Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yargıtay Kararları Işığında Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Muvazaa ve Organik Bağ Kavramları Üzerine Bir Çalışma

A Study of Lifting the Veil of Legal Entity, Collusion and Organic Bond in the Light of Supreme Court Decisions

Mehtap ŞAHİN ALTINTAŞ

Ticaret hayatının etkin aktörlerinden olan sermaye şirketleri, tüzel kişiliğin ayrılığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerine tabidir. Ancak bilhassa 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden itibaren bu ilkelerin mutlak olarak uygulanması birtakım adaletsiz sonuçlara sebebiyet vermiştir. Uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir sorun olarak borca batık sermaye şirketlerinin alacaklılarına zarar verme saikiyle yeni bir şirket yapılanması içinde faaliyetlerine devam etmesi, alacaklarını tahsil edemeyen kişilerin mağduriyetine yol açtığı gibi, ticaret hayatının serbestçe sürdürülmesine hizmet eden hukuk güvenliğini de zedelemektedir. Bu sorunlara çözüm getirmek üzere dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağının bir gereği olarak yargı kararları ve doktrin görüşleri ile tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi geliştirilmiştir. Özellikle şirketlerin yalnızca sermayeleriyle sınırlı bir şekilde sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı ilkesinin önemli bir istisnasını temsil eden tüzel kişilik perdenin aralanması teorisi, genellikle, bir şirketin taşıdığı bir borç veya yükümlülükten dolayı ortakların da sorumlu tutulabileceği durumu veya ortakların taşıdığı bir borç veya yükümlülükten ötürü şirketin de sorumlu olabileceği durumu ifade eder. Bu bağlamda, bir şirketin içinde bulunduğu hukuki ilişki kapsamı, ortakları da içerecek şekilde değerlendirilir; benzer şekilde, ortakların bulunduğu hukuki ilişki de şirketi kapsayacak biçimde ele alınır. Bu çalışmada yargı kararları ışığında tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi, benzer durumlarda kullanılan organik bağ ve muvazaa kavramları ile karşılaştırılarak detaylıca ele alınmaktadır.

Tüzel Kişilik Perdesi, Tüzel Kişiliğin Ayrılığı, Sınırlı Sorumluluk, Organik Bağ, Muvazaa.

Capital corporations, prominent actors within the realm of commerce, are subject to the principles of legal entity distinctiveness and limited liability. However, particularly since the enactment of Law No. 6102, these principles’ absolute enforcement has led to certain inequitable outcomes. Notably, the implementation of these principles has given rise to several unjust results. A recurring issue observed in practice is the reorganization of financially troubled capital corporations within new corporate structures, with the intention to inflict harm upon their creditors. This maneuver perpetuates their activities and causes detriment to those unable to recover their rightful claims. Furthermore, it compromises the legal security that underpins the unimpeded continuation of commercial activities. In response to these challenges, a theoretical framework of piercing the corporate veil has been developed through the principles of good faith and prohibition of abusive rights. This is mandated by both judicial rulings and doctrinal perspectives. The theory of piercing the corporate veil, which primarily represents a significant exception to the principle that corporations are only liable up to the extent of their capital, and that shareholders are shielded from liability for corporate debts, commonly pertains to situations wherein shareholders can be held liable for a corporation’s obligations arising from debt, or conversely, a corporation can be held accountable for obligations originating from its shareholders. In this context, the legal scope of a corporation’s relationships encompasses its shareholders, and vice versa. Within this study, the theory of piercing the corporate veil, illuminated by judicial precedents, is comprehensively examined in conjunction with comparable legal doctrines such as the doctrine of organic unity and the concept of simulation, within analogous scenarios.

Legal Entity Curtain, Separation of Legal Personality, Limited Liability, Organic Bond, Collusion.

GİRİŞ

“Perde” kavramı ile kastedilen tüzel kişi ile ortakları arasındaki bağımsızlık ve ayrılıktır. Mevzuatımızda tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ilişkin bir düzenleme bulunmamakta olup bu teori yargı kararlarının ve öğretinin sonucu olarak geliştirilmiştir1 .

