Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anayasa Mahkemesi’nin Süresi İçerisinde Mal Beyanında Bulunmama Suçunu Düzenleyen İik M. 337/ı’e İlişkin İptal Kararı Üzerine Düşünceler

Murat USLU

ÖZET:

Anayasa Mahkemesi’nin, yaklaşık 5 yıl önce işin esasına girerek Anayasa’ya aykırılık iddiasını reddettiği, süresi içerisinde mal beyanında bulunmama suçunu düzenleyen İİK m. 337/I hükmüne ilişkin iptal kararı, gerekçesi ve özellikle sonuçları itibariyle incelenmeye değerdir. İİK m. 337/I’in Anayasa’ya aykırı olup olmadığı sorunu ile iptal kararlarının Anayasa m. 153/I’e aykırı olarak kamuoyuna duyurulmasının yarattığı sakıncalar iptal kararı çerçevesinde değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Anayasa Mahkemesi, Anayasa’ya Aykırılık, İptal Kararı, Mal Beyanında Bulunmama, Disiplin Hapsi, Hapsen Tazyik, Borç İçin Hapis Yasağı, Hukuk Devleti, Yalnızca Sözleşmeden Doğan Sorumluluk, Lehe Kanunun Geçmişe Yürümesi.

Giriş

Anayasa Mahkemesi , 28.02.2008 tarihli kararıyla, yaklaşık 5 yıl önce işin esasına girerek Anayasa’ya aykırılık iddiasını reddettiği, süresi içerisinde mal beyanında bulunmama suçunu düzenleyen İİK m. 337/I hükmünü iptal etmiş ve iptal hükmünün bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir1. İptal kararının kamuoyuna duyurulması2 ise büyük yankı uyandırmıştır. Bu suçtan dolayı cezaevinde olup, başkaca bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmayanlar derhâl tahliye edilmiş, hakkında arama kararı olanların infazı ise durdurulmuştur. Ancak kararın yayımlanmasına kadarki süreçte, henüz ortada bir gerekçe olmadığından icra mahkemelerince birbirinden farklı kararlar verilmiştir. Bu fiilî durum da, bizi böyle bir çalışma yapmaya sevk etmiştir.

Çalışmamızda öncelikle, tarihsel süreç içerisinde geçirdiği evrelerle birlikte süresi içerisinde mal beyanında bulunmama suçuna ilişkin genel bilgiler verilecektir. Ardından evrensel bir hukuk ilkesi olan borç için hapis yasağı, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler çerçevesinde değerlendirilerek İİK m. 337/I’in Anayasa’ya aykırı olup olmadığı tartışılacaktır. Son olarak Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı usûl ve esas açısından incelenecek, yarattığı “de facto ” duruma ilişkin düşüncelerimiz açıklanacaktır.