Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sivil İtaatsizlik ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı İlişkisi

The Relationship Between Civil Disobedience with the Right of Meeting and Demonstration Marches

Bayram DOĞAN

İnsanların hür olma istekleri ve kendini ifade etme beklentileri tarihi ilk insanlığa kadar uzanan, 21. yüzyılda da artarak devam eden haklı ve meşru bir taleptir. Zira insanlar ve toplumlar, tüm zamanlarda hürriyet ve huzur arayışı içerisinde olmuştur. Özellikle de gelişen dünyada demokrasi ile birlikte bireylerin ve toplumların hürriyet ve demokrasi arayışları zamana bağlı gelişmelerle birlikte artarak devam etmiştir. Türk hukuk literatüründe sivil itaatsizlik ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı ilişkisi pek az dikkat çekmiştir. Bu makale kökleri ilk çağa kadar uzanan sivil itaatsizlik ile yasal zemini Osmanlı Hukukuna dayanan 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında anayasal ve yasal bir değerlendirmeyi içermektedir. Çalışma kapsamında, sivil itaatsizlik eylemlerinin demokratik bir halk girişimi olduğu, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sivil itaatsizlik olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmada öncelikle, sivil itaatsizliğe ilişkin genel bir bakış sunulmuştur. Akabinde ise kavramın ve tartışmanın tarihsel gelişimi aktarılmıştır. Ayrıca kavramın uygulamadaki görünümü ilgili farklı fikri yönelimler açıklanmış ve karşılaştırılmıştır. İkinci olarak, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması için idarenin yükümlülüklerine yer verilmiştir. Sonuç olarak halk girişimi niteliğindeki olaylar, hukuk devleti ilkeleri ışığında analiz edilerek çalışmadan elde edilen sonuçlar özetlenmiştir.

Sivil itaatsizlik, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Katılımcı Demokrasi, Hukuk Devleti.

The expectations of people for freedom and self-expression are a rightful and legitimate demand that dates back to the oldest human civilization and increasingly continues in the 21st century. Because people and societies have been in search of freedom and peace. Especially democracy in the developing world, the search for freedom and democracy of individuals and societies has continued to increase with time-dependent developments along with democracy. In Turkish law literature, the relationship of civil disobedience to the right to meetings and demonstrations has received little attention. This article includes a constitutional and legal evaluation within the scope of Law No. 2911 on Meetings and Demonstrations, based on Ottoman Law, with civil disobedience that its roots date back to ancient times. In the scope of the study, it was concluded that civil disobedience actions were a democratic public initiative and that meetings and demonstrations were not civil disobedience. The study firstly provides an overview of civil disobedience. Subsequently, the historical development of the concept and the discussion is explained. In addition, different intellectual orientations about the appearance of the concept in practice are explained and compared. Secondly, the administration’s obligations to ensure that the civilian people exercise their right to assembly and demonstration march are included. As a result, the events of the public initiative were analyzed in the light of the principles of the rule of law and the results of the study were summarized.

Civil Disobedience Law No. 2911 on Meetings and Demonstrations, Participatory Democracy, State of Law.

GİRİŞ

Katılımcı demokrasinin gelişimi için faydalı olacağı düşünülen ve şiddete karşı olan sivil1 itaat sizlik2 eylemleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, birtakım ideolojik veya anarşik3 grupların yönlendirmelerine ve araçsallaştırmasına açık olması nedeniyle gerek Türkiye gerekse diğer devletler için ulusal güvenlik riskleri taşımaktadır. Hukuk devleti anlayışı bağlamında sivil itaatsizlik4 ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, gelişen hukuk düzeninde kendisine yer bularak daha çok modern demokrasilerde ilerleyen ve kabul gören bir düşünce ve harekettir. Hukuk devleti, kişi hak ve özgürlüklerinin devlet kudreti karşısında korunmasında kamu otoritelerinin gücünün hukuk kuralları ile bağlı ve sınırlı olmasında tezahür eder. Keza hukuk devleti Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine ve evrensel hukuk kurallarına kendisini bağlı kabul eden bir devlettir.

