Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anayasa: Kimin İhtiyacı?

Constitution: Who Needs it?

Celaleddin KAVAS

Aslında geniş perspektifli bir konuşma yapmayı düşünüyordum, ancak günümüzde olup bitenler buna müsaade etmeyecek gibi. Referandum gündemine bakacak olursak; çok tartışmalı bir referandumu geride bıraktık. Bu bize neyi gösteriyor? Hukuk alanlarının, anayasa hukuku öncelikli olarak, kendileri tartışmalı bir duruma düştü. Bu durum bir krize girildiğine dair işaret veriyor. Çünkü öyle bir noktaya gelindi ki, hukuk içerisinden, en absürt durumlara karşı bir şey yapılamadığı bir çıkmaz söz konusu. Dünyanın genel işleyişi, dünya sisteminde olup bitenler zaten bu imkanların önüne birtakım setler çekiyordu. Ama iyi kötü, belli sınırlar içerisinde birtakım hak ihlallerinin mahkemeler önünde tartışılabildiği bir düzen vardı. Bunu geride bıraktık ve çıkmaza girildi. Anayasa hukuku bence ilk etapta bunu yaşamış oldu bu anayasa değişikliğiyle. Türkiye’deki en normativist hoca olarak bilinen Kemal Gözler bile artık siyaset sosyolojisi yazıları yazmak zorunda kaldı. Önceden, ders kitabında diyordu ki: “Anayasa hukukçularının siyaset bilimine girmeleri çok yanlıştır. Biz kötü bir siyaset bilimcisi değil, iyi bir anayasa hukukçusu olmalıyız.” Bu konuda çok katı olan ve bunun şampiyonluğunu üstlenen biri bile, son iki aydır -belki bir senedir de yapıyor ama- “Batılılarda devlet kavramı nedir, bizde nedir?” gibi yazılar yazmaya başladı. Demek ki hukuk alanlarının ilk adımdaki, ontolojisi diyebileceğimiz, “Niçin biz bu işe el atıyoruz?” sorularına cevap bulma işine dönüldü. Niçin anayasa var? Geldiği yer çıkmaza girdi; en başa dönüyoruz. Bunun birçok hukuk alanlarında da muhtemelen ilerleyen dönemlerde benzer birtakım krizler yaşayabileceğini tahmin ediyorum. Şu aralar çok popüler olan, post-truth denen bir şey var. Demokrasinin, insan haklarının ve benzer evrensel ilkelerin tamamen tersi yönde bir rüzgâr esiyor dünyada. Dolayısıyla bu değerler üzerine kurulu olan modern hukuk da bir çıkmaza girmek durumunda kalacak. İster istemez bunların sorgulandığı bir noktaya yaklaşıyoruz. Bu öteden beri gerekli olan bir şeydi. Ben dört sene Türkiye İş Kurumu’nda memurluk yaptım. Belki o dört sene boyunca işinden olan binlerce insanla konuştum. Onlara tazminat haklarıyla alakalı tavsiyelerde bulunmaya çalışıyordum. O binlerce insanın öyle tahmin ediyorum ki belki yüzde altmışı bana şunun gibi tepkiler veriyorlardı: “Ne tazminatı, Allah’ından bulsun, ben içerideki maaş alacağımı alsam yeter, bir daha onların yüzünü görmeyeyim!” Bu benim yaşadığım örnek olduğundan söylüyorum. İş Hukuku alanı bu insanların tepkilerini inceleyemiyor, çünkü bunlar iş hukukunun incelemesi dışında kalan şeyler olarak görülüyor. Bahsettiğim şey iş hukuku uzlaşmazlıklarının yüzde altmışlık gerçekliğini ifade ediyorsa iş hukukçularının bu anlamda kendi alanlarının sosyolojisini yapmaları gerekirdi. Bunu yapmıyorlar. Aynı şekilde ceza hukukçuları, ticaret hukukçuları da… Hukuk sosyolojisi çalışanlar ise bu gerçekliklerin çok uzağında metinler ürettikleri için; ne Türkiye’deki gerçek hukuk sorunlarına temas etme imkânı doğuyor, ne de hukuk sosyolojisinden diğer hukuk alanlarına bir fayda temin edilebiliyor. Böyle bir kopukluk var. Belki hukuk sosyolojisi kürsülerinin kaldırılarak, her hukuk alanının kendi sosyolojisini yapabilecek bir disipline dönüştürülmesi gerekiyor! Demin sözünü ettiğim kriz arttıkça bu gereklilik artacaktır da. İnsanlar yeniden “Biz bu hukukla bu toplumsal gerçekliği nasıl buluşturabileceğiz?” gibi en temel sorunlara dönmek zorunda kalacaklardır.

