Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İşyeri Hekimlerinin Sağlıklı ve Güvenli Çalışma Hakkı Bağlamında Karşılaştıkları Birtakım Sorunlar

Some Problems Encountered by Occupational Physicians within the Context of the Right to Safe and Healthy Work

Serenay KARA, Zeynep ŞİŞLİ

Sağlıklı ve güvenli bir ortamda uygun koşullarda çalışma hakkı, temel bir insan hakkıdır. Sosyal devlet ilkesini benimseyen her devlet, bu hakkı korumakla mükelleftir. Devletler; iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı oluşturmak, mevzuatta öngörülen kurum ve kuralların uygulanmasını sağlamak ve denetlemek suretiyle mükellefiyetlerini yerine getirmektedir. Yürürlükteki mevzuat uyarınca işverenlerin işyerlerinde oluşturmaları gereken iş sağlığı ve güvenliği organizasyonu bünyesinde; işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları ve diğer sağlık personeli, işçilerin sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarını sağlama amacı doğrultusunda önemli roller üstlenmiş olmalarına karşın, mevcut yasal düzenlemelerin, mesleki bağımsızlıklarını garanti altına almakta yetersizliği nedeniyle, uygulamada birtakım sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu çalışmanın amacı, iş sağlığı ve güvenliği alanında işyeri hekimliğinin Covid-19 sürecinde çarpıcı bir şekilde ortaya çıkan önemini vurgulamak ve işyeri hekimlerinin uygulamada sıklıkla karşılaştıkları, çalışma verimliliğini olumsuz etkileyen sorunlara çözüm önerileri sunmaktır. Bu kapsamda, iş sağlığı ve güvenliği kavramı; yaşam hakkı, sağlık hakkı ve çalışma hakkıyla ilişkilendirilerek açıklandıktan sonra, kavramsal ve tarihsel gelişim bakımından bir çerçeve çizilmiştir. Bu bağlamda, psikolojik taciz, iş güvencesizliği, görev tanımına uyulmaması ve eğitim yetersizliği gibi sorunlar irdelenmiştir. Son olarak, bu sorunların iş sağlığı alanındaki olumsuz etkilerini ortaya koyan Covid-19 küresel salgınına ilişkin olarak işyeri hekimleri özelinde bir değerlendirme yapılmıştır. Bu çalışma yürütülürken, literatür taraması yapılmış ve birtakım deneysel verilerden faydalanılmıştır.

Çalışma Hakkı, İşyeri Hekimi, İş Sağlığı ve Güvenliği, Mesleki Bağımsızlık, Covid-19.

The right to work under favourable conditions in a healthy and safe environment is a fundamental human right. Each state, which has adopted the social state principle, is obliged to protect this right. States fulfil their obligation by means of making legislation, ensuring the implementation of the institutions and the rules prescribed by legislation, and inspecting. In the occupational health and safety organization, which shall be created by the employer in the workplace, pursuant to the legislation in force; occupational physicians, occupational safety specialists and other health staff play vital roles in providing workers with working in a healthy and safe environment; however, they have been encountering some problems arising from the inadequacy of existing legal regulations to guarantee their professional independence in practice. The aim of this study is to emphasize the striking importance of occupational medicine in the time of Covid-19, and to offer some solutions to the problems adversely affecting occupational physicians’ working effectiveness, which they frequently encountered in practice. Within this scope, after the concept of occupational health and safety was explained in relation to the right to life, the right to health and the right to work, a frame was drawn in respect to the conceptual and historical development. Within this framework, the problems, such as mobbing, job insecurity, failure to comply with the job description, and insufficient training were examined. Finally, a consideration concerning Covid-19 pandemic, which proves the adverse effects of these problems in occupational health and safety field, was made specifically pertaining to the occupational physicians. As the study was being carried out, a literature review was conducted, and some empirical data were utilized.

Right to Work, Occupational Physician, Occupational Health and Safety, Professional Independence, Covid-19.

