Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Medeni Kanunu’na Göre Evlatlık İlişkisinin Kaldırılması

Abolition of Adoption Relationship According to the Turkish Civil Code

İmge Hazal YILMAZ TEKİN

Evlatlık ilişkisi, evlat edinme hakkındaki mahkeme kararının kesinleşmesinden doğan statü şeklinde ifade edilebilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 305 ila 320’de küçükler esas alınmak üzere düzenlenen evlat edinmeyi kanun koyucu, 743 sayılı Kanun’dakinden farklı olarak kan bağına dayanan soybağı ilişkisine benzer etkiler yaratacak şekilde ele almayı uygun bulmuştur. Bu çerçevede, kan bağına dayanan soybağı ilişkisindeki gibi evlatlık ilişkisi bakımından da kural olarak evlat edinme kararının kesinleşmesinden sonra bu ilişkinin kaldırılamaması gerekmektedir. Ancak bu mutlak değildir. TMK’da küçüğün yüksek yararı ilkesinden hareketle bazı istisnai nedenlerle evlatlık ilişkisinin kaldırılabileceği kabul edilmektedir. TMK m. 317 ve 318’de sınırlı sayıda düzenlenen bu nedenler, rızanın bulunmaması, esasa ilişkin diğer noksanlıklar ile usule ilişkin noksanlıklardır. Ancak salt bu nedenlerden birinin bulunması her zaman evlatlık ilişkisinin kaldırılacağı anlamına gelmez. TMK m. 319’da evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını dava hakkı bakımından hak düşürücü süre de öngörülmüştür. Çalışmamızda amaçlanan TMK kapsamında yer verilen bu istisnai nedenlerin, ilgili hükümlere ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin kararları da göz önüne alınarak değerlendirilmesidir.

Evlat Edinme, Evlatlık İlişkisi, Evlatlık İlişkisinin Kaldırılması, Evlatlık İlişkisinin Kaldırılmasının Sebepleri, Mahkeme Kararı.

Adoption relationship can be defined as the status resulting from the finalization of the court decision on adoption. Turkish Civil Code No. 4721 (TCC) Art. 305 to 320 regulates adoption on the basis of minors, and unlike the Code No. 743, the legislator has found it appropriate to address adoption in a way to create similar effects to the kinship based on blood relation. Within this framework, as in the case of kinship based on blood relation, as a rule, this relationship should not be abolished after the finalization of the adoption decision. However, this is not mandatory. TCC recognizes that the adoption relationship may be abolished for some exceptional reasons based on the principle of the best interests of the minor. These reasons, which are regulated in a limited number in Art. 317 and 318 of the TCC, are the absence of consent, other deficiencies on the merits and procedural deficiencies. However, the merely existence of one of these reasons does not always mean that the adoption relationship will be abolished. TCC Art. 319 also includes a period of prescription for the right to sue for the abolition of the adoption relationship. The aim of this study is to evaluate these exceptional grounds under the TCC by taking into consideration the decisions of the Constitutional Court regarding the relevant provisions.

Adoption, Adoption Relationship, Abolition of Adoption Relationship, Reasons for Abolition of the Adoption, Court Decision.

I. Giriş

Evlat edinme kurumu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun1 305 vd. maddelerinde düzenlenmektedir. İlgili hükümler gereğince, gerekli şartların varlığı ve evlat edinmek isteyen kişinin mahkemeye başvurmasının ardından mahkemenin verdiği karar ile evlatlık ilişkisi kurulur. Dolayısıyla evlatlık ilişkisini, evlat edinme hakkındaki mahkeme kararının kesinleşmesinden doğan statü şeklinde ifade etmek mümkündür2 .

