Özel Hukuk Tüzel Kişilerinin Adli Yardımdan Yararlanması
Benefiting from Legal Aid by Private Legal Entities
Süleyman TOPAK
Günümüz yargı örgütünün işleyişinde tarafların yargılama giderlerine katılması esası benimsenmiştir. Ancak ekonomik yetersizlik içinde bulunan kimselerin adalete erişim hakkından yoksun bırakılması sosyal ve hukuk devleti anlayışına ters bir durumdur. Zira hiçbir hukuk düzeni, hak arayışındaki kişilerin ekonomik yetersizlikten kaynaklı olarak yargılama faaliyetinden hariç tutulmasını kabul etmez. İşte devlet tarafından mahkemelere eşit erişimi sağlamak ödevinin gereği olarak hukukumuzda adli yardım kurumu kabul edilmiştir. Adli yardım, kişilerin özel hukuktan kaynaklanan haklarının yargısal teminatı olarak yargılama giderlerinden geçici muafiyeti sağlamaktadır. Adli yardımdan yararlanabilecek kişiler Kanun’da sınırlandırılmıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 334. madde hükmü uyarınca adli yardımdan gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıfların yararlanabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla Kanun’da belirtilenler dışında kalan özel hukuk tüzel kişilerinin adli yardımdan yararlanması söz konusu değildir. Fakat bu durum özellikle aciz veya borca batık durumda olan tüzel kişi tacirler yönünden adil bir sonuç doğurmadığı gibi bu kişilerin mahkemeye erişim hakkını da zedelemektedir. Bu nedenle konunun Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile teminat altına alınan hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Çalışmamızda, HMK m.334’te belirtilenler haricinde diğer özel hukuk tüzel kişilerinin hukuk yargılamasında ve icra takiplerinde adli yardımdan faydalanıp faydalanamayacağının belirlenmesi amaçlanmış, konuya ilişkin yasal düzenlemeler dikkate alınmak suretiyle çözüm önerileri sunulmaya çalışılmıştır.
Adli Yardım, Özel Hukuk Tüzel Kişisi, Mahkemeye Erişim Hakkı, Yargılama Gideri, Hukuki Dinlenilme Hakkı.
In the functioning of today’s judicial organisation, the principle of the parties participation in the costs of the proceedings has been adopted. However, it is contrary to the understanding of social and rule of law to deprive people who are in economic insufficiency from the right of access to justice. This is because no legal order accepts the exclusion of persons in search of rights from the judicial activity due to economic inadequacy. As a requirement of the state’s duty to ensure equal access to the courts, the institution of legal aid has been accepted in our law. Legal aid provides temporary exemption from judicial expenses as a judicial guarantee of the rights of individuals arising from private law. The persons who may benefit from legal aid are limited in the Law. Pursuant to Article 334 of the Code of Civil Procedure (CCP), it is regulated that real persons and publicly beneficial associations and foundations may benefit from legal aid. Therefore, private legal entities other than those specified in the Law cannot benefit from legal aid. However, this situation does not lead to a fair result, especially for private legal entities that are insolvent or indebted, and it also harms their right of access to the court. Therefore, the issue should be evaluated within the scope of the freedom to seek rights and the right of access to the court, which are guaranteed by the Constitution and the European Convention on Human Rights (ECHR). In our study, it is aimed to determine whether other private law legal entities, other than those specified in Article 334 of the CCP, can benefit from legal aid in civil proceedings and enforcement proceedings, and it is tried to offer solutions by taking into account the legal regulations on the subject.
Legal Aid, Private Legal Entity, Right of Access to Court, Trial Expenses, Right to Legal Rest.
GİRİŞ
Mevcut hukuk sistemlerinin birçoğunda tarafların belli oranda yargılama giderlerine katılması gerekliliği belirtilmiştir.1 Hukukumuzda da yargılama faaliyetinde ortaya çıkan giderlerin bir kısmının yargılama hizmetinden yararlanan kişilerce karşılanması prensibi kabul edilmiştir.2
Özellikle günümüz şartlarında bir davanın açılması veya bir icra takibinin başlatılması için gereken giderler oldukça yüksek tutarlara ulaşabilmektedir. Bu nedenle ekonomik yeterliliğe sahip olmayan kişilerin haklı olsalar dahi dava açmaları veya takip başlatmaları neredeyse imkânsız bir hal almakta ve mevcut bir hakkın tesisi sırf bu nedenle söz konusu olamamaktadır.3 Belirtilen olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi için gerekli yargılama giderlerini karşılayamayacak kişilere hak arama imkanının sağlanması, adli yardım kurumunun kabulünü zorunlu kılmıştır.4
Birçok ülke Anayasası ve AİHS’de sosyal hukuk devletinin bir gereği olarak kabul edilmiş olan adli yardım, ekonomik yeterliliğe sahip olmayan kişilerin hak kaybına uğramamaları ve haklarını korumak amacıyla mahkemelere erişimini garanti eder.5 Bu vesileyle taraflara, zengin-fakir ayrımı yapılmaksızın yargılama makamları önünde eşit hak arama fırsatı sağlanmış olur.6 Bu anlamdaki kolaylıklar yargılama giderlerinden muafiyet ve ücretsiz hukuki yardım sağlanması yoluyla gerçekleşebilir.7
HMK m.334’te, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin gereken yargılama veya takip giderini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan gerçek kişilerin ve iddia ile savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli yargılama ya da takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda olan kamuya yararlı dernek ve vakıfların adli yardımdan yararlanabileceği öngörülmüştür. Bu düzenlemeden anlaşıldığı üzere gerçek kişiler açısından bir sınırlama olmamakla birlikte tüzel kişilerden sadece kamuya yararlı dernek ve vakıflara belli şartlar altında adli yardımdan yararlanabilme hakkı tanınmıştır. Kamuya yararlı dernek ve vakıf niteliği bulunmayan başkaca dernek ve vakıflar ile sermaye şirketleri ve ticari ortaklıklar adli yardımdan yararlanamamaktadır. Yargıtay’ın yerleşik kararları da bu yöndedir.8
HMK m.334’teki düzenleme uyarınca Kanun’da belirtilenler dışında diğer tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanmasının önü kapatılmıştır. Ancak bu kısıtlama adil bir sonuç doğurmamaktadır. Nitekim hak arama özgürlüğü Anayasası’nın 36. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasına göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Şu hâlde Anayasa gereği gerçek veya tüzel kişi ayrımı yapılmaksızın hukuki sorun yaşayan “herkes” derdini yargı mercileri önünde dile getirme ve çözüme kavuşmasını talep etme imkânını haizdir.9 Bu nedenle Kanun’da öngörülen kısıtlamanın aslen Anayasa’ya aykırılığı söz konusu olmakla birlikte adaletin tesisi açısından söz konusu maddenin adli yardımın anayasal temelleri gözetilmek suretiyle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Çalışmamızda öncelikle özel hukuk yargılaması bakımından adli yardım kurumu kavram ve amaç yönüyle incelenecek akabinde adli yardımın anayasal temelleri üzerinde durulacaktır. Son olarak karşılaştırmalı hukuktaki düzenlemeler de gözetilmek suretiyle Kanun’da belirtilenler dışındaki diğer özel hukuk tüzelkişilerinin herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın adli yardımdan yararlanma hakkına sahip olması gerektiği sonucuna ulaşılmaya çalışılacaktır.
