Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Dürüst Davranma ve Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü

Observance of Good Faith and Obligation to Tell the Truth

Acun PAPAKÇI

Doğruyu söylersen, hiçbir şey hatırlamak zorunda kalmazsın.**

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.29 tarafların dürüstlük kuralına uygun davranmalarını ve doğruyu söylemelerini zorunlu tutmaktadır. Dürüstlük kuralına uygun davranma yükümlülüğü, Türk Medeni Kanun m.2 düzenlemesinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ na yansıması olarak herhangi bir yenilik getirmemektedir. Buna karşın HMK m.29/II ile taraflara ilişkin olan “doğruyu söyleme yükümlülüğü”, Türk Hukuku açısından yeni bir düzenlemedir ve modern hukuk sistemlerinin hemen hepsinde kabul edilen “taraflarca getirilme ilkesi” ile yakın ilişki içindedir.

“Doğruyu söyleme yükümlülüğü” hakimin “davayı aydınlatma ödevine” yardımcı olan ve yargılamanın masrafsız, etkin ve adil yürütülmesi için gerekli görülen bir düzenlemedir. Tarafların “doğruyu söyleme yükümlülüğüne” aykırı davranışları kanunkoyucu tarafından herhangi bir yaptırıma tabi tutulmamış, bu kurala uyulması tarafların iradesine bırakılmıştır.

Usul kanunu yapılırken bir yandan eski düzenlemelerden vazgeçilememesi diğer yandan modern usul hukukunda kabul gören yeni düzenlemelere de yer verilmek istenmesi, kanunda çelişkili düzenlemelerin yer almasını beraberinde getirmektedir. Örneğin cevap dilekçesi vermeyen davalının HMK m.128 uyarınca davacının tüm beyanlarını inkar etmiş varsayılacağına ilişkin eski kanunda (106 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu) yer alan düzenlemeye yeni kanunun 128 maddesinde aynı şekilde yer verilerek cevap dilekçesi vermeyen davalının yargılamanın başında HMK m.29/II düzenlemesine aykırı davranmasına sebep olduğu dikkate alınmamıştır.

Çalışmada dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğünün farklı hukuk düzenlerindeki tarihsel gelişimi, düzenlemenin sistematiği, amaçları, yükümlü kıldığı kişiler ve uygulama alanı incelenmekte, yükümlülüğe aykırı davranışın sonuçları tartışılmaktadır. Çalışmanın devamında cevap dilekçesi vermeyen davalının durumu, düzenlemenin ispat yükü ile ilişkisi ve Anayasa’ ya uygunluğu değerlendirilmektedir.

Dürüstlük Kuralı, Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü, Taraflarca Getirilme İlkesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Usul Hukuku, Mukayeseli Usul Hukuku.

Code of Civil Procedure Nr. 6100 obligates the parties to act in good faith and tell the truth. The obligation to act in good faith as a reflexion of the legal arrangement in article 2 of Civil Code does not bring any innovation. However the obligation to tell the truth under article 29/II of Code of Civil Procedure is a new legal arrangement in terms of Turkish law and closely related to „the principle of party presentation“ with its acceptance in almost every modern legal system.

The obligation to tell the truth helps the judge with his duty of lighting the case and required for free, effective and fair trial. The legislator let the obligation to tell the truth to the parties will by not bringing any sanction for its violation.

By not quitting former legal arrangements together also with requesting new legal arrangements caused often contradictious arrangements. It is accepted that the defendant denied the claims of plaintiff by not submitting a statement of defence, which is an example of causing the violence of article 29/II of Code of Civil Procedure at the beginning of the trial.

In this paper will be studied the obligations to act in good faith and tell the truth and their historical development in different legal systems, systematic of the legal arrangements, their purposes, personal liability and the practice areas of the obligations with results of their violation. Later on the study the situation of the defendant, who did not submit a statement of defence, the relation to burden of proof along with their conformity to Constitution will be evaluated.

Act in Good Faith, Obligation to Tell the Truth, The Principle of Party Presentation, Code of Civil Procedure, Civil Procedural Law, Comparative Civil Procedural Law.

I. GİRİŞ

Modern hukuk yargılamasında1 kamunun kişiler arasındaki hukuki ilişkilere müdahalesine imkan veren “araştırma ilkesinden” ayrılarak “taraflarca getirilme ilkesi” kabul edilmiş ve davanın kaderi2 taraflara bırakılmıştır.3 “Taraflarca getirilme ilkesi” nedeniyle hukuk yargılamasında iyi yalan söyleyen tarafın doğruyu kötü şekilde söyleyen tarafa üstün gelmesi söz konusu olabilecektir. Medeni hukukta merkezi bir norm olarak kabul edilen dürüstlük kuralına uyma yükümlülüğünün, bir hukuk yargılamasında tarafların yalan söylemesine engel olması mümkün değildir. Ayrıca yalana izin verilen bir yargılamada hakimlerin doğruya ulaşmaları zor, zahmetli ve masraflı olup; etkili, hızlı ve ucuz bir yargılama ancak tarafların doğruyu söylemeleri ile mümkündür. İşte bu nedenle kanunkoyucu “taraflarca getirilme ilkesi” etkin şekilde uygulanabilmesi için bu eksikliği gidermek amacıyla tarafları doğruyu söylemekle yükümlü kılmıştır. Buna rağmen kanunkoyucu büyük bir ihtimalle tarafların savunma hakkını ortadan kaldırabilecek şekilde uygulanmasından çekinerek yükümlülüğe aykırı davranışı herhangi bir yaptırıma bağlamamış, düzenlemenin ölü doğmasına göz yummuştur.

II. TARİHSEL GELİŞİM VE FARKLI HUKUK SİSTEMLERİNDEKİ İLGİLİ DÜZENLEMELER

“Doğruyu Söyleme Yükümlüğünün” felsefe, din ve ahlak ile yakın ilişki içinde olması, usul hukukunda doğrunun söylenmesine ilişkin kuralların konulmasını ve uygulanmasını beraberinde getirmiştir. Örneğin Roma usul hukukunda taraflar ve vekilleri yargılamada yalan söylemeyeceklerine ve davayı uzatmayacaklarına dair yemin etmekte (iuramentum calumniae), aksine davranış ise cezalandırılmaktadır.4 Ortaçağda aynı kural Roma Katolik kilise hukukunda5 (kanon hukuku6) ve Cermen hukukunda benzer şekilde uygulanmıştır.7 Yine aynı dönemde İslam hukukunda yalan sözden kaçınmak gerektiği8, doğru söz söylenmesi9, kurtuluşun doğrulukta olduğu10 kabul edilmekte ve dini kurallar uyarınca görülen yargılamalarda yalan söylenmesi yasaklanmaktadır.