Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Haksız Rekabet mi, İnterfobi mi?: Spor Tahkim Mahkemesi’nin Caster Semenya Kararına İlişkin Bir İnceleme

Is it Unfair Competition or Interfobia? An Evaluation of Caster Semenya Decision of the Court of Arbitration for Sport

Serhat ÖZKAN

Profesyonel spor, adil rekabet adına cinsiyet ayrımının keskin bir şekilde sürdürüldüğü bir alandır. Pek çok spor otoritesi gibi, Uluslararası Atletizm Federasyonu (IAAF) da spor müsabakalarında kadın kategorisinde yarışacak sporcular için birtakım kabul edilebilirlik kriterleri getirmektedir. Federasyon’un yayımladığı son düzenlemeler, testosteron hormonu belli bir düzeyin üzerinde olan kadınların, kadınlar kategorisinde yarışa katılmasını engellemektedir. Hiperandrojen olarak adlandırılan bu kadınlar yarışabilmek için hormon baskılayıcı ilaç almak ya da sporu terk etmek zorunda kalmaktadır. Federasyon’a göre, testosteron düzeyi belli bir eşiğin üstünde olan kadınların rakiplerine karşı biyolojik bir avantajı vardır, dolayısıyla kadınlar kategorisinde adil bir rekabetin sağlanması için kabul edilebilirlik kriterleri gereklidir. Bu kriterlerin dışarıda bıraktığı kadınlardan önce Dute Chand ve ardından Caster Semenya, ayrımcılığa uğradıkları gerekçesiyle, Spor Tahkim Mahkemesi’nde (CAS) ilgili metinlerin iptali için dava açmıştır. Bu çalışmada, tarihsel sıra izlenerek, Federasyon’un kabul edilebilirlik kriterleri ve Spor Tahkim Mahkemesi’nin Dute Chand ve Caster Semenya kararları incelenmektedir. Çalışmanın amacı, Federasyon’un ve CAS’ın, kadın sporcuları ataerkil ve heteronormatif standarda göre “feminize” etmeyi amaçladığını göstermek ve adil rekabeti kapsayıcı bir yöntemle sağlanacak kriterlerin geliştirilmesini önermektir.

Profesyonel Spor, İnterseks, Toplumsal Cinsiyet, Ayrımcılık, Spor Tahkim Mahkemesi.

Elite sports is an area where sex segregation is maintained sharply for the sake of fair competition. As many sports authorities, IAAF also imposes some eligibility regulations for athletes who will compete in the female category, the latest being published by the Federation; these new regulations prevent women with testosterone levels above a certain level from participating in the competition in the female category. These women deemed hyperandrogenic either have to leave the sport or take hormone-suppressing drugs. According to the Federation, since women with testosterone levels above a certain threshold have a biological advantage over cisgender women, these eligibility regulations are necessary to ensure fair competition in the female category. Of the women excluded by these rules, Dute Chand and Caster Semenya filed an appeal for the annulment of the relevant regulations at the CAS on the grounds that these rules were discriminatory. In this study, we will examine IAAF eligibility regulations, as well as Chand and Semenya cases in chronological order. The aim of the study is to demonstrate that the Federation and CAS aim to “feminise” female athletes from patriarchal-heteronormative perspective through the eligibility regulations and to propose the introduction of more inclusive regulations for fair competition.

Elite Sport, Intersex, Gender, Discrimination, The Court of Arbitration for Sport.

GİRİŞ

1896’da Modern Olimpiyat Oyunları kurulduğunda, ideal olimpik kahraman yetişkin erkek olarak düşünülmüştü.1 Olimpiyatların kurucusu Pierre de Coubetin’e göre, sportif faaliyetler kadınların doğasına uygun değildi. Spor, kadınların doğurganlığını zedelediği gibi annelik rolüyle de çelişmekteydi. Kadınların görevi yarışmak değil, kazananları taçlandırmak olmalıydı. Bu önyargılar nedeniyle uzun bir süre Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) ve Uluslararası Atletizm Federasyonu (IAAF) kadınları zayıf cins olarak değerlendirmiş, müsabakalarda yarışacak yetkinlikte görmemişti.2