GİRİŞ

Kişilerin hayatlarının büyük bir kısmını geçirdiği çalışma ortamlarında, sağlıklı ve güvenli koşulların sağlanması elzemdir. Çalışanların sağlıklarını koruma, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önleme amacı doğrultusunda, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sunan profesyonellere1 ihtiyaç duyulmaktadır. İşyeri2 hekimi, işçilerin sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma haklarını koruma gayesiyle iş sağlığı ve güvenliğini sağlamaya yönelik görevler üstlenen profesyonellerdendir. 2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun3 tüm çalışanları -statülerine bakılmaksızın- kapsamına almasının doğal bir neticesi olarak, işyeri hekimi görevlendirilmesi, belirli istisnalar4 haricinde, kademeli olarak, tüm işyerlerinde zorunlu hale getirilmiştir. 6331 sayılı Kanun kapsamında, işyeri hekimlerinin kamu kurumlarında görevlendirilmeleri veya özel sektör işyerlerinde farklı sözleşmelere dayalı çalışmaları mümkün olmakla birlikte, uygulamada çoğunlukla işveren veya ortak sağlık ve güvenlik birimi (OSGB)5 tarafından, iş sözleşmesi kurulmak suretiyle istihdam edildikleri görülmektedir.

İş sözleşmesine dayanarak çalışan işyeri hekimi, işyerindeki diğer çalışanları koruma amacıyla pek çok sorumluluk yüklendiğinde, “işyeri hekiminin kendisi, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışabilmekte midir?” sorusu gündeme gelmektedir. Bu soruya olumlu bir yanıt vermek oldukça güçtür. Zira uygulamada işyeri hekiminin karşı karşıya kaldığı risklerin, görevini layıkıyla yerine getirmesine engel olduğu ve hatta çoğu zaman hekimin sağlığını tehdit ettiği görülmektedir6 . Üstelik Covid-19 küresel salgınında, çalışma ilişkisi sebebiyle hayatını kaybeden sağlık çalışanları arasında işyeri hekimlerinin de bulunması, işyeri hekimlerinin çalışma koşullarının dikkatle irdelenmesi gerektiğini göstermektedir7 ,8 . İş sağlığı ve güvenliği açısından, sosyal aktörlerin her birinin zincirin birer halkası olduğu göz önüne alındığında, görevi dolayısıyla pek çok riske maruz kalan işyeri hekimine yeterli hukuki koruma sağlanmadığı takdirde, diğer çalışanların sağlığını korumak mümkün olamayacaktır. İşyeri hekiminin sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışamamasının temel nedeni, tam bir mesleki bağımsızlığa ve iş güvencesine sahip olmamasıdır ki, başlı başına bir sorun teşkil eden bu durum; işyeri hekiminin kamusal gözetim altında bağımsız bir denetçi statüsüne kavuşturulması suretiyle önlenebilir9 .

Çalışmanın ilk bölümünde, işyeri hekiminin önemli bir rol oynadığı ve kendi sağlığının korunması bakımından da önem taşıyan “iş sağlığı ve güvenliği”nin insan hakları bağlamındaki konumuna ilişkin genel nitelikte bir değerlendirme yapıldıktan sonra, işyeri hekimliğinin, dünyada ve Türkiye’de tarihsel gelişimi ile Türk Hukukunda yeri üzerinde durulacaktır. Daha sonra, işyeri hekimlerinin uygulamada karşılaştıkları psikolojik taciz, iş güvencesizliği, görev tanımına uyulmaması, eğitim yetersizliği gibi sorunlar, çözüm önerileri ile birlikte irdelenecektir. Son bölümde, Covid-19 salgınının işyeri hekimleri üzerindeki etkisi kapsamında kısa bir değerlendirme yapılacaktır. Sonuç kısmında ise çalışmada değinilen hususlar öz halinde görüşlerimizle birlikte sunulacaktır.