743 sayılı Kanun döneminde doktrinde evlatlık ilişkisinin hukuki niteliği konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmekteydi. Bu görüşlerden birinin seçimi, evlat edinme hakkında uygulanacak kuralların belirlenmesi bakımından önem taşımaktaydı3 . Doktrindeki baskın görüş, evlat edinmeyi kendine özgü (sui generis) aile hukuku sözleşmesi olarak kabul etmekteydi4 . Yargıtay tarafından da bu görüş kabul edilmişti5 . Kanun’un maddelerinde de evlat edinmenin bir sözleşme olduğuna yer verilmekte ve bu kapsamda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun6 genel hükümlerinin niteliğine uygun düştüğü ölçüde evlat edinmeye de uygulanacağı kabul edilmekteydi. Ancak evlat edinme ilişkisinin akdî temele dayandığı kabul edilmekle birlikte, geçerliliği için hakimin izni de kurucu unsur olarak kabul edilmekteydi7 . Ayrıca Kanun’un 258. maddesinin 1. fıkrasında taraflara, her zaman aralarındaki evlatlık ilişkisini kaldırma imkanı tanınmaktaydı.

4721 sayılı TMK ise evlat edinmeye ilişkin hükümlerde taraflar arasında sözleşme yapılmasına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer vermemiş; böylece evlat edinmeyi sözleşmeye dayanan bir ilişki olmaktan çıkarmış ve ilişkinin doğumunu mahkeme kararına bağlamıştır8 . Bu kapsamda taraflarca noter huzurunda bir evlat edinme sözleşmesi yapılması halinde bile, bu sözleşme yok hükmündedir9 . Bununla birlikte, TMK kapsamında da evlat edinmenin hukuki niteliği konusunda farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bir görüşe göre, evlat edinme evlat edinen ile evlatlık arasında akdî soybağı ilişkisi kuran bir aile hukuku kurumudur10 . Başka bir görüşe göre, evlat edinme sözleşme özelliğini kısmen kaybetmiş olduğundan, evlat edinme sadece bir medeni hukuk işlemidir11 . Bu görüşü eleştiren bir başka görüşe göre, her ne kadar TMK’nın bazı maddelerinde işlem terimi kullanılmış olsa da (bu terim tarafların işlem iradesi ile evlatlık ilişkisinin kurulacağı izlenimi uyandırabildiğinden), evlat edinmeyi “medeni hukuka özgü yargısal karara dayalı bir ilişki” şeklinde ifade etmek daha isabetlidir12 . Kanaatimizce de bu son görüş yerindedir. Zira TMK’da evlatlık ilişkisinin mahkeme kararıyla kurulacağı açıkça düzenlenmiş, kurumun hüküm ve sonuçları da buna uygun şekilde belirlenmiştir.

743 sayılı Kanun’un aksine, TMK’daki evlatlık ilişkisinin sözleşme kapsamından çıkarılarak yargısal karara dayalı bir hukuki ilişki olarak nitelendirildiği yapı, evlatlık ilişkisinin tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir hak olarak değil, toplumsal yönü ağır basan, özel hukuk alanından biraz daha uzaklaştırılmış bir ilişki olarak görüldüğünü ortaya koymaktadır13 . Ayrıca TMK’da kabul edilen yapıyla, evlatlık ilişkisinin, olabildiğince kan bağına dayanan soybağı ilişkisine benzer olması amaçlandığından evlatlık ilişkisi bakımından da evlat edinme kararının kesinleşmesinden sonra ortadan kaldırılamaması gerekmektedir14 . Ancak kanun koyucu sınırlı bazı hallerde evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını kabul etmiş, bunu ise mahkeme kararına bağlamıştır.

