Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Etik ve Hukuk Birlikteliğine İlişkin Bir 
Öz Değerlendirme

Çağatay ÜSTÜN

Etik ve hukuk denildiğinde aslında olması gerekenin unutulmaya başlandığını ve hukukun ayrı bir bilim gibi ele alınarak etiğin ikinci plana itildiğini görüyoruz. Oysa etik hukuku önceleyen, oluşumunun başlangıcını ortaya koyan bir bilimdir. Makalemizde bu konuya değinen ve bir tür içe bakışı sağlayan öz değerlendirmede bulunacağız.

Etik, Hukuk, Öz Değerlendirme.

GİRİŞ

Genel anlamda etik ve hukuk birbirinden farklı alanlar gibi algılanmaktadır. Aslında etik ve hukukun anlamsal açıdan birbirini tamamlayıcı unsurları içinde barındırdığını biliyoruz. Kısa ifadesiyle etik, doğru ve yanlış davranış teorisidir. Hukuk ise toplumsal düzeni sağlayan kurallar bütünü şeklinde ifade edilmektedir. Anlamların içeriği incelendiğinde karşılaştığımız temel ilk nokta, etiğin hukukun önünde var olduğu ve onu öncelediğine ilişkin tespittir. Bu önceleme önermesi üzerinde düşündüğümüz zaman, etiğin kesintiye uğradığı andan itibaren hukuki sürecin başladığını kolaylıkla fark ediyoruz. Etik, bir şekilde kesintiye uğramışsa bile burada hukuka düşen esas görev, bu kesintiyi giderecek ve tekrardan kesinti öncesi etik düzleme dönülmesini gerçekleştirecek önlemlerin alınmasını sağlamaktır.

Etik bir ilkeler, hukuk ise bir kurallar bütünü olarak nitelendirilebilir. İlke ve kural üzerinde farklı tanımlamalarda bulunmak mümkündür. İlke, temel bir amaç ve üst bir değerdir. Felsefi anlamda bütün nedenlerin zorunlu başlangıcını oluşturur ve sözlük anlamı açısından ilk madde, ilk öğe, temel fikir, temel bilgi şeklinde değerlendirilir. İlke, yazılı bir kavram olmayıp, kabul edilen ölçülerde vicdanda yer alır. İlke, bir tür motive edici kuvvet şeklinde de tanımlanabilir. Bu gücün ortaya konması için öncelikle ilkenin koşulsuz olarak birey vicdanında yer edinmiş olması gerekir. Kural ise, ilke diye tabir ettiğimiz bu üst değerin daha kesinleşmiş ve yazılı hale dönüşmüş bir şeklidir. Aslında ilkenin hukukileşmiş biçimine kural demek daha uygun bir yaklaşım olabilir. İlke, kural ayrımında hangisinin daha öncül bir ifade olduğuna değinmek istersek, tercihimizin ilkeden yana olması yanlış değildir. Bütün sosyal ve yaşamsal alanların belli temel ilkeleri vardır. Bu ilkeler neyin nasıl olması gerektiği üzerinde düşünce ortamı oluştururken, belirgin bir çizginin sürdürülmesini ve korunmasını sağlar. Buna iki örnek vermek gerekirse; eğer ilke, biyoetiksel bir yaşamın devamını korumak ise, kuralımız çevreyi kirletmemek olacaktır. Yine ilke, sevgi ve saygıya dayalı bir aile yaşantısı ise, kuralımız aile bireylerinin birbirine karşı dürüst davranması olacaktır. Bilimsel çalışma alanlarından birkaç örnek daha verecek olursak; tıp için en temel ilke, Primum non nocere! Öncelikle zarar verme! olarak bilinen yaklaşım tarzıdır. 2500 yılı aşkın bir süredir tıbba yol gösteren bu rehber unsur bugün için de geçerliliğini korumaktadır. Burada kuralımız hastaya zarar verici girişimlerden uzak durmaktır. Hukuk için temel ilke ise, adaleti sağlamak için hakikati bulmaktır. Buradaki kuralımız ise, söz konusu edilen hukuki bir olayda tarafsız ve özerk davranarak, kişi değerlerine saygı duyarak hakikati aramaktır.

Eğer ilkelerin geçerliliği sorgulanır bir hale geliyorsa, o zaman ilkenin korunması adına kuralların devreye girmesi gerekir. Yani, burada kural, ilkenin ortadan kalkmasının önleyicisi ve koruyucusu rolündedir. Buradan çıkarımsal olarak edineceğimiz, aslında ilkenin her zaman bireyler başta olmak üzere, sosyal ve meslek alanları tarafından benimsenmesi şeklindedir. Ne zaman için ilkelerin yok edilmesi adına zarar verici girişimler artmaya başlar, o zaman hukuki bir yaklaşım tarzı olarak kurallar ve kuralların da etkinliğini artırmış kanunlar, yönetmelikler devreye girer.