Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Abluka ve Sivil Halkın Açlığa Mahkûmiyeti

The Blockade and the Sentence of the Civil People to Hunger

A. Fusün ARSAVA

Uluslararası silahlı çatışmalarda sivil halkın açlığa mahkûmiyeti İnsani Uluslararası Hukuka göre savaş suçu teşkil ederken uluslararası niteliği olmayan silahlı çatışmalarda sivil halkın açlığa mahkûmiyeti konusunda boşluk bulunmaktadır. Oysa sivil halkın açlığa mahkûmiyeti iç savaşta sıklıkla olağan bir savaş yıldırma yöntemi olarak kullanılmaktadır. Makalede Codex Lieber, Cenevre Konvansiyonları ve Uluslararası Ceza Mahkemesine ilişkin Roma Statüsü hükümleri esas alınarak orantısız abluka uygulamalarının yol açtığı Uluslararası Hukuk ihlâllerine ışık tutulmaktadır. Söz konusu metinlerde öngörülen koruma her ne kadar uluslararası niteliği olmayan silahlı çatışmalar için zayıflatılmış olsa da bu çerçevede ortaya çıkan insanlığa karşı suç teşkil eden diğer eylemler asgari uluslararası teamül hukuku ışığında sorumluluk doğurma niteliğine sahiptir. uluslararası hukukta ablukanın caiz bir savaş yöntemi olarak kabul edilmesi, sivil halkın dolaylı olarak açlığa mahkûmiyetine yol açmaktadır.

Abluka, Açlığa Mahkûmiyet, Roma Statüsü, İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar, Uluslararası Ceza Hukuku.

While the condemnation of the civilian population to starvation in international armed conflicts constitutes a war crime according to International Humanitarian Law, there is a gap in the condemnation of the civilian population to starvation in non-international armed conflicts. However, the condemnation of the civilian population to starvation is often used as a regular method of war intimidation in the civil war. The article sheds light on the violations of International Law caused by disproportionate blockade practices, based on the provisions of the Codex Lieber, the Geneva Conventions and the Rome Statute on the International Criminal Court. Although the protection envisaged in the said texts has been weakened for non-international armed conflicts, other acts constituting crimes against humanity that occur within this framework are at least capable of creating liability in the light of customary ınternational law. The acceptance of the blockade as a permissible method of war in ınternational law leads to the indirect condemnation of the civilian population to starvation.

Blockade, Doomed to Hunger, Rome Statute, Crimes Against Humanity, International Criminal Law.

I. AÇLIĞA MAHKÛMİYETİN SİLAH ÇATIŞMA YÖNTEMİ OLARAK KULLANILMASI

Suriye iç savaşı yatışması zaman alacak gibi gözüken günümüzün silahlı çatışma örneklerinden birini oluşturmaktadır. Çatışma Suriye’de, çatışmanın tüm taraflarınca askeri uygulamada uzun zamandır görülmeyen en ağır silahlar ve yöntemlerle yürütülmüştür. Sivillere karşı kullanılan varil bombası,1 zehirli gazlar,2 hapishanelerde yapılan işkenceler ve kitlesel idamlar kullanılan yöntemlerden kimileri olarak karşımıza çıkmaktadır.3 Bu bağlamda kullanılan en acımasız yöntemlerden biri şüphesiz tüm şehirlerin işgal edilmesi ve sivil halkın siyasi amaçlarla aç bırakılarak baskı altına alınmasıdır. 29 Ekim 2016’da BM insani işler ve acil yardım koordinatörü Stephan O’Brien Güvenlik Konseyi toplantısında farklı güçler tarafından işgal edilen Doğu-Halep ve diğer şehirler için söz konusu olan endişeyi dile getirmiştir.4 Hemen hemen 4 ay BM yardımı bu şehirlerde yaşayan sivil halka ulaşamamıştır. Ekim 2016’da işgal edilen şehirlerde yaşayan yüzbinlerce insan her türlü insani ve tıbbi yardımdan mahrum bırakılmıştır. Suriye güçleri tarafından işgal edilen şehirler dışında aynı tarihlerde İslam devleti (Islamic State) takribi 200.000 sivilin yaşadığı Deyr Ez-Zour’u ve diğer muhalif güçler de Fua ve Kefra’yı işgal etmiştir.