Kadınların kapasiteleriyle ilgili önyargıların kısmen de olsa aşılması ve kadınların spora katılması, feminist mücadelenin yükselişiyle mümkün olmuştur. 20. yüzyılın başında oy hakkı talebiyle ortaya çıkan süfrajetler sportif faaliyetlere de yoğun bir ilgi göstermiştir.3 Uluslararası yarışların geliri ve prestiji üzerindeki tekelini kaybetmek istemeyen Federasyon, kadınların ayrı bir kategoride yarışmalarını kabul etmiştir.4

Birinci kuşak feministlerin örgütlü mücadelesi ataerkil iktidarın spor müsabakalarındaki uzantısını da görünür kılmış, kadınların spor yapmaya başlaması bir “erkeklik krizi”ne yol açmıştır. Başka bir deyişle, kadınların erkek egemen bir alan olan profesyonel spora girişiyle erkekler bu alandaki psikolojik ve maddi imtiyazlarını yitirme riskiyle karşılaşmıştır. Erkeklerin kontrolündeki spor otoriteleri, yaşadığı huzursuzluğu aşmak için cinsler arasındaki biyolojik farkı ve erkeğin fiziksel üstünlüğüne duyulan geleneksel inancı daha çok vurgulama ihtiyacı hissetmiştir. Dolayısıyla kadınlar için getirilen kabul edilebilirlik kriterlerini, başka bir deyişle cinsiyet testlerini, bu ihtiyacın bir ürünü olarak ele almak mümkündür.5

Federasyon ise cinsiyet testlerini biyolojik farka dayanarak açıklamaktadır. Federasyon’a göre, cinsler arasında erkeğin üstün olduğu bir performans farkı vardır. Bu yüzden, adil bir rekabet ortamı sağlamak için sporda cinsiyet ayrımı zorunludur.6 Ancak Federasyon, erkekler için herhangi bir cinsiyet testi yapmazken, kadınların yarışabilmesi için öncelikle kadınlığını ispat etmesini şart koşmaktadır. Cinsiyet testinden kimlerin başarıyla geçip kadın sayılacağı ise, mevcut cinsiyet rejiminin kimi kadın saymak istediğiyle yakından ilişkilidir. Bu çerçevede, kadınlardan öncelikle ataerkil iktidarın kendilerine yüklediği rolleri ve özellikleri taşımaları beklenmektedir. Kadınların profesyonel spordaki varlığına, ancak erkek egemenliğini sarsmayacak makbul kadınlık performansları sergilediği sürece izin verilmektedir.

Tarihine baktığımızda, cinsiyet testinin hiçbir zaman sabit bir formu olmamış, bilimsel gelişmeler ve kadınlığa ilişkin toplumsal beklentilerdeki değişim, cinsiyet testlerinin yöntemini de değiştirmiştir.7 1940’lı yıllarda kadınlar kategorisinde yarışacak sporcular, kendi ülkelerindeki bir doktordan “kadınlık sertifikası” alırken, 1960’larda cinsiyet testleri sistematik ve zorunlu bir hal almıştır. Bu yıllarda çıplak kadınlar geçidi (naked parade) ve elle inceleme gibi insan onuruna aykırı yöntemler denenmiştir. Ardından kadınlığın tespiti için “barr body” test olarak adlandırılan kromozom testine başlanmış ancak güvenilir olmadığı için bu yöntemden de vazgeçilmiştir.8 Günümüzde kadın kategorisinde yarışacak tüm sporcular için zorunlu cinsiyet testi uygulamasına son verilmiş, Federasyon sadece görünüşünden kuşkulandığı kişileri teste tabi tutmaya başlamıştır.9

Değindiğimiz gibi, IAAF, spordaki cinsel bölünmeyi haklılaştırmak için adil rekabet kavramını öne sürmekte, “biyolojik” cinsiyeti erkek olan sporcuların kadınlara karşı fizyolojik bir avantajı olduğunu iddia ederek, kadın sporcular için birtakım “kabul edilebilirlik kriterleri” getirmektedir. IAAF, kabul edilebilirlik kriterlerinin bir cinsiyet testi olmadığını iddia etse de hangi kadınların kadın kategorisinde yarışabileceği bu kriterlere göre belirlenmektedir, dolayısıyla bu kriterler üzerinden yapılan test bir cinsiyet testidir.