Sivil itaatsizlik, hukuk devletinin gerekleri olan evrensel hukuk kuralları için kamuoyu önünde ancak pozitif hukuka aykırı ve fakat meşru5 olan, eylem esnasında diğer insanların daha üstün bir hakkını çiğnemeyen şiddetsiz bir eylemdir. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri ise düşünce ve kanaatleri ifade ederek bunların kamuoyunda duyulması gayesi doğrultusunda bir grup, cemiyet, sivil toplum6 kuruluşu ya da birbirinden bağımsız kişilerden mütevellit insan topluluklarının kamuya açık veya kapalı mekânlarda toplantı, miting, gösteri ve yürüyüş gibi toplumsal nitelikli bir amacın gerçekleştirilmesi için bir araya gelmesi ile yapılan bir eylemdir. Halkın yasalara aykırı olmayan bir gaye ve eylem ile sergilediği toplantı ve gösteri yürüyüşleri, yasal ve meşru bir eylem tarzıdır. Anayasal teminata bağlanan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, düşünce ve ifade hürriyetinin bir uzantısıdır. Demokratik hak kapsamında başvurulan bu eylemler, genellikle sivil itaatsizlik gösterileri, protesto eylemleri, kamuoyu oluşturmak için toplantı ve basın açıklaması şeklinde sergilendiğinden hükümet icraatlarının kamuoyunca bilindiği ve incelendiğinin vurgulanması açısından önemli bir denetim de içermektedir. Bu nedenle makul, meşru ve demokratik bir yöntemdir.

Sivil itaatsizlik ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri gibi toplumsal iletişim ve etkileşim sayesinde insanlar yalnızca seçim dönemlerinde değil, gerek gördükleri her vakit yönetimi denetleme ve siyasal elitlere mesaj verme imkânına sahip olacağından bu tarz eylemlerin katılımcı demokrasiyi güçlendirdiği değerlendirilmektedir. Hiç kuşkusuz sivil itaatsizlik hareketleri veya toplantı ve gösteri yürüyüşleri gibi diğer grup hareketlerinin istenmeyen sonuçlara dönüştürülmesi ihtimali de olasıdır. Çağımızda iletişim/haberleşme olanaklarının artmasıyla şiddet içermeyen eylemlerin olumlu sonuçlarının yanında olumsuz etkileri de görülmektedir. Bu nedenle bu tarz toplumsal hareketler veya sivil inisiyatifler kimi zaman birçok ülke ve Türkiye için ulusal güvenliği tehdit eder duruma gelmiştir. Hukuk devletinde halk, siyaset aracılığıyla farklı taleplerin iktidara taşınmasını ve bu taleplere iktidar tarafından çözüm üretilmesini bekler. Zira birçok insan, beklentilerini en üst seviyede gerçekleştirebilecekleri ideal koşullara ulaşma amacı taşır. Demokrasi kültürü yeterince gelişmemiş ülkelerde ya da çoğunlukçu toplum ve demokrasilerde iktidarı ele geçiren gruplar veya kitleler, beklentileri/talepleri gündeme alırken muhalif durumda kalan azınlığın/grubun ihtiyaç veya taleplerini bir çatışma potansiyeli ya da illegal bir beklenti olarak kabul edebilir. Bu durum, liberal yönetimlerde ise; toplumda veya yöneticilerde muhtemel olan ekonomik, sosyal veya politik anlayış farklılığı dolayısıyla ortaya çıkacak ayrışma veya çatışmaların idarenin hukuka bağlılığı ile çözülmeye çalışıldığı görülür. Dolayısıyla ileri demokrasiye sahip veya liberal devletler, farklı düşünce gruplarının beklentileri için kamu yararını esas alan bir düzenleme ile olası çatışmaların önüne geçer ve toplumların demokratik beklenti ve yaşam tarzı konusundaki farklı anlayışları, kendileri için değerlendirmelerine olanak sağlayacak ilke ve politikalar hazırlamasıyla çözmektedir.

