Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kendi Kusuruyla Yanılanın Culpa in Contrahendo Sorumluluğu

Culpa in Contrahendo as a Result of One’s Own Negligence

Elif AYAN DURHAN

İrade bozukluğu hallerinden biri olan yanılma halinde, yanılgıya düşen kişi kusurlu olsa dahi sözleşmeyi iptal edebilir. Ancak bu durumda yanılan, Türk Borçlar Kanunu m.35’e göre sözleşmenin hükümsüz olması nedeniyle karşı tarafın uğradığı menfi zararı tazmin etmek zorunda kalır. Ayrıca hakkaniyetin gerektirdiği hallerde yanılan kişiden daha fazla tazminat istenebilir. Buradaki tazminat sorumluluğu, culpa in contrahendo sorumluluğunun çıkış noktasını oluşturmaktadır. Fakat Türk hukukunda culpa in contrahendo sorumluluğu ile ilgili genel bir hüküm öngörülmediğinden, kendi kusuruyla yanılan hakkında haksız fiil hükümlerinin (TBK m.49) mi yoksa sözleşme hükümlerinin (TBK m.112) mi kıyasen uygulanacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Çalışmamızda culpa in contrahendo sorumluluğunun ne anlama geldiği, kendi kusuruyla yanılan hakkında hangi hükümlerin uygulanması gerektiği açıklığa kavuşturulduktan sonra, TBK m.35’te öngörülen tazminat sorumluluğunun koşulları ile hüküm ve sonuçları ele alınmıştır.

Yanılma, Kusur, Culpa in Contrahendo, Menfi Zarar, Sözleşmenin İptali.

In the event of a misconception, which is one of the cases of defective intention, the person who misconceived could terminate the contract even if he/she is at fault. However, in this case, according to the article 35 of Turkish Code of Obligations (TCO) the misconceiving party is obliged to compensate for the reliance damage suffered by the counter party because of the invalidity of the contract. In addition, in cases where equity requires, more compensation could be requested from the misconceiving party. The liability to damages here constitutes the starting point of the culpa in contrahendo liability. However, since in Turkish law no general provision has been envisioned regarding the culpa in contrahendo liability, the question arises as to whether the tort provisions in art. 49 of the TCO or contract provisions in art. 112 of the TCO, would be applied by analogy to those who have erred by their own fault. In our study, after clarifying the meaning of culpa in contrahendo liability and which provisions should be applied to those who erred; the conditions, terms, and consequences of the compensation liability stipulated in art. 35 TCO are discussed.

Misconception, Fault, Culpa in Contrahendo, Reliance Damage, Termination of Contract.

Giriş

Sözleşmelerin hüküm ve sonuç doğurabilmesi için tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarına ihtiyaç vardır (TBK m.1). Ancak bazı hallerde, bu beyanlar arasında istenerek ya da istenmeden uygunsuzluklar meydana gelebilir. İstenmeden oluşan uygunsuzlukları anlatmak için kanunda “irade bozuklukları” kavramı kullanılmıştır. Bu kavramın kapsamına yanılma, aldatma ve korkutma halleri girmektedir.

Yanılma, TBK’nın 30’uncu ilâ 35’inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ancak bu maddeler incelendiğinde, yanılma kavramının tanımlanmadığı; sadece yanılma türleri ile yanılmaya bağlanan hukuki sonuçların ele alındığı görülmektedir. Doktrinde yanılma, sözleşme taraflarından birinin gerçeği ya hiç bilmemesi ya da bu konuda yanlış bir bilgiye sahip olması şeklinde tanımlanmıştır.1 Yanılanın iradesi gerçeği yansıtmadığından, ona sözleşmeyi iptal edebilme hakkı tanınmıştır. Üstelik iptal hakkının kullanılabilmesi için yanılma konusunda kişinin kendisine yüklenebilir herhangi bir kusurun bulunmaması şeklinde bir şart da aranmamıştır. Hal böyle olunca, yanılan kusurlu da olsa sözleşmeyi iptal edebilmekte ve bu da sözleşmenin geçerli olarak kurulacağına güvenmekte haklı olan muhatabın menfaatlerini zedelemekte, taraflar arasındaki menfaat dengesinin bozulmasına yol açmaktadır. Bozulan dengenin yeniden sağlanabilmesi için muhatabın uğradığı zararların yanılan tarafından tazmin edilmesi gerekir. “Yanılmada kusur” kenar başlığı altında düzenlenen, TBK m.35’te bu konu ele alınmaktadır.

