Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Özgürlük ve Hukuk: Anayasacılığın Yitik Kavramları Üzerine Bir İnceleme

Freedom and the Law: An Analysis on the Lost Concepts of Constitutionalism

Mustafa BOZOKLU

İnsanı ve dolayısıyla yaşamı merkezine almayan bütün düşünce sistemleri yanılsama olarak algılanır. Özgürlük hakkında da salt spekülasyon olmayan yaklaşımların ortaya koyulabilmesi için öncelikle yaşam olgusunun çözümlemesi yapılmalıdır. Bu bakımdan araştırmamız öncelikle; özgürlüğün konusunu, yani insanın içerisine uyandığı yaşam olgusu içerisinde gerçekleştirdiği fiillerini, Hannah Arendt’in kavramsallaştırmasıyla “insanlık durumunu”, başka bir ifadeyle insani varoluşu anlamaya yöneliktir. Ancak içerisinde bulunduğumuz neoliberal iklimin yarattığı çözülmelerle birlikte Arendt’in “emek”, “iş” ve “eylem” olarak tasnif ettiği insani etkinliklerde ortaya çıkan sapmalar, klasik yapısal yaklaşımlarla özgürlüğün imkanlarını aramamıza izin vermiyor. Bu nedenle neoliberalizmle birlikte iktisadileşmenin birey, toplum ve devlet düzeyinde yarattığı kendine özgü krizlerin kavram haritasını çıkarmak zorundayız. Bu değerlendirmelerin eşliğinde özgürlüğün yaşam içerisindeki yegane imkanı olarak hukukun mahiyetini, toplumsal biradalık halinin bir ’lik bilinci inşası için gerekliliğini, iktidarın kuruluşunu ve nihayetinde bütün bu başlıkların yekûnu olarak yurttaşlık kimliğini, kamusal alan inşasını ve anayasal mimariyi tartışabiliriz. Aksi bir yaklaşım çalışmamızın son bölümünde ele alacak olduğumuz Türkiye’de söz konusudur ki hukukun bu altyapı kurumları olmaksızın özgürlük üzerine yalnızca söylem üretilebilmektedir. Sonuç olarak çalışmamız bir anlamda devrimci anlarda yıkıcı bir surette ortaya çıkan özgürleşmeyi değil, zamana yayılan ve insani varoluşa istikrar kazandıran özgürlüğün inşasının imkanlarını arama çabasıdır.

Hukuk, Özgürlük, Neoliberalizm, Kamusal Alan, Yurttaşlık, İktidar, İnsanlık Durumu.

All thought systems that do not center human and life are perceived as illusions. In order to reveal approaches that are not purely speculation about freedom, first of all, the phenomenon of life should be analyzed. In this respect, this study aims to understand the subject of freedom, that is, the actions of the human being in the phenomenon of life in which he awakens, the “human condition” as conceptualized by Hannah Arendt, in other words, the human existence. However, with the disintegration created by the neoliberal climate we are in, the deviations that arise in human activities that Arendt classifies as “labor”, “work” and “action” do not allow us to seek the possibilities of freedom with classical structural approaches. For this reason, we have to map out the unique crises created by the economization at the level of the individual, society and the state, together with neoliberalism. Accompanied by these evaluations, we can discuss the nature of law as the only possibility of freedom in life, the necessity of social unity for the construction of a self-consciousness, the establishment of power, and finally, the civic identity, the construction of public space and constitutional architecture as the sum of all these titles. An opposite approach is in question in Turkey, which we will discuss in the last part of our study, and without these infrastructure institutions of law, only discourse on freedom can be produced. As a result, our study is an effort to seek possibilities for the construction of freedom, which extends over time and stabilizes human existence, not the liberation that emerges in a destructive way in revolutionary moments.

Law, Freedom, Neoliberalism, Public Space, Citizenship, Power, Human Condition.

GİRİŞ

Özgürlükten bahsettiğimizde genellikle özgürlüğün kendisini değil, bir şeylerden özgür olmayı tasvir ederiz. Bunun en önemli sebebi insanın, bir canlı olarak anne rahminde varlık bulduğu o andan yaşamın ölümle sonlanmasına kadar geçen süre içerisinde içsel ve dışsal pek çok zorunlulukla kayıtlanmış olmasıdır. Başta anne rahminde anneye olan bağımlılık olmak üzere yaşamın bütün safhalarında mikro düzeyde bedenimiz, makro düzeyde ise doğaya karşı bağımlılıklar bizi takip eder. Öte yandan içerisine doğduğumuz toplumsal yapı da dil, tarih, kimlik, kültür ve hatta inanç bakımından bize önemli sınırlar tayin eder. İnsanlık tarihi bir açıdan bu kayıtlanmaları aşma çabasının hikayesidir.

Özgür olmama hali somut, hissedilebilir, gözlemlenebilir ve üzerine konuşulabilir olmakla birlikte doğrudan özgürlüğün kendisini tanımlamak kolay değildir. Ancak özgür olmama halinden yola çıkarak kavramın kendisine ulaşabiliriz. O halde en yalın haliyle özgürlük; zorunluluklardan, bağımlılıklardan, kayıtlardan ve koşullardan azade olmayı ifade eder. Bu tanımı esas alırsak mutlak anlamdan bu zorunlulukları aşmak mümkün olmadığına göre özgürlüğün üzerine neden düşünüyoruz? Bu sınırlar karşısında özgürlük spekülasyondan mı ibarettir? Hiçbir insanın varolmadan önce kendi koşullarını tayin etme şansı olmadığına göre özgürlüğün imkanı var mıdır? Varsa bu imkanları nerede aramalıyız?

Bu sorulara yanıt bulabilmek için çalışmanın birinci bölümünde de inceleneceği üzere öncelikle özgürlüğün konusunu, yani insanın içerisine uyandığı yaşam olgusu içerisinde gerçekleştirdiği fiillerini, davranışlarını, hareketlerini; Hannah Arendt’in kavramsallaştırmasıyla “insanlık durumunu”, başka bir ifadeyle insani varoluşu doğru kavramalıyız. Arendt’e göre yaşamın insani varoluşa uygun bir şekilde sürdürülebilmesi için gerçekleştirilen etkinlikler (Vita Activita) başlıca üç başlıkta toplanır: emek (labor), iş (work) ve eylem (action). Yazarın tasnifine sadık kalarak bu etkinlikler, J. Patocka’nın insan varoluşunun üç hareketi teorisi ile paralel olarak incelenecek ve insanlık durumunun genel hatları çizilmeye çalışılacaktır.