BM Güvenlik Konseyi 2014’te savaşan taraflara ablukadan vazgeçerek, sivil halka yardım olanağı yaratmaları için çağrı yapmıştır.5 Suriye’deki duruma ilişkin olarak 2015’ten itibaren BM tarafından hazırlanan raporlar sivil halkın durumunu açıkça ortaya koymuştur.6 Birçok insan da iç savaşta açlık nedeniyle değil, tıbbi yardım alamama nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Devam eden bombardımanlar yahut keskin nişancıların kullanılması sivil halkın sadece fiziksel zarar görmesine değil, psikolojik rahatsızlıklarına da yol açmıştır. Birçok kişi de ablukayı aşma denemesinde ölmüştür. Deir Al-zour’da yaşayan sivil halkın kimileri, çocuklar da dahil olmak üzere yiyecek ararken keskin nişancılar tarafından vurulmuştur. Uluslararası Kızılhaç Komitesi çocuklarını emziren annelerin yeterli beslenememesi nedeniyle işgal edilen bölgelerdeki bebeklerin birçoğunun öldüğünü rapor etmiştir.7 Suriye’deki sivil halkın durumuyla ilgili olarak sadece BM yayınları ve raporları ile değil, sosyal medya üzerinden yapılan yayınlarla da uluslararası kamuoyunun dikkati çekilmiştir. Bu yayınlar işgal altında yaşayan sivil halkın kedi, köpek, ağaç kökleri, çimen ve toprak yiyerek yaşamlarını sürdürdüğünü gözler önüne sermiştir. Suriye’de ortaya çıkan bu tablo insani hukuk ve uluslararası ceza hukuku muvacehesinde sivil halkın açlığa mahkûmiyeti yasağının yeniden gündeme gelmesine yol açmıştır.

II. ABLUKANIN TARİHSEL AÇIDAN CAİZ BİR SAVAŞ YÖNTEMİ OLARAK KABUL EDİLMESİ

Abluka tahkim edilmiş yerleri yahut şehirleri ele geçirmeyi kolaylaştıran operasyonel bir yöntem olarak tarif edilmektedir.8 Ablukanın amacı bir yeri, ihtiyaçlarının teminini ve aynı zamanda savunma güçlerinin gelmesini engelleyerek izole etmektir. Tarihte çok sayıda kurban veren acımasız abluka örnekleri görülmektedir.9 MÖ 3000’de Mısır’da yapılan duvar fresklerinde abluka sahnelerinin canlandırıldığı görülmektedir; Eski İncil Kudüs’ün Babil kralı Nebukadnezar tarafından MÖ 586’da abluka altına alınmasını ve Kudüs’ün tahrip edilmesini ve üst sınıf Yahudi ahalinin köle haline getirilmesini tasvir etmektedir. MÖ 332’de Büyük İskender’in Fenikelilere ait Tyros (Sur) kenti ve Jül Sezar’ın MÖ 52’de Galya savaşlarında Alesia kuşatması tarih öncesi abluka örnekleridir.10 Her iki tarihi örnekte de dünya imparatorluklarına karşı yapılan direniş abluka ile kırılmıştır. Ortaçağda da abluka örnekleri karşımıza çıkmaktadır. 1453’te İstanbul’un, Osmanlı orduları tarafından işgali esnasında uygulanan kuşatma ve 1529 ve 1683 Viyana kuşatmaları bu dönemdeki örneklerden kimileridir.

Birinci Dünya Savaşı esnasında bir milyon kurbana (bunun 250.000’i ölmüştür) yol açan Verdun savaşı esnasında uygulanan abluka, 1942-1943 yılları arasında Leningrad’ın Alman İmparatorluğu tarafından abluka altına alınması (Hitler, ideolojisinin yol açtığı körlükle şehrin teslim olmasının hiçbir şekilde kabul edilmemesini emretmiştir. Abluka ile şehrin ele geçirilmesi değil, sivil halkın aç bırakılarak ölmesi hedeflenmiştir) yakın döneme ait örnekleridir.11 Hitler’in Leningrad’a uyguladığı abluka Sovyet güçlerinin direnişi ve Rusya’nın kışı ile kırılmıştır. Leningrad her ne kadar teslim olmamışsa da 871 gün devam eden abluka en uzun 1.100.000 kurban verilen abluka olarak modern tarihte yerini almıştır. Nürnberg askeri mahkemesi top atışları ile sivil halkın geri püskürtülmesini (süvari birliklerinin sivillere gereksiz saldırısını kınamakla beraber) hukuka aykırı görmemiştir.12 Yakın tarihte 1990’lı yıllarda Saraybosna ve Srebrenica ablukaları ve 1999-2000’de Grozny’de cereyan eden savaş hafızalarda yer alan örneklerdir. Bütün bu zikredilen örneklerde uluslararası örgütler ve AİHM abluka altına alan devletleri kınamıştır. Saraybosna banliyösünün topçu atışına tutulması Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Galić-Case davasında savaş suçu olarak nitelendirilmiştir.13 BM Güvenlik Konseyi de aynı şekilde 15.000 muharip yanı sıra 20.000 sivil sığınmacının yaşadığı Srebrenica güvenli bölgesinin vurulmasını savaş suçu olarak kabul etmiştir.14

Çeçen direnişçilere karşı Rusya’nın uyguladığı ablukada Grozny buna karşılık topçu atışı ile değil, Aerosol bombaları ve taktik balistik roketlerle vurulmuştur. AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi), çatışma ile bağlantılı olarak şehirleşmiş yerlerde etki gösteren söz konusu silahların kullanılmasını ayrım yapmaksızın AİHK’nın (Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu) 2. maddesi muvacehesinde yaşam hakkının ihlâli olarak kabul etmiştir.15

III. ULUSLARARASI SİLAHLI ÇATIŞMALARDA AÇLIĞA MAHKÛMİYETİN HUKUKİ DEĞERLENDİRİLMESİ - CENEVRE KONVANSİYONLARI VE
I NO.LU EK PROTOKOL

Geçerli İnsani Hukuk prensip olarak abluka yasağı öngörmemektedir. İnsani Uluslararası Hukukta sivil halkın korunmasına ilişkin kurallara riayet edildiği ölçüde abluka ve hatta düşman güçlerinin aç bırakılması meşru olarak gözükmektedir.16 Açık şekilde benzer etki gösteren savaş yöntemleri, örneğin deniz ablukası/ambargo caiz olarak görülmektedir. Yürürlüğe girmemiş olmakla beraber uluslararası teamül hukukunu büyük ölçüde kodifiye eden 1909 tarihli Londra deklarasyonunun 9, 11, 12. maddeleri deniz ablukasını, ablukanın tarafsız devletlere bildirilmesi kaydıyla meşru kabul etmiştir,17 Cenevre Konvansiyonlarına ek I no.lu protokolün 54 I maddesiyle bağlantılı olarak 49.III maddesinde sivil halkı açlığa mahkum etme, yaşam için vazgeçilmez ürünlere ulaşmanın zorlaştırılması yasaklanmıştır. Abluka bakımından özellikle savaş eylemlerinin anlam ve amacı önem taşımaktadır. Abluka ile savaşın yürütülmesi için önem taşıyan malların tedarikinin engellenmesi, düşmana ulaşmaması amaçlanır. Ablukanın sivil halkın aç kalması hedefi gütmemesi gerekir.18 IV no.lu Cenevre Konvansiyonunun 14. maddesine göre ambargo altında olanlara insani yardım sağlama mükellefiyeti bulunmaktadır. Denizlerdeki silahlı çatışmalara ilişkin San Remo Manual’in 102 - 104, maddeleri de aynı yükümlülüğü öngörmektedir.19