I. İNSAN HAKLARI BAĞLAMINDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

Sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma hakkı; yaşam hakkı ve sağlık hakkı gibi temel bir insan hakkıdır. Sağlık, yaşamın kaynağı olarak kabul edilmekte ve iş ortamında sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarının eksikliği halinde, en temel insan hakkı olan yaşam hakkı da tehlikeye düşmektedir10 .

İnsan hakları; sırf insan olmak hasebiyle doğuştan sahip olunan, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez haklardır11 . İnsan hakları, tarih boyunca farklı bakımlardan pek çok sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Bu sınıflandırmalar arasında en yaygın olanı, kuşak sınıflandırmasıdır. Kuşak sınıflandırması ilk kez Karel Vasak tarafından ortaya atılmıştır12 . Vasak; insan haklarını, “birinci kuşak haklar”, “ikinci kuşak haklar” ve “üçüncü kuşak haklar” olmak üzere üç ayrı kuşağa13 ayırarak incelemiştir. Vasak’a göre14 ; birinci kuşak haklar, medeni ve siyasal haklara karşılık gelmekte ve genellikle devletin bu hak ve özgürlüklere müdahale etmemesi yeterli görülmekte, bu hakların kullanılabilmesi için devletten aktif bir müdahale beklenmemektedir. İkinci kuşak haklar ise ekonomik, sosyal ve kültürel haklara karşılık gelmekte ve bu hakların kullanılabilmesi için devletin olumlu müdahalesi gerekmektedir. Üçüncü kuşak haklar ise uluslararası boyutta; bütün bireylerin, devletlerin, kurum ve kuruluşların iş birliği sayesinde sağlanabilecek -çevre hakkı, barış hakkı gibi- haklardır. Belirtmek gerekir ki insan hakları, bir sistematik oluşturmak amacıyla kuşaklara ayrılmaktadır. Kuşaklar arasında hiyerarşi bulunmamakta; insan hakları, bir zincirin halkaları gibi birbirlerini tamamlamaktadır15 . İnsan haklarının bu şekilde metodolojik sınıflandırmalara tabi tutulmasının, hakların özü ve amacı bakımından bir önemi bulunmamaktadır. İnsan hakları bölünmez niteliktedir ve karşılıklı bağımlılıkları söz konusudur. Birinci kuşak medeni ve siyasal hakların tam anlamıyla sağlanabilmesi için ikinci kuşak ekonomik, sosyal ve kültürel hakların güvence altına alınması gerekmektedir16 . Zira “medeni ve siyasal özgürlüklerden yararlanılması ile ekonomik, sosyal ve kültürel haklardan yararlanılması, birbiriyle ilişkili ve birbirine bağlıdır. Ekonomik, sosyal ve kültürel haklardan mahrum olan insan, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde kabul edilen ideal özgür insanı yansıtmamaktadır17 .

İnsan hakları bir bütün olarak kabul edilmesine rağmen, medeni ve siyasal haklardan farklı olarak; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’de, bu hakların, devletin mevcut kaynaklarının azamisinin kullanılmasıyla ve aşamalı olarak sağlanabileceği hükme bağlanmıştır18 . Bunun sebebi, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların devlete pozitif yükümlülükler yüklemesidir. Devlet, söz konusu hakların kullanılabilmesi için gerekli müdahalelerde bulunma yükümlülüğü altındadır. Devlet, bu hakların kullanılmasının önünü açarak, esasında birinci kuşak hakların da korunması amacına hizmet etmektedir.

Tüm bu açıklamalar ışığında denebilir ki; birinci kuşak hakların temelindeki yaşam hakkı, ancak ikinci kuşak haklar arasında yer alan sağlık hakkı ve (sağlıklı ve güvenli bir ortamda) çalışma hakkının layıkıyla korunması halinde anlam kazanmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer alan çalışma hakkı, sağlık hakkı ile yakından ilişkili olup onun ayrılmaz bileşenlerinden biridir. Zira sağlık hakkı; insanların sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı olan çeşitli sosyo-ekonomik faktörleri bünyesinde barındırmakta ve “sağlık” kavramının temelinde yatan etkenlere kadar uzanmaktadır. Bu etkenlerden biri, sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarının sağlanmasıdır19 .