İleri demokrasiye sahip toplumların önemli bir özelliği, değişik fikirlere ve kültürlere karşı hoşgörülü olmak ve bu durumu bir zenginlik olarak görmektir. Temel hak ve özgürlüklerin rahatça kullanımı ve oto-kontrol dolayısıyla şeffaflık, demokrasileri ileri bir seviyeye taşırken ülkeleri birçok açıdan da güçlendirmektedir. Şüphesiz vatandaşların seçim dönemlerinde oy vererek siyasal iktidarı belirlemesi fakat seçim sonrası devletin veya siyasal otoritenin eylem ve işlemlerine kayıtsız olması, bu durumun da vatandaşların iktidar üzerindeki sosyo-politik denetimini zayıflatması ve bunun sonucu da iktidarların zamanla otoriter bir yapıya bürünmesine neden olmaktadır. Kuşkusuz özgür bir medya, etkin kitle iletişim araçları ve bağımsız sivil toplum kuruluşlarının aracılığıyla büyük bir siyasal-kitlesel katılım sağlanarak gerçekleştirilen bir eylem, katılımcı demokrasinin gelişmesine ve toplumdaki farklı düşünce, talep ve beklentilerin dikkate alınmasına vesile olacaktır. Bu bağlamda sivil itaatsizlik ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri gibi toplumsal dinamikler, sosyo-politik ayrışmaların önlenmesi ve halkın çoğunluğunun değil tamamına yakınının ihtiyaçları için bir araç işlevi görecektir. Zira bu tarz meşru eylemler toplumsal sorunların çözülmesi, ileri bir demokrasinin oluşması ve gelişmesi için yararlı bir yöntem olarak kabul edilmelidir.

Demokratik toplumlarda sosyo-politik ayrışmaların önlenmesi, toplumun farklı katmanlarının ve farklı sosyo-kültürel grupların beklentilerinin çözüm yolu, demokratik yöntemler olan ve toplumsal dinamikleri harekete geçiren sivil itaatsizlik, toplantı ve gösteri yürüyüşleri gibi eylemlerdir. Zira toplumsal yaşamda karşılaşılan görüş farklıkları, kamusal yaşamda da ortaya çıkan tasarruflar ve siyasi otoritenin yaptığı eylem ve işlemler toplumun bazı katmanlarınca benimsenmemektedir. Halk, iktidarın “denetlenmesi” ve bir nevi “hesap sorma” yolu olan başta “seçimler” olmak üzere sivil itaatsizlik, toplantı ve gösteri yürüyüşleri” gibi toplumsal gösteri veya eylemlerle önemli bir yol ve meşru bir işlev üstlenmektedir. Hiç şüphesiz bu demokratik yöntemlerin en önemli özelliği şiddet içermemesi ve toplumu ileri bir seviyeye götürme gayesidir. Bu bakış açısıyla “sivil itaatsizlik ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri ilişkisini” ele alan bu makalede, sivil itaatsizlik ile toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin benzer ve farklı yönleri ile anayasal ve yasal statüleri ve çoğulcu demokrasi açısından işlevsellik rolleri gibi konulara açıklama getirilecektir. Ayrıca kavramın istendik genel amacı olan katılımcı demokrasi ve sivil toplum dışında başka amaçlar adına araçsallaştırma sorununa da kısaca değinilecektir.

