Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

AİHM Kararları Işığında Kolluk Mensuplarının Sendikalaşma Özgürlüğünün Sınırları

In the Light of ECHR Decisions the Limits of Judicial Security Officers’ Freedom to Unionize

Durmuş TEZCAN

Bu çalışmada kolluk mensuplarının sendika kurma ve sendikaya üye olma özgürlükleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında tarihsel bir yaklaşımla incelenmiştir. Konunun Türk Hukukundaki gelişimi açıklanmış ve AİHM’in konuya ilişkin kararları değerlendirilmiştir. AİHM’in Türkiye aleyhine vereceği olası bir mahkûmiyet kararından önce mevzuatımızdaki düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Adli Kolluk, Sendikalaşma Hakkı, Dernek Kurma ve Toplantı Özgürlüğü, İnsan Hakları.

In this article, law enforcement officers’ right to establish a union or become a union member is examined with a historical approach within the scope of the decisions of European Court of Human Rights. The progress of the issue in Turkish law is explained and the relevant decisions of the ECHR are assessed. Necessary regulations should be made in the Turkish legislation before a possible violation decision is given by the ECHR against Turkey.

European Court of Human Rights, Law Enforcement Officers, Right To Unionize, Freedom of Assembly and Association, Human Rights.

1.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (kısaca AİHS)’nin dernek kurma ve toplantı özgürlüğünü düzenleyen 11. maddesine göre, insanlar dernek kurmak ve asayişi bozmayan gösteri ve toplantılar yapmak, haklarını ve menfaatlerini korumak için diğer insanlarla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara üye olmak haklarına sahiptir.

2.Sendika kurmak ve sendikaya üye olmak özgürlüğünün tarihi gelişimine bakıldığında, Osmanlı Devletinde bu özgürlük konusunda yasakçı bir anlayışın hâkim olduğunu gözlemliyoruz. Bu tavrın oluşumunda İkinci Meşrutiyet’in ilanınındın sonra, özellikle İmparatorluk başkentiyle Rumeli’nde ve ardından da Anadolu’daki İzmir ve Adana gibi büyük şehirlerde grev hareketlerinin görülüp yaygınlaşmasında rolü büyük olmuştur. Nitekim aynı yıl içinde 25 Eylül 1908 tarihinde bu grevleri önlemek amacıyla geçici bir yasa çıkarılmıştır1. Bu geçici yasa, 1909 yılında Ta'til-i Eşkâl Kanunu olarak Meclis-i Mebusan’da görüşülerek yasalaşmıştır2. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra da sendikacılık hareketi daha çok işçilere dönük bir göstermiştir. Buna karşılık, kamu görevlilerinin ve özelikle de asker ve kolluğun sendikalaşma hakkına pek sıcak bakılmamıştır. Nitekim, kamu görevinin terki veya yapılmaması, gerek eski 765 sayılı ve gerekse yeni 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suçolarak düzenlenmiş olup3, Anayasa Mahkemesi de, eski 765 sayılı TCK m.236’nun 23/6/1970 tarih ve 1970/1 Es.-36 Karar ile o tarihte anayasaya aykırı olmadığına karar vermişti4.

3.Türkiye’nin yakın tarihine bakıldığında da, taraf olduğumuz birçok sözleşme gibi AİHS’de de düzenlenen bu hakkın, kamu sendikacılığı bakımından fiilen kullanılması, 12 Eylül askeri müdahalesi sonrası, yakın bir zamana kadar yasal bir düzenlemeye sahip değildi.AİHS’de ayrı bir madde konusu olmayan sendika kurma özgürlüğü 11. maddedeki dernek kurma, toplantı özgürlüğü içinde yer almıştır. AİHS’e göre, bu hak mutlak bir hak değildir. AİHS’in diğer bazı maddelerinde olduğu gibi, konuyu düzenleyen 11. maddenin 2. fıkrasında tüm dernek kurma, toplantı özgürlüğü bakımından bazı sınırlamalar getirilmiştir. Bu kapsamda, sendika kurma hakkı ve sendikaya üye olma hakkı da, ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir5. Bu fıkranın son cümlesinde, askerler ile kolluk görevlileri açısından dernek kurma hakkı ve toplantı özgürlüğü ile ilgili yukarıdaki genel sınırlamalardan öte makul ve yasal dayanağı olmak kaydıyla meşru sayılan daha geniş bir sınırlamaya gidilmesine imkân tanınmıştır. Ancak 6.2.1976 tarihli Schmidt/Dahlström kararından başlayarak, Türkiye ile ilgili olarak verdiği ve içeriğine aşağıda daha ayrıntılı şekilde değineceğimiz AİHM Büyük Dairesi’nin 12/11/2008 tarihli Demir ve Baykara – Türkiye kararında da vurgulandığı üzere, bu sınırlamanın, bu hakkı tamamen ortadan kaldırma düzeyine ulaşmaması gerekir. Zira AİHM’in birçok kararında vurgulandığı gibi, 20/02/2003 tarih ve 20652/92 sayılı Djavit An-Türkiye kararında da altını çizdiği gibi, “dernek ve toplantı özgürlüğü, düşünceyi açıklama özgürlüğü gibi, demokratik bir toplumda, böyle bir toplumun temel haklarından birini oluşturur” (paragraf 56)6.