Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Üçüncü Yargı Reformu Paketinin İdari Yargı Yönünden Görünümü

Ozan Muzaffer KÖSTÜ

Uzun zamandır kamuoyunda tartışıldığı üzere aşırı iş yükünden ve yetersiz mevzuattan kaynaklanan uzun yargılama süreleri nedeniyle toplumun yargıya olan güveninin büyük oranda aşındığı artık yadsınamayacak bir gerçeklik haline dönüşmüştür.

Öte yandan, uzun yargılama süreleri yüzünden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde kaybedilen davalar nedeniyle uluslararası platformda ülkemizin sicili de bir hayli bozulmaktadır. Yargıyla ilgili toplumdan gelen şikâyetlerin yazılı ve görsel medyada oldukça geniş yer bulması suretiyle sürekli bir gündem oluşturması siyasal iktidarı bir takım çözümler üretmeye zorlamış ve bu kapsamda birinci ve ikinci yargı paketlerinden sonra toplumda Üçüncü Yargı Reformu Paketi adıyla bilinen 6352 sayılı Kanun çok kısa bir zaman zarfında Meclisten geçirilmiştir. Bu Kanunla icra-iflas, ceza ve idari yargı mevzuatı ile ilgili birçok düzenleme getirilmiştir. Kamuoyunda daha ziyade özel yetkili mahkemelerin durumu dikkat çekmiş ve tartışma konusu olmuşsa da idari yargı mevzuatında çok önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler idare mahkemelerinde en az 1-1,5 yılı, Danıştay’da ise ortalama 3-4 yılı bulan yargılama sürelerini kısaltmaya yönelik olduğu gibi, bununla birlikte Danıştay’da sayısı 200.000’ini geçen dava sayısını azaltmaya yönelik tedbirler de içermektedir. Ancak bu Kanun, idari yargıda yargılama sürelerini kısaltmak ve iş yükünü azaltmak gibi iki ana amaca yönelik genel olarak olumlu değişikler getirmekle birlikte, bunların dışında idari yargıda yürütmenin durdurulması kararı verilmesini zorlaştırmaya yönelik hukuk devleti ile bağdaşmayacak bazı düzenlemeler de içermektedir. Bu çalışmamızda Üçüncü Yargı Reformu Paketi ile idari yargıda yapılan bu değişiklikler, olumlu ve olumsuz yönleri ile irdelenerek idari yargının kronikleşmiş iş yükü sorunu hakkında bazı çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır.

Yargı Reformu, Danıştay,Yargılama Süresi, İdari Yargı, Yürütmenin Durdurulması.

As being discussed in public opinion for a long time, it becomes an undeniable reality that the reliance of society on justice has eroded substantially due to long jurisdiction periods based on case load and insufficient legislation.

Besides, our country is losing its reputation in international platform on account of the cases being lost at European Court of Human Rights owing to unreasonable jurisdiction periods. As the complaints of society about jurisdiction became a current issue by taking place in written and virtual media, the government was forced to create some solutions and within this framework, after the first and second judicial reform packages, the third judicial reform package known as the Code no: 6352 was approved by assembly in a very short time. Many regulations regarding execution and bankruptcy law, criminal law and administrative law came into force by this law. Despite the fact that the position of special courts drew public’s attention relatively and it was discussed much, the main amendments were introduced in administrative law. The amendments intended to shorten the periods of judgment over 1-1,5 years in Courts and 3-4 years in the Council of State, in addition to including legal measures to decrease the number of cases in the Council of State which were more than 200.000. In spite of bringing positive values regarding the two main purposes: to shorten the period of judgments and to lessen the caseload, this law embodied a few regulations, which were not complying with the state of law as making it difficult to give a verdict of stay of execution. In the present study, the third judicial reform package and the amendments in administrative law will be under scrutiny with their positive and negative points and therefore, some solutions will be put forward in order to solve the chronic case load problem.

Judicial Reform, Council of State, Period of Jurisdiction, Administrative Law, Stay of Execution.

I. ÜÇÜNCÜ YARGI REFORMU PAKETİNİN
KANUNLAŞMA SÜRECİ

Ülkemizde toplumun yargıya olan güveninin giderek azalmakta olduğu maalesef artık yadsınamaz bir gerçeklik olmuştur. Bu güven bunalımının belki de en önemli nedenlerinden biri ise, ağır iş yükü altında ezilen yargı organlarının açılan davaları karara bağlamakta oldukça gecikmesidir. Hatta yaşadığımız tecrübelerden de gördüğümüz üzere artık vatandaşların mahkemelerden en büyük beklentileri, uğradıklarına inandıkları haksızlıkların giderilmesinden ziyade dava dosyalarının bir an önce karara bağlanması ve kendi deyimleriyle ‘’önlerini görebilmeleri’’ olmaktadır.

Yargı erki uzun zamandır, kendinden beklenen işlevi sağlıklı olarak yerine getirememekte, yıllar süren davalar sonucu verilen kararlar vatandaşın adalet hissini tatmin edememektedir. Toplumun bu tip şikâyetleri, yazılı ve görsel medyanın da dikkatini çektiğinden, sık sık bu yönde haberlere rastlanmaktadır.

Oysa, Anayasamızın 141’inci maddesinin son fıkrasında, “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” hükmü yer almaktadır. Yine İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında; herkesin, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.