I. SİVİL İTAATSİZLİK

Sivil itaatsizlik:7 Hukuk devleti idealinin gerçekleşmesi için kamuya açık ancak yasaya aykırı ve fakat meşru olarak gerçekleştirilen, eylem esnasında üçüncü kişilerin daha üstün bir hakkını ihlal etmeyen barışçıl bir protesto edimidir.8 Sivil itaatsizlik, yalnızca bir yasaya karşı gelme ya da salt bir yasa/norm ihlali değil, aksine siyasal bir karşı çıkış veya bir tepki ve itiraz yöntemi hareketidir. Fakat sivil itaatsizlik, düzene başkaldıran yahut yeni bir siyasal sistem kuran bir etkinlik ve hukuk dışı yol/yöntem de değildir. Sivil itaatsizlik hukuk devletinde ortaya çıkan demokratik bir düzenin sınırlarını esnetme veya değiştirme, demokratik uzlaşıyı gelişen/değişen çağa doğru kaydırarak düzen kurma yerine bireyi ya da toplumu kurucu iktidarın bir bileşeni veya argümanı haline getirir. Bu bağlamda sivil itaatsizlik, çağdaş demokratik hukuk devletinde kurucu iktidarın demokrasiyi şekillendirirken temel aldığı önemli bir eşiktir. Buna karşın demokrasinin ana unsurlarından da değil, ancak meşru ve demokratik bir girişimdir.9 Sivil itaatsizlik, pasif bir direnme yöntemidir. Fakat direnme olgusu veya hareketinin içinde barındırdığı şiddet unsuru ve kaos, sivil itaatsizlik içinde yer almamaktadır. Bu bağlamda sivil itaatsizlik; hedeflenen gayeye erişmek uğruna pozitif hukukta düzenlenmiş yasal ancak meşruluk sorunu olan bir normun, barışçıl bir şekilde, üçüncü kişilerin üstün bir hakkını ihlal etmeksizin sivil itaatsizlik eylemi esnasında kamuoyunun da anlayabileceği şekilde, idarenin izni olmaksızın fakat idari mercilerin bilgileri dâhilinde, yalnızca belirli bir kanunun ihlali amacıyla eylemin sisteme/rejime yönelik olmadığının açıkça vurgulandığı bir ifade ile kanunu yine kanuna aykırı bir yöntem ile ancak doğal hukuka uygun bir şekilde tepki koyarak toplumun büyük bölümünün dikkatini çekmeyi amaçlayan bir eylem/protestodur.10

Sivil itaatsizlik kavramını inceleyen yazarların çoğu literatürdeki şu isimlerden11 yola çıkmaktadırlar. Bu isimler: Sokrates, Henry David Thoreau, Mahatma Gandhi, Martin Luther King, Malcolm X, Hallacı Mansur’dur. Şüphesiz sivil itaatsizliğin tarihsel gelişimi bu kişiler, örnekler ve adı geçen öncü şahsiyetlerin eylemleri ile sınırlı değildir. Tüm Avrupa ülkelerinde anayasal düzlemde sistem değişikliğini hedefleyen eylemler yaşanırken sivil itaatsizlik olarak nitelendirilen ilk eylem Amerika’da gerçekleşmiştir. 1848’de Thoreau tarafından kullanılan bu kavram, o dönemde pek ses getirmemiş olmasına rağmen dünyada Gandhi ile etkili olmuş ve başarılı sonuç alınan eylemlere dönüşerek dünyaya yayılmıştır. Gandhi, sivil itaatsizlik eylemleri ile Hint halkının İngiliz işgaline karşı özgürlük mücadelesinde etkin bir rol oynayarak sivil itaatsizliği ve eylemlerini tüm dünyaya duyurmuştur. Sivil itaatsizlik eylemleri, 1980’li yıllarda Avrupa’da çok etkili olmuştur. 1980’lere gelinceye kadar Avrupa’daki sistem karşıtı hareketlerle sivil itaatsizlik eylemleri arasında amaç ve eylemsellik bakımından büyük farklar olsa da bu iki hareket tarzı bir bütün olarak ele alınarak aynı süreç içerisinde değerlendirilmelidir.12

