Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sosyal Medyada Kişilik Hakları İhlalleri ve Korunma Yolları

Infringements of Personality Rights on Social Media and the Ways of Protection

Meryem SOLMAZ

Hayatımızın önemli bir parçası haline gelen sosyal medya siteleri, fayda ve kolaylıklar sunmasının yanı sıra bireylerin temel kişilik haklarının ihlallerinin de görülebildiği platformlardır. Bu durum, sosyal medya alanının da hukuki düzenlemelere muhtaç olduğunu, bireylerin kişilik haklarının bu alanda da herkese karşı korunması gerektiği sonucuna götürmektedir. Kişilerin sosyal medyada eylem ve söylemlerinden sorumlu tutulacakları bilinciyle hareket edebilmesinin temin edilmesi, hukukun -getireceği caydırıcı müeyyidelerle- kişilik haklarına efektif bir koruma sağlayabilmesiyle mümkün olacaktır. Bu bağlamda çalışmada, sosyal medyada en sık görülen hak ihlallerine işaret edilerek bunlara karşı bireylerin başvurabilecekleri korunma yolları, mevzuat, yargı kararları ve doktrin çerçevesinde izah edilmeye çalışılmıştır.

Sosyal Medya, Kişilik Hakları, İhlal, Korunma.

Social media platforms which have been extremely significant for our daily lives offer many benefits and provide conveniences while posing a real risk of infringement of basic personality rights. This clearly illustrates that social media needs legal regulations and that people’s personality rights shall be protected against all infringements in that field as well. In order for people to understand that they may be held liable for their statements and actions on social media must be guaranteed by the effective use of law and regulations. Therefore in this article, it will be focused on the common infringements of personality rights and the ways of protection against all unlawful acts within the frame of relevant legal regulations, judicial decisions and academic studies.

Social Media, Personality Rights, Infringement, Protection.

GİRİŞ

Hukuk, toplumdaki yenilik ve gelişmeleri daima takip eden ve bu değişimlere paralel olarak sürekli üreyen ve gelişen bir daldır. Özellikle iletişim alanında tecrübe ettiğimiz süratli değişim, hukuki anlamda ciddi problem ve meseleler karşımıza çıkarmaktadır. Bu değişimlere ayak uyduracak hukukun da paralel olarak ilerlemesi gerekir. Bu durum, tüm dünyayı bir şekilde etkisi altına alan ve toplumsal ayaklanmalardan devrimlere kadar çok geniş bir yelpazede etki gücü bulunan sosyal medya hukukunun da gelişmesine zemin hazırlamaktadır. Zira sosyal medyanın, insanlar arasında en çok tercih edilen iletişim araçlarından biri olduğunu söylemek mümkündür. Üstelik sosyal medya siteleri sadece ikili iletişim için kullanılmanın ötesinde birçok alan ve sektörü ilgilendiren bir kullanım imkânı sunmaktadır. Sosyal medya denilince, bu siteler üzerinden yapılan satışlardan sosyal medya aracılığıyla kurulan sözleşmelere, reklam sektöründen fikri mülkiyete, suç şebekelerinden sansürlere kadar birçok husus karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca sosyal medya ağlarının global bir yapı arz etmeleri dolayısıyla yabancılık unsuru içeren problemler de zuhur etmektedir.

Dijital pazarlama ajansı We Are Social’in 2016 yılı için yayınladığı rapor, sosyal medya kullanımının çok ciddi boyutlara ulaştığını göstermektedir. Buna göre dünya üzerinde 2,307 milyar kişi, aktif sosyal medya kullanıcısıdır.1 79 milyonluk Türkiye nüfusundan ise 43 milyon kişi aktif olarak sosyal medyada yer almaktadır. Bu devasa rakamlar dikkate alındığında, ulusal ve uluslararası boyutta sanal bir kaosun ortaya çıkmasını engellemek için hukuki önlemlerin alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır. İşte bu çalışma, doğum sancısı çeken yeni bir hukuk disiplininin, yani sosyal medya hukukunun sadece bir yönünü inceleme gayesiyle yazılmıştır. Bu kapsamda sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen kişilik hakları ihlalleri tespit edilerek bunlar için uygulanacak caydırıcı müeyyidelere işaret edilmiştir.

