Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Pratisyenin Alet Kutusu: Uluslararası
 Hukuk Komisyonu’nun Kılavuzu ve
Uluslararası Andlaşmalarda Çekinceler

Practitioners’ Toolbox: International Law Commission’s
Guidelines and Reservations to International Treaties

Erkan AKDOĞAN

Uluslararası andlaşmalarda çekincelerle ilgili söylemde, Milletler Cemiyeti’ndekiyle kıyaslandığında, Soğuk Savaş’ın sona erişini takiben en az 4 (dört) dikkat çekici gelişme yaşanmaktadır. Öncelikle, kendisine çekince konulabilecek uluslararası andlaşmaların sayısı azalmaktadır. İkinci olarak, çekincelere yol açan düşünce yapısı ve hukuki akıl yürütme varlığını sürdürmektedir. Üçüncü olarak, hukuk doktrini çekinceleri düzenleme yoluna gitmekle birlikte düzenlemenin kendisi hukuken bağlayıcı olmayan bir biçimde gerçekleştirilmektedir. Dördüncü olarak, sayıca sınırlı olmakla birlikte farklı hukuk rejimlerinde çekincelere uygulanabilir hukuk farklılık göstermektedir. Bahse konu gelişmeler, birlikte değerlendirildiğinde; hukuk doktrini ve ilişkili alanların, dogmatik ile birlikte, gerçek anlamının ortaya çıkarılması amacıyla eleştirisine ihtiyaç duyulduğunu düşündürmektedir. Anılan yönlerden, bu çalışmada, Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun çekincelerle ilgili yakın dönem faaliyetleri ve sonrası üzerinden eleştirisi gerçekleştirilmek istenmektedir.

Hukukun Genel Teorisi, Kamu Hukuku, Uluslararası Andlaşmalarda Çekinceler, Uluslararası Hukuk Komisyonu.

Since the end of Cold War, at least 4 (four) notable currents have occurred regarding the discourse on reservations to international treaties, compared to that in the era of the League of Nations. First, the number of treaties suitable for reservations has decreased. Second, the structure of thought and legal reasoning that allowed reservations have persisted. Third, though the legal doctrine opted for regulating the reservations, the regulation itself has been made in a legally non-binding way. Fourth, although limited in number, law applicable to reservations vary as per different legal regimes. Taken together, these currents signal a need for a critique to unveil its proper meaning aimed at legal doctrine and dogmatics, and fields related thereto. Therefore, in this study, it is purported to perform such critique via recent activities of International Law Commission pertaining to reservations to treaties and so on.

General Theory of Law, Public Law, Reservations to International Treaties, International Law Commission.

I. Giriş

Uygulanan uluslararası hukukun, olan (=pozitif, müspet) uluslararası hukuktan farklılaştığı; uygulananın olandan, olanın uygulamadan ayrıldığı ve bu ayrılıkların yaklaşık yüz yıldan beri ifade edildiği1 uluslararası hukuk doktrininde, Uluslararası Hukuk Komisyonu'nun "uluslararası andlaşmalarda çekinceler" konulu çalışmasında Özel Raportör (Alain) Pellet'ye göre, Çekinceler Kılavuzu ve Raporu:

"...'[h]ukuk mutfağından tarifler' veya zaman sıkıntısı yaşayan hukuk danışmanlarının kullanımı için 'çağrılmaya hazır' birlikteliği değildir... Bu aynı zamanda kötü hafızalı öğrencilerin popüler [başvuru] kitabı da değildir. Bu, uygulayıcıların -diplomatların, hakimlerin veya avukatların veya hatta parlamenterlerin-... çekincelerin... yorum beyanlarının veya birine veya diğerine verilen yanıtların yazımından doğurduğu problemlerini çözmek için işine yarayanı alabileceği bir alet kutusudur"2 .

İroniyle karışık biçimde yapılan bu yorum; yaklaşık yüz yıl önce toplanan Lahey Konferansları'ndan (1899, 1907) günümüze uluslararası hukukta kodifikasyon (=kanunkoyma, yasama) ve çok taraflı andlaşmaların ulaştığı durumu özetlediği gibi, diğerleri yanında, uluslararası andlaşmalarda çekincelerin "tarihsel doğruluktan şaşmadan" ele alınmasının olanaksızlığını bilinçli veya bilinçsiz biçimde ima etmektedir3 . Diğer bir ifadeyle, bize göre; Pellet bir yandan, olan hukuku ihtiyaç halinde "çağrılmaya hazır" veya "hukuk mutfağından tarifler"e benzeterek formel hukuk dogmatiğinin deformalizasyonuna4 değinmekte, öte yandan hukuk dogmatiğinden farklı olarak Komisyon'un kabul ettiği Kılavuz'un problem çözmek için kendisinden gerekenin alınabileceği bir "alet kutusu" olduğunu, dogmatiğin problem çözümü yönünden eksikliğini, kusurlu olduğunu kabul ettiğini ima etmektedir. Kanaatimizce, bu son yön, doktrinde yaklaşık yüz yıldır ifade edilegelen farklılığın (différence) Pellet ve Pellet'nin temsil ettiği uluslararası hukuk doktrini tarafından tekrar edilirken (répétition) tekrarın nasıl farklılaştığını özetlemektedir.

1899 ve 1907 yıllarında Lahey'de gerçekleştirilen Konferanslar neticesinde kabul edilen Sözleşme ve Bildiriler5 ; yüz yıl içinde büyük ölçüde uluslararası örf ve adet hukukunun parçası kabul edilmekle6 birlikte anılan dönemde, doktrinde farklı yorumlara yol açmıştır. Örneğin, 1899 Lahey Konferansı'nın ardından Konferans'ı genel olarak değerlendiren, gerçekçi (Felix) Stoerk'e göre; "...mottosu kendilerine düşündüklerini gizlemek için söz hakkı verildiğine inanan ikiyüzlü diplomatlar ve haris devlet adamlarından oluşan Konferans", ana hedefi olan silahsızlanmada "nezaket gösterisi"nden ileri gidemediği gibi kabul edilen Sözleşmeler ve Bildirilerin ya devletlerin şiddetle karşı çıkması ya da çekincelere boğulması nedeniyle ortaya çıkan açmaz, başarısızlık, Konferans sonunda alınan kararlarla gizlenmek istenmiştir7 . Halbuki pasifist (Walther) Schücking'e göre; Lahey Konferansları'nda beliren "dünya devletleri konfederasyonu" (Confédération d'Etats) evrensel bir federal devlete (Etat fédératif universel) dönüşecekse, böyle bir evrim içinde "siyasal bir dogmadan ibaret olan" (ein politisches Dogma) devlet egemenliği kaybolmalıdır8 . İki dünya savaşı, sayısız çatışma ve uyuşmazlık, Milletler Cemiyeti ve yetmiş yılı aşkın süredir BM tecrübesi neticesinde doktrin tarafından tutulan yol (mesos; via media); diğer bir anlatımla, Pellet'nin simgelediği uluslararası hukuk doktrininin dogmatik açıdan bulduğu çözüm, yüz yıl kadar önce ne tek başına Stoerk'in, ne de tek başına Schücking'in simgelediği görüşün kabulüne dayanır. Bir yandan, doktrinin temel araştırma alanı, "pozitif" (olan veya müspet) hukuka, hukuk, dogmatiğine indirgenmekte; diğer yandan, onun ortaya çıkış koşulu olan "devlet" egemenliği sınırlandırılmaya çalışılmaktadır. Böyle bir anlatıda; kural veya normlar ölçüt veya standartlara, oybirliği oydaşmaya, egemenlik yönetişime vs. dönüşmektedir9 . Nitekim, etkisi Soğuk Savaş'ın sona erişini simgeleyen 1989'dan sonra daha fazla hissedilecek biçimde, çok taraflı andlaşmaların büyük bir bölümü bir devletin bahse konu andlaşmaya taraf olma iradesini çekince ile bitişik biçimde beyan etmesine olanak tanımazken10 diğer bölümünün, hukuki etkisi ve bağlayıcılığı tartışmaya açık olan, doktrinde "siyasal" veya "çerçeve" olarak nitelenen kurallardan oluştuğu görülmektedir11 . Aynı yönde; Pellet'nin raportörlüğünü yaptığı çalışmanın neticesinde Uluslararası Hukuk Komisyonu'nun kabul ettiği Çekinceler Kılavuzu'nun belirgin özellikleri; uzunluğu, andlaşmalara katılımın mümkün olduğunca artması ila andlaşmayla kurulması istenen hukuki düzenin tamlığının sağlanması arasında net bir tercihte bulunmaması ve Kılavuz'un Çekinceler Raporu'yla birlikte değerlendirilmesi zorunluluğu kadar Komisyon'un, başından itibaren hukuken bağlayıcı olmayan bir metnin hazırlandığını bilmesidir12 .