Şüphesiz sivil itaatsizliğin yasa dışı yönü vardır; ancak bu, yasayı yok sayan ya da tüm hukuk sistemini yasal olmayan yollarla askıya alarak ortadan kaldırmaya yönelen kitlesel iktidar mücadelesi ve onun iç savaş yöntemlerinin bir uzantısı ve parçası değildir. Bu bağlamda, demokratik hukuk sistemini veya yasayı, her ne gerekçeyle olursa olsun işlemez hale getiren veya zayıflatmaya çalışarak ihlal eden bireysel ve toplumsal çıkışlarla da ilişkilendirilemez. Nitekim bireyin uymak zorunda olduğu toplumsal algı, bazı dönemlerde vicdani olmayan uygulamalara destek vererek adeta zulmün bir parçası olabileceği gibi düzensiz, başına buyruk ve hiçbir devlet egemenliğinin olmadığı bir ortamı savunan anarşizmde13 hedeflerine yaklaştıkça aynı sakıncalar ortaya çıkabilir. Oysaki sivil itaatsizlik, ancak vicdani hassasiyeti olan, insan hak ve hukukunu önceleyen, hürriyet, irade ve sorumluluk sahibi ve ahlaki değerleri olan insanların eliyle gerçekleştirilebilir.14

Sivil itaatsizliğin eylemsellik etkisini artıran, dolayısıyla toplumca içselleştirilen, onun en somut ve kayda değer özelliği olan şiddetsizlik felsefesi, kaynağını doğrudan Gandhi’den almıştır. Şu hâlde sivil itaatsizlik, batı orijinli felsefi düşünüşün geliştirmiş olduğu bir eylem tarzı olsa da en azından onun şekillenerek gelişim ve tamamlanmasında doğu felsefesinin rolü yadsınamaz bir gerçektir.15 Sivil itaatsizlik sadece demokrasilerde hayat bulabilir. Dolayısıyla demokratik bir hukuk sistemini ve onun moral çerçevesini ve değerlerini kabul eder. Doğaldır ki demokrasiyle yakından ilişkili olan sivil itaatsizlik eylemleri, bir direnme hareketi değildir ya da olağanüstü hâl benzeri hukuk dışı bir oluşuma ve eyleme hizmet etmez ve darbelerle ilişkilendirilemez. Keza sivil itaatsizlik, anarşi olmadığı gibi bu ifadenin tam karşısında olan tam bir geleneğe bağlı veya alışılagelmiş hayat tarzını kabul eden bir düşünüş de değildir.16

Her türlü “sosyalizmin” yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışının karşısında olan sivil itaatsizlik şiddete dayalı, bencil ve katı bireyciliği amaçlayan anarşizmden de ayrılmaktadır.17 Fakat sivil itaatsizlik, moral ve siyasal güdülerle yapılan toplumsal çıkar ve değerlere yönelik siyasi bir eylem olmakla birlikte akılcı ve makul bir mazerete dayanır. Sivil itaatsizlik, kamusal alanda icra edilen bir eylemdir, özellikle gücünü ve meşruluğunu kamuoyunun içinde cereyan etmesiyle elde eder. Sivil itaatsizlikte şiddet yoktur, ancak yurttaşı etkilemek için psikolojik baskı ve kamuoyu oluşturma faaliyeti ön plandadır. Örneğin oturma eylemleri, yol kapatma, öğretmen boykotu vb. sivil itaatsizlik bir tür direniş, ayaklanma eylemi olmayıp bir meşruluk sorunu yaşayan hata ya da yanlışı, yapısal demokrasi eksikliğini kolektif bir şekilde ortaya koyarak bunların tartışılmasını sağlama girişimidir. Bu nedenle sivil itaatsizlik, verili bir düzeni karşısına alarak yürütülen siyasal bir çekişme ve ifade biçimi hatta demokratik siyasetin bizzat kendisidir.18 Bu bağlamda sivil itaatsizliğin şiddet içermese de yasayı açık bir şekilde ihlal eden eylem olduğu, fakat bu eylemin darbe veya ihtilal gibi anayasal düzeni açıkça ortadan kaldırma niyeti taşımadığı kesinlikle de taşıyamayacağı vurgulanmaktadır. Bir sivil itaatsizlik eyleminin amacı yasaları tekil düzeyle sınırlı bir biçimde ihlal etmektir, dolayısıyla hukuk düzeninin tamamını hedef almak değildir. Şu hâlde sivil itaatsizlik eylemi otoriter/baskıcı bir sistemin yasaları gibi topyekûn bir gayrimeşruluk iddiasının olmadığı/olamayacağı bir vakıadır.19