Ancak önemle belirtmek gerekir ki, sosyal medya üzerinden gerçek veya tüzel kişilerin kişilik haklarının ihlal edilmesini önlemek için ortaya konacak yaptırımlar, demokratik toplumun gereklerini ihlal etmemelidir.2 Günümüz şartlarında sosyal medya, bireyin haber alma, bilgi verme, iletişim ve düşüncelerini ifade etme gibi özgürlüklerini kullandığı bir platform haline gelmiştir. O halde bu platformlar aracılığıyla gerçekleşen veya gerçekleşebilecek hak ihlallerine karşı öngörülmüş müeyyidelerin, bireyin sosyal medya kullanma hakkına zarar vermemelidir. Bir diğer ifadeyle yaptırımlar, sosyal medya kullanımının amaç ve prensipleriyle orantılı ve dengeli olmalıdır. Nasıl ki sosyal medyanın düzenlemeye tabi tutulmaması kişilik haklarını saldırıya açık hale getirecekse, aynı şekilde orantısız düzenlemeler de kişinin temel anayasal haklarını ihlal edecektir.

I. SOSYAL MEDYA VE KİŞİLİK HAKKI KAVRAMLARI

Şüphesiz ki sosyal medyanın hukuki yönünü ele alabilmek için bu kavramın sınırlarını net bir şekilde çizmek gerekir. Ne yazık ki, gittikçe gelişen ve çeşitlenen bu iletişim ağlarının tanımlanması kolay değildir. Sosyal medya kavramının tanımlanmasındaki bu zorluk, sosyal medyanın birbirinden oldukça farklı platformlara sahip olmasından ve hala gelişimi tamamlanmamış bir yapı arz etmesinden kaynaklanmaktadır.3 En genel ifadeyle sosyal medya, insanların kendileri hakkındaki haber ve gelişmeleri paylaştıkları bir alan olarak tanımlanabilir.4 Ancak bu alanın, efradını cami ağyarını mani bir tanımı henüz ortaya konabilmiş değildir. Nitekim sosyal medya kavramına dair çok çeşitli tanımlar bulmak mümkündür. Bir tanımda sosyal medya, “kullanıcıların sanal topluluklar oluşturmak suretiyle bilgi, fikir, kişisel mesaj veya başka türlü içerikler paylaştığı elektronik iletişim yöntem ve şekilleri”5 olarak tanımlanmıştır. Benzer bir başka tanımda ise sosyal medya, “internet altyapısı ve web 2.0 teknolojisine dayanan, kişilerin ortak ilgi, bilgi, duygu ve düşünceleri bağlamında karşılıklı etkileşim, iletişim, paylaşım, işbirliği, topluluk oluşturma ve kendi içeriklerini yaratma imkânı sağlayarak sosyalleşmesine imkân tanıyan ortam ve araçların bütünü”6 olarak ifade edilmiştir. Sosyal medya kavramı ve tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan Danah Boyd ise çeşitli unsurların altını çizmek suretiyle şöyle bir tanım ortaya koymuştur; “bireylere; 1) sınırlandırılmış bir sistem içinde herkese açık veya yarı açık profiller yaratma, 2) bağlantılarını paylaştıkları diğer kullanıcıların bir listesini ekleme ve 3) bu sistemdekilerin başkalarıyla olan bağlantılarını görüntüleyip gezinme izni veren web tabanlı hizmetlerdir.”7

Her ne kadar sosyal medyanın, üzerinde ittifak sağlanmış bir tanımı mevcut olmasa da, mezkûr tanımların genel itibarıyla teknoloji, kullanıcının hesap yaratması ve bu ağ üzerinde bir topluluğun oluşması gibi benzer ve ortak unsurları ihtiva ettiği görülmektedir.8 Buna göre kişilerin, sanal kimlikler oluşturmak suretiyle paylaşımda bulunmasını ve diğer insanlarla iletişime geçmesini sağlayan web sitelerini sosyal medya kavramı kapsamında ele alabiliriz. Bu iletişim platformlarının, mesleki, akademik veya başka herhangi bir maksatla kurulmuş olması fark etmez.