II. Evlatlık İlişkisinin Kaldırılması

Evlatlık ilişkisi, evlat edinme hakkındaki mahkeme kararının kesinleşmesinden doğan statüyü ifade etmektedir15 . Kan bağına dayanan soybağı ilişkisindeki gibi, evlatlık ilişkisi bakımından da kural olarak evlat edinme kararının kesinleşmesinden sonra ortadan kaldırılamaması gerekir16 . Zira TMK’da evlat edinme bakımından öngörülen şartlar ve sonuçlar incelendiğinde evlatlık ilişkisiyle evlat edinen ile evlat edinilen arasında kurulan ilişkinin kan bağına dayanan ana, baba ile çocuk ilişkisine benzetilmek istendiği görülmektedir17 . Bundan dolayıdır ki, evlatlık ilişkisinin de kurulmasından (mahkeme kararının kesinleşmesinden) sonra kaldırılamaması gerekmektedir. Ancak küçüğün yüksek yararı ilkesinden hareketle yasada sayılan istisnai hallerde evlatlık ilişkisinin kaldırılabileceği kabul edilmektedir18 . Zira TMK, geçerli olarak kurulmuş evlatlık ilişkisinin sona erdirilmesini kabul etmemektedir19 . Sadece evlatlık ilişkisinin kurulmasında bazı eksikliklerin var olduğu ve TMK m. 317-318’de düzenlenen durumlarda evlatlık ilişkisi kaldırılabilir20 . Bu kapsamda, TMK’da evlatlık ilişkisinin kaldırılması sebeplerinin esasa ve usule ilişkin sebepler olmak üzere ikiye ayrıldığını, bunlardan esasa ilişkin sebeplerin de rızası gereken kişilerin rızasının alınmamış olması ve esasa ilişkin diğer noksanlıklardan oluştuğunu söylemek mümkündür21 . Bu sebepler sınırlı şekilde sayılmış olup, bunlar dışında bir sebeple evlatlık ilişkisinin kaldırılması istenemez22 .

Evlatlık ilişkisinin kaldırılması sebeplerini oluşturan eksiklikler, evlatlık ilişkisinin kurucu unsuru niteliğindeki mahkeme kararının veya evlat edinenin evlatlık ilişkisi kurmaya yönelik iradesinin varlığına ilişkin değildir. Zira bunlara ilişkin eksiklik durumu, evlatlık ilişkisinin kurulmamış olmasını, bir başka ifadeyle yokluğu doğurur23 . Dolayısıyla kurulmamış bir ilişkinin kaldırılmasından da söz edilemez24 .

Belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi’ne TMK m. 318/1’e (ve m. 319’a) ilişkin yapılan itiraz yoluyla başvurunun itiraz gerekçesinde 743 sayılı Kanun’da geçerli olarak bir evlatlık ilişkisi kurulmasından sonra gerçekleşebilecek birtakım olgular sebebiyle ilişkinin kaldırılmasına imkan tanınırken TMK’da buna imkan tanınmaması ve TMK’da ilişkinin kaldırılmasının sadece evlatlık ilişkisinin kurulması sürecindeki yasal koşullardaki eksikliklerle sınırlı olması, bu yapının gerçek olmayan soybağının bir defa kurulmasından sonra sonsuza kadar sürmesi sonucunu yarattığı ve evlat edinme ile kurulan soybağı ile biyolojik soybağının eş tutulduğu, ilişkinin kurulması sürecinde her iki tarafın yararına olduğu düşünülen evlatlık ilişkisinin sonradan tarafların zararına olabileceği göz önüne alınarak ilişkinin sonlandırılmasına imkan verecek hukuki olanağın tanınmadığı ve bu durumun kişilerin dava açma hakkını ölçüsüz bir şekilde sınırlandırması sebebiyle Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür25 . İtiraz gerekçesinde yer alan ifadeler incelendiğinde, 743 sayılı Kanun’dan TMK’ya geçişte yaşanan ve yukarıda kısaca yer verilen değişim ile TMK’daki konuya ilişkin düzenlemelerin yapısının eleştirildiği görülmektedir. Anayasa Mahkemesi TMK m. 318/1’e ilişkin değerlendirmesinde hukuk devleti, ölçülülük ilkesi, hak arama özgürlüğü ile Anayasa m. 41’deki ailenin korunması ve çocuk haklarına, bazı durumlarda zorunlu olarak birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından birinin diğerinin sınırını oluşturabileceğine de vurgu yaparak yer vermektedir. Anayasa Mahkemesi yaptığı değerlendirmede “Anayasa’nın 41. maddesi ile bağlantılı olarak, evlatlık ilişkisinin kaldırılması sebeplerinin ilişkinin kuruluşundaki birtakım noksanlıklarla sınırlandırılması ve evlatlık ilişkisinin usulüne uygun olarak kurulmasından sonraki süreçte ortaya çıkabilecek olumsuzluklar nedeniyle ilişkinin sonlandırılmasının istenememesi tarafların hak arama hürriyetine bir sınırlandırma getirmektedir. Nitekim evlatlık ilişkisinin kaldırılması sebeplerini kuruluşundaki noksanlıklarla sınırlandıran itiraz konusu kural; usulüne uygun kurulmuş bir evlatlık ilişkisi ile oluşturulan soybağının, aralarında doğal soybağı bulunan anne, baba ve çocuk ilişkisinde olduğu gibi kalıcı olmasını, bunun bilincinde olan taraflarca ilişkinin ve oluşturulan aile ortamının istikrarlı bir şekilde sürdürülmesini, evlat edinilenin himaye edileceği kalıcı bir aile ortamının sağlanmasını ve bunun sonucunda toplumsal huzurun korunmasını amaçlayan koruyucu bir düzenleme olup kamu yararına yöneliktir. İtiraz konusu kuralın çocuğu ve aileyi korumayı hedeflediği dikkate alındığında, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı açıktır. Bu nedenle evlatlık ilişkisinin kaldırılmasına ilişkin dava açma hakkının kapsamına ilişkin itiraz konusu kural, Anayasa’nın 41. maddesindeki ailenin ve çocuğun korunmasına ilişkin hükümlere uygundur.” ifadelerine yer vermiştir. Ayrıca ölçülülük bakımından da değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından ölçülülük bakımından yapılan değerlendirme sonucunda ise itiraz konusu kural (TMK m. 318/1) kapsamında hak arama hürriyetine getirilen sınırlandırmanın sadece evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını talebe ilişkin olduğu, tarafların başvurabileceği (mirasçılıktan çıkarma, velayet hakkına ilişkin gerekli önlemlerin alınması gibi) farklı imkanların bulunduğu, dolayısıyla TMK m. 318/1’in hak arama hürriyetinin özüne dokunacak ölçüsüz bir sınırlama getirmediği sonucuna varılmaktadır26 .