Sivil itaatsizliği, diğer bazı eylemlerden (isyan, darbe vb.) ayıran temel değerler, adaleti ve temel insan haklarını önceleyerek anayasaya, meşru siyasal otoriteye ve dolayısıyla rejime siyasi açıdan bağlılık duygusudur. Baskı ve zulme uğrayan insanlığın mağduriyetlerini gidermek adına toplumda imece sistemi kurmayı kendine hedef edinen bu tür eylemler, politik ve meşru ilkeleri referans alarak adalet ve sağduyuyla hareket ederler. Bu yönüyle de hayatın ahlaki misyonuna yönelerek toplumu kucaklayıcı bir rol üstlenir. Dolayısıyla sivil itaatsizlik, kendisini içerisinde hayat bulduğu uygarlığın ve kültürün temel taşı, insan hak ve özgürlüklerinin bu noktada demokrasi ve hukukun bir sacayağı ve teminatı olarak görmektedir.20

Sivil itaatsizlik, sadece hukuk devletinde eylemsel ve güncel kalabilir. Nitekim bu tarz eylem muhatabını dışlamaz, aksine toplumu paylaştıkları değerler bağlamında iknaya çabalar. Sivil itaatsizlik eylemleri, bugün itibari ile dünyanın birçok ülkesinde etkisini gösteren, eylemsellik kabiliyeti olan dinamik bir politik mücadele biçimine dönüşmüştür. Geçmişten günümüze siyasal iktidarların yasal fakat meşruluk sorunlu icraatlarına karşı gelme yöntemleri bağlamında, tüm ulusların ve Türkiye halkının sağduyulu bir tavır sergilediği gözlenmektedir. Bu çerçevede Türkiye’de gerçekleştirilen oturma eylemleri, el ele eylemleri, yürüyüşler, açlık grevi, tencere tava çalma, ışık söndürme vb. eylemler sergilenmiştir.21 Bu yönüyle sivil itaatsizlik, toplumsal dinamikleri hareketlendiren dolayısıyla herhangi bir soruna kamuoyunun ilgisini çekerek konuyla ilgili hukuki değişiklikler yaptırabilmek üzere kamu otoritesine baskı özelliği olan etkili bir eylem olarak görülmektedir. Kuşkusuz sivil itaatsizlik, bir siyasi ifade biçimi olsa da topluma duyarlıdır. Şu hâlde itaatsiz, örneğin bir ormanın veya parkın yapılaştırılmasına veya gecekondu evlerinin yıkımına karşı eylem sergileyebilir. Nitekim 21. yüzyılda da sivil itaatsizlik eylemlerine insanlığın ihtiyaçları devam etmektedir. Özellikle meşruluk sorunu olan savaşların yaşanması, sosyal adaletsizliğe tepki gösteren kişilerin bulunması, eşitlikçi, şiddet karşıtı olması vb. özellikleriyle sivil itaatsizlik eylemleri yaşayan canlı bir harekettir.22

