Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Boşanma Davası Devam Ederken Taraflardan 
Birinin Ölmesinin Maddi Hukuk Bakımından 
Sonuçları

The Legal Consequences of the Death of One of the Parties in an Ongoing
 Divorce Case

Ali Yaşar ÇELİKEL,Şükran ŞIPKA

Günümüzde boşanma sayıları gittikçe artmaktadır ve boşanma eşler üzerinde manevi bir etki yarattığı gibi maddi ve hukuki sonuçlar da ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmanın amacı boşanma davası esnasında eşlerden birinin ölümü halinde miras payının ve edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağının ne olacağını tespit etmektir. Boşanan eşler birbirlerinin mirasçısı olamazlar. Boşanma davası sırasında eşlerden biri ölür ise o halde evlilik, boşanma ile değil de ölümle sona erdiğinden eşler mirasçılık sıfatını yitirmeyecektir. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 181. Maddesinin ikinci fıkrasıyla birlikte ölen eşin mirasçılarına davaya devam etme hakkı verilmiştir. Mirasçılar davaya devam ederek sağ kalan eşin kusurunu ispatlarsa, o eşin mirasçılık sıfatı sona erecektir. Edinilmiş mallardan doğan katılma alacağı ise, ölüm halinde de talep edilebilir. Miras haklarının aksine, mahkeme tarafından sağ kalan eşin kusurunun tespiti kararı, kural olarak edinilmiş mallardan doğan katılma alacağını etkilemeyecektir.

Boşanma Davası, Eşlerden Birinin Ölümü, Sağ Kalan Eşin Miras Hakları, Eşin Kusuru, Miras Payı, Mal Rejimleri, Artık Değere Katılma.

Nowadays divorce numbers are increasing and it does not only have emonitonal effects on spouses but also financial and legal consequences. The purpose of this study is to try to find out what would happen if one of the spouses died during the divorce proceedings and that the succession right and participation of the surviving spouse arising from the regime of participation in acquired property. Divorced couples do not hold the title of heir to each others’ inheritance. On the other hand, if one of the spouses die during the divorce case, then the surviving spouses will not lose the title of inheritor because the marriage ends with death instead of divorce. However, in accordance with the second paragraph of Article 181 of the Turkish Civil Code, the heirs’ of the deceased spouse are granted to pursue the case. If the heirs pursue the case and prove the fault of the surviving spouse, then he or she cannot have rights of inheritance of the deceased. The participation arising from acquired properties can also be claimed in case of death. Contrary to the inheritance rights, in principle, the decision of the court to determine the fault of the surviving spouse will not affect the participation in acquired property.

Divorce Case, Death of One of the Spouses, Inheritance Rights of a Surviving Spouse, the Fault of the Spouse, Succession Rights, Matrimonial Property Regimes, Participation in the Surplus.

I. Genel Olarak

Türk Miras Hukuku’nda eşler birbirinin mirasçısı olarak kabul edilmektedir ve eşlerin saklı miras payları bulunmaktadır. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 181. maddesi uyarınca boşanan eşler birbirinin yasal mirasçıları olamayacakları gibi boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla da kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybedeceklerdir. Hal böyle olmasına rağmen, evlilik sırasında yapılan bağışlamalar ölümden etkilenmeyecek olup, bu bağışlamalar ancak TBK m.295 hükmü çerçevesinde geri alınabilecektir1 .

Yasa koyucu, eşlerin birbirlerinin mirasçısı olmaktan çıktıkları anın tam olarak ne zaman olduğunu açıkça belirtmemiştir. Bu konuda boşanma kararının verildiği anın mı, yoksa boşanma kararının kesinleşme tarihinin mi esas alınacağı hususunda bir açıklık yoktur. Ancak, Yargıtay kararlarında2 ve doktrinde kabul edildiği üzere eşlerin mirasçılık sıfatının kaybedilmesinde boşanma kararının kesinleşme tarihi esas alınmaktadır3 . Dolayısıyla boşanma davasının açılması tek başına eşlerin mirasçılık sıfatını kaybettiği anlamına gelmez. Boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte mirasçılık sıfatı kaybedilir.

Bu durumda boşanan eşler birbirlerine sağ kalan eş sıfatıyla mirasçı olamayacak; ancak belirtmekte fayda vardır ki, eğer eşler arasında kan hısımlığı varsa zümre mirasçılığı neticesinde eşlerin yasal mirasçılık sıfatları devam edecektir.

Yasa koyucu boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte, yalnızca eşin saklı payının değil, - aksine bir düzenleme olmadıkça- eş lehine yapılmış olan ölüme bağlı tasarrufların da ortadan kalkacağına hükmetmiştir4 . Yasa hükmünde zikredilen “boşanmadan önce yapılan ölüme bağlı tasarruflar” kapsamına, vasiyetnameler gireceği gibi miras sözleşmeleri de dâhil olacaktır5 . Böylelikle miras sözleşmeleri iki taraflı hukuki işlem olmalarına karşın, boşanmayla beraber yasa gereği kendiliğinden hükümsüz hale gelecektir6 ,7 .

Mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufundaki iradesinin açık olmadığı hallerde ise, ölüme bağlı tasarrufunun yorumu neticesinde mirasbırakanın aksini kararlaştırıp kararlaştırmadığı tespit edilir8 . Şüphesiz ki, yorum kuralları da ortada bir miras sözleşmesi mi yoksa vasiyetname mi bulunduğuna göre farklılık arz edecektir9 .

Şayet, boşanma davası açıldıktan sonra eşler diğer eş lehine bir ölüme bağlı tasarruf yaptıysa yasa hükmünün amaca göre yorumlanması neticesinde bu tasarrufların geçerli sayılması yerinde olur10 . Zira yasa koyucu esasen eşlerin boşanma davası açılmadan önce yapılan ölüme bağlı tasarruflardan doğan hakları kazanmalarını engellemeyi amaçlamaktadır. Bu sebeple yasa hükmündeki “boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflar” ifadesini boşanma davası açılmasından önce yapılan tasarruflar olarak yorumlamak yasanın amacıyla daha çok bağdaşır.

İlgili hükmün ikinci fıkrası ise mehaz İsviçre Medeni Kanunu’nda düzenlenmemiş olup11 Türk öğretisindeki yoğun eleştiriler12 neticesinde ilk olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile hukukumuza girmiştir.

Özellikle zina veya hayata kast gibi bir boşanma sebebiyle açılan davada taraflardan birinin ölümü halinde sağ kalan eşin mirasçı olmasının haksız ve adaletsiz olduğu eleştirileri hükmün ülkemizdeki tesis amacını oluşturmuştur13 . Böylece aslında Türk yasa koyucusunun eşin saklı payını ortadan kaldıran istisnai bir düzenleme, diğer yandan da TMK m.578 hükmüne14 (mirastan yoksunluk sebeplerine) ek bir düzenleme getirdiğini söyleyebiliriz. Ancak elbette, TMK m.578 hükmü uyarınca bir mirastan yoksunluk sebebi bulunuyorsa ya da TMK m.510 hükmü uyarınca ölen eş sağ kalan eşi yaptığı ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarmış ise sağ kalan eş, boşanma davasının akıbetinden bağımsız olarak, mirasçı olamayacaktır.

II. Sağ Kalan Eşin Mirasçı Olamamasının Koşulları

Boşanma davası devam ederken eşlerden birinin ölmesi ihtimalinde diğer eşin mirasçılığının engellenmesinin koşulları üzerinde tek tek durmamız yerinde olacaktır.

Öncelikle, sağ kalan eşin miras hakkını kaybetmesi için yasa koyucu evlilik birliğinin sona erme ihtimalinin bulunmasını aramış ve eşlerden biri tarafından açılmış bir boşanma davası olmasını şart koşmuştur15 . Eşler arasında ayrılık kararı bulunması ya da ayrılık kararı talebiyle bir dava açılmış olması ihtimalinde ise, dava neticesinde TMK m.170/II hükmü uyarınca boşanmaya karar verilemeyeceğinden ve evlilik birliği devam edeceğinden, sağ kalan eş mirasçılık sıfatını koruyacaktır16 .

Boşanma davası açılabilmesi için kişinin fiil ehliyeti ve fiil ehliyetinin medeni usul hukukundaki tezahürü olan dava ehliyeti bulunmalıdır. Fiil ehliyetine sahip olmanın ilk koşulu da ayırt etme gücüne sahip olmaktır. Boşanma davası açmak, öğretide kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan biri olarak sayılır ve bu sebeple kural olarak dava ancak eşler tarafından açılabilir17 . Bununla birlikte, özellikle ayırt etme gücü olmayan eşin kişilik hakkını korumak için yasal temsilcinin de boşanma davası açabileceği istisnai olarak kabul edilmektedir. Bu istisnai haller arasında zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme, haysiyetsiz hayat sürme veya terk sebeplerinden biriyle açılacak boşanma davaları gösterilmektedir18 . Bu hallerde vesayet altındaki tam ehliyetsizin vasisinin boşanma davası açabilmesi için TMK m.462/b.8 uyarınca vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesinin de iznini alması gerektiği ileri sürülmektedir19 .

Diğer yandan ayırt etme gücü olmayanın yasal temsilcisi tarafından evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle ya da anlaşmalı boşanma nedeniyle dava açılmasının mümkün olmadığı öğretide kabul edilmektedir20 .

Son olarak, mirasçıların açılmış olan boşanma davasına devam edebilmesi için açılan boşanma davasının şekli anlamda kesinleşmemiş olması gerekir. Özellikle davacı eşin davadan feragat etmesi ya da tarafların davada sulh olmaları halinde mirasçılar bu davaya devam edemeyecektir21 .