Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Heybeliada Ruhban Okulu ve “Ekümenik” Patrikhane Sorunu

Orhan Çekiç

Heybeliada Ruhban Okulu’nun (kısaca HRO olarak anılacaktır) kapılarının öğrenime yeniden açılması meselesi, Fener Rum Patrikhanesi’nin (kısaca Patrikhane olarak anılacaktır) “ekümeniklik” iddialarıyla birleşerek, son zamanlarda Türkiye üzerinde yoğun bir siyasal baskıya dönüşmüş bulunmaktadır. Bu iddialara göre; “… Lozan’da azınlık okullarına tanınan bir takım haklar zaman içinde Türk Hükümetleri tarafından geri alınmış; HRO kapatılarak ülkede yaşayan, üstelik sayıları son derecede azalmış Rum-Hıristiyan azınlığın ‘din özgürlüğü’ engellenmiştir... Bu durum insan haklarına ve evrensel hukuk normlarına aykırıdır… HRO derhal açılmalıdır… Öte yandan Fener Rum Patrikhanesi ‘tarihsel’ olarak ‘ekümenik’ tir. Bu özelliğinin de Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınması gerekmektedir…”.

İddia edilenler bunlardır.

Patrikhane, Osmanlı Devleti zamanında azınlıklara tanınan ve bu arada Patrikhane’ye de verilen bazı imtiyazlara hâlâ sahip olduğu varsayımından, özellikle de son dönemlerdeki siyasal konjonktürün de uygun olduğu yanlış hesabıyla konuyu sürekli gündemde tutmaktadır. Oysa bu iddialar mevcut Türk Hukuk Sistemi karşısında geçersizdir ve kabul edilemez.

İşte bu nedenle, bu çalışmada sorunun tarihsel, siyasal ve hukuksal boyutları somut verilerle irdelenmeye çalışılacaktır.

Ruhban Okulu, “Millet” Sistemi, “Ekümenik” Patrikhane, Lozan Antlaşması, Azınlıklar.

The issue of opening the Heybeliada Clergy School (subsequently referred to as “HCS”) for education came at the same time as the Fener Greek Patriarchate’s (subsequently referred to as “patriarchate”) claim of being “ecumenic” recently has turned into an intensive political pressure in Turkey. According to these claims; “…some rights given to minority schools by the Lozan Treaty have been taken back by Turkish Governments in the course of time; the closure of the HCS has impaired the ‘religious’ freedom of the Greek-Christian minorities who live in the country and whose number has decreased… This situation violates human rights and the norms of universal law…the HCS should immediately be opened… Besides, The Fener Greek Patriarchate is historically ‘ecumenical.’ This characteristic should also be recognized by Turkish Republic…” These are the claims.

The Patriarchate assumes that it still has some privileges granted to it by the Ottoman State and incorrectly calculates that, especially recently, the political atmosphere of Turkey is appropriate, thus constantly keeping the topic on the agenda. However, these claims are not valid considering the present Turkish Law System, and cannot be accepted.

Thus, for these reasons, historical, political, and law dimensions of the subject will be studied with concrete data.

Heybeliada Clergy School, “Nation” System, “Ecumenical” Patriarchate, Treaty of Lozan, Minorities.

GİRİŞ

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti tarih sahnesinden çekilmiş fakat savaşı kaybeden Almanya-Avusturya/Macaristan-Bulgaristan-Osmanlı Devleti ittifakı içinden bir tek Türkler, galiplerin dayattığı Sevr Barış Antlaşması’nı reddederek yeniden 4 yıl kadar süren bir Kurtuluş Savaşı’nın ardından gelen Lozan Barış Antlaşması ile, bağımsız ve egemen devletini, sonradan cumhuriyete dönüşecek olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır.

Böylece Lozan Barış Antlaşması sıradan bir antlaşma olmayıp, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin o günden onaylanmış “kuruluş senedi”dir ve bu devlet ilk günden itibaren kendine, “hukukun üstünlüğüne dayanan, insan haklarına saygılı, demokratik, laik, sosyal bir devlet” olmak hedefini çizmiş ve bu hedefi Lozan ile birlikte ilan etmiştir. Yeni devlet, “aklın” ve “bilimin” temel alınacağı, laik ve evrensel hukuk normlarıyla yönetilen, yönünü Batı’ya çevirmiş, “çağdaş” bir devlet olacaktır. Ardarda yapılan devrim nitelikli tüm reformlar, işte bu hedefe ulaşmak gayretleridir ve devlet bu amaca ulaşmayı engellemeye yönelik her hareket karşısında son derecede hassas ve kararlı bir duruş sergilemiştir.

Örneğin, kurulan devletin temeli olan 1921 Anayasası’nda din ile ilgili hiçbir hüküm yoktur. Böylece 1921 Anayasası, bu yeni devletin “her dine saygılı ve eşit mesafede” olacağını göstermekte, kurulacak yeni kurumların ise “laik” bir temele dayanacağına işaret etmektedir. Nitekim Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922), Cumhuriyetin ilan edilmesi (29 Ekim 1923), Hilafetin kaldırılması (3 Mart 1924), aynı gün Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun (Eğitim Birliği Yasası) kabulü, Şer’iye Vekâleti’nin kaldırılarak yerine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması, arkasından medreselerin kapatılması ve tüm ortaöğretim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak eğitimin çağdaş ve laik eğitim olmasına özen gösterilmesi, işte hep bu laik düzen hedefinin gerekleri olarak ardı ardına uygulamaya konulmuştur.