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesi uyarınca; “her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır”. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 7. maddesinde de herkesin adil ve elverişli çalışma koşullarından yararlanma hakkı olduğu; güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarının güvence altına alınması gerektiği vurgulanmaktadır. Devletlerin, yaşam hakkını koruma yönünden pozitif yükümlülükleri kapsamında olan iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasında en önemli rolleri üstlenen İSG profesyonelleri arasında yer alan ve bu çalışmada sorunlarına değinilmeye çalışılacak olan işyeri hekimlerinin korunması ve işyeri hekimliğinin işlevselliğinin, gerekli düzenleme, organizasyon ve denetleme yoluyla güvence altına alınması önem taşımaktadır.

II. İŞYERİ HEKİMLİĞİ

Dünya Sağlık Örgütü, sağlık kavramını “yalnızca hastalığın veya sakatlığın bulunmaması değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal anlamda tam bir iyilik hali” olarak tanımlamaktadır20 . Esasında bu ifadeyle, sağlık kavramı bir hedef olarak ortaya koyulmaktadır ve bu hedefe ulaşılmasında, kişinin yaşadığı ve özellikle çalıştığı ortam, büyük önem taşımaktadır. Kişilerin sağlıklı bir ortamda yaşamalarını ve çalışmalarını sağlamaya yönelik olarak devlet tarafından sunulan sağlık hizmetlerinin yeterliliği ile ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyi arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır21 . Çalışma yaşamında, “işçilerin sağlık ve güvenliklerinin korunması, sosyal devlet ilkesinin gereği ve yaşam hakkının doğal sonucudur”. Bu yolda kilit rol üstlenen işyeri hekimlerine de -icra ettikleri görevin önemine binaen- gerekli hak ve güvenceler sağlanmalıdır. Zira işyeri hekimlerine sağlanan teminat, esasında iş sağlığı ve güvenliğinin teminatıdır22 .

İş sağlığı ve güvenliğini sağlamak, devlete yüklenmiş anayasal bir ödevdir23 . Devlet; iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı oluşturmak, mevzuatta öngörülen kurum ve kuralların uygulanmasını sağlamak ve denetlemek suretiyle bu ödevi yerine getirmektedir. Bu kapsamda; devlet, işçilerin sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmasını sağlamak amacıyla işyerlerinde fiilen gerekli önlemleri alma yükümlülüğünü işverenlere yüklemiştir. İşveren tarafından alınması beklenen önlemler; çalışanların yalnızca fiziksel olarak değil, aynı zamanda ruhsal ve sosyal olarak da işyerindeki risklerden korunması amacına hizmet etmelidir. İşverenlerin bilgi ve tecrübelerinin yetersiz kaldığı hususlar bakımından ise İSG profesyonellerinden destek alınması amacıyla işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği örgütlenmesinin sağlanması öngörülmüştür. Söz konusu örgüt yapısında yer alan İSG profesyonellerinden biri, tıbbi yetkinliğiyle öne çıkan işyeri hekimidir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 3. maddesinde; işyeri hekimi, “iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş, işyeri hekimliği belgesine sahip hekim” olarak tanımlanmaktadır. Bu hususta ilgili bakanlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıdır24 . İşyeri hekimliği yapabilmek için, kural olarak, gerekli iki temel koşul; geçerli bir tıp fakültesi diplomasına sahip olmak ve işyeri hekimliği belgesi almaktır. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’da25 , diplomanın geçerli olabilmesi için, mecburi hizmetin tamamlanması ve Sağlık Bakanlığı tarafından tasdik ve tescil edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. İşyeri hekimliği belgesi ise gerekli sertifikasyon eğitimi tamamlandıktan sonra verilmektedir26 . İşyeri hekimlerinin eğitim ve sertifikasyon prosedürü, esas itibarıyla, İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik’te27 düzenlenmektedir. Anılan yönetmelik uyarınca, bu konuda yetkili merci, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğüdür. İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerine ilişkin iş ve işlemler, “İSG-KÂTİP” olarak adlandırılan İş Sağlığı ve Güvenliği Kayıt, Takip ve İzleme Programı vasıtasıyla yürütülmektedir. İşyeri hekimleri, iş sağlığı ve güvenliği hizmeti sunacakları işyerlerindeki işverenler tarafından istihdam edilebildiği gibi işverenlerle doğrudan bir sözleşme ilişkisi kurmaksızın, OSGB bünyesinde de istihdam edilebilmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu m. 6/1-a’da yer alan, işverenin çalışanları arasında işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli bulunmaması halinde, bu hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine getirebileceğine ilişkin hükme dayanarak, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/10645 E. 2017/7552 K. sayılı ve 02.05.2017 tarihli kararında işyerinde çalışan işyeri hekiminin iş sözleşmesini feshederek OSGB’den hizmet satın alan işverenin feshinin geçersizliğine hükmetmiştir28 . Ayrıca belirtmek gerekir ki kamu görevlisi hekimin de belirli şartlar dâhilinde işyeri hekimliği yapması mümkündür29 .

