Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tasarımlara İlişkin Yabancılık Unsuru Taşıyan Uyuşmazlıklarda Uygulanacak Hukuk

Applicable Law in Disputes Concerning Designs with Foreign Elements

Abdurrahman Hamza TÜZGEN

Uluslararası etkileşimin her geçen gün artıyor olması, başka alanlarda olduğu gibi tasarım hukukunda da çeşitli hukukî sorunları ve çözüm beklentilerini beraberinde getirmiştir. Tasarımlara ilişkin yabancılık unsuru içeren uyuşmazlıklara uygulanacak hukukun tespiti de söz konusu sorunların çözümü açısından büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda, elinizdeki makalede tasarım hakkı ve kanunlar ihtilâfı kurallarının tasarımlara ilişkin uyuşmazlıklara uygulanışının ne şekilde olması gerektiği ele alınmıştır.

Fikrî Mülkiyet, Milletlerarası Özel Hukuk, Tasarım Hukuku, Yabancılık Unsuru, Kanunlar İhtilafı.

The fact that international interaction is increasing day by day has brought along various legal problems and solution expectations in the field of design law as in other fields. The determination of the law applicable to disputes regarding designs with foreig elements is of great importance in terms of the solution of these problems. In this context, this article analyses the design right and how the conflict of laws rules should be applied to disputes regarding designs.

Intellectual Property, Private International Law, Design Law, Foreign Element, Conflict of Laws.

I. GİRİŞ

Teknolojinin hızla ilerlemesi, kişiler arasındaki uluslararası etkileşimi giderek artırmaktadır. Bu etkileşim, özellikle ulaşımın hızlanması ve elektronik ortamdaki iletişimin yaygınlaşmasıyla birlikte, ticaret ve iş hayatının önemli bir parçası haline gelmiştir. Uluslararası etkileşimin bu denli artması, kişilerin, kendi ülke vatandaşları dışındaki kimselerle olan ilişkilerinde de çıkarlarının güvende olduğunu hissetme isteğini beraberinde getirmiştir.

Bahsedilen uluslararası gelişmeler, sahiplerine ciddi kazançlar sağlama potansiyeli barındıran fikrî mülkiyet hakları açısından da oldukça büyük bir öneme sahiptir. Zira ülke sınırları dışındaki kişiler ile kurulan ilişkilerde, fikrî mülkiyet haklarının korunacağına duyulan güven, bu alanda yapılacak yatırımları ve araştırma faaliyetlerini olumlu yönde etkileyecektir. Bu nedenle, fikri mülkiyet haklarına gereken önemi etkin bir şekilde vermek, adil rekabetin ve küresel ticaretin sağlıklı bir şekilde devam etmesine de katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda, fikrî mülkiyet haklarının bir alt dalı olan ve ürünlerdeki görselliğe odaklanan tasarım hakkının korunması da büyük bir öneme sahiptir.

Sanayi devrimi öncesi dönemde seri üretim teknolojilerinin gelişmemesi bir tasarımcının ürününün başkası tarafından çoğaltılmasının önüne geçmekteydi. Dolayısıyla bu zaman diliminde tasarımların koruması meselesi henüz gündeme gelmemişti. Ancak, teknolojik gelişmeler ile bilirlikte seri üretimin artışı1 , tekstil sektöründen başlayarak, zamanla her alanda tasarım korunmasını gündeme getirmiştir.

Tasarımların ticaret ve çalışma hayatındaki rolü; ürün tercihine, iş sahiplerinin prestijine ve rekabetçi piyasaya etkisine bağlı olarak gittikçe artmaktadır. Günümüzdeki uluslararası etkileşimin geldiği seviye, tasarım hukuku açısından bazı önemli konuların aydınlatılmasını zorunlu kılmıştır.

Bu bağlamda, elinizdeki makale, tasarımlara ilişkin yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda uygulanacak hukukun, Türk hukuk sistemi içerisinde ne şekilde tespit edildiğini incelemek üzere hazırlanmıştır. Konunun doğru analiz edilebilmesi adına öncelikle tasarım kavramı ve tasarımın korunması için gerekli şartlara kısaca yer verilmiş ve devamında konuyla alakalı kanunlar ihtilâfı kuralları ele alınmıştır.

II. TASARIM HAKKI

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun2 (SMK) 55. maddesinde tasarımın tanımı; “ürünün tümü veya bir parçasının ya da üzerindeki süslemenin çizgi, şekil, biçim, renk, malzeme veya yüzey dokusu gibi özelliklerinden kaynaklanan görünümüdür” şeklinde yapılmıştır. Buradan hareketle tasarım, ürün veya ürün parçasının görünümü olarak ifade edilebilir3 . Gerçekten de tasarım, öğretide, görünüme ilişkin bir kavram olarak kabul edilir4 . Zihninde canlandırılan fikir ve tasavvurların somut ürüne uygulanması, madde metninde ifade edildiği üzere; renk, biçim ve doku gibi farklı tarzlarda karşımıza çıkabilir. Bu tarzlar ayrı ayrı kullanılabileceği gibi bir arada da kullanılabilir. Örneğin, iç mekân tasarımlarında renk, doku ve form gibi çeşitli bileşenlerin her birinin birlikte kullandığı durumlar da bulunmaktadır5 .