Erkekler kategorisinde yarışacak sporcular için ise hiçbir şekilde test yapılması söz konusu değildir.10 Başka bir deyişle, erkeklerin doğal olarak salgıladığı-dışarıdan almadığı testosteron hormonu bakımından bir üst sınır ya da koşul yoktur.11 Her hormon düzeyinden erkek, erkekler kategorisinde yarışabilmektedir.

Cinsiyet testlerindeki asıl önem arz eden nokta şudur ki, cinsiyetin belirlenmesinde kişinin toplumsal cinsiyeti değil, biyolojik cinsiyeti baz alınmaktadır. Ancak biyolojik cinsiyetin ne olduğu oldukça tartışmalıdır. Kromozomlar, hormonlar, “ikincil” cinsiyet karakteristikleri veya “cinsel” organlardan hangisinin biyolojik cinsiyeti oluşturduğu net değildir.12 Bir başka deyişle, “normal” şartlarda XY kromozomu, testosteron hormonu, penis ve testisli bir bedene sahip olmak erkek cinsel kimliği ile eşleştirilmektedir. XX kromozomu, östrojen hormonu, vajinalı ve memeli bir bedene sahip olmak da kadınlıkla ilişkilendirilmektedir. Sorun tam da bu kategorizasyondan kaynaklanmaktadır. Doğa, erkeklik ve kadınlık olarak idealize edilen toplumsal kategorileri umursamamakta, bazı insanlar, farklı cinsiyetlerle ilişkilendirilen kromozomları-hormonları ve özellikleri aynı anda bünyesinde taşıyabilmektedir.13

Literatürde kadın ve erkekliğin alışılagelmiş tanımlarına uymayan, atipik cinsiyet özellikleri gösteren bedenler interseks olarak tanımlanmaktadır.14 İntersekslik, sadece erkek ve kadın cinsel organlarını aynı anda taşıma hali değil,15 daha geniş anlamda tipik cinsiyet formlarının dışında olma halidir,16 oldukça komplike bir kategoridir.17 Bu çalışmada ele aldığımız Dute Chand ve Caster Semenya’nın fiziksel özellikleri, interseks varoluş içinde hiperandrojen olarak tanımlanan duruma tekabül etmektedir.18 Hiperandrojeni beklenenden yüksek testosteron hormonu salgılanması halidir. Chand ve Semenya, diğer kadın rakiplerine nazaran yüksek testosteron hormonuna sahip olduğu için hiperandrojen durumdadır. Ancak bu tabirin patolojikleştirici bir çağrışımı olduğu için, biz hiperandrojen sözcüğü yerine, interseks tabirini kullanmayı tercih ettik.

Dute Chand ve Caster Semenya kendilerini kadın olarak tanımlamalarına, kadın olarak yetiştirilmelerine ve hukuken de kadın statüsünde olmalarına karşın, atipik cinsiyet özellikleri gösterdikleri için Harper, Vilain19 ve Coleman20 gibi yazarlarca interseks olarak adlandırılmaktadır. Fiziksel özellikleri nedeniyle, bu iki kadın sporcu Federasyon’un çizdiği makbul kadınlık şablonunun dışında kalmaktadır. Bu nedenle, önce Chand daha sonra da Semenya, kadınlar kategorisinde yarışmak için birtakım kabul edilebilirlik şartları getiren IAAF’ye karşı, bu düzenlemelerin ayrımcılık yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle, Spor Tahkim Mahkemesi’ne (Court of Arbitration for Sport: kısaca CAS) başvurmuştur. Bu çalışmada, Chand ve Semenya kararları üzerinden Federasyon’un iki kutuplu cinsiyet politikasının kısıtları ele alınmakta, CAS’ın adil rekabet ve ayrımcılık yasağı kavramlarını nasıl yorumladığı incelenmekte ve adil rekabetin dışlayıcı değil, kapsayıcı bir yöntemle sağlanması gerekliliğine vurgu yapılarak cinsel bölünmenin rasyonel bir temelinin olmadığı savunulmaktadır.

