Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Covid-19 Aşısı, İlaç Şirketleri ve İnsan Haklarına İlişkin Sorumlulukları

Covid-19 Vaccine, Pharmaceutical Companies and Human Rights Responsibilities

Özge YÜCEL DERİCİLER

Covid-19 aşısına erişim öncelikle sağlık ve yaşam haklarının, yanı sıra bilimsel gelişme ve uygulamaların faydalarından yararlanma hakkının gereğidir. Ne var ki şu ana kadar etkinliği kanıtlanmış ve onay alan aşıların çoğu, ilaç şirketlerince geliştirilmiş, fikrî mülkiyet ve patent hakkına konu olan ürünlerdir. Bu da kâr amacı güden özel teşebbüsler ile kamu arasında bir çıkar çatışması doğmasına neden olmaktadır. Temel haklar perspektifinden bakıldığında ise Covid-19 aşısının küresel kamu malı olarak görülmesi ve herkesin etkili ve güvenli bir aşıya erişiminin sağlanması gerekir. Bu makalede ilaç şirketlerinin uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki sorumlulukları Covid-19 aşısına odaklanarak ele alınmakta ve insan hakları özen yükümlülüğünün gerekleri değerlendirilmektedir. Sağlık hakkının gerçekleştirilmesinde ilaç şirketlerinin özen yükümlülüğünden doğan ödevleri vardır. Covid-19 aşısına ve tedaviye erişimin sağlanması da bu kapsamdadır. Bu bağlamda fikrî mülkiyet ve patent haklarına getirilen sınırlamaların, insan hakları ve biyoetik açısından uygun ve hatta elzem olduğu savunulmaktadır.

Covid-19 Aşısı, Sağlık Hakkı, İlaç Şirketleri, İnsan Hakları Sorumlulukları, Fikrî Mülkiyet ve Patent.

Access to the Covid-19 vaccine is a requirement of both the rights to health and life, as well as the right to enjoy the benefits of scientific progress and its applications. However, all the vaccines proved to be safe, effective and licensed so far have been mostly developed by pharmaceutical companies and are therefore subject to intellectual property and patent rights. It leads to a conflict of interest between the private for-profit actors and the public. From a human rights perspective, the Covid-19 vaccine should be considered a global public good, and everyone should have access to safe and effective vaccines. This paper deals with the responsibilities of pharmaceutical companies under international human rights law by focusing on the Covid-19 vaccine, and necessities of human rights due diligence are considered. Pharmaceutical companies have responsibilities emerging from due diligence regarding the right to health. It includes providing access to the Covid-19 vaccine and the treatment, too. Restrictions on intellectual property and patent rights comply with and are essential to the requirements of both bioethics and human rights in this context.

Covid-19 Vaccine, The Right to Health, Pharmaceutical Companies, Human Rights Responsibilities, Intellectual Property and Patent Rights.

GİRİŞ

Yalnızca içinde bulunduğumuz salgın sürecinin değil belki de bilim tarihinin en önemli buluşlarından biri olarak anılacak olan Covid-19 aşıları pek çok ülkede uygulanmaya başlandı. Ancak kısa sürede sona ermeyeceği artık kabul edilen bu küresel salgında, aşıya umut bağlayan ülkelerin çoğunun yakın gelecekte aşıya ulaşamayacağı da görüldü. Covid-19 aşısına erişim şimdiden küresel sosyal adaletsizliğin belirgin göstergelerinden biri hâline geldi. Öyle ki, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) başkanı bir yandan aşıların bazıları için umut olduğunu ama diğer yandan da dünyadaki eşitsizlik duvarına başka bir tuğla daha eklediğini, dünyanın büyük bir ahlaki yıkımın eşiğinde olduğunu, bunun bedelini de dünyanın en fakir ülkelerinin ödeyeceğini ifade etti.1 Sürecin gidişatını büyük ölçüde devletler ve şirketler belirlerken, aşıya erişim sorunu büyüdükçe insan haklarının altı bu aktörlerce oyuluyor.

Devletler, uluslararası insan hakları sözleşmelerine taraf oldukları ölçüde, sağlık hakkının gereği olarak Covid-19 tedavi ve aşısına adil erişimi sağlamakla hukuken de yükümlüdür. Öte yandan, şu ana kadar geliştirilen ve belirli standartları karşılayarak onay alan aşıların tamamına yakını kâr amacı güden ilaç şirketleri tarafından geliştirilen, fikrî mülkiyet ve patent hakkına konu olan ürünlerdir. Bu durum, sağlık hakkının ve bağlantılı diğer hakların küresel düzeyde güvence altına alınabilmesinde, ürün üzerinde hak sahipliği olan şirketlerin yaklaşımlarının da belirleyici olduğunu göstermektedir. Daha doğru bir deyişle, zengin ülkeler ile ilaç şirketleri arasında kurulan dengeler ya mevcut adaletsizlikleri daha da derinleştirecek, ya da aşıya hakkaniyetli erişimin yolunu açacaktır. Bunun da ötesinde, şirketlerin insan haklarına ilişkin sorumlulukları -henüz tarafları bağlayıcı bir sözleşmeyle düzenlenmemiş ise de- uluslararası hukuk önünde kabul edildiğinden, Covid-19 sorunu özelinde şirketlerin insan haklarına ilişkin sorumluluklarını somutlaştırmak gerekir.