Bu girizgâh üzerinden devam edecek olursam; “Anayasa kimin ihtiyacıdır?” sorusuna dikkat edilmesi lazım. Çünkü bu birincil, temel sorunun cevabını kaybetmiş durumdayız. Niçin anayasa diye bir ihtiyaçtan bahsediyoruz? Şöyle bir varsayımdan yola çıkarsak sanırım bu soruya cevap bulunabilir. Farz edelim ki bugün bir değişiklik oldu ve anayasa yürürlükten kalktı. Diyelim ki demin şaka olsun diye bahsettiğimiz şey gerçekten oldu ve OHAL KHK’sı ile “Anayasayı yürürlükten kaldırıyoruz!” dediler! Anayasa Mahkemesi de “Ben OHAL KHK’sını denetleyemiyorum!” dedi ve gerçekten anayasa kaldırıldı! Anayasanın olmaması durumunda ilk aklımıza gelecek şeyler şunlar olurdu: Hükümet olağanüstü sınırsız yetkiler dolayısıyla keyfi uygulamalarını bin kat artırmaya yönelir, devasa bir iktidar gücü belirmeye başlar… Ne deniyor her zaman? “Anayasalar iktidarları sınırlandırmak içindir” deniyor. Bu yüzden akla, anayasanın olmadığı şartlarda iktidarın da başını alıp gideceği geliveriyor. Ancak biraz siyaset sosyolojisinin gerçeklerine bakacak olursak, hiçbir iktidar önü alınamaz bir zorbalığı ya da önü alınamaz bir sınırsız yetki imkânını bu şekilde pervasızca kullanmak istemeyecektir. Çünkü bu artık yönetilemez bir siyasal atmosfer doğuracaktır. O toplumla arasındaki tüm irtibat imkânlarını koparmış olacaktır. Bu bakımdan anayasaya ilk ihtiyaç duyacak olan siyasi iktidar olacaktır. En azından suiistimal ettiği bazı alanları meşrulaştırmak için yine bir anayasaya, hukuki bir dayanağa ihtiyaç duyacaktır. Muhaliflere de, en azından görünür olmaları ve kontrol edilebilir bir pozisyonda kalmaları için siyaset alanında meşru bir yer açmayı isteyecektir. Son bir senedir de yaşadığımız da buydu. “Fiili durum zaten varken, istediğini yapabiliyorken; niye bir daha değişiklik yapmak istiyor?” dendi. Yetmiyor; onun mutlaka bir hukuki zemininin oluşturulmasına ihtiyaç duyuluyor. Anayasalar daha çok siyasal iktidarların ihtiyacı olan bir şeydir. O genel kabul gören “İktidara karşı anayasa” tezini tam desteklemeyen bir gerçeklik bu.

Dinleyici: Şöyle bir şey var; ihtilal veya darbe dönemlerini düşündüğümüz zaman diyelim ki iktidarın sınıfsal karakteri değişiyor. Ama hukuk devam ediyor; var. Geçmişin daha farklı yorumlanan ceza kanunları da uygulanmaya devam ediyor. O kanuna göre yargılıyor mesela karşı devrimci dediklerini yargılarken. Kendi bir anda beş yüz maddelik bir ceza kanunu yazamayacağı için. Darbe dönmelerinde de anayasayı bir anda yapamayacağı için. Bazı hükümlerini askıya alıyorlar ama sistemi yıktığı zaman bile kaç sene sonra yeni anayasa ve kanunlar yapılabiliyor. Geçiş döneminde eski kanunlar ve anayasa kullanılıyor.