Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Avukatlık Ücretinin Tahsili İçin Belirsiz Alacak Davası Açılıp Açılamayacağı Sorunu

Mehmet Akif TUTUMLU

I. Genel Olarak

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107/1’inci maddesi hükmüne göre; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.2

Belirsiz alacak davasının hukuk sistemimize getirdiği imkânlar Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 15.12.2017 tarihli ve E. 2016/6, K. 2017/5 sayılı kararında3 şöyle ifade edilmiştir:

“Kanun Koyucu, hak arama hürriyetinin önündeki engelleri kaldırmak için yargılamanın başında elinde mevcut delillere ve miktarı belirleme yönünden delil elde etme çabalarına rağmen davacının dava edebileceği gerçek ve somut alacak miktarını belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya herkes için imkânsız olacağı hâllerde, davacıya düşük bir miktar göstererek belirsiz alacak davası hatta eda davası yerine belirsiz tespit davası açabilme imkânı getirmiştir. Bu sayede, alacağını davanın başında belirleyemeyen davacı düşük bir miktar göstererek alacağın tamamını dava edebilme ve gerçek miktar yargılama sırasında tespit edildiğinde, ıslah hakkını kullanmasına ya da ek dava açmasına gerek kalmaksızın ve iddianın değiştirilmesi yasağıyla karşılaşmaksızın alacak miktarını dilekçe sunarak ve eksik peşin harcını ikmal ederek mahkeme önüne getirebilme hakkına kavuşmuştur.”

Hangi tür alacaklar için belirsiz alacak davası açılabileceği yasada genel ibarelerle belirlenmiştir. Buna göre alacağın miktar ya da değerinin tam ve kesin olarak belirlenememesi, temel ölçüt olarak ortaya çıkmaktadır.

Ancak uygulamada her bir somut dava için yasadaki ölçütün mevcut olup olmadığı konusunda yargı organları arasında görüş ayrılığı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, avukatlık ücret alacağının tahsili bağlamında belirsiz alacak davası açılıp açılmayacağı konusunda farklı içtihatlar bulunmaktadır. Bunları açıkladıktan sonra kişisel değerlendirme ve kanaatimizi açıklamaya çalışacağız.

II. Avukatlık Ücreti Hakkında Belirsiz Alacak Davası Açılabilir Görüşünü İçeren İçtihatlar

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 18.01.2022, E. 2020/(13)3-279, K. 2022/3:

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar her iki taraf vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapanan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; avukat olan müvekkilinin davalının vekili olarak bir kısım dava ve işleri takip ettiğini, görevini gereği gibi ifa etmesine rağmen 25.10.2010 tarihinde haksız şekilde azledildiğini, haksız azil nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 163 ve 164. maddeleri çerçevesinde hak edilen (takip edilen işlerin değeri üzerinden %20 oranıyla hesaplanan) vekâlet ücretinin ödenmesi için davalıya gönderilen ihtardan sonuç alamadıklarını, kendilerini oyalayan davalı hakkında zamanaşımının dolmasına birkaç ay kala muaccel 7.949.333,34 TL ücret alacağı ve fer’îlerinden (fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak) 4.000.000 TL’lik kısım için Gaziantep 13. İcra Müdürlüğünün 2015/94533 sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını ancak vekâlet ücretinin vekil olarak takip edilen davanın 39.666.666,70 TL olan müddeabihin yüzde onundan aşağı olamayacağını bilmesine rağmen davalının bu takibe dâhi itiraz ettiğini, eldeki dava ile haksız azil nedeniyle doğan vekâlet ücreti alacaklarının tespit edilmesini istediklerini, Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesine göre müddeabihin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasında ücrete hükmedilecek olması nedeniyle belirlenecek avukatlık ücretinin henüz bilinmediğini, bu nedenle davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107. maddesi çerçevesinde belirsiz alacak davası olarak açılması gerektiğini ileri sürerek davanın belirsiz alacak davası olarak kabulüyle, vekâlet ücretinin en üst hadden tespitine, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 20.000 TL’nin azil tarihinden, bu yerinde görülmezse ihtarnamenin tebliği tarihinden başlayacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama süreci içinde 18.01.2017 tarihli dilekçeyle HMK’nın 107/2. maddesi gereği dava değerini 5.921.204,15 TL olarak arttırdıkları bildirilmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; iddiaya konu alacak miktarının belirli olması nedeniyle HMK’nın 107/1. maddesinin uygulanamayacağını, zira davacı avukatın gerek müvekkili aleyhine başlattığı icra takibinde gerekse gönderdiği ihtarnamelerde alacak miktarını açıkça belirterek talepte bulunduğunu, dolayısıyla, harç ödemekten kaçınmak için davanın bu şekilde açıldığını, alacağın belirsiz olduğundan bahsedilemeyeceğinden HMK’nın 109/2 maddesi çerçevesinde dava değerinin tam olarak gösterilerek harcın tamamlanması gerektiğini, esas yönünden ise azlin haklı olması nedeniyle vekâlet ücreti alacağının mevcut olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, davacının talep arttırım dilekçesi üzerine alacağın zamanaşımına uğradığını belirtmiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin ön inceleme aşamasında verdiği 01.09.2015 tarihli, 2015/369 E., 2015/535 K. sayılı kararıyla uyuşmazlığın 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kaldığından bahisle tüketici mahkemelerinin görevli olduğu belirtilerek dava (göreve ilişkin dava şartı yokluğundan) reddedilmiştir.