Bir tasarımın hukukî olarak bir anlam ifade edebilmesi için iki temel unsuru bünyesinde barındırması gerekir. Bu unsurlar, ürün/ürün parçası ve insan duyularıyla algılanabilen görünümdür6 . Bir diğer ifadeyle, ortada tasarımın uygulandığı bir ürün olması ve söz konusu uygulamanın insan duyularıyla anlaşılması gerekir. Ayrıca ifade edilmelidir ki, SMK’da tasarımlara sağlanan koruma ürünün işlevi ile ilgili değil, sadece görünümü ile ilgilidir7 .

SMK’nın 55/2 maddesinde ürün; “endüstriyel yolla yahut elle üretilen ürünler, bileşik ürünler ve bunların parçaları, ambalajlar, birden çok nesnenin bir arada algılanabilen sunumları, grafik semboller, tipografik karakterler” şeklinde ifade edilmiş ve bilgisayar programlarının tasarım hukuku açısından ürün kabul edilmeyeceği açıkça belirtilmiştir.

Tasarımın ürüne uygulanmış olması tek başına tasarım koruması için yeterli olmayıp, ayrıca bu uygulamanın insan duyuları ile algılanabilmesi gerekir. İnsan duyularıyla algılanabilen görünüm ise sadece göz ile algılanabilen hususları değil aynı zamanda dokunma ile algılanabilen görünüşü de içerir8 . Başka bir deyişle, tasarımın esnekliği veya yumuşaklığı da ürünün algılanmasına katkı sağlıyorsa değer ifade eder9 . Renk yahut malzeme gibi temel özelliklerin tek başına tasarım kapsamında korunması mümkün değildir. Ancak, belirli renk ve desenler kullanılarak oluşturulan bir kompozisyonun durumu, her somut olayda farklı değerlendirilmekle birlikte bu kompozisyon, tasarım niteliğini de taşıyabilir10 .

Bir tasarımın, tasarım korumasından faydalanabilmesi bazı özellikleri taşımasına bağlıdır. Hukukumuzda tasarımın korunması için belirlenen iki temel kriter; yenilik ve ayırt edici niteliğe sahip olmaktır ki, bu husus SMK’nın 56/1 maddesinde açık bir şekilde düzenlenmiştir11 . Yenilik ve ayırt edici niteliğe sahip olmak öğretide, olumlu koruma şartları olarak da ifade edilmektedir12 . Bu iki özelliği haiz olup kanunda yer alan kısıtlamalara ve istisnalara takılmayan tasarımlar kural olarak tasarım korumasından faydalanacaktır. Kanunda sözü edilen bu kısıtlamalar ve istisnalar ise olumsuz koruma şartları olarak anılmaktadır13 .

Bir tasarımın yeni kabul edilmesi için, tasarımın tescil başvurusu veya rüçhan tarihinden önce herhangi bir yerde kamuya sunulmamış olması gerekir. Kanun, aralarında sadece küçük farklılık olan benzer tasarımları aynı olarak değerlendirmektedir (SMK m. 56/4)14 .

Ayırt edici nitelik incelemesi ise yenilik incelemesine göre daha kapsamlıdır. Ayırt edici nitelik, bir tasarımın, kamuya daha önce açıklanmış herhangi başka bir tasarımdan farklı bir izlenim yaratma yeteneği anlamına gelir ve bu izlenim tasarımın bütününün toplam etkisidir15 . Başka bir deyişle, ayırt edicilik vasfının varlığından bahsedebilmek için, tasarımın genel izlenim olarak, bilgilenmiş kullanıcıda farklı bir etki bırakması gerekmektedir16 .

Olumsuz koruma şartları, bir tasarımın ayırt edici nitelik ve yenilik şartlarını sağlasa dahi tasarım korumasından yararlanamayacağı durumları ifade eder. Diğer bir ifade ile, bir tasarımın tasarımlara özgü hukuki korumadan faydalanabilmesi için, tasarım korumasının istisnası sayılacak durumlar kapsamında bulunmaması gerekir. Bu haller ise SMK 58/4 maddesinde sayılmıştır17 .

Belirtmekte yarar vardır ki, şartların sağlanması halinde tasarımların; başkaca mevzuat hükümleri kapsamında da korunabilmesi mümkündür. Tasarımın aynı anda birden fazla mevzuat hükmünde yer alan korumadan yararlanılabilmesi, “kümülatif koruma ilkesi” olarak adlandırılmakta olup, hukukumuzda bu ilke kabul edilmiştir18 . Ancak, Yargıtay’ınkimi zaman bu ilkeyi, özellikle tescilsiz tasarımlar açısından, işlevsiz kılacak şekilde uygulaması doktrinde eleştirilmektedir19 .