Sosyal medya araçları, çeşitli unsurlar esas alınarak farklı şekillerde tasnif edilmiştir. Hoffmeister’in zikrettiği bir tasnife göre sosyal medya üç kategoriye ayrılır; Linkedin gibi rehberlik hizmeti sunanlar, Facebook veya Twitter gibi iletişim hizmeti sunanlar ve Youtube veya Flicker gibi paylaşım ve depolama hizmeti sunanlar.9 Öte yandan doktrinde, sosyal medya konusunda Akar’ın tasnifini isabetli bulanlar da vardır.10 Buna göre sosyal medya araçları; bloglar, mikro blogging, wikiler, sosyal ağ siteleri, medya paylaşım siteleri, sosyal işaretleme ve etiketleme, podcasting ve sanal dünyalar olmak üzere sekiz gruba ayrılır. İnsanlara anlık bilgi verme imkânı tanıyan micro bloglara örnek olarak Instagram ve Twitter örnek gösterilebilir. Keza bir profil oluşturarak kişilerin bu profil üzerinden arkadaşlarıyla iletişim kurmasını sağlayan sosyal ağ sitelerine örnek olarak ise Facebook veya Linkedin gösterilebilir.11 Hangi başlık altında yer alırsa alsın, mezkûr tanımlardaki unsurları barındıran her türlü sosyal ağ, sosyal medya aracı olarak görülebilir.

We are Social’in 2016 verilerine göre Türkiye’de en çok kullanılan sosyal medya ağları; Facebook, WhatsApp, Youtube, Twitter ve Instagram’dır. Nitekim mahkeme kararlarına konu olan sanal kişilik ihlallerinin birçoğunun bu siteler vasıtasıyla gerçekleştirildiği görülmektedir.12 Bu ağlardan bazılarını birer cümleyle tanımlamak gerekirse; 2004 yılında kurulan Facebook, kişilerin kendi profillerini yaratarak arkadaş çevresiyle anlık iletişim ve paylaşım imkânı elde ettiği bir sosyal ağdır. Belirli bir karakter sınırlaması dâhilinde anlık veri paylaşımı sağlayan Twitter ise, özellikle Türkiye’de önemli bir haber kaynağı olarak görülmektedir.13 Youtube isimli sosyal ağ ise bireylere, arkadaş veya aile çevresiyle yahut herkese açık şekilde video paylaşma imkânı sunmaktadır. Türkiye’deki sosyal medya kullanımının çoğunlukla bu ağlar üzerinden olduğunu söylemek mümkündür.

Anayasa ve kanunlarda kişilik haklarına dair muhtelif düzenlenmeler var olmakla birlikte herhangi bir tanıma yer verilmemiş, bu kavramın tanım ve kapsamı doktrin ve mahkeme içtihatlarına bırakılmıştır. Değişen ve gelişen ekonomik, teknolojik ve toplumsal faktörler göz önünde tutulduğunda, bu kavramın pozitif olarak tanımlanmamasının isabetli olduğunu söylemek mümkündür.14 Genel olarak kişilik hakkı bireyin, “hukukun korumaya değer bulduğu, hukuki, manevi nitelikteki varlıklarının tümünü” kapsamaktadır.15 Bir diğer ifadeyle kişilik hakkı, “kişinin, toplum içindeki saygınlığını ve kişiliğini serbestçe geliştirmesini temin eden değerlerin tümü üzerindeki hakkı” olarak tanımlanabilir.16 Bir başka tanıma göre ise kişilik hakkı; “kişinin doğumla kazandığı, kendisinin dahi vazgeçemeyeceği, ancak daha üstün bir hakkın varlığı gerekçesi ile kanunla ve özüne dokunulmadan sınırlandırılabilecek, herkese karşı ileri sürebileceği kendi hür ve bağımsız bütünlüğünü oluşturan, insanlığın gelişimine paralel olarak genişlemeye elverişli, kişiliğine sıkıca bağlı maddi, manevi, mesleki ve ekonomik değerlerin tümüdür.”17 Yargıtay’ın da kişilik hakkını tanımladığı muhtelif kararları vardır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bir kararında şu ifadeleri kullanmıştır: “Kişilik değerleri, kişinin kişilik haklarını oluşturup, bu hakların yazılı hukukta bir tanımı yapılmamış olmakla birlikte teori ve yargısal kararlardaki tanıma göre, kişinin yaşamı, sağlığı, vücut ve ruh bütünlüğü ile toplum içindeki yerini sağlayan ve koruyan haklar olduğu söylenebilir.”18 Görüldüğü üzere kişilik hakkı kavramı çok farklı şekillerde tanımlanmış olsa da her bir tanımda, insanın dokunulmaz alanına işaret edilmeye çalışılmıştır.