I. 2011 DÜZENLEMELERİ VE DUTE CHAND KARARI

IAAF, 2011 yılında kadınlar kategorisinde yarışacak sporcular için Hyperandrogenism Düzenlemeleri (Hyperandrogenism Regulations) olarak bilenen yeni kabul edilebilirlik kriterleri yayımlamıştır. IAAF nezdinde kadın sporculara yönelik uzun süredir cinsiyet testi uygulanmaktadır ancak ilk kez 2011’de yürürlüğe giren bu düzenlemeler ile birlikte cinsiyetin tespitinde artık kromozomlar değil, hormon seviyesi esas alınmaya başlanmıştır.21

Spor Tahkim Mahkemesi, Chand’ın başvurusuyla 2011 metnini ayrımcılık yasağı açısından inceleme fırsatı bulmuştur.22 Başvurucu Chand iki defa ulusal düzeyde şampiyon olan Hint bir atlettir. 2014 yılında Asya Gençler Şampiyonası’nda altın madalya alıp ülkesine döndükten sonra,23 eğitim kampındaki arkadaşları kendisinin “erkeksi” görünüşünden şikayetçi olmuş,24 Hindistan Atletizm Federasyonu (AFI) sporcuyu cinsiyet testine tabi tutmuştur. Testin sonucunda, Chand’ın testesteron seviyesi, kadın kategorisinde yarışmak için izin verilen miktardan fazla çıkmıştır. Bu nedenle, Chand, 2014 İngiliz Milletler Topluluğu Oyunlarında (Commonwealth Games) yarışacak olmasına rağmen, son anda hiperandrojen durumda olduğu gerekçesiyle diskalifiye edilmiştir.25

Odağına transseksüelleri değil, interseks sporcuları alan 2011 metnine göre,26 kadınların müsabakaya kabul edilebilmesi için testosteron seviyesinin 10 nmol/L’nin altında olması gerekmektedir. Testosteron hormonu 10 nmol/L’den yüksek olan sporcular, yarışlara devam edebilmek için hormon düşürücü ilaç almak zorundadır. Chand, müsabakalardan men edildiği ilk zamanlarda, yarışlara katılabilmek için ilaç kullanmaya razıdır. Ancak interseks hakları alanında çalışan aktivist Dr. Payoshni Mitra ile tanıştıktan sonra tavrı değişir. “Nasılsam öyleyim”, “kimse için değişmeyeceğim” diyen Chand, kariyerine devam edebilmek için ilaç kullanmak zorunda kalmanın haksız olduğuna kanaat getirir.27 2011 metninin ayrımcı olduğunu iddia ederek, Spor Tahkim Mahkemesi’nde Hindistan Atletizm Federasyonu’na karşı (AFI) dava açar. Teknik olarak IAAF de davalı konumunda yer alır.28

Bu davada sporcu, yarışların kadın erkek olarak iki kategoriye ayrılmasına itiraz etmemiştir. Onun gerekçesi, 2011 metninin yalnızca belirli hormon durumundaki kadınlara uygulanan ayrımcı bir metin olduğu ve temelsiz varsayımlara dayandığıdır. IAAF ise savunmasında, kadın kategorisi için getirdiği kabul edilebilirlik şartlarının adil rekabet ortamı sağlamayı amaçladığını ileri sürmektedir. Buna karşılık Chand, hormonal durumunun bir avantaj olduğu kabul edilse bile, boyu kendisinden daha uzun olan veya zengin-imtiyazlı ailelerden gelen kadınların da kendisine karşı avantajlı olduğunu savunur.29 Zira kendisi kırsal bir bölgede, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, rakiplerinin beslenme, sağlık ve eğitim bakımından sahip olduğu imkanlardan yoksun büyümüştür.30

Mahkeme, Chand kararında, adil rekabet gereğince yarışların kadın ve erkek olarak ayrılmasını haklı ve makul bulduğunu, bunun iki cinsin sahip olduğu testosteron miktarındaki farktan kaynaklandığını belirtir. Zira mahkemeye göre, sıkı vücut kütlesinde (Lean Body Mass) belirleyici olan ve performansı arttıran temel faktör testosteron hormonudur. Davaya konu olan 2011 metni, kadınla erkek arasındaki genel ve kategorik ayrımı değil, kadınlar arasındaki hormon farkını esas almaktadır. Federasyon, bu farka dayanarak kadınlar kategorisinde yarışan, hukuken cinsiyeti kadın olan ve hormonal olarak “yüksek” testosterona sahip sporculara birtakım şartlar getirmektedir.31