Evlatlık ilişkisinin kurulmasının mahkeme kararına dayanmasının doğal sonucu olarak kaldırılması da ancak Kanun’da öngörülen sebeplerle mahkeme kararıyla gerçekleşmektedir27 . Bir başka ifadeyle, evlatlık ilişkisinin kaldırılması ancak dava yoluyla gerçekleşebilmektedir28 . TMK m. 317’deki “... hâkimden evlâtlık ilişkisinin kaldırılmasını isteyebilirler.” ifadesi ile m. 319’daki “[d]ava hakkı...” ifadeleri de bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Açılması gereken dava, bozucu yenilik doğuran bir dava niteliğindeki iptal davasıdır29 .

Evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını talep etme kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak niteliğindedir30 . Dolayısıyla ancak bu hakka sahip olan kişi davayı açabilecektir. Bu kişi de evlatlık ilişkisinin kaldırılmasının talep edilebildiği nedenlere göre değişiklik gösterebilmektedir. Ancak, istisnai hallerde Cumhuriyet savcısı ile her ilgiliye de evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını talep hakkı tanınmaktadır. Bunda kamu yararı ve hakkın gerçek anlamda korunması düşüncesinin etkili olduğu söylenebilir31 .

Evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını TMK m. 317’ye göre rızası alınması gerekirken yasal bir sebep bulunmaksızın rızası alınmayan kişiler, TMK m. 318’e göre esasa ilişkin diğer noksanlıklarda ise Cumhuriyet savcısı veya her ilgili talep edebilmektedir32 . Bu kapsamda ilgililer, evlatlık ilişkisinin kaldırılmasında maddi veya manevi menfaati bulunan kişiler veya kuruluşlardır33 . Örneğin, evlat edinilen, evlat edinenin diğer çocukları bu kapsama dahil olduğu gibi, korunmaya muhtaç çocuklarla ilgilenen hizmet kuruluşları da dahildir.34

Son olarak belirtmekte fayda vardır ki, evlatlık ilişkisinin kaldırılması için dava yoluna başvurulabilmesi ancak evlat edinme kararına karşı kanun yollarına başvurmanın mümkün olmadığı durumlarda söz konusu olmaktadır35 . Dolayısıyla evlat edinme kararına karşı kanun yoluna başvurma imkanı bulunduğunda, ilgili kişinin bu yola başvurması gerekir36 .