Demokratik bir hukuk sisteminde, anayasal düzenin özüne/ruhuna ve geneline müdahale edilmeksizin sınırlı ve önceden belirlenmiş bir konu için makul kabul edilemeyecek/hakkaniyete aykırılığı düşünülen bir icraata karşı olarak, kamuoyu önünde şeffaf bir şekilde, maruz kalınacak olası cezalara razı olunarak, başarı şansı olan, şiddetsiz, kamusal bir vicdanla yine kamu yararına yönelik yasadışı fakat meşru bir çağrı olan sivil itaatsizlik terör ve terörizmden tamamen farklılık arz eder. Hatta hiçbir ortak yönü yoktur, kaldı ki eylem felsefesi, taşıdığı ideoloji ve eylem tarzıyla taban tabana zıttır. Kuşkusuz makyavelist felsefeden esinlenen bir anlayışla amacına giden bir yolda her türlü eylemi ve aracı meşru ve kullanılabilir gören terörizm için sivil itaatsizlik kavramı, yozlaştırılacak en uygun kavramlardandır.23 Kaldı ki sivil itaatsizliğe başvurabilmek için makul bir gerekçesi olan o kadar çok insan ya da grup vardır. Buna karşın bu insanlar sivil itaatsizliğe başvurmaktan imtina etmektedirler. Nitekim Türkiye’de sorunlu algılanan sivil itaatsizlik eylemlerinde düzensizlik ve kaosun meydana çıkması olasılığı yüksektir. Dolayısıyla anayasal düzen ve toplumsal huzur ciddi zararlar görebilir.24 Sivil itaatsizlik eylemlerinde itaatsizler için bazı riskler söz konusudur ki bu tür riskler yapılan sivil itaatsizlikleri ahlaki/meşru bir zemine bağlayacaktır. Zira anılan muhtemel yaptırımları göze alma, eylemin amacı ve çağrı etkisi için gereklidir. Keza sivil itaatsizlik, yasallık ile meşruluk arasındaki hassas ölçüye bağlıdır. Şu hâlde sivil itaatsizlik, sadece bu şartlar altında, hukukun egemen olduğu demokrasilerde, doğal hukukun değerleri ile cari hukukun üst normları arasında, kendi meşruluk düzleminin dışında ve üstünde bir rolünün varlığı kabul edilerek yaşatılabilir.25

II. TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ DÜZENLEME HAKKI

Toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü; bir düşünceyi veya kanaati kamuoyuna ulaştırma gayesi doğrultusunda bir grup veya topluluğun ya da sivil toplum kuruluşlarının kamuoyu önünde veyahut harici hususi mekânlarda toplantı, gösteri ve yürüyüş gibi toplumsal ya da barışçıl nitelikte bir amacın gerçekleştirilmesi için bir araya gelerek yapılan bir eylemdir. Sivil bir yöntem ile pozitif hukuk kurallarına uygun olarak barışçıl amaçlarla yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşleri kamuoyuna çağrı niteliğinde olan demokratik-sosyal nitelikte gösterilerdir. Anayasal teminata bağlanmış temel haklardan olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, negatif statü haklarındandır. Dolayısıyla düşünce, ifade hürriyetinin veya bir konunun birçok kişi tarafından kamuoyuna iletilmesinin yahut ifade edilmesinin önemli araçlarından biridir. Dolayısıyla bu hak, az-çok demokratik devletlerde halkın önemli bir unsuru ve teminatıdır.26

21. yüzyılda birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı anayasal güvenceye bağlanmıştır. Şöyle ki: 1982 Anayasası’nın 34. maddesinde27 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 10. maddesinde28 güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile 11. maddesinde29 bireyin bu hakkı kullanımı güvence altına alınmıştır. Düşünceyi ifade hürriyetinin tabii ve doğrudan bir neticesi olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade hürriyetinde de olan değişik görüş veya düşüncenin kamuoyuna açıklanarak demokrasinin gelişmesi, dolayısıyla çoğulcu bir toplumda bu fikirlerin anlatılabilmesi açısından önemli bir misyon üstlenmektedir. Keza bu konuya dair ulusal ve uluslararası birçok mahkeme kararı bağlamında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, hukuk devletinin temel taşlarındandır.30