Bu yazıda, küresel kamu malı2 olarak kabul edilmesi gereken Covid-19 aşılarına erişim sorunu merkeze alınarak, ilaç şirketlerinin bu konuda insan haklarına ilişkin sorumlulukları tartışılmaktadır.

Şirketlerin insan haklarına ilişkin sorumlulukları tartışması yaklaşık kırk yıllık bir geçmişe sahiptir ve şirketlere hukuken bir yükümlülük getirilemeyeceği, insan haklarının ancak etik boyutta şirketleri bağlayacağı görüşü, hâlâ süren bir tartışmanın taraflarından biridir.3 Öte yandan uluslararası insan hakları hukukunda ağırlık kazanan görüş ise şirketlerin insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulabilecekleri yönündedir ve Birleşmiş Milletler (BM) düzeyinde kabul edilen Rehber İlkeler’de bu sorumluluğun çerçevesi ana hatlarıyla çizilmektedir.

Uluslararası insan hakları hukukunda devletlerin bireyleri şirketler dâhil üçüncü kişilerden gelecek ihlallere karşı koruma yükümlülüğü var iken, devletlerin bu yükümlülüklerini yerine getirip getirmemesinden bağımsız olarak şirketlerin de insan haklarına saygı göstermeleri gerektiği kabul edilmiştir.4 Bu çerçevede BM sisteminde İnsan Hakları Yüksek Komiserliği şirketlerin insan hakları sorumluluklarına ilişkin çalışmalar yürütür. Bu konuda çalışmak üzere kurulmuş olan bir Hükûmetler Arası Çalışma Grubu5 ve ayrıca İnsan Hakları ve Ulusötesi Şirketler ve Diğer Ticari İşletmelere Dair Çalışma Grubu6 bulunmaktadır.

Bu makaledeki sorumluluk tartışması, şirketlerin insan haklarına ilişkin sorumluluklarına dair BM çerçevesini merkeze almakta; Covid-19 aşısının temel haklarla ilişkisi ortaya konularak, fikrî mülkiyet ve patent hakkına getirilebilecek sınırlamalar insan haklarıyla gerekçelendirilmektedir. Temel haklardan olmayan fikrî mülkiyet ve patent hakkına getirilebilecek sınırlamalara ilişkin ikincil düzenlemelerin nasıl olması gerektiği ve ayrıca sorumluluk hukukuna ilişkin ulusal düzeyde nasıl düzenlemeler yapılması gerektiği tartışması ise çalışmanın kapsam ve sınırları dışındadır.7 Dolayısıyla şirketlerin insan haklarına ilişkin sorumlulukları, konuya ilişkin uluslararası insan hakları hukuku literatürü çerçevesinde tartışılmakta; ulusal düzeyde sorumluluk hukuku ve uygulaması ise bu makalenin kapsamı dışında bırakılmaktadır.

I. COVİD-19 AŞISINA GİDEN ÇETİN YOL: AŞI MİLLİYETÇİLİĞİ, PEŞİN ALIM SÖZLEŞMELERİ VE YOLSUZLUK RİSKİ

Farklı şirketlerce geliştirilen ve belirli standartları karşılayan Covid-19 aşılarının seri üretimi aşamasına henüz geçilmeden, aşıların üretim ve dağıtımında karşılaşacağımız sorunlar kendini göstermeye başlamıştı. 2020 yılının Temmuz ayında, henüz aşı denemeleri devam ederken ve aşıların onay alacak aşamaya gelmesine daha aylar varken, aşı üreten ülkeler ile aşı üretmeyen zengin ülkelerin aşıya erişim konusunda yarışa girmeleriyle, kendi ülkelerini öncelikli hale getirmeye çalışan ülkelerin neden olduğu ve “aşı milliyetçiliği” olarak adlandırılan sorunla karşı karşıya kaldık.8

Aslında sağlık malzemelerinin ve özellikle aşının istiflenmesi sorunuyla 2009 yılında influanza A salgını sürecinde karşılaşılmış ve tüm dünyada 284.000 kişinin öldüğü bu salgında, yedi ay içinde geliştirilen aşının neredeyse tamamını zengin ülkeler almışlar; DSÖ’nün bağış için araya girmesinden sonra ise Avustralya, Kanada ve ABD gibi zengin ülkelerin bir kısmı, satın aldıkları aşıların yüzde onunu fakir ülkelerle paylaşmayı kabul etmişlerdir.9

