Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Aile Konutu ve Tapu Kütüğüne Güven İlkesi

Family Home and The Protection of a Good Faith in the Land Register

Sendi Yakuppur

Türk Medeni Kanununun 194. maddesine göre, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Malik olmayan eş, tapu kütüğüne aile konutu şerhinin verilmesini isteyebilir. Fakat aile konutu şerhi bulunmayan bir konutu malik olan eş üçüncü bir kişiye devredebilir. Bu durumda ailenin mi, iyiniyetli üçüncü kişinin mi korunacağının belirlenmesi önem taşır. Konu, çeşitli yönleriyle uygulama ve doktrinde tartışılmaktadır. Yargıtay da Nisan 2015’te içtihadını değiştirecek tartışmaya yeni bir boyut kazandırmıştır.

Aile Konutu, Aile Konutu Şerhi, Tapu Kütüğü, Tapu Kütüğüne Güven.

According to Law No. 4721 on the Turkish Civil Code a spouse may terminate a tenancy agreement, alienate the family home or limit the rights in respect of the family home by other transactions only with the express consent of the other. Family home may be entered under priority notice in the land register with the request of the other spouse. If the family home isn’t entered under priority notice in the land register, the spouse who is the owner of the family home may alienate the family home to the third party. In this situation the critically important point is who will be protected by the law; the family or the third party relying in good faith on an entry in the land register. This subject is criticized at all points in praxis and doctrine. Supreme Court of Appeals changed its opinion in April 2015 and bringed a new dimension to the discussion.

Family Home, Priority Notice of Family Home, Land Register, The Protection of a Good Faith in The Land Register.

I. GİRİŞ

Medeni Kanun’da aile konutu tanımı yer almamaktadır. Ancak Kanun’un konuyu düzenleyen 194. maddesinin gerekçesi ve aile konutu şerhi ile ilgili Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’nün 2002/7 sayılı genelgesindeki tanımlar göz önünde bulundurularak doktrinde aile konutu, evlilik birliğinin devamı sırasında, eşlerin kendilerinin ve çocuklarının yaşam merkezi olarak seçtikleri konut olarak nitelendirilmektedir1. Malik olmayan eşin ve diğer tüm aile üyelerinin aile konutuna zilyet olması bu nitelikteki taşınmazda malikin tek başına hareket etmesine bir sınırlama getirilmesi ihtiyacını doğurmuştur. MK madde 194, evlilik birliği ve çocuklar için yaşamsal önem taşıyan aile konutuna ilişkin, sosyal ve kamusal menfaati koruyan bir hükümdür. Anılan hüküm uyarınca eşlerden biri, diğerinin rızası olmadıkça aile konutu olarak kullanılan taşınmazı devredemez ve bu konut üzerindeki haklarını da sınırlayamaz. Kanun koyucu aynı maddede, malik olmayan eşin dilerse aile konutu olarak kullanılan bu taşınmazın tapu kütüğündeki sayfasına aile konutu şerhi koydurabileceğini de hükme bağlamıştır.

Tapu kütüğünde bahsi geçen bu şerhin mevcut olduğu durumlarda, tapu kütüğünün aleniliği ilkesi uyarınca hiç kimse söz konusu taşınmazın aile konutu olduğunu bilmediğini ve bilmesi gerekmediğini, diğer bir ifadeyle iyi niyetli olduğunu iddia edemeyecektir. Bu nedenle tapu kütüğüne güven ilkesinin uygulama alanı bulması da söz konusu olmayacaktır. Zira her şeyden önce güven ilkesinin uygulama alanı bulabilmesi için aranan sübjektif şart olan iyi niyet şartı mevcut olmayacaktır.

Bu nedenle çalışmada tapu kütüğünde taşınmazın aile konutu olduğuna dair şerhin mevcut olmadığı durumlarda, malik eşten taşınmazı devralan işlem tarafı iyi niyetli kişiler bakımından tapu kütüğüne güven ilkesinin uygulama alanı bulup bulamayacağı sorunu ele alınacaktır. Ancak hemen belirtmekte fayda vardır ki esasen bu sorun aile konutuna ilişkin getirilen sınırlamanın bir tasarruf yetkisi kısıtlaması olduğu hallerde gündeme gelir. Zira bir ehliyet kısıtlaması olduğu görüşü kabul edilirse, ehliyet eksikliği, sebebe bağlı tasarruf işleminin hukuki sebebi olan borçlandırıcı işlemi kesin hükümsüz kılar. Bu durum sebebe bağlı tasarruf işleminin de geçersiz olması ve bu işlemlere dayanılarak yapılan tescilin de yolsuz olması sonucunu doğurur2.