Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Muhakemesinde Katlanma 
Yükümlülüğü

Hüseyin ERTUĞRUL

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesiyle, ceza muhakemesi süjeleriyle bağlantılı birçok yeni hüküm ve müessese tesis edilmiştir. Bu yeni hükümler ve müesseselerle birlikte, katlanma yükümlülüğü edimi de ortaya çıkmıştır. Sanık veya şüpheli ya da mağdurun, soruşturma ya da kovuşturma evresinde, kanunun uygulamasıyla karşılaşıp bir şeyi yapma veya yapmama yükümlülüğü altına girebileceğini ve buna katlanmak zorunda olduğunu ve en önemlisi rızasının aranmamasını ifade eden “katlanma yükümlülüğü” nün sınırları, süresi, muhatabı, maddi gerçeğin ortaya çıkması bakımından büyük önem arz etmektedir.

Hukuk devletinde, maddi gerçeğin “her ne pahasına olursa olsun” araştırılması ilkesi kabul edilmemektedir. Delil yasakları ve oranlılık / orantılılık ilkesi gereği bazı sınırlar getirilmektedir.

Oranlılık İlkesi, Katlanma Yükümlülüğü.

I. GENEL AÇIKLAMALAR

Ceza muhakemesi yargılamasında, “ilgilinin kişiliğinin korunması” ile mümkün olduğu kadar “etkin bir ceza muhakemesi yargılaması yapılması gerekliliği” birbiriyle devamlı çatışma içerisindedir. Bu menfaatler arası çatışma, ceza muhakemesi uygulaması açısından iki önemli sonucu doğurmaktadır. Birincisi, ne pahasına olursa olsun ceza muhakemesinin yapılamayacağı; ikincisi ise, bireylerin ceza muhakemesi işlemlerine katlanma yükümlülüğünün olmasıdır.

Devletin suçla mücadelesinde, toplum menfaatiyle - birey menfaati çatıştığında, toplum menfaatinin üstün gelmesi, bireylerin temel haklarına müdahaleyi gerekli kılmaktadır. Katlanma yükümlülüğü de, maddi gerçeğe ulaşılmada, önemli bir ceza muhakemesi müessesesi olarak ortaya çıkmaktadır. Eğer bu yükümlülük olmasaydı, ceza muhakemesinden beklenen kamu faydasının gerçekleşmesi mümkün gözükmeyebilirdi. Mesela, şüpheli veya sanığın beden muayenesinde, vücudundan örnek alınmasında; ilgiliden bunun yapılamaması, ceza muhakemesi safhalarının akışında bir tıkanma meydana getirir, hatta bazı durumlarda savcının eli kolu bağlanmış olabilir. Oysa iddia, savunmadan ve yargılamadan ibaret bir dizi faaliyetten oluşan ceza muhakemesinin gayesi, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde maddi gerçeğe ulaşmak olduğundan, bazı durumlarda, ancak “katlanma yükümlülüğü” kurumuyla muhakeme safhalarındaki bu tür sıkıntılar aşılabilecektir. Aksi takdirde soruşturma veya kovuşturma evresinde, uygulama açısından ciddi problemlerle ve sıkıntılarla karşı karşıya kalınması kaçınılmaz olacaktır.

Anayasamızın ilgili hükümleri, ileride değineceğimiz oranlılık ilkesine dayanak oluşturmaktadır. Anayasanın 17’nci maddesinin 2’nci fıkrasında yer alan “Kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tâbi tutulamaz.’ amir hükmü, ‘tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında” diyerek, kişinin vücut dokunulmazlığının sınırlarını da çizmektedir.