7. Bu karara karşı davacı vekilinin temyiz itirazları üzerine Yargıtay (kapanan) 13. Hukuk Dairesinin 03.12.2015 tarihli, 2015/36358 E., 2015/35352 K. sayılı kararıyla, asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu gözetilerek işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.

8. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda 09.02.2017 tarihli, 2016/59 E., 2017/128 K. sayılı karar ile; azlin haksız olduğu ve benimsenen bilirkişi raporunda tespit olunan şekilde davacının Avukatlık Kanunu’nun 164/4. maddesi çerçevesinde takip edilen dosyanın dava değerinin %15 i üzerinden vekâlet ücretine hak kazandığı gerekçesiyle davanın (bedel artırımı ile birlikte) kabulüne, dava değeri dikkate alınarak önceden tahsil edilmiş 63.584,85 TL’nin tenzili ile 5.938,703,15 TL vekâlet ücreti alacağının dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 24.01.2019 tarihli ve 2018/4827 E., 2019/591 K. sayılı kararı ile; “...1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dava, haksız azilden kaynaklı vekalet ücreti alacağını tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı ile vekili avukat davacı arasındaki vekalet ilişkisi 25.10.2010 tarihli azilname ile son bulmuş; davacı avukat tarafından davalı müvekkiline 12.11.2010 tarihli ihtarname keşide edilerek fazlaya ilişkin haklar saklı tutulup 7.949.333,34 TL vekalet ücreti ve KDV alacağının ödenmesi talep edilmiş ve bunun üzerine davalı aleyhine fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 4.000.000 TL üzerinden 17.06.2015 tarihinde icra takibine geçildiği anlaşılmıştır. Davacının talep ettiği vekalet ücreti alacağı, HMK m. 107/2 “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” şeklinde yer alan düzenlemeye göre belirsiz alacak davasına konu edilemeyecek nitelikte olduğundan; söz konusu 12.11.2010 tarihli ihtarname ile alacağın tamamı muaccel hale geldiğinden, dava tarihi itibariyle talep konusu yapılmayan alacak için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 147. maddesi (Mülga 818 s.BK. 126.) gereğince vekalet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrayacağı, değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

Kaldı ki Mahkemece, davanın vekalet sözleşmesinden kaynaklanmış olması nedeniyle 6502 sayılı yasa gereğince tüketici mahkemesi görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine ilişkin verilen ilk karar, davacının temyizi üzerine Dairemizin 03.12.2015 tarih 2015/36358 E ve 2015/35352 K sayılı ilamı ile bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında 18.01.2017 tarihli ıslah dilekçesiyle davacı, talebini 5.941,204,15 TL olarak ıslah ettiğini ifade etmiş, mahkemece ıslah edilen talep esas alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Oysaki, 4.2.1948 tarih, 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu nedenle davacının ıslahtan önceki talebi dikkate alınarak sonucuna uygun bir hüküm kurulması gerekirken, mahkemece yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

O halde mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler ışığında; zamanaşımına uğramış olan vekalet ücret alacakları için aynı zamanda bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı da değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile yanılgılı karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Kabule göre de; mahkemece davacının haksız nedenlerle azledildiği kabul edilmiş ve yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda vekalet ücreti hak kazandığı kabul edilerek %15 üzerinden davalının vekalet ücreti hesaplanmış olup, mahkemece de anılan rapor benimsenerek davalının vekalet ücretini %15 üzerinden hesaplanmış ise de, Avukatlık Kanununun 164/4. maddesine göre; “Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir.” Bu halde davanın ve takibin parayla değerlendirilmesi halinde %10 ile %20 arasında oran belirlenirken hangi ölçünün esas alındığının da gerekçeli olması gerekir. Mahkemece, %10 oranın aşılması halinde kararda bu oranın esas alınmasına ilişkin somut dayanaklar gösterilmelidir. Mahkemece, avukatlık ücret alacağına ilişkin %15 uygulanmasının somut yasal dayanakları gösterilerek hüküm tesis edilmesi gerekirken, yazılı şekilde soyut ifadelerle hüküm tesisi uygun görülmemiştir...” gerekçesi ile karar davalı yararına bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Mahkemenin 16.07.2019 tarihli ve 2019/351 E., 2019/377 K. sayılı kararı ile; ilk karar gerekçesi genişletilmek ve somut olayda belirsiz alacak davası açılmasının mümkün olduğu açıklanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.