Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Editör’den

Değerli Okurlar,

Ceza Hukuku Dergisi’nin (CHD) yeni bir sayısında daha Sizlerle birlikte olmanın heyecanı içindeyiz. Bu sayımızda da daha önceki sayılarımızda olduğu gibi birbirinden kıymetli bilimsel çalışmaları Sizinle buluşturuyoruz. Güncel tartışmaları barındıran, karşılaştırmalı ceza hukukundan nitelikli örnekler sunan, uygulama problemlerini eleştirel bir bakış açısıyla ortaya koyan ve bunların ötesinde sadece sorgulayan değil aynı zamanda da çözüm önerileri getiren bu bilimsel çalışmalar CHD’nin üstlendiği misyonun en somut karşılığıdır. Yıllardır istikrarlı ve kararlı bir biçimde korumaya çalıştığımız çizgimiz böyle nitelikli çalışmalarla daha ileri seviyelere taşınmaktadır. Bu bağlamda değerli çalışmalarını tartışmaya açmak için CHD’yi tercih eden kıymetli yazarlarımıza içtenlikle teşekkür ediyoruz. Aynı şekilde makalelerin daha yetkin bir biçimde okuyucularımızla buluşması için titizlikle değerlendirmelerde bulunan ve her zaman dile getirdiğimiz gibi CHD’nin nitelik iddiasının en önemli dayanakları kabul ettiğimiz kıymetli hakem Hocalarımıza da şükranlarımızı sunuyoruz. Bu kolektif irade ve emek Türkiye’de bir “CHD Çevresi”nin oluşmasına zemin hazırlamakta ve bizleri sonraki saylar için motive etmektedir.

Bu sayımızın sunuş yazısında ceza hukukunda son derece önemli bir yere sahip olan ve fakat üzerinde yeteri kadar durulmadığına inandığımız yorum meselesine kısaca dikkat çekmek istiyoruz. Zira ceza hukuku kurallarının yorumlanmasında, diğer hukuk disiplinlerine nazaran çok daha dikkatli ve özenli olmak gerekmektedir. Başta kıyas yasağı olmak üzere suçta ve cezada kanunilik ilkesinin çizmiş olduğu sınırlar, yorumlama faaliyetinin alanını daraltmıştır. Nitekim TCK m. 2/3’te suç ve ceza içeren hükümlerin kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamayacağı açıkça düzenlenmiştir. Şüphesiz ki bu düzenleme ceza hukukuyla müdahale edilebilecek temel hak ve özgürlüklere ölçüsüz ve keyfi müdahalelerin önüne geçilmek için yapılmıştır ancak bu ilkesel duruş özellikle uygulamada yorum yöntemlerinin gereği gibi kullanılmasına engel olacak bir tedirginlik yaratmaktadır. Bu tedirginlik de genellikle yorum gerektiren hallerde hatalı sonuçlara ulaşılmasına ve adeta “korkulanın başa gelmesine” neden olmaktadır. Halbuki yorum yöntemleri, yorum çeşitleri ve yorumlama tekniği ile en çok ceza hukukçularının meşgul olması gerekmektedir. Nitekim yabancı literatüre bakıldığında hukukta yorum ve mantık ile ilgili önemli eserlerin çoğunun ceza hukukçuları tarafından yazıldığı bilinmektedir. Buradan hareketle ceza hukukunda yorum konusunda ortaya çıkan uygulama problemlerinin kaynağında öğretinin bu konuya yeteri hassasiyetle yaklaşmamasının yattığı da açıkça ifade edilmelidir. Dolayısıyla getirilecek eleştiri sadece uygulamayı hedef alacak şekilde tek yönlü değil öğretinin sorumluluğunu da hatırlatacak şekilde çift yönlü olmalıdır.