Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İstanbul’un Yeniden Yapılanması:
 Tarihi Şehir, Modern ‘Kazanç Şehri’ ve Bizans Risk Yönetimi Finansal Altyapısı

Lydie Pierre-LOUIS


“Risk, ateş gibidir; kontrol edilirse faydalı olur, edilemezse büyür ve yok eder”1

I. GİRİŞ

Türkiye tarihte yeni bir bölüm yazmaktadır. Bu bölüm, yakında Türkiye’nin de aralarına dahil olabileceği, yabancı yatırımcıların tutkunu olduğu yükselen ekonomilere ve aynı seviyedeki ticari özelleştirmeye sahip BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin)2 ülkelerinin, küresel potansiyelde gelişmekte olan piyasalarının hızlı ekonomik büyümesinin doğasında olan riskler ve belirsizliklere odaklıdır. İstanbul’un ekonomik büyümesi şehre yapılan yoğun göçe, gayrimenkul değerlerindeki hareketliliğe, artan küresel ticari faaliyete, kısa vadeli borçlanma karşılığına ve risk yönetimine bağlanabilir. Yabancı yatırımcılar İstanbul’un, şehre 1 milden daha az uzaklıktan, Marmara Denizi içinden geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı’na olan yakınlığını hesaba kattıklarında Türkiye’nin riskleri ve belirsizlikleri artmaktadır. Bu noktada tartışma, devletin doğal afet zamanında yaptığı hazırlık ve kurtarma konuları hakkındaki kamusal beklentilere ilişkin endişelere doğru yön değiştirmektedir. Özellikle, finansal bir kriz durumunda yatırımların dönüşünü koruma kapasitesi açısından merkez bankasının hazırlığı, mevcut hükümetin ve özel sektörün hazırlıkları kadar etkilidir, ancak beşeri sermaye ve insan hayatı bunların dışında kalmaktadır. İstanbul’un finansal hazırlık ve iyileştirmesi, toplantılarda, hükümet komitelerinde ve Taksim Meydanı’nın meşhur sokaklarında tartışılmıştır3. Türk hükümeti ve dünya, depremler ve seller gibi karşı konulamaz doğal afetlere ve aynı zamanda yerel ve finansal bankacılık belirsizliklerine, risklere ve felaketlere karşı Türkiye pazarına yol gösterecek mali politikalara odaklanmaya başlamışken, yabancı yatırımcılar yatırımlarının dönüşü için saldırgan bir takibe girişmiştir4. Türk hükümeti, kamusal borcu azaltması, yabancı doğrudan yatırımcının ilgisini çekmesi ve Türk bankacılık sektörünün küresel rekabetini arttırıcı olması beklenen mali politikalar ve kurallar ortaya koymuştur. Ancak Türkiye’nin finansal politikalarında bir alan açıkça zayıf kalmıştır, bu da özellikle afet hazırlıkları ve iyileştirme bağlamında Türkiye’nin finansal altyapısının risk yönetimidir.

Küresel finansal krizler diğer ülkeler gibi Türkiye’yi de, riskleri sınırlandırmak ve mali istikrarı bir ölçüde sağlamak için, finansal piyasanın alt yapısını yakından izlemeye ve mali protokolleri uygulamaya zorlamıştır. Türkiye’nin finansal sektörü temel olarak Türkiye’nin bankacılık sektöründen oluşmaktadır. Bankacılık sektöründeki büyük bir bozulma, dalgalanarak tüm finansal sektöre yayılacak ve Türkiye’nin finansal risk yönetim yapısını ezici ve ekonomisini yıkıcı nitelikte olacaktır. Bu nedenle Türkiye, ödeme ve menkul kıymetler mutabakat sistemleri, ödeme sistemleri ve elektronik para kuruluşları hakkında düzenleme yapabilmek için Sermaye Piyasası Kanunu’nu kabul etmiştir5.