Öncelikle usul açısından bakarsak, mahkeme tarafların anlaşması üzerine, Chand’tan iki hususu ispat etmesini beklemiştir. Birincisi ilgili kadınları, kadın kategorisinden dışlamak için testosteronun geçerli ve makul bir kriter olmadığı ikincisi de doğal salgılanan testosteronun dışarıdan alınan testosterondan farklı bir etkiye sahip olduğu. İkinci husus ayrıca önemlidir, çünkü Chand dışarından alınan testosteronun performans arttırıcı etkisini kabul etmektedir.32 Ancak Chand ve ekibi bu iki hususu kanıtlamakta başarısız olmuştur. Mahkemeye göre, yine de başvurucu, en başta (prima facia) düzenlemenin ayrımcılık teşkil ettiğini gösterebildiği için bu müdahalenin hukuka uygunluğu konusunda ispat yükü Federasyon’a geçmiştir.33 Federasyon’un sunduğu rapora göre ise, yarışlarda genel olarak erkeklerin performansı kadınlara kıyasla yaklaşık yüzde 10 ila 12 daha yüksektir. Hiperandrojen durumdaki kadın atletler ise diğer kadınlara karşı yüzde 1 ila 3 daha avantajlıdır.34

Mahkemeye göre, Federasyon’un bahsettiği bu avantaj; beslenme, eğitim ve diğer genetik-biyolojik çeşitlilik durumları dikkate alındığında kadınlar kategorisi içerisinde bir ayrım yapmak için yeterli değildir.35 Mahkemeye göre, testosteron hormonunun performans arttırıcı etkisinin olması tek başına bir anlam ifade etmez. Sporcudaki “yüksek” testosteron hormonunun kadın kategorisinin varlık nedenini ortadan kaldıracak bir avantajı getirmesi gerekir. Kısacası Mahkemeye göre, kritik olan söz konusu avantajın derecesi ya da miktarıdır. Başka bir deyişle, Spor Tahkim Mahkemesi’nin bilimsel temelden yoksun ve orantısız bulduğu husus, anılan kadınların hiçbir avantajının olmadığı değil, kadın-erkek şeklindeki ayrımı anlamsız kılacak kadar avantaja sahip olduğu iddiasıdır.36 Başka bir deyişle, Mahkeme, testosteron oranı 10 nmol/L’den fazla olan kadınların, erkeğe denk bir performans düzeyine sahip olduğunun söylenemeyeceği kanaatindedir.37

Sonuç olarak, Mahkemeye göre, IAFF, düzenlemenin gerekli ve orantılı olduğunu ispatlayabilecek gerekçeler sunamamıştır.38 Bu nedenle, “hiperandrojen sporculardaki testosteron fazlalığının niceliksel olarak performansı arttırdığı ve böylelikle haksız rekabet oluşturduğu konusunda IAAF’nin yeterli bilimsel veri sunamadığı gerekçesiyle” söz konusu metni 2 yıl süreyle askıya almıştır. Bununla birlikte, bu zaman zarfı boyunca, başvuranın tüm ulusal ve uluslararası müsabakalara katılmasına karar vermiştir. Mahkeme, Federasyon’un hiperadrojen kadınlardaki performans farkının, testosteron hormonundan kaynaklandığına ilişkin ikna edici deliller sunamazsa düzenlemelerin iptal edileceğini de belirtmiştir.39

II. CHAND KARARI SONRASI GELİŞMELER VE 2018 DÜZENLEMELERİ

Chand kararının ardından Federasyon, kendisine tanınan iki yıllık sürenin iki ay daha uzatılmasını istemiş, CAS’ın onayıyla Haziran 2017’de dolacak olan süre iki ay daha uzatılmıştır. Böylelikle, 2016 Rio Olimpiyatları ve 2017 Dünya Atletizm Şampiyonası’na hiperandrojen kadınlar bir kısıtlama olmaksızın katılabilmiştir. Bu gelişme, ilgili kadınlar için bir zafer anlamına gelmektedir. Çünkü ilk kez uluslararası atletizm müsabakalarında hiçbir cinsiyet testinin yapılmadığı bir sürecin kapısını aralamıştır.40