Kişilik hakkının konusu kişisel değerlerdir. Her bir kişisel değer doğaldır ki anayasa veya kanunlarda zikredilmiş değildir. Bu sebeple kişilik hakkının tanım ve tasnifinde, bireyin hukuken korunmaya değer bütün kişisel değerlerinin kapsayıcı nitelikte olması gerekir. Bu bağlamda kişilik hakkı kavramının konu ve kapsamı söz konusu olduğunda doktrinde muhtelif tasnifler göze çarpmaktadır. Doktrinde benimsenen bir tasnife göre kişilik hakkı, “insan varlığında temellenen kişisel değerleri de (vücut, hayat, sağlık, ruhsal bütünlük) toplum içindeki yerine ve etkinliğine ilişkin dış değerleri (ad, onur, saygınlık, sır alanı, özel yaşam vb)” kapsamaktadır.19 Buna göre kişilik hakkı iç kişisel değerler ve dış kişisel değerler şeklinde ikiye ayrılmaktadır.20

Kişilik hakları mutlak haklardandır. Doğal olarak herkese karşı ileri sürülebilen ve kişiye sıkı sıkıya bağlı bir karakter arz ederler.21 Bunun bir diğer sonucu olarak kişilik haklarının başkalarına devri söz konusu olamayacağı gibi icra yoluyla takibi de düşünülemez. Keza kişilik hakları, belli bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı değildir.22 Bu haklar şahsa bağlı olmakla birlikte, bizzat şahsın kendisinden dahi korunmuştur. Bu yüzden bireylerin, kişilik haklarından feragat etmeleri mümkün değildir. Nitekim Türk Medeni Kanunu (“TMK”) md.23’te, “Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz” denilmek suretiyle kişilik haklarının bu özelliğine atıf yapılmıştır. Son olarak kişilik haklarının parayla ölçülemez olduğunu da vurgulamak gerekir. Ancak kişilik haklarına yönelik saldırılar sonucu oluşan maddi zararın tazmininin, bu prensiple çelişmediğini belirtmek gerekir.23 Kişilik haklarına yapılan bir saldırı sonucu doğacak maddi veya manevi bir zarar karşılığında tazminat gerektiği durumlarda bile kişilik hakkı malvarlığı hakkı alanına girmez.

Kısaca tanımlamaya çalıştığımız kişilik hakkı kavramının tanım ve özellikleri düşünüldüğünde, bu kavramın gerçek kişiler açısından şüpheye mahal bırakmayacak şekilde kullanılabileceği fark edilmektedir. Bununla birlikte tüzel kişiler için de kişilik hakkının söz konusu olup olmadığı sorusunun cevaplandırılması gerekmektedir. Tüzel kişi, “kendilerine başlı başına bir kişilik tanınmış, belli bir amaca yönelmiş kişi ya da mal topluluklarıdır.”24 Tüzel kişilerin kişilik haklarına sahip olması, hak ehliyetiyle alakalı bir problemdir. TMK md.48’te bu problem sarih bir şekilde çözülmüş, tüzel kişinin yapısı gereği sahip olabileceği tüm haklara sahip olabileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda tüzel kişinin adı, gizli ve özel hayat alanı, ekonomik kişiliği, onur ve saygınlığı başlıca kişilik hakları olarak zikredilebilir. O halde hak süjesi olmak açısından tüzel kişi ile gerçek kişi arasında herhangi bir ayrım yapılmamıştır.25 Gerçek kişilere özgü bazı hakların tüzel kişiler için söz konusu olamayacağı gibi, gerçek kişilerin yapıları gereği sahip olamayacağı bazı haklara da tüzel kişiler sahip olabilir.26 Sonuç olarak gerçek kişilerin sosyal medya üzerinden kişilik haklarının ihlal edilmesi gibi tüzel kişilerin de kişilik hakları ihlal edilebilir. Bu sebeple çalışmamızda zikrettiğimiz her bir mesele, ihlal veya korunma yolu elverdiği ölçüde tüzel kişiler için de uygulama alanı bulacaktır.