İşyeri hekiminin görev alanı, işyeridir. Dolayısıyla işyeri hekimliği ile ilgili değerlendirmelerin doğru bir şekilde yapılabilmesinde, “işyeri” kavramının hukuki anlamı önem teşkil etmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun30 2. maddesinde yapılan tanımdan yola çıkılarak, işyerinin; işin yapıldığı yer ve buna bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile bir bütün olarak ele alınması gerektiği söylenebilmektedir. Asıl işin yapılmasıyla ilgili olan bölümlerin yanı sıra dinlenme odası, yemekhane, çocuk emzirme odası gibi asıl işle doğrudan bir ilgisi bulunmayan fakat aynı iş organizasyonu altında yer alan bölümlerin tamamına işyerine ilişkin mevzuat hükümleri uygulanmaktadır. Bu durum, “işyerinde teklik” ilkesinin sonucudur31 . Bu açıklamalar doğrultusunda; işyeri hekiminin somut görev alanının geniş olduğu sonucuna varılabilmektedir. Bununla birlikte, işyeri hekiminin yalnızca somut görev alanı değil, aynı zamanda soyut görev alanı da oldukça geniştir. Çalışanların sağlık ve güvenliğini korumaya yönelik olarak bilhassa risklere karşı önleyici (proaktif) bir yaklaşımın benimsendiği 89/391/EEC sayılı Avrupa Birliği Çerçeve Direktifi32 ile 155 ve 161 sayılı ILO Sözleşmeleri’ne33 ,34 dayanılarak hazırlanan iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında işyeri hekiminin rolünün belirlenmesinde de bu yaklaşım görülmektedir. İşyeri hekimi, esas olarak, tedavi etme amacından ziyade, önleme ve koruma amacına yönelen bir role sahiptir. İşyeri hekiminin görevleri, genel itibarıyla, İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik m. 9’da düzenlenmektedir. Bu görevler; rehberlik, risk değerlendirmesi, sağlık gözetimi, eğitim, bilgilendirme, kayıt ve ilgili birimlerle iş birliği yapmaktır. Sayılan görev başlıklarının altında diğer pek çok tıbbi-teknik görev bulunmaktadır. Bu bağlamda, işyeri hekiminin asli görevi, işyerindeki çalışanları genel sağlık sorunları için muayene ve tedavi etmek değil35 , iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında düzenlenen görevlerini yerine getirmektir. Fakat hemen belirtmek gerekir ki her ne kadar çalışanların genel sağlık sorunları ile ilgilenmek, işyeri hekiminin asli görevi değil ise de hekim, “işyeri hekimliği” görevinden kaynaklanan yükümlülükleri ile deontolojik yükümlülükleri arasında bir denge kurmalı ve çalışanların genel sağlığını göz ardı etmemelidir36 .

