Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yargıtay Genel Kurulu’nun Menfi Tespit Davasının Açılma Zamanına İlişkin Olarak Vermiş Olduğu 18.01.2012 Tarihli Kararı Üzerine Düşünceler

The Thoughts Adressed to the Decision Dated 18.01.2012 of Joint Civil Chambers of the Court of Cassation, regarding the Commencement of the Negative Declaratory Action

Bengü ÖZ,Cenk AKİL

Tespit davasında hukuki yararın mevcut olup olmadığı belirlenirken gözetilen şartlar, gerek bir icra takibinden önce gerekse bir icra takibinden sonra açılmış olsun, İİK m. 72’de düzenlenen menfi tespit davası bakımından da mutlaka aranmalıdır. Karara konu olayda, itiraz üzerine takip durmuşken ve henüz itirazın iptali davası açılmadan önce takip borçlusunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Çünkü genel haciz yolu ile yapılan icra takibinde, ödeme emrine itiraz ile takip durmakta ve borçlunun hukuki durumuna yönelik tehlike de sona ermektedir. Bununla birlikte, YHGK’nin tarafların elindeki belgelerin niteliğine bakılmasının gerekmediği yönündeki görüşünün aksine, alacaklının elinde İİK m. 68’de belirtilen ve itirazın kesin olarak kaldırılmasını sağlayan yazılı bir belgenin bulunup bulunmadığı da ayrıca dikkate alınmalı; hukuki yarar şartının temelini teşkil eden tehlike olgusunun tespitinde bir ölçüt olarak kullanılmalıdır.

İtiraz, Dava Şartı, Hukuki Yarar, Menfi Tespit Davası, İtirazın Kaldırılması, İtirazın İptali.

The conditions which are required to determine whether there is legal interest in filing declaratory action must be applied to negative declaratory action according to Art. 72 of Bankruptcy and Enforcement Code (BEC) as well, regardless it was filed before or after the proceedings. In the particular case, where the proceedings were suspended because of the filed demurrer, the debtor did not have the legal interest in filing declaratory action before filing an action to annual the demurer. This is because of the fact that the demurrer to the payment order at proceedings subject to procedure of order for payment without judgement leads to the abatement of such proceedings and avoidance of danger regarding legal status of debtor. However, in contrast to reasoning of the Joint Civil Chambers of the Court of Cassation, which means it would not be necessary to determine the features of the documents the parties maintain, it is necessary to consider if the obligee has a written document that is listed in Art. 68 BEC and leads to annulment of demurrer permanently. In addition, if the obligee has such a document, it should be used as a criterion to determine whether there is a danger in terms of cause of action.

Demurrer, Cause of Action, Legal Interest, Negative Declaratory Action, Recession of Demurrer.

Giriş

Medeni yargılama hukukunda, (mahkemeden talep edilen) hukuki korumanın eda davaları veya inşai davalar vasıtasıyla temin edilemediği, bir diğer ifade ile mahkemeden bir edanın yerine getirilmesinin, bir hukuki durumun değiştirilmesinin, sona erdirilmesinin veya yeni bir hukuki durumun yaratılmasının istenemediği haller mevcuttur. Gerçekten de, medeni yargılamanın nihai amaçlarından biri olan hukuki himayenin sağlanabilmesi ve kişinin hukuki belirsizliğinin giderilebilmesi için, bazen sadece bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının tespitine ihtiyaç duyulur. Böyle bir durumun varlığı karşısında, çekişmeli yargı sisteminde tespit davası ile söz konusu hukuki belirsizlik giderilebilecek, hukuki ilişkinin mevcudiyetinin tespit edilmesi suretiyle amaçlanan hukuki himayeye kavuşulabilecektir.

Tespit davası, 2011 yılında yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 106. maddesi1 ile ilk kez yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ancak tespit davasının Türk hukukundaki yeri, HMK düzenlemesinden önce de, gerek öğreti gerekse yargı kararları ile kabul görmüş olup, yalnızca bir hukuki ilişkinin mevcudiyetinin tespiti talep edildiğinde dahi, yargı yoluna başvurulması caiz sayılmaktaydı.2 Tespit davası HMK m. 106’da kanun metni haline getirilmiş olmakla birlikte, çeşitli kanunlarda tespit davasının özel hükümler3 ile düzenlendiği haller de bulunmaktadır. İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde yer alan menfi tespit davası da, özel hükümle düzenleme getirilen davalardan biridir. Buna göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığının ispatı için menfi tespit davası açabilir.4

İnceleyeceğimiz Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına konu olan olayda borçlu, icra takibi sırasında borçlu olmadığının tespiti amacıyla menfi tespit davası açmıştır. İİK’nın 72. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere menfi tespit davasının icra takibi esnasında açılabilmesi mümkün ise de, davanın açılma zamanı, davanın gerekli şartları taşıdığının -özellikle hukuki yarar mevcudiyetinin- tespiti açısından büyük önem taşımaktadır. Başka bir deyişle, gerek bir icra takibinden önce gerekse bir icra takibi sırasında borçlu, borçlu olmadığının tespit edilmesi gayesiyle mahkemeye müracaat edebilse de, borçlunun davayı açma anı ile davanın taşıması gereken şartlardan biri olan hukuki yararın varlığı sıkı bir ilişki içerisindedir.