Bu terim Türk Hukukuna ilk defa 1963 yılında girmiş, bazı yazarlar tarafından “tülü kaldırma”, bazıları tarafından “perdenin aralanması”; bazıları tarafından da “ışıldak ilkesi” olarak ifade edilmiştir2 . Yargıtay daha çok, “tüzel kişilik perdesinin aralanması” kavramını tercih etmektedir3 .

Anglo Amerikan hukuk sisteminde ortaya çıkan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi, daha sonra Kıta Avrupası hukuk sisteminde de benimsenerek uygulama alanı bulmuştur4 .

Bu çalışmada tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi hukukî dayanağı ve yargı kararları üzerinden ele alınarak; organik bağ ve muvazaa kavramları ile karşılaştırmak suretiyle teorinin ticaret hukuku, kamu hukuku ve iş hukukundaki farklı görünümleri ele alınmaktadır.

I. TÜZEL KİŞİLİĞİN AYRILIĞI VE SINIRLI SORUMLULUĞU

4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 47. maddesinde “Başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş, belli bir amaca özgülenmiş olan kişi toplulukları ve bağımsız mal toplulukları” olarak tarif edilmiş olan “Tüzel Kişilik” kavramının insana özgü yaş, cins, hısımlık gibi hususlar dışında hak ve borçlara ehil olduğu düzenlenmektedir.

Tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri anonim ve limited şirketler olup, bu şirketlerin mevcut malvarlığı değerleri, şirket ortaklarına değil bizzat şirket tüzel kişiliğine aittir. Aynı şekilde aktif ve pasif dava ehliyeti de şirket tüzel kişiliğine yöneltilir. Bununla birlikte, sınırlı sorumluluk ilkesi uyarınca şirket ortaklarının sorumluluğu koymayı taahhüt ettikleri sermaye miktarı ile sınırlandırılmış olup, şirketin üçüncü kişilere olan borçlarından dolayı şirket ortaklarına başvurulamamaktadır5 .

Tüzel kişinin kurucularının varlığından ayrı ve bağımsız olarak sahip olduğu kişiliği ve malvarlığı değerlerini kötüye kullanması, tüzel kişilik perdesinin aralanarak üyelerinin sorumluluğuna gidilmesine yönelik bir gereksinime yol açmıştır6 . Bilhassa sermaye şirketlerinde geçerli olan sınırlı sorumluluk prensibi bir yönüyle gerçek kişilerin şahsî malvarlığı değerlerini riske sokmaksızın ekonomik faaliyetlerini yürütmelerini sağlarken; bu prensibin kötüye kullanılması halinde şirketin aktiflerinin ortaklara, pasifinin ise şirket tüzel kişiliğine bırakılması gibi nedenlerle alacaklıları zarara uğratma potansiyeli taşımaktadır7 .

Denebilir ki tüzel kişiliklerin yaygınlaşarak hukuk sisteminde her geçen gün daha geniş bir yer edinmeye başlaması ile birlikte, tüzel kişiliklerin tabi olduğu sınırlı sorumluluk ilkesi özel kişilerin hukukî sorumluluktan kaçmak üzere tüzel kişiliği bir araç olarak kullanması gibi sorunları beraberinde getirmiştir8 . Bu sorun, literatüre “tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi” olarak giren yaklaşımın ortaya atılmasına zemin hazırlamıştır9 .

II. TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN ARALANMASI TEORİSİNİN HUKUKÎ DAYANAĞI

Mevzuatımızda tüzel kişilik perdesinin aralanması genel bir hükümle düzenlenmemiş olup, zaman içerisinde ortaya çıkarak doktrin ve uygulama tarafından 20. yüzyılın ikinci yarısında geliştirilmiştir10 . Bu yüzden tüzel kişilik perdesinin hangi durumlarda aralanacağı konusunda bir kesinlikten bahsedilememektedir11 . Bazı Yargıtay kararlarında alacaklıların alacaklarını tüzel kişilikten tahsil edememeleri ve zarara uğramaları durumunda tüzel kişilik perdesinin aralanacağına dair hükümler kurulmuştur12 .

Tüzel kişilik perdesinin aralanması, doktrinde farklı hukukî görüşlerle temellendirilmektedir. Bu bağlamda “kötüye kullanma teorisi” ve “normun amacı teorisi” olmak üzere iki temel görüşten bahsetmek gerekir13 .