Federasyon 2011 metnini haklılaştıracak ikna edici deliller sunmak yerine düzenlemeyi yürürlükten kaldırmıştır. Ardından, CAS’ın delil gösterme talebini kendi ekibindeki bilim insanlarından Bermon ve Garnier’in 2017’de yaptığı bir çalışmaya dayanarak 2018 yılında kadınlar kategorisi için yeni kabul edilebilirlik kuralları yayımlamış ve bu hususta CAS’ı bilgilendirmiştir.41

2018 metninde öncelikle, “hiperandrojenizm” terimi yerini artık “Differences of Sexual Development”a (DSD) bırakmıştır.42 DSD başlangıçta “Disorders of Sex Development”ın kısaltılması iken, intersekslerin örgütlü mücadelesi kullanılan dilin değişmesini sağlamış, böylelikle 2018 metninde ilk D harfi ile bozukluğa değil farklılığa atıf yapılmıştır.43 Düzenlemenin kapsamına bakarsak, yeni kurallar 2011 metninden daha dar bir alana hitap etmektir. Birincisi, 2018 metni 400 metreden 1 mile kadar olan yarışlara katılacak sporcuları kapsamaktadır. İkincisi ilgili kişinin yasal cinsiyeti kadın veya interseks olmalıdır. Ayrıca “farklı” cinsel gelişimi olan (DSD-different sexual development) ilgili kişi XX değil, XY kromozomu taşımalıdır. Üçüncü olarak, bu kapsamdaki sporcular uluslararası yarışlara katılabilmek için testosteron seviyesini 6 ay süreyle 5 nmol/L’ye veya bu miktarın altına düşüren ilaç almalıdır.44 Kısacası IAAF, testosteron eşiğini 10 nmol/L’den, 5 nmol/L’ye düşürmüştür.45 Metin, bu şartın sağlanması için cerrahi bir operasyon geçirmeyi şart koşmamaktadır.46 Bir başka husus, 2018 DSD düzenlemelerinde, interseks varyasyonlarla ilgili olmayan ancak yüksek testosterona sebebiyet veren durumlar açıkça kapsam dışı bırakılmıştır.47

Bu düzenlemeler, bir kısa mesafe koşucusu olan Chand’ı etkilemediği için Chand’ın davası düşmüştür.48 Ancak, bu kez de Federasyon’un, seçtiği kriterlerle orta mesafe koşucusu olan Caster Semenya’yı hedef aldığı yorumları yapılmıştır.49 Çünkü Federasyonun 2018 metnine dayanak aldığı Bermon-Gariner’in ortak çalışmasında, testosterondan kaynaklı performans avantajının en yüksek %4.2 ile çekiç atmada ve %2.9 ile de sırıkla atlamada olduğu belirtilmektedir. Buna karşın, 2018 metninin kapsamında Semenya’nın koştuğu parkurlar yer alırken, çekiç atma ve sırıkla atlama yer almamıştır. Ayrıca, Bermon-Garnier’in makalesinde 1 millik yarışlar için testosteronun avantaj sağlayıp sağlamadığı hiç analiz edilmemiş, 1500 metrelik yarış için herhangi bir avantaj tespit edilmemiştir. Yine de bu parkurlar Federasyon tarafından 2018 metninin kapsamına alınmıştır.50 Asıl önem arz eden diğer husus, Bermon-Garnier’in çalışmasında, DSD’li kadınların 400 metre ve 800 metrede sırasıyla %2.73 ile %1.78’lik avantaja sahip olduğu iddia edilmiştir.51

Yukarıdaki oranlar, Chand kararında CAS’ın görmeyi arzu ettiği bir oranlar değildir. Başka bir deyişle, Mahkeme için bu rakamlar hormon baskılayıcı ilaç kullanmayı haklılaştırmaya yetmemektedir. CAS, Federasyon’dan ilgili kadınların %10 ile %12 düzeyinde, hemen hemen erkeklere denk bir performans avantajının olduğunu kanıtlamasını istemiştir. Federasyon, yeni bir bilimsel çalışmaya atıf yapsa da mahkemenin talebini karşılayacak veri sunamamıştır. Ancak değindiğimiz gibi, yeni düzenlemelerin kapsamına Chand girmediğinden onun davası düşmüştür.52 CAS, bu kez de Caster Semenya’nın başvurusuyla 2018 metnini ayrımcılık yasağı bakımından inceleme fırsatı bulmuştur.