İşyeri hekimi ile işveren veya OSGB arasındaki sözleşme, hukuki niteliği itibarıyla, iş sözleşmesidir ve işyeri hekimi “işçi” statüsündedir37 ,38 . Yargıtay 9. Hukuk Dairesi kararları; yapılan işin süreklilik gösteren niteliği sebebiyle, belirli süreli sözleşme yapılması ve yenilenmesini gerektiren objektif ve esaslı nedenlerin bulunmadığından bahisle, işveren ile işyeri hekimi arasındaki sözleşmenin, kural olarak, belirsiz süreli olduğu yönündedir39 . İşçilerin kanunen sahip olduğu tüm hak, yetki ve yükümlülüklere işyeri hekimi de sahiptir40 . İşyeri hekiminin işçilik haklarının yanı sıra sahip olduğu haklar ise mesleki gelişim sağlama hakkı (İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik m. 10), mesleki bağımsızlık hakkı (İSGK m. 8/1) ve iş güvencesi hakkıdır (İSGK m. 8/2)41 . Mesleki gelişim hakkı, tam süreli olarak çalışan işyeri hekimlerinin mesleki gelişimleri için organizasyonlara katılabilmesini ifade etmektedir. Bir yıl içinde toplam beş iş gününe kadar geçen süre, çalışma süresinden sayılmakta ve iş dışında geçen bu süre sebebiyle işyeri hekiminin ücretinden kesinti yapılmamaktadır. Mesleki bağımsızlık ve iş güvencesi konuları, çalışmanın devamında ayrıntılı olarak işleneceğinden, bu bölümde ele alınmayacaktır.

İşyeri hekimlerinin işçilik sıfatlarının yanında “işveren vekili” sıfatını taşıyıp taşımadığı hususunda ise öğretide görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bir görüşe42 göre; işyeri hekimleri, işveren vekili sıfatını taşımaktadır, zira işveren adına belirli hizmetler sunmakta ve işyerinin yönetiminde görev almaktadır. Karşıt görüşe43 göre; işyeri hekimleri, işveren vekili sıfatını taşımamaktadır. Zira işyeri hekimleri, alınması gereken önlemleri işverene bildirme yetkisine sahiptir; kural olarak, işyeri hekiminin, yönetim hakkı kapsamında işçilere emir ve talimat verme yetkileri bulunmamaktadır. İşyeri hekimlerinin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yetkilerini kullanması, işin veya işyerinin yahut işletmenin yönetiminde görev aldığı anlamına gelmemektedir44 . Kanaatimizce de işyeri hekimleri, işveren vekili olarak değerlendirilmemelidir. İş sağlığını ve güvenliğini sağlama amacıyla rehberlik ve danışmanlığından faydalanılan işyeri hekimi, işveren adına hareket etmediği gibi herhangi bir yönetim hakkına da sahip değildir. Kaldı ki kanunda açıkça hükme bağlanmamış olan bu hususta, işçi lehine yorum ilkesi gereği, işyeri hekiminin lehine yorum yapılarak, sırf işyeri hekimliği görevinden dolayı işveren vekili sayılamayacağı sonucuna varılmalıdır. Zira işveren vekilliği, bünyesinde yalnız yetkileri değil, aynı zamanda pek çok sorumluluğu ve aleyhe sonuç doğurabilecek riskleri barındırmaktadır45 . Belirtmek gerekir ki işverenin işyeri hekimini “işveren vekili” olarak yetkilendirmesi hususunda bir engel bulunmamaktadır. Vurgulanmak istenen nokta, işyeri hekimlerinin işveren tarafından özel olarak yetkilendirilmedikçe ve kendileri bu yetkiyi kabul etmedikçe işveren vekili niteliği taşımadıklarıdır46 . İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu m. 8/2’de yer alan “işverene iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konularda rehberlik ve danışmanlık yapmak üzere görevlendirilen işyeri hekimi” ifadesi ile İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik m. 9’da düzenlenen görevleri, işyeri hekiminin “işveren vekili” niteliği taşımadığını göstermektedir.