Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanmasında Öze Dokunma Yasağı

The Interdiction to Infringe the Essence on Limitation of Fundamental Rights and Freedoms

Yücel Özdemir

Öze dokunma yasağı, temel hak ve özgürlüklerin bir özü olduğu kabulüne dayanır. Bir temel hak ve özgürlükte öz ve öz olmayan kısım ayrımı bazı yazarlarca halen tartışılıyor olsa da, bu ilke bir kazanım olarak hukukumuzdaki yerini almıştır.

Öze dokunma yasağı ya da başka bir deyişle hakkın özü ilkesi, Alman hukukundan ilham alınarak Anayasamıza dahil edilmiştir. İlk defa hukukumuza girdiği 1961 Anayasası döneminin başından bugüne dek çeşitli aşamalar kaydetmiş ve doktrinde farklı yönleriyle tartışılmıştır.Anayasa Mahkemesi kararları, temel hak ve özgürlüklerin özü konusundaki anlayışı çoğu zaman tek başına şekillendirmiştir.

Hakkın Özü, Temel Hak ve Özgürlükler, Hakların Sınırlanması, 1961 Anayasası, Anayasa Mahkemesi Kararları.

The interdiction to infringe the essence of a right is based upon the consent that the fundamental rights and freedoms have essences. Even though, the separation between the essence and the no –essence of rights and freedom e it is still discussed among some authors, this principle got its place in our legal system.

The interdiction to infringe the essence or in other terms the principle of the essence of rights is brought to our Constitution was inspired from the German law. Since its entrance to our legal system with the Constitution of 1961, it evolved to several stage and was discussed in the doctrine in different angles.The jurisprudence of the Constitutional Court, has solely modeled many times the understanding of the essence of rights and freedoms.

Essence of Rights, Fundamental Rights and Freedoms, Limitation of Rights, Constitution of 1961, The Jurisprudence of the Constitutional Court.

GİRİŞ

Öze dokunma yasağı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Temel Hak ve Ödevler” kısmının “Genel Hükümler” bölümünde “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlığı altında düzenlenmiştir. Niteliği itibariyle temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının bir şartı, yani sınırlamanın sınırıdır.

Öze dokunma yasağı 1982 Anayasasına 3 Ekim 2001 tarih ve 4709 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun”la girmiştir. Anayasanın 13. maddesinde yapılan ve radikal sayılabilecek bir değişiklikler bütününün parçası olan öze dokunma yasağının Anayasaya sokulması yanında, Anayasanın 13. maddesinin mahiyetini değiştiren çıkarmalar da yapılmıştır. Bilhassa “genel sınırlama nedenleri” kaldırılmış, bunun yanında “sınırlamanın öngörüldüğü amaç dışında kullanılması” yasağı da Anayasa’dan çıkarılmıştır. Böylece Anayasanın 13. maddesi, bir genel sınırlama maddesi olmaktan çıkmıştır. Bu önemli bir değişikliktir, çünkü öğretide ve siyasal ortamda, 1961 Anayasası gibi daha özgürlükçü bir anayasanın ardından yeni anayasada genel sınırlama nedenlerine yer verilmesi çokça eleştiriliyordu1. Böylece 2001 değişiklikleriyle 13. maddede en önemli değişiklik olarak genel sınırlama nedenlerinin kaldırılması gösterilebilir.

Esasen öze dokunma yasağı ilk kez 1961 Anayasası ile Türk anayasa hukukuna girmişti. Ancak 1982 Anayasasının ilk halinde öze dokunma yasağına yer verilmemiştir. 1982 Anayasasının yapım aşamasındaki sosyal ve siyasal şartlar düşünüldüğünde, özgürlük ve otorite arasındaki dehşet dengesinin otorite lehine değişmesi, öze dokunmama ilkesinin 1982 Anayasasında yer almamasına neden olarak gösterilebilir. Zaten öğretide 1982 Anayasasının bir tepki Anayasası olduğu çokça ifade edilmiştir. Bu kapsamda birey-devlet ilişkilerinde bireyin hak ve özgürlüklerini koruyan ve genişleten değil, bilakis bireye ve sivil topluma karşı olan, onun özgürlük alanını otorite lehine olabildiğince daraltan ve hatta bireye ve sivil topluma şüpheyle yaklaşan bir anayasa düzeniyle tanıştık. Bu anayasal düzen, Batıdaki anayasal gelişmelere zıt olarak kurulmuştur. Bu haliyle de birey ve topluma anayasal güvence getirmek için değil de sanki devlete, devletin kurumlarına ve birey- devlet ilişkisinde devlet lehine anayasal güvence getirmek için oluşturulmuş gibidir. Dolayısıyla devleti araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirmiştir. Haliyle milletin beklentileri ve özgürlükçü siyasi tercihleri neticesinde 1982 Anayasasında değişiklikler yapılması bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu değişikliklerden biri de 3 Ekim 2001’de yapılmıştır.