanığın yokluğunda verilmiş gibi kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.6

Yargılama sırasında bir tercümanın bulunmamasının başvuranın kendisi için hayati öneme sahip konulardaki tam katılımını etkilemeyeceğinin kesin olarak kanıtlanması konusunda karar ve tespit yetkisi yargıçlara aittir. Yetkililerin bu yükümlülüğü, sadece bir tercümanın atanıp atanmamasının gerekliliğinin tespiti ile sınırlı olmayıp aynı zamanda tercümanın yeterliliğini kontrol etmelerini de gerektirmektedir.7

Ceza yargılamasında tercüme faaliyeti muhakemenin niteliği gereği hızlı bir şekilde yapılmakta tercüme faaliyetinde ardıl tercüme ve simultane tercüme olmak üzere iki farklı metot kullanılmaktadır. Sanık ya da şüpheliyi dinlemesinin ardından tercüman, çeviri yapabileceği gibi (ardıl tercüme), konuşmacının sözleri ile eşzamanlı olarak da tercüme yapılabilir (simultane tercüme).8 Bu iki metottan hangisi benimsenmiş olursa olsun tercümandan yararlanma hakkı, adil yargılanma hakkının önemli bir gereği olarak karşımıza çıkarken bir yandan da tercüme faaliyeti birtakım olumsuzlukları ve riskleri bünyesinde barındırmaktadır. Öncelikle yargılama sürecine tercüme faaliyetinin de eklenmesi, yargılama süresini genellikle uzatmaktadır. Elbette sanığın yargılamayı anlamaması ve kendini ifade edememesi halinde sürecin ne kadar hızlı bir şekilde bitirildiğinin önemi yoktur. Ancak bir yandan da usul ekonomisi gereği, yargılamanın kısa bir sürede bitirilmesinin önemi inkâr edilemez. Bu durumda mahkemelerin hem tercümandan yararlanma hakkını hem de makul sürede yargılanma hakkını gözetmesi, adil yargılanma hakkının esaslı unsurlarını oluşturan bu iki hak arasında bir denge kurması gerekmektedir.9

Karşılaşılabilecek bir diğer olumsuz durum ise tercüme hatalarından kaynaklanan doğru anlaşılamama halidir.10 Bu durumun örneği Nürnberg yargılamaları esnasında görülmüştür. Her ne kadar Almanca konuşan sanıklar/tanıklar cümleye başlarken bir giriş olarak “ja (evet)” sözcüğünü kullansalar da tercümanlar bu sözcüğü “ithamı tereddütsüz, şartsız kabul etme” anlamına gelecek şekilde çevirmişlerdir.11

Tercüme faaliyeti esnasında karşılaşılabilecek bir diğer olumsuzluk, tercümanların yargılama esnasında duygularının işlerine yansıyabilme olasılığıdır.12 Bu noktada en az iki dilde konuşması ve sadakatle çevirmek adına yemin etmesinin tercümanlar için yeterli bir kalite standardı olduğunu ifade etmek Hale’ın ifadesiyle naif bir varsayım olacaktır. Bu varsayım, tercüme faaliyetinin basit bir kelime eşleştirme alıştırması olduğu inancına dayanmaktadır.13 Oysaki burada adil bir yargılamanın gerçekleşebilmesi adına gözetilmesi gereken husus, tercüman kullanmayan taraflar ve tanıkların direkt olarak kendi sözleri ile yargılandığı ancak bir tercüme faaliyeti sonrası kanıtları/beyanları elde edilenlerin esas olarak bir tercümanın kullandığı sözler üzerine yargılandığıdır.14 Bu durum, tercümanın yeterliliğinin gözetilmesi gerekliliğinin önemini yansıtmaktadır.15

Tercümandan faydalanma hakkının pratiği aynı zamanda sanıklar tarafından suiistimal edilebilme tehlikesini taşımaktadır. Bu bağlamda özellikle aslında yargılamada kullanılan dili anlayabilen ve konuşabilen sanıkların sorulan sorulara cevap verirken zaman kazanma niyetiyle bu hakkı kullanabilmeleri söz konusu olabilmektedir.16 Yargılama faaliyeti sırasında tercümandan yararlanma hakkının kullanılmasında ortaya çıkabilecek tüm bu problemlerin somut olayın koşulları göz önünde tutularak tespiti, özellikle ölçülülük değerlendirmesi bakımından önem taşımaktadır.