Kuşkusuz, toplantı ve gösteri yürüyüşü hürriyeti, insanların belli bir konudaki fikir ve kanaatlerini kamuoyuyla paylaşmak veya bunların toplumda değerlendirilmesini sağlamak üzere toplantı yapmak ve gösteri yürüyüşü düzenlemek veyahut farklı şekilde etkinliklerle planlanan hedefin gerçekleşmesi adına sergilen temel hak ve özgürlükler bağlamında temellendirilen eylemlerdir. Bu açıdan bu hak demokratik toplumun kurucu unsurlarındandır.31 Anayasal hakların değişmeyen tezahür şekillerinden biri olan bu hürriyet, düşünce ve fikir hürriyetini destekleyici bir nitelik taşımaktadır. İnsanların toplantı ve gösteri yürüyüşleri yaparak felsefi inanç, ideolojik düşünce ve bir misyon üstlenmesi çoğulcu milletlerin çok önemli ilkelerindendir. Dolayısıyla politik ideolojinin ve eylemlerin şekillenmesi genellikle bu tarz sivil aktivasyonlarda oluşan bir sosyal etkiletişim ve iletişimle güçlenir. Keza bu tarz sivil inisiyatifler, alternatif fikir ve görüşlerin oluşumu ve gelişimine ve kamuoyunda kabul görmesine vesile olur. Katılımcı demokrasilerde en etkili politik hak arama yöntemlerinden olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hürriyeti, yaklaşık 1800’lerden beri demokratik kabul edilen ülkelerde pozitif hukuk temelinde yasal zemine bağlanmıştır. Hatta birçok ileri demokrasilerde toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı, yasal bir izne veya bildirim şartına bağlı da değildir. Katılımcı demokrasilerde sadece açık hava toplantıları için kanuni sınırlama getirilebileceği düzenlenmiştir.32

AİHM, Toplantı ve gösteri yürüyüşü hürriyetinin katılımcı demokrasilerdeki rolüne her geçen gün daha çok önem atfetmektedir. Mahkeme bu hürriyeti, ifade hürriyeti bağlamında ve daha kapsayıcı bir değerlendirmeye tabi tutmaktadır. Aslında Türkiye’de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkındaki yasal düzenlemeler genel olarak AİHM’nin belirttiği ilkelerle paraleldir. Ancak Türkiye açısından sorunlu görülen, bu kararlarda saptanan sınırların/ilkelerin uygulanmasında yaşanan eksiklik ya da aksaklıklar olduğudur.33 Bununla birlikte Türkiye’de toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını yasal teminatla güvenceye bağlayan bazı düzenlemeler söz konusudur. Örneğin, Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını kısıtladığı düşünülen vakıf ve dernek ile sivil toplum kuruluşu niteliğindeki sendika ve kamu kurumu niteliğindeki meslek teşkilatlarının faaliyet konuları haricinde toplantı veya gösteri yürüyüşü şeklinde sivil eylemler yapmalarını engelleyen 2911 sayılı Kanunun “amaç dışı toplantı ve gösteri yürüyüşü” başlıklı 21. maddesi, 26 Mart 2002 tarihinde 4748 sayılı Kanun ile ilga edilmiştir. Yine 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 16. maddesinde 2 Haziran 2007 tarihinde 5681 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası polisin zor ve silah kullanma yetkisine “ölçülülük” kriteri getirilerek kolluğun eylemi dağıtmak için ve ancak sivil direnişi kıracak ölçüde zor kullanma yetkisinin olduğu düzenlenmiştir. Keza anılan yasanın 16. maddenin 2. fıkrasına göre zor kullanma yetkisi çerçevesinde fiziksel güç, direnişin büyüklüğüne göre kademeli olarak artacak şekilde kullanılabileceğine yer verilmiştir. Başka bir ifadeyle bedeni kuvvet, direncin şiddetine göre orantılı olarak en hafiften başlayarak ağıra doğru artacaktır. Dolayısıyla kolluk sivil ve pasif direnişle karşı karşıya kaldığında direkt olarak ağır müdahale ve bedeni güç kullanamayacaktır.34