Çalışmanın konusunu, TBK m.35’te hükme bağlanan “kendi kusuruyla yanılanın sorumluluğu” oluşturmaktadır. Ancak söz konusu sorumluluğu tayin edebilmek için yanılma kavramı dışında, yanılma türlerinden esaslı yanılma ile saik yanılması ayrımının üzerinde durulması gereklidir. Zira, ancak yanılma sebebiyle sözleşme iptal edildiğinde, yanılan tarafın hukuki sorumluluğuna başvurulabilir. İptali sağlayacak olan ise, kural olarak esaslı yanılmadır. Bu tespitten sonra kendi kusuruyla yanılanın sorumluluğunun koşulları ile hüküm ve sonuçlarının belirlenebilmesi için öncelikle sorumluluğun hukuki niteliği üzerinde durulmalıdır. Çünkü kanunda farklı sorumluluk kaynakları düzenlenmiştir ve bunların her birine bağlanan hüküm ve sonuçlar kendi içinde bir bütünlük oluşturmaktadır. Bu noktada bütüne uygulanacak esas doğru tespit edilemezse, sonucun da doğru olmayacağını düşündüğümüzden, önceliği hukuki niteliğin tespitine ayırmış bulunmaktayız. Şu hâlde, kendi kusuruyla yanılanın sorumluluğu ile ilgili doktrinde ileri sürülen görüşler incelendikten sonra, bu sorumluluk hakkında uygulanacak hükümler tayin edilmiştir. Ardından tazminat sorumluluğunun koşulları ile hüküm ve sonuçlarına da değinilerek çalışma tamamlanmıştır.

I. Genel Olarak Yanılma Kavramı ve Belli Başlı Yanılma Türleri

Yanılma, kişinin bilinçli olmaksızın gerçeği hiç bilmemesi ya da konuya ilişkin yanlış bilgi sahibi olmasıdır.2 Tanımda belirtilen yanlış bilgi sahibi olunması durumu için “ruhî bakımından yanılma”; gerçekle ilgili hiçbir bilginin bulunmaması için ise “hukuki bakımından yanılma” kavramları kullanılmaktadır.3

Yanılmada düşünülen durum gerçeği yansıtmamaktadır; ancak yanılan kişi bu durumun farkında değildir. Bu da iç irade ile beyan arasında uygunsuzluğuna sebep olmaktadır.4

Yanılmanın söz konusu olabilmesi için, düşünülen durumun gerçeği yansıtmadığı konusunda herhangi bir şüphe duyulmaması gerekir; zira şüphenin varlığı halinde yanılmadan bahsedilemez.5 Diğer bir deyişle, bilme ya da isteme unsurları mevcut olduğunda (kast bulunduğunda) yanılmadan söz edilemez.6 Ayrıca yanılmaya düşerken karşı tarafın etkisi bulunmamalıdır; yanılma durumu tamamen kişinin kendi iç âleminde ortaya çıkmalıdır. Çünkü karşı tarafın müdahalesi halinde başka bir irade sakatlığı hâli olan aldatma söz konusu olur.7

Yanılma halinde sözleşmenin hüküm ve sonuç doğurup doğurmayacağı sorgulanmalıdır. Zira sözleşmenin geçerli olarak kurulabilmesi için, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanında bulunmaları gerekir (TBK m.1). Belirtmek gerekir ki, yanılmada, tıpkı aldatma ve korkutmada olduğu gibi tek bir tarafın iradesi sakatlanmaktadır. Ancak sakatlığın bulunması, sözleşmenin geçerli olarak kurulmasını engellemez;8 yalnızca iradesi sakatlanan kişiye sözleşmeyi geçmişe etkili bir şekilde sona erdirme (iptal etme) hakkı tanınır.9

Doktrinde yanılma türleri ile ilgili çok fazla alt ayrıma gidilmiştir. Beyan yanılması-saik yanılması, muamele içi-muamele dışı yanılma, olgu yanılması-hukuki yanılma, bir taraflı-iki taraflı yanılma bunlardan bazılarıdır.10 Ancak biz burada, sadece esaslı beyan yanılmaları ile adi saik yanılması üzerinde duracağız. Çünkü kendi kusuruyla yanılanın sorumluluğunun belirlenmesi bakımından bu ayrım önemlidir. Şöyle ki, ileride daha ayrıntılı olarak11 inceleneceği üzere, yanılanın sorumluluğu için sözleşmenin iptal edilmesi ve bu iptal dolayısıyla sözleşmenin karşı tarafının zarara uğraması gereklidir. İşte iptal davası bakımından esaslı beyan yanılmaları ile saikte yanılma ayrımına dikkat edilmelidir. Zira, sadece esaslı yanılmalarda sözleşme iptal edilebilir; buna karşılık esaslı olmayan saik yanılmalarında yanılan aynı hakka sahip değildir.12