Tercümandan yararlanma hakkının, davalının adil bir şekilde yargılanması için gerekli olan belgelerin veya beyanların- örneğin suçlama, iddianame, önemli tanık ifadesi, vb.- tercümesini veya yorumlanmasını da kapsadığı ifade edilmektedir. Bu anlamda ilgili dava dosyasının tamamı olmasa da suç ithamı altında olan kişinin ne ile suçlandığını ve suçlamaların ağırlığını anlayabilmesini sağlayacak ölçüde belgelerin çevirisi gerekmektedir.17 Bu hususta diğer bir görüş ise iddia ve savunmanın tümünün şüpheli ya da sanığın anladığı dile çevrilmesini, silahların eşitliği ilkesinin gerçekleşebilmesi bakımından elzem görmektedir.18 Tanık beyanlarının da çevirisinin yapılması, tanık beyanlarının delil olarak kullanılabilmesi için gereklidir. Nitekim bu beyanların delil olarak kabulü için mahkeme önünde tartışılabilmesi gerekmektedir.19

Tercümandan yararlanma hakkının duruşmada hazır bulunma ve hukuki dinlenilme haklarında bağımsız bir şekilde değerlendirilemeyeceği de belirtilmektedir. Brown-Blake bu hususu R v. Lee Kun davası üzerinden açıklamıştır. Buna göre Lee Kun her ne kadar duruşmada tercüman bulunmaması sebebiyle tanıkların beyanlarını anlamadığını belirterek hakkında verilen mahkûmiyet kararına itiraz etse de Temyiz Mahkemesi, mahkûmiyete esas olan kanıtların sanık tarafından anlaşılabildiğini ve bu nedenle herhangi bir ihmalin söz konusu olmadığını belirterek mahkûmiyet kararını onamıştır. Brown-Blake bu noktadan hareketle, en azından “Common Law” bakımından tercümandan yararlanma hakkının duruşmada hazır bulunma hakkına bağlı olduğunu iddia etmektedir.20 Common Law ülkeleri için sanıkların tercümana erişim hakkı bakımından R v. Lee Kun kararında, Lord Reading tarafından yapılan değerlendirmeler adeta yön göstericidir. Bu karadaki en temel fikir, sanığın varlığının sadece fiziksel olarak katılımı şeklinde algılanmaması gerekliliği aynı zamanda yargılamanın niteliğini anlama yeteneğine sahip olması anlamına da geldiğidir.21

Tercümandan yararlanma hakkı ile ilgili bir diğer tartışmalı husus, sanığın yargılamada kullanılan dili bilmediği ancak müdafinin bildiği durumlarda ortaya çıkmaktadır. Müdafinin bilmesinin sanığın tercümandan yararlanma hakkını ortadan kaldırmayacağını belirten görüşler olduğu gibi22 müdafinin ilgili dile yeteri kadar hâkim olduğu durumlarda, tercüman atanmasına gerek olmadığını savunan görüşler de mevcuttur.23 Sanığın yargılamada kullanılan dili bilip bilmediğinin her durumda tespiti kolay değildir; tercüman yokluğu nedeniyle etkilenen kişinin adaletten mahrum bırakıldığı sonucuna varmak kestirmecilik olacaktır. Zor olan bir dile “çok az yetkin” ile “bir miktar yetkin” olan insanlar arasındaki ayrımın nasıl yapılacağı ve bu anlamda hakkaniyetin bir tercüman gerektirip gerektirmeyeceği sorusunun yanıtlanabilmesidir. Cevap, davanın tüm koşullarının analizi ile mümkün olabilecektir.24

Mahkemeler bazı olaylar bakımından bir tercümanın gerekli olduğu durumlarda, çeviri standardının mükemmel olmaktan ziyade yeterli olması halinde adaletle ilgili ihtiyaçların karşılandığını açıkça belirtmişlerdir. Mükemmeliyet yerine yeterlilik şartı, mantıklı görünmeyebilir. Eşitlik, aynı anda prosedürel bir hak gerektirebilir, ancak bu hak, mümkün olan en üst düzeyde sağlanmadığında tatmin edici olmayacaktır. Yetersiz bir tercüman, hiçbir tercümanın bulunmaması kadar süreç problemi yaratabilir.25 Örneğin ABD’de genel olarak, mahkemeler çevirinin bütünüyle yeterli ve doğru olup olmadığını soran bütünsel bir yaklaşımı benimsemişlerdir.26

Hem ilgili düzenlemelerde açıkça belirtildiği hem de yargı kararlarıyla somutlaştırıldığı üzere tercümandan yararlanmanın ücretsiz olması hakkın önemli esaslı unsurlarından biridir. Ücretsiz yararlanma mutlaktır; sanığın maddi durumunun ücreti karşılamaya elverişsiz olması aranmamakta ve devlete bu noktada pozitif bir yükümlülük yüklenmektedir.27 Her ne kadar yapılan açıklamalardaki vurgulardan tercümandan ücretsiz yararlanma hakkının öznesi olarak sanık ifade edilmiş olsa da bu hak soruşturma aşamasında alınacak ifadeler sırasında da gündeme gelebilecektir.28

Tercümandan yararlanma hakkının önemine rağmen pek çok ülkede (Bu hususu bir raporla ele almış olan Venezüella, çoğu yargılamanın İngilizce olduğu ancak çoğu sanığın İngilizce bilmediği Güney Afrika ve dört resmi dili olan İsviçre özellikle örnek verilebilir.) yeterli tercüman bulunmadığı ya da tercümanlar için yeterli kalite garantisi olmadığı belirtilmektedir. Bu koşullar altında adil yargılanma hakkının tehlikeye gireceği açıktır.29 Her ne kadar tercümandan yararlanma hakkı aslında oldukça doğal bir hak olarak düşünülebilse de örneğin ABD’de işitme engelliler için bu hakkın gelişimi uzun bir süreç içerisinde gerçekleşmiştir. ABD Anayasası ve eyalet anayasaları işitme engelli davalılar için ayrı ya da daha az haklar sağlamamakla birlikte pratikte haklarını işler kılacak koşullar bulunmamaktaydı ve işitme engelli kişiler, yargılama sırasında bu nedenle dezavantajlı bir duruma düşmekteydi.30 Örneğin, Felts v. Murphy kararında, hakkındaki kanıtları, fiziksel durumu nedeniyle duymayan mahkûm cinayet suçu ile yargılanmış ve suçlu bulunmuştur. Mahkeme, davalının davanın kulak trompetine tekrar edilmesi talebini reddetmiştir. Her ne kadar davalının yargılamanın neredeyse tamamını (trompetine tekrar edilen tek bir cümle hariç) duyamadığı oldukça açık olsa da mahkeme burada bir süreç ihlali bulmamış ve mahkûmiyet kararını onaylamıştır.31

Ancak 1970’lerden günümüze Amerikan Yüksek Mahkemesi, federal mahkemeler ve federe devletlerin mahkemelerinde, yargılamada kullanılan dili anlayamayan ve konuşamayan kişilere ve işitme engellilere genel olarak tercümandan yararlanma hakkının tanındığı söylenebilecektir. Amerikan Yüksek Mahkemesi kararlarında daha ayrıntılı bir şekilde ele alınacağı üzere mahkemeler, tercüman yararlanma hakkı açıkça düzenlenmemiş olsa bile, hakkın the due process caluse’un, çelişmeli yargı ilkesinin ve avukatın etkin yardımından yararlanma hakkının birleşiminin bir türevi olduğunu kabul etmişlerdir.32

II. ABD’de Resmi Dil Tartışmaları

Çok dilli bir geçmişi olan ABD’de federal devlet düzeyinde bir resmi dile sahip olunup olunmaması, uzun zamandır tartışmalı bir konu başlığıdır. Her ne kadar ABD’nin resmi bir dili mevcut olmasa da ya da daha doğru bir ifadeyle İngilizce resmi dil olarak benimsenmiş olmasa da İngilizceyi kendi eyaletlerinin resmi dili olarak ilan eden aralarında Illinois, Tenessee33 gibi eyaletlerin olduğu pek çok federe devlet mevcuttur. İngilizcenin ülke çapında resmi dil olarak kabul edilmesini savunanlar, dilin baskın bir dil olarak pek çok kişi tarafından bilindiğini ve idare süreçlerini kolaylaştırmak için resmi dilin İngilizce olması gerektiğini iddia etmektedir. Ayrıca bu hususta getirilen yasal düzenlemelerin yalnızca İngilizce konuşan vatandaşlar için değil ayrıca göçmenler için de avantajlar sağlayacağını belirtmişlerdir. Kamu ile paylaşılan belgelerin ya da örneğin kamuya açık toplantıların İngilizce yapılmasıyla, bu bireylere İngilizce öğrenmeleri ve böylece topluma daha fazla uyum sağlayabilmeleri teşvik edilmiş olacak ve bu şekilde ırksal ve etnik çatışmaların sayısı azalacak ve birlik sağlanacaktır.34 Bu şekilde aynı zamanda bu kişiler, ekonomik fırsatlardan daha fazla yararlanabilecek ve demokratik süreçlere de katılımları artacaktır. Yine resmi dilin İngilizce olarak kabulüne yönelik düzenlemelerle, çok dilli belgeler için ayrılacak bütçe de azalacak ve bu şekilde tasarruf edilecektir.35 Bu yönde görüş bildirenlerin arasında Cumhuriyetçi parti üyeleri ve English First gibi kuruluşlar yer almıştır. Bu görüşe karşı olanlar ise resmi dilin İngilizce olacağı yönündeki bir yasal düzenlemenin anayasaya aykırı olacağını belirtmişlerdir. Buna göre federal devlet ve federe devletlerin çalışanlarının özellikle göçmenlerle İngilizce dışında bir dilde iletişim kurmasını yasaklamak ifade özgürlüğünü yani Birinci Değişikliği ihlal etmek anlamına gelmektedir.36 Ayrıca bir dilin resmi dil olarak kabulü ile o dile sağlanan güçlü statü ile diğer diller dışlanmış olacaktır.37 Çok sayıda göç alan bir ülke olan ABD’de, göçmenlerin kendi ana dillerinde devlet hizmetlerinden yararlanma hakkına sahip olması gerektiğini savunmaktadırlar. İşin ekonomik boyutuna yönelik ise çevirmen ihtiyacının aslında iş imkânı sağladığını ve hükümet için mali bir sorun olduğunun kanıtlanmadığını iddia etmektedirler.38

Federal mahkeme kararlarında ise vatandaşların bilgiye erişimini, İngilizce dışındaki bir dilde iletişimi yasaklayan, kamu açısından önem taşıyan konularda vatandaşlarla iletişim kurulmasını engelleyen yasaların Birinci Değişikliği ihlal ettiğine karar verilmiştir.39 Örneğin 1923 yılına gelindiğinde Meyer v. Nebraska davasında ABD Yüksek Mahkemesi, sekizinci sınıfın altındaki çocuklara İngilizce dışındaki dillerin öğretilmesini yasaklayan ve yetiştirilen tüm çocukların ana dilinin İngilizce olmasını amaçlayan bir Nebraska yasasını incelemiştir.40 Yüksek Mahkeme, anayasal korumanın diğer dilleri konuşanları da kapsadığını belirterek kanunun anayasaya aykırı olduğu sonucuna varmıştır. Ancak Mahkemenin bu kararının tam anlamıyla benimsendiğini düşünmek hatalı sonuçlara varılmasına yol açabilecektir. Örneğin ABD’de mahkemelerde İngilizce kullanılmasını sağlamak maksadıyla mevzuat taslağı hazırlanmıştır.41 Ancak DiChiara’nın da belirtmiş olduğu üzere, yalnızca İngilizce kullanılması yönünde düzenlemeler, aynı zamanda ciddi yasal süreç sorunlarını da gündeme getirmektedir. İngilizce konuşamayan kişilerin mahkeme salonunda neler olup bittiğini anlayamamaları, sağlıklı iletişim kuramamaları, kendilerini ifade edememelerine neden olur.42 Bu noktada mahkemede konuşulan dili anlayamayan ve kendilerini bu dilde ifade edemeyen kişilere yönelik tercüman sağlanması, oldukça önem taşımaktadır. Cardi’nin de makalesinde belirtmiş olduğu üzere, tercümandan yararlanma hakkı, herhangi bir dil veya dilsel kimlik için hoşgörü, koruma veya terfi sağlamayı amaçlamaz. Hakkın amacı etkili iletişimi sağlamaktır.43