Covid-19 aşılarının geliştirilmesi sürecinde bazı ülkeler aşı üreticileri ile ikili peşin alım sözleşmeleri (Advance Purchase Agreements) yaparak, henüz onay aşaması tamamlanıp seri üretime geçilmeden yüksek dozda aşıyı satın almış ve böylece küresel düzeyde mücadele edilmesi gereken bir virüs karşısında kendilerini avantajlı konuma getirirken, dünyanın büyük bölümünü ve uzun vadede belki yine kendilerini riske atacak bir yarışa girmiştir.10 Aşının adil ve rasyonel bir şekilde dağıtılmasını güvence altına alacak bağlayıcı bir uluslararası taahhüdün yokluğunda ülkeler aşı milliyetçiliği yaparak, aşıya erişimde kendi halklarını öncelikli kılan adımlar atmıştır.11

Uluslararası sivil toplum kuruluşlarınca toplanan verilere dayalı olarak yapılan öngörüler doğrultusunda, hükûmetler ve ilaç endüstrisi acilen önlem almadığı takdirde, yaklaşık yetmiş fakir ülkede her on kişiden dokuzu 2021 yılında aşıya ulaşamayacak iken, zengin ülkelerin tüm nüfuslarını yaklaşık üç kez aşılamaya yetecek dozda aşı aldıkları ortaya çıkmaktadır.12 Aralık 2020 verilerine göre, dünya nüfusunun %14’ünü oluşturan zengin ülkeler, üretilen aşının %53’ünü satın almışlardır ve nüfusuna oranla en fazla aşı satın ülke Kanada’dır.13

Peşin alım sözleşmeleri sadece aşı alımında öncelikli olmak isteyen zengin ülkeler tarafından değil, düşük ve orta gelirli ülkelere aşı temin etmek isteyen küresel sağlık kuruluşları tarafından da kullanılabilir.14 Küresel düzeyde aşıya eşit erişimin sağlanabilmesi amacıyla DSÖ’nün ön ayak olmasıyla, bir kamu-özel ortaklığı olan COVAX kurulmuştur.15 Bu ortaklığın amacı, yeterince aşı üretilmesi ve üretilen aşının dengeli bir şekilde dağıtılmasıdır. Ancak DSÖ Başkanı’nın yukarıda alıntılanan açıklamasında değinilen sorunlardan biri de bazı hükûmetler ile aşı üreticisi şirketler arasında yapılan peşin alım sözleşmeleri ve diğer ikili sözleşmeler dolayısıyla COVAX ortaklığının dışında kalmaları ve bu devletlerin ekonomik güçlerini kullanarak belirgin bir avantaj elde etmeleridir. Çoğu üreticinin de ön yeterlilik için dosyalarını DSÖ’ye sunmaları gerekirken, karın yüksek olduğu zengin ülkelerde düzenleyici onaya öncelik verdikleri belirtilmektedir.16 Sonuç olarak bu ikili antlaşmalar COVAX’ın işlevini büyük ölçüde yitirmesine neden olmaktadır. Ayrıca -Donald Trump döneminde- Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Hindistan dâhil olmak üzere, büyük aşı üretimi yapan ülkelerin COVAX’a dâhil olmadıklarını hatırlamakta fayda vardır.17

Aşıya erişim konusundaki adaletsizliğe dikkat çekmek üzere sivil toplum da harekete geçmiştir. Örneğin ‘Halkın Aşısı İttifakı’ adıyla küresel ve ulusal kuruluşların ve aktivistlerin bir araya gelerek oluşturdukları koalisyon, hem hükûmetlere hem de ilaç şirketlerine bir çağrıda bulunarak, aşının gerçek fiyatı üzerinden satın alınması ve ücretsiz olarak sunulması ve bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin kamusal kaynaklarla finanse edilmesi ve böylece şirket tekellerinin önüne geçilmesi dâhil, farklı taleplerde bulunmaktadır.18

Aşıların gereken fazları tamamlayarak onay almaları şüphesiz kritik bir aşamadır. Ancak bunun kadar önemli olan ikinci aşama da, herkese yetecek kadar aşıyı belirli bir planlama dâhilinde üretebilmek, üretimin devamlılığını ve adil bir şekilde dağıtımını sağlayabilmektir. Bunun için aşının küresel kamu malı olarak görülmesi ve kamu kurumlarının da, aşıların dağıtımı ve uygulanması aşamalarında yolsuzluk riskini bertaraf etmek üzere hazırlıklı olması gerektiği belirtilmektedir.19 Zira BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in dikkat çektiği gibi, kriz dönemlerinde hem yolsuzluk daha yıkıcı sonuçlar doğurur hem de yeni yolsuzluk şekillerinin ortaya çıkmasına elverişli bir ortam oluşur.20 Bu ortamın oluşmasını önlemek içinse, liderlerin hesap vermesi, iş dünyasının sorumlu hareket etmesi, sivil toplumun takibi ve bilginin herkesin erişimine açık olması gerekir.21

Rüşvet ve yolsuzluğun olmaması için, yukarıda belirtilen taraflar içinde hükûmetlerin şeffaf ve hesap verebilir olmaları kritik önem taşır. BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin hazırladığı raporda, Covid-19 aşısıyla ilgili olarak sürecin farklı aşamalarında ve farklı şekillerde gerçekleşebilecek yolsuzluklara dikkat çekilmektedir. Rapora göre:22