Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Teknik Araçlarla İzleme (CMK m. 140)

Ahmet Emrah Akyazan

Suçlulukla etkili bir şekilde mücadele edilebilmesini ve bunun insan hakları ihlâllerine yol açmadan, “delilden sanığa” giderek yapılmasını esas alan 5271 sayılı yeni CMK, suçlara ilişkin delil elde etme konusunda birçok yeni düzenleme getirmiştir. Bunlar arasında; hem ülkemizde, hem de Kıta Avrupası ve Anglo – Sakson ülkelerinde, özellikle organize suçlulukla mücadelede başvurulan “gizli soruşturma tedbirleri” ile ilgili düzenlemeler de yer almaktadır. Bu kısa incelemede, bu tedbirlerden biri olan ve diğer gizli soruşturma tedbirlerine oranla, uygulamada daha az bilinen “teknik araçlarla izleme” tedbirinin uygulanmasına ilişkin esaslar belirlenmeye çalışılmıştır.

Hukukî Nitelik, İkincillik İlkesi, Kıyas, Koruma Tedbiri, Kuvvetli Şüphe Sebebi, Gecikmesinde Sakınca Bulunan Hâl, Gizli Soruşturma Tedbiri

1- Genel Olarak

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı CMK) “teknik araçlarla izleme” tedbirini düzenleyen 140. maddesi, Kanun’un “koruma tedbirleri” başlıklı birinci kitabının, dördüncü kısım, altıncı bölümünde yer almıştır. Ceza muhakemesi faaliyetinin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesini sağlamaya yönelik olarak, hükümden önce, bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren önlemlere “koruma tedbirleri” denmektedir. Bu tedbirler, doktrinde değişik terimlerle adlandırılmaktadır.1

Yakalama , tutuklama , arama gibi klasik koruma tedbirleri zorlayıcı tedbirlerdir, bunların uygulanması için ilgililerin rızası aranmaz. Ayrıca bu tedbirler “açık” tedbirlerdir, tedbire maruz kalan çoğu kere böyle bir tedbire maruz kaldığını bilir ve bu tedbire boyun eğme zorunluluğu, yani zorlama hisseder. Gizli soruşturma tedbirleri ise, gizli yollarla bilgi elde etmeye yönelik faaliyetleri içerir. Bu tedbirleri2 diğerlerinden ayıran ve özelliğini veren şey gizliliktir. İşte “teknik araçlarla izleme” tedbiri de “hukukî niteliği” bakımından, ceza muhakemesinde gizli yollarla delil elde etmek amacına hizmet eden bir gizli soruşturma tedbiridir.

Tedbirin hukukumuzdaki yasal gelişimine bakıldığında, ilk olarak, 1999 yılında yürürlüğe giren Çıkar Amaçlı Suç Örgütleiyle Mücadele Kanunu (ÇASÖMK)dan3 önce ceza kovuşturması amacıyla teknik araçlarla izleme tedbirine başvurulabileceği hakkında açık bir yasal düzenlemenin bulunmadığı söylenmelidir. Bununla birlikte4 polis, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun (PVSK) Ek 7. maddesine dayanarak optik ve akustik denetleme yoluna gidebilmekteydi. Söz konusu hükme göre, polis; “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasa düzenine ve genel güvenliğine dair önleyici ve koruyucu tedbirleri almak, emniyet ve asayişi sağlamak üzere; ülke seviyesinde istihbarat faaliyetlerinde bulunur, bu amaçla bilgi toplar değerlendirir, yetkili mercilere veya kullanma alanına ulaştırır. Devletin diğer istihbarat kuruluşlarıyla işbirliği yapar”. Ancak5 bu hüküm yalnızca polisin “önleyici” nitelikteki faaliyetlerini kapsamaktadır. Dolayısıyla bir suçun işlendiği şüphesi üzerine başlayan kovuşturma faaliyeti açısından hükmün uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Kaldı ki burada polise verilen yetki genel bir istihbaratyetkisidir. Bu düzenlemeden, bireyin temel hak ve özgürlüklerine müdahalenin kapsam ve koşulları açıkça ortaya çıkmadığı için, söz konusu hükmü gizli soruşturma tedbirlerine başvurmak konusunda bir yetki normu olarak ele almak mümkün değildir. ÇASÖMK’den önceki dönemde öğretide de teknik araçlarla izleme tedbirinin özel yaşama ve hatta yaşamın gizli alanına6 müdahale oluşturması nedeniyle o dönemde yürürlükte bulunan Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda (CMUK) açık bir biçimde düzenlenmesi gerektiği belirtilmiş, buna rağmen tedbire başvurulacak olursa bu yolla elde edilen bilgilerin ceza muhakemesinde kullanılamayacağı ifade edilmiştir. Bu dönemde uygulamada da optik ve akustik gözetleme sonucu elde edilen bilgilerin CMUK’un 254. maddesinin 2. fıkrası uyarınca değerlendirilemeyeceği kabul edilmiştir.7