Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Roma Hukukunda ve Karşılaştırmalı Hukukta Faiz Yasağı ve Faiz Sınırlamasına İlişkin Düzenlemeler

Mehmet ÜÇER

I. FAİZ YASAĞI VE FAİZ ORANINA İLİŞKİN SINIRLANDIRMALAR

Faiz, alacaklının, alacaklı olduğu paradan yoksun kalması sebebiyle, borcun miktarına ve süresine bağlı olarak, alacağın belirli bir yüzdesi oranında, hukukî işlem, mahkeme kararı veya kanundan ötürü talep etmeye hakkı olduğu bir tür tazminat olarak tanımlanabilir1. Faiz, ekonomik olarak, borçlanılan sermayenin geliri; hukukî olarak ise, alacağın medeni semeresidir2.

Ödünç para verme işlemlerinde faiz, tüm zamanlarda kanun koyucuların temkinli yaklaştığı bir konu olmuştur. Ödünç alan, genellikle güçsüz bir konumda olduğu için, büyük ihtimalle ödünç verenin onun bu kötü durumundan yararlanabilmesini mümkün kılmaktadır. Ödünç para verme işlemlerinde faiz, bu özelliğinden ötürü, suiistimale elverişlidir. Faizin kötüye kullanılmasını önlemek için, Devlet bu işlemlere müdahale etme ve dezavantajlı olan tarafa koruma sağlama ihtiyacı duymuştur3.

Faiz, genellikle karz sözleşmelerinde söz konusu olur. Karz sözleşmesi (mutuum, mutui datio), öyle bir sözleşmedir ki, bu sözleşme gereğince, ödünç veren (mutui dans), belirli miktardaki misli şeylerin mülkiyetini, aynı tür ve miktarda iade borcu altına giren bir kimseye (mutuo accipens) nakletmeyi taahhüt eder4. Karz sözleşmelerinin en yaygın olanı, şüphe yok ki, para ödünçleridir. Roma Hukukunda karz sözleşmesi, genellikle dostluğa ve komşuluk ilişkilerine dayandırıldığı için, daima dar hukuk davası olarak kalmış ve sadece verilen şeyin geri istenebileceği sonucunu doğurmuştur. Başka bir anlatımla, karz sözleşmesinde verilenin dışında, faiz istenemezdi; faiz talebinin ayrı bir sözleşme şeklinde yapılması gerekirdi. Faiz talebinin, karz sözleşmesinden doğan davalarla talep edilmesi mümkün değildi5. Karz sözleşmesinin niteliği, karz alanın aldığından daha fazla miktarda bir şeyi iade etmeye borçlanmasını imkânsız kılardı. Şey ile ancak verilen oranında bir borç teşkil edebilir (re enim non potest obligatio contrahi, nisi quatenus datum sit; D. 2, 14, 17 pr). Hem anaparanın hem de faizin tek bir dava ile istenemeyecek olması ve özellikle karz davalarının buna imkân vermemesinden ötürü, hem anaparanın hem de faizin tek bir stipulatio ile istenmesine imkân veren bir usul kabul edilmişti: stipulatio sortis et usurarum (hem anapara hem faiz stipulatio’su)6. Burada da dikkat edileceği üzere, karz davası değil, sözlü bir sözleşme olan stipulatio söz konusuydu.