I. ADLİ YARDIM
Modern hukuk sistemlerinde adaletin devlet eliyle dağıtımında kişilerin herhangi bir ücret ödemesi söz konusu değildir.10 Nitekim yargılama faaliyeti, devlet egemenliğinin sonucu olarak ortaya çıkan ve ülkede yaşayan herkesin bağımsız mahkemeler aracılığıyla hak taleplerini karşılayan yargı hakkının tezahürüdür.11 Dolayısıyla yargı hizmetinden yararlanan kişinin, yargılama faaliyetini yürüten hâkime veya takip işlemlerini yürüten icra memuruna ücret ödemesi söz konusu değildir. Ancak tarafların, yargılama faaliyetlerinin yürütülebilmesi için birtakım masrafları karşılaması gerekir.12 Bu masrafların karşılanması tarafların ekonomik gücü oranında mümkündür. Zira zengin-fakir ayrımı yapılmaksızın yargılama faaliyetine ilişkin giderlere herkesin katlanması gerektiğinin kabul edildiği bir düzende, ekonomik yetersizlikler nedeniyle bazı kişilerin haklarını aramaktan vazgeçmek zorunda kalması söz konusu olabilir. İşte bu durumun engellenmesi ve sosyal hukuk devleti anlayışının gereği olarak adli yardım kurumu kabul edilmiştir.13
Adli yardım, ekonomik bakımdan yetersiz olan kimselere, yargı organları önünde eşit bir şekilde haklarını arayabilmeleri veya savunma yapabilmeleri için ödenmesi gereken yargılama giderlerinden muafiyet ve ücretsiz hukuki yardım sağlanmasıdır.14
Yargılama faaliyeti, bir kamu hizmeti olmakla birlikte yargı organlarının, tarafların özel hukuka ilişkin menfaatleri hususunda verecekleri karar bakımından yapılan giderlerin bir kısmının taraflarca karşılanması ilkesi benimsenmiştir.15 Hak aramanın tamamen ücretsiz olması gerektiğinin kabulü, gider engelini ortadan kaldırsa da yargılamada gerçekliği ve akılcılığı ortadan kaldırır.16 Bu nedenle tarafların gücü nispetinde yargılama giderlerine kısmi olsa da katılması, hak arayışının gerçekliğini ortaya koyar. Kaldı ki yargılama giderleri, yargılama hizmetlerinin karşılığı olmayıp tarafın kendi subjektif menfaatine ilişkin yargılama faaliyetine katılım payı olarak ifade edilmektedir.17
Yargılama giderlerinin karşılanması, hak arama hürriyetinin kullanılabilmesi için gereklilik olarak kabul edilmiştir.18 Nitekim HMK’nın 114. maddesinde, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığı`nca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek tutarın dava açarken mahkeme veznesine yatırılması zorunluluğu getirilmiş, yargılamanın uzamaması açısından bu zorunluluk dava şartı olarak belirlenmiştir. Ancak bireyler, ekonomik imkana sahip olmamaları nedeniyle söz konusu yargılama kuralını yerine getiremiyorlarsa bu durum hak arama hürriyetinin önünde ciddi bir engeldir.19 İşte bu engellerin giderilmesi ve sırf ekonomik gücün olmaması nedeniyle kişilerin hak arama hürriyetlerinden ve mahkemeye erişim haklarından mahrum kalmalarını engellemek amacıyla adli yardım kurumu kabul edilmiştir.20
Adli yardım, ekonomik anlamda zayıf ile güçlü olan taraflar arasındaki eşitsizliğin giderilerek silahların eşitliğinin sağlanması imkânı tanır.21 Zira adlî yardım, ekonomik anlamda yeterli olanaklara sahip olmayan bireylerin mahkemeye erişim hakkının teminatını oluşturmaktadır.22 Artık günümüzde adli yardımın temel bir hak23 olduğunun kabulüyle birlikte bu kuruma ilişkin taleplerin mahkemelerce değerlendirilmesinde Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan temel hakların göz